Glutton Berserker - Bölüm 025
[Ç.N. Beni çevirmeye teşvik eden Uchuujin Ustam’a ve Rüzgar’a teşekkür ederim. Ayrıca yeniyim yani eğer bir hatam varsa yüzüme vurmaktan çekinmeyin.]
Bölüm 25 Nostaljik Memleket
Çevirmen: Ramiriss & Redaktör: F A E N
Yarım günümü arabada geçirdim. Terra adlı orta ölçekli bir kasabaya vardım. Kraliyet Başkenti’nin sadece bir bölümü onun kadardı ama önemli ölçüde canlıydı. Çünkü Krallığın Güney Lojistik Üssüydü.
Güney’den her türlü ürün Terra’da toplanırdı ve Başkent’ten tüccarlar bu ürünleri almak için geliyordu. Burası için ticaret kasabası da denilebilir.
Gallia daha da güneydeydi. Otostop çekip yeni bir araba bulmak istememe rağmen neredeyse güneş batmıştı. Canavarlar tarafından saldırıya uğrama ihtimali geceleyin yükseliyordu.
Aslında araba ayarlamaya çalıştığımda hemen reddedildim, bunun imkansız olduğunu söylediler.
Peki, acelem yoktu yani şimdilik bir handa kalalım. Yarın sabah yolculuğuma devam edeceğim.
Heart Köşkü’nde çalıştıktan sonra baş hizmetçiden epey para kaldırdım. Paramı savurmadıkça Gallia’ya kadar param çok azalmayacak. Belki de Roxy’nin peşinden Gallia’ya kadar koşma niyetimi görmüştü. Bu yüzden baş hizmetçi beni durdurmaya çalıştı.
[Dikkatli kullanın.]
Altınları elimle sıkıca tuttum, böylece ticaret kasabasına doğru yürürken onları düşürmedim. Memleketimden Başkente yolculuk ederken burada bulunmuştum.
O zamanlar köyden kovulmuştum, o yüzden hiç param yoktu. Hatırlıyorum da, dar bir sokakta uyumak zorunda kalmıştım. Üstelik azıcık paramla 3 somun ekmek aldıktan sonra yürüyerek başkente gitmiştim. O zamanlar Başkentte iyi bir şekilde yaşayabileceğimi düşünmüştüm. Ama beklediğim gibi çıkmadı.
Köyün şu anki haline baktığımda başımdan geçenleri gerçekten hatırlamak istemiyordum. O zaman oldu, guuuuuu… Görünüşe göre midem yemek istiyordu.
Başkentten getirdiğim konserveleri yiyebilirdim ama madem buraya geldim yemeklerini denemekten başka şansım yok. Harika, bir ağacın üzerinde asılı bar panosu var. Bugün yaşadığım şeyden sonra bir içki içebilirim, o yüzden oraya gidelim.
Eski tarz kapıyı açtım ve içeri girdim. 30 oturak vardı. Aslında Başkentteki işlek bardan daha genişti. Dekorasyonlar da bir bar için görkemliydi. İçeriyi gözetlerken, tezgahın köşesindeki oturağa oturdum. Bu, benim ziyaret ettiğim her bardaki oturduğum yerdi.
Hemen bir tezgâhtar oturduğum yerin önündeki camı sildi.
[Sipariş mi vereceksiniz?]
[Evet…öneriniz var mı?]
[Eğer alkol istiyorsanız kırmızı şarap. Yemek için, ekstra yağlı pişirilmiş tavşan eti çorbası var. Bunlar sana 20 bakıra mâl olacak. Nasıl?]
[Pahalı. Birileri kazık attığınızı düşünecek. 15 bakır yap, daha sonra sipariş vereceğim.]
Sonra, tezgahtar bana uygunsuz bir biçimde gülümsedi. Önce 15 bakır ödedim, sonra içeriyi gözetledim.
Ziyaretçilerin yarısı tüccar, diğer yarısıysa savaşçıydı. Herkes oldukça iyi giyinmişti. Bunun için bolca para harcadıklarını görebiliyorum. Bu, alkol ve yemeğin fiyatının fazla olmasının sebebiydi.
Ben eğlenirken yemek sonunda servis edilmişti. Yarın hakkında düşünmeye başladım.
Araba kullanarak büyük şehirlerden geçerek daha da güneye gidebilirim. Böylece erzaklarımı doldurabilirdim. Çünkü Gallia’ya ulaştığımda hiçbir şey olmayacak.
Yemeklerimi bitirdikten, alkolü içtikten sonra, bir kargaşa duydum. Ne olduğunu öğrenmek için etrafa baktım.
Orada, aynı masada oturan 6 savaşçı yere bakıyordu.
Bir adam onların önünde eğiliyordu.
O adam savaşçıların önünde birkaç kere daha eğildi. Savaşçı, adama sürekli lanet okudu. Yaşananlar hakkında daha fazla şey öğrenince daha kötü oldum.
Eğer olağandışı alakasız bir şeyse takmayacaktım. Fakat o adamı tanıyordum.
O adam… O adam neden burada savaşçılara dileniyordu?
Habersizce onları izlerken, onların sohbeti devam etti.
[Çünkü Gallia’nın etkisiyle etrafta bir sürü canavar var ve boyun eğdirme talebinin çıkmasını beklemek çok uzun olacak. İşte, lütfen bu parayı alın, lütfen canavarları defetmemize yardım edin!]
[Lütfen, çok uzun sürerse köyüm imha olacak!]
[Kapa çeneni, başkasını dene! Hâlâ yediğimi görmüyor musun?]
[Neden… Neden yardım etmiyorsun? Başkaları da zaten reddetti…çok az zamanımız kaldı. Lütfen… Lütfen köyümü kurtarın.]
Adam umutsuzca başını eğdi, sonra sakallı adam üzerine bastı.
[Başını eğeceksen, yere değene kadar yap. Daha fazla samimiyet göster. Bilirsin, samimiyet.]
[Lütfen… Ama lllüttfenn!]
Adamın gözyaşları yere düştü… Savaşçılar bunu gördüğünde, yüksek sesle gülmeye başladılar.
Gülmekten yorulduktan sonra, savaşçı ayağını adamın üzerinden kaldırdı.
[Anladım.]
[Gerçekten mi!?]
[Evet, ama görüyorsun, şimdi bir boyun eğdirme dilekçesi verirseniz, ne zaman kabul olur?]
[Bir yıl sanırım. Üstelik şimdi dağa kadar yürüyebiliriz. Fakat gitmemiz için bize 10 altın ödemelisiniz.]
[Bu…bu parayı toplamak için yeterince zamanım yok. Şu anda sadece 10 gümüşüm var.]
Savaşçı bunu duyduktan sonra tekrar yüksek sesle güldü. Yanıtlamadan önce birasından bir yudum daha aldı.
[O zaman hayır. Başkasını dene.]
[Olamaz, bir kez… Azıcık hoşgörülü ol. Sana dileniyorum.]
[Hayır. Sana yardım etmek bana birşey kazandırmayacak.]
Yine de, adam vazgeçmedi. Adam kafasını yere çarptı ve tekrar tekrar sordu.
Usanmadan, savaşçılar adamla eğlenmeye devam etti ve bu beni daha da fazla sinirlendirdi.
[Fazla kibirlenme, sen o kadar da güçlü değilsin. Sadece kapa çeneni.]
Savaşçılardan biri adamı yakasından tuttu.
[Köyün ne olacak? Bu bizim sorunumuz değil!]
Sağ eliyle adama vurmak için bir yumruk oluşturdu. Ortalama bir savaşçının gücündeydi ve üzgün adam hiç güçlü değildi. Eğer o adam yumruğu karşılasaydı bazı kötü yaralar alacaktı.
Ha… O anlamadan önce, sakallı adamın yumruğu zaten bir el tarafından durdurulmuştu.
[Oh, bu güç seviyesi çok-ço.]
[Alçak, sen bittin…]
[Ç.N.Omae wa mou shindeiru.]
Parmaklarıma azıcık daha güç verdim ve yavaşça savaşçının elini ezdim.
Çok geçmeden sakallı savaşçı dizinin üstüne çöktü.
[Anladım… Anladım, lütfen gitmeme izin ver.]
[O zaman sessizce yemeğini ye. Diğerlerine rahatsızlık veriyorsun.]
[Öyle yapacağım. O yüzden lütfen elimi bırak… Kırılıyor.]
Sakallı savaşçı statlarımızarasındaki farkı anlayıp itaatkâr bir şekilde masasına oturdu ve herkes sessizce yemeğine devam etti.
Yardım isteyen adama doğru döndüm. Beni görünce bir adım geri çekildi. Şaşırmış yüzünü saklamaktan acizmiş gibi ellerini ağzına koydu.
Sadece diyelim ki, o benim memleketimden çocukluk arkadaşımdı.
[Uzun zaman oldu. 5 yıl mıydı?]