Glutton Berserker - Bölüm 047
Bölüm 047 Yeşil Yarı İnsan
Çevirmen: Uchuujin & Redaktör: Faen_the_1134
Myne ve ben yemeğimizi bitirdikten sonra şehirden ayrıldık. Güneye doğru gitmeye devam ettik.
‘’Hey, nereye gidiyoruz?’’
Çorak topraklar ufka kadar uzanıyordu. Bu hızda devam edersek, sınır geçip Gallia’ya girmemiz çok sürmezdi. İçimde kötü bir his olduğu için, varış yerimizi sormaya devam ettim, ama Myne beni görmezden gelmeye devam etti.
İlerledikçe gün kararmaya başladı. Ama Myne herhangi bir durma belirtisi göstermiyordu.
Doğuya doğru bakarken, uzaktaki yarı ışığı fark ettim. Muhtemelen, başka bir korunan şehir. Canavarların taşkınlık yapmasını engelleyen üslerdi. Ayrıca Roxy’nin 3 yıllığına yerleşeceği yerlerden biri.
(Ç.N. 20 bölüm sonra Roxy’nin lafı geçti. İyi hatırlattın ha yazar, biz unutmuştuk Roxy’i.)
Gerçekten en kısa zamanda oraya gitmek istiyorum. Bunları düşünürken, Myne karnımı dürttü. (Dirsek ile dürtüyor.) Acı beni ayılttı.
‘’Başka bir şey düşünme. Odaklan.’’
‘’Evet, özür dilerim.’’
‘’Biraz ilerisi Gallia. Önüne bak.’’
Myne’ın söylediği şey için daha bir belirti yoktu. Ama etraftaki çatlaklar ve izlere savaşın neden olduğu anlaşılıyor, bu yüzden Gallia’ya yakın olduğumuzu söyleyebiliyordum.
Myne ile beraber Gallia’ya ilk adımımı atmıştım.
Eh!? NE… Hava mı değişti!?
Üşüdüm. Dahası, havayla yayılan kan ve ölümün kokusunu alabiliyordum.
Sadece bir adım attım ve fark bu kadar büyük mü oldu!?
Daha bir dakika önce temiz havayı hissedebildiğim için, test etmek için geri dönmeyi denedim. İki tarafında havasını soludum. Gerçekten farklıydılar.
Görünmez bir duvar gibi bir şey Krallık ve Gallia’yı ayırıyordu sanki. Burasının tamamen farklı bir dünya olduğunu söylemek bile mümkün.
‘’Hadi gidelim, Fate.’’
Hâlâ sınırda takıldığım için, Myne bana seslenmeye karar verdi.
Hareket ederken yanıtladım,
‘’Kuuuuu…’’
Kahretsin… [Oburluk] yeteneğin neden böyle bir zamanda uyandı? Bunu bastırabilmek için defalarca kendimi eğittim ve yine de böyle aniden parlıyor mu? Greed [Zihin Okuma] aracılığı ile benimle konuştu.
‘’Fate, bunun yüzünden. Güneye doğru bak!’’
‘’Bu… Olabilir mi?’’
‘’Doğru. Bu bir *Tenryu.’’ (*Tenryu: Cennetsel Gökyüzü Ejderhası.)
Parlak güneşin altında, bulutların arasından zarifçe süzülen, beyaz bir ejderha.
Çok büyüktü… Tam olarak büyük ne kadar acaba? Bu kadar uzaktan bile böylesine büyük gözüküyorsa, yanındayken bir buğday gibi görünürüm.
Tenryu’nun yeteneklerini araştırmak isterdim, ama menzilin dışındaydı.
Myne, dizlerinin üstünde olan bana elini teklif etti.
‘’İyi misin?’’
‘’Şimdiden daha iyi hissediyorum.’’
Nihayet Tenryu ufukta kaybolunca, [Oburluk] yeteneğim sakinleşti.
Öyle bile olsa, [Oburluk] yeteneğimin Tenryu’dan bu kadar etkileneceğini beklemiyordum. Beceri ne kadar güçlenirse, iştahı o kadar saçma bir hâl alıyor. Bu gerçekten sıkıntılı bir durum.
Alnımdaki teri silerken, Myne bana bir tavsiyede bulundu.
‘’Tenryu, Fate için çok fazla. Sana bakış bile atsa, sonuç açık.’’
‘’Ahahaha… Bunu reddedemem.’’
Bende aynı şeyi düşünüyordum. Tenryu’nun daha önce duyduğumdan daha büyük olduğunu öğrendim ve inanılmaz güçlü görünüyordu. İnsanların buna Canlı Felaket demesi şaşırtıcı değil. Bir noktada onunla mücadele etmem gerekebilir, ama ne kadar ileri gidebilirim… Şu an gerçekten hiçbir fikrim yok.
[Tanılama] ile statülerimi kontrol ettim.
(Ç.N. Uzun zamandır bu anı bekliyordum.)
.*Fate Graphite*. Seviye 1
Dayanıklılık: 12256100
Fiziksel Güç: 11234600
Büyü: 12312200
Ruh: 11284400
Çeviklik: 13378000
Beceriler: Oburluk, Tanımlama, Gizleme, Akıl Okuma, Kutsal Kılıç Ustalığı,Tek El Kılıç Ustalığı, Çift El Kılıç Ustalığı, Yay Ustalığı, Keskin Nişancılık, Chun Jin, İllüzyon Büyüsü, Toz Büyüsü, Fiziksel Güç Artışı(Küçük), Fiziksel Güç Artışı(Orta), Fiziksel Güç Artışı(Büyük), Dayanıklılık Artışı (Küçük), Dayanıklılık Artışı (Orta), Dayanıklılık Artışı (Büyük), Büyü Güçlendirme(Büyük), Ruh Güçlendirme(Orta), Ruh Güçlendirme(Büyük), Çeviklik Arttırma(Orta), Alevli Büyü Mermisi, Yenileme, Ateşe Dayanıklılık.
Bütün bunlara rağmen, Tenryu’nun ayak tırnağı bile olamıyorum, ne kadar güçlenmem konusunda hiçbir fikrim yok.
Tenryu’nun gittiği yöne doğru bakarken, Myne bana ‘’E Bölgesi. Önce oraya gitmelisin.’’ dedi.
‘’E bölgesi ?’’
O da ne? Greed aniden araya girdi.
‘’Bu çok fazla… daha çok erken.’’
‘’Greed, ne demek istiyorsun?’’
‘’Artık umurumda değil.’’
Yine aynı şey! Greed bilgilerini kendisine sakladı. Bunu bilmek istiyorum, ama neden bana anlatmıyorsun!? Bir süre elimdeki Kara Kılıca baktım, sonra Myne iç çekerek,
‘’Tenryu o bölgede. Fate, [Oburluk] yeteneği sayesinde orada çok hızlı bir şekilde güçlenebilir. Ama şu anda, yeteneğin tarafından yutulabilirsin.’’ dedi.
‘’Bu, kontrolümü kaybedeceğim ve sadece [Oburluk] becerisinden gelen dürtüyle savaşacağım anlamına mı geliyor?’’
‘’Un, bu doğru.’’
Myne sessizce böyle dedi, ancak Greed’in tepkisine bakarsak, bu büyük olasılıkla doğruydu.
Şu anki ben, E bölgesine gitmeyi göze alamaz. Diğer bir değişle, Tenryu ile savaşmaya gidemez.
‘’Şimdi hazırlanmaya başlasam, E bölgesine gidebilir miyim?’’
‘’U~n, Şu anda konuştuğumuz Fate için, 10 yıl sürer.’’
Oi oi, bu çok uzun. 10 yıl harcayamam. Tenryu’nun sınırı aşıp Roxy’e saldırıp saldırmayacağını bilemeyiz.
Bu noktada, geri dönemezdim.
Myne bir şeyler daha ekledi.
‘’Bir şey daha var, asla Tenryu’yu yenmeyi düşünmemelisin. Krallık için en iyisi bu. Gallia’daki canavarların sayısını azaltan etkenlerden biriside o. O olmadan, inanılmaz canavarlar ortaya çıkar ve Krallığı istila ederler. Bu yüzden, asla gözümü Tenryu’ya dikmedim.’’
‘’Bu…’’
E bölgesine gitmeye hazır olduğumda, eğer Tenryu’yu yenmem gerekirse, o zaman ne yapacağım? İstemsizce Greed’in sapını kavradım.
‘’Neden şimdi bu konuda endişeleniyorsun? Konu oraya geldiğinde yapılacak tek şey var. Buna engel olamam, ama elinden geldiğince sana yardım edeceğim.’’
‘’…Greed.’’
‘’Önce Myne’ın sorununu halledelim.’’
‘’Evet, haklısın.’’
Ne kadar çok düşünürsem düşüneyim, endişelenmeye devam edersem bir sonuca varamayacağım. Şimdilik, sadece Gallia’da, Myne’a eşlik edeceğim.
=====
Issız topraklarda yürümeye devam ettik. Gökyüzü tamamen kararmıştı, yıldızlar bulutların arasından parlıyordu.
Daha ne kadar gitmemiz gerekiyor? Çantamdan kurutulmuş eti çıkarırken, önümde yürüyen Myne’a baktım.
Belindeki siyah balta ile hafifçe hareket ediyordu. Aaron’dan öğrendiklerimden yola çıkarsak, bu duruş yürürken istediği zaman savaş pozisyonuna geçebilmesine olanak sağlıyordu. Ancak, çok doğal bir şekilde yapıyordu. Gerçekten ideal bir duruş.
Bu noktada, Myne aniden durdu ve baltasını hazırladı.
‘’Fate, düşman. Küçük ölçekli bir grup.’’
‘’Eh, nerede?’’
Aslında, [Gece Görüş] yeteneğine sahip olan benim fark edemediğim düşmanları fark etmişti ve kuzeyi işaret etti. Nhn? Hala hiçbir şey görmüyordum… Yanlış alarm mı?
Bir süre sonra, yolun arkasından kocaman bir toz bulutu yükseldi, yeşil tenli domuz kafalı yaratıklar sonunda ortaya çıktı. Yaklaşık 200 tane vardı. Goblinlerin aksine, vücutları kaslıydı. Boyları benim bir buçuk katımdı. Henüz [Tanımlama] yeteneğimin menziline girmemişlerdi.
‘’Myne, onlardan kaçabilir miyiz?’’
‘’Gideceğimiz yer onların ilerisinde olduğu için, yapamayız. Yolumuzdalar, bu yüzden hepsini öldürelim ve yolumuza devam edelim.’’
‘’Peki. Bende acıkmaya başlamıştım.’’
Greed’i çekerken, Myne ‘’Bu domuz suratlıların ismi Orktur, Gallia’daki en büyük nüfusa sahip canavarlar bunlardır. Çıplak elle ya da Oyma taş balta gibi ilkel silahlarla saldırırlar. Kafanı kullan ve onlara karşı bir insanla savaşıyormuş savaş.’’ dedi.
‘’Bu birbirleriyle iş birliği yapabildikleri anlamına mı geliyor?’’
‘’Evet, bu yüzden Aaron’dan öğrendiğin her şeyi kullan. Fate, onlara karşı zorlanmayacaksın.’’
Onların sayısı 200 idi, ordudaki bir bölük kadar değil mi? Orklar ilkel silahlarıyla yaklaşıyordu. Silahları çeşitli kalkanlar, yaylar, kılıçlar ve mızraklardan oluşuyordu.
Her birinin farklı bir rolü olduğu anlaşılıyordu. Myne’ın söylediği gibi, onlarla insanlarla savaşıyormuş gibi savaşmak en iyisi olur. Statülerimin çok yüksek olması, toplu saldırılarla dalga geçebileceğim anlamına gelmiyordu.
Ork bölüğü varlığımızı fark etti ve biraz önümüzde durdular. Arkadan diğerlerinden ten rengi farklı olan, mavi Ork kükredi.
Sinyal olan bu kükreme ile birlikte, bir kerede okları ve büyüleri fırlatmaya başladılar.
‘’Ne!?’’
Hemen Kara Kılıcımı tırpana dönüştürdüm. Tırpanımla dönerek, okları ve ateş toplarını kestim. Orklar’ın attığı büyü, ateş büyüsü gibi görünüyordu. Ateşe karşı dayanıklılığım olsa bile, bundan etkilenmek istemiyordum.
Ok ve büyü atmaya devam ettiler. Yaklaşmamı engelliyorlardı.
Olamaz, dayanıklılığımı azaltmaya çalışıyor olabilirler mi?
Her halükarda, bunun bir yıpratma savaşına dönüşmesi bizim için kötü olacaktır.
Uzaktaki Orklara bakarken, birden bir iç çekiş duydum.
‘’Tatlı keder… bu derece hareketimizi sınırlamak. Ne kadar sıkıntılı bir durum.’’
‘’Bunları söyleyebilecek vaktin varsa, ne yapmamız gerektiğini söyle.’’
Myne bile, büyü ve ok yaylım ateşi tarafından bastırılıyordu. Ama ben bunu düşünürken.
‘’Eeh, uaaaaa.’’
Myne aniden baltasını yere sapladı. Büyük bir toprak yığını havaya kalktı. Görüşümüz tamamen engellendi. Bu kötü! Neden böyle bir şey yaptı!?
Ok ve büyü yayılım ateşi kesildi, görünüşe göre toprak yığınını geçemiyorlardı.
Bu bize nefeslenmek için alan sağladı. Daha sonra, Myne elimden çekti ve beni yana doğru hareket ettirdi.
‘’Eğer orada duracaksan, görüşünü engellemenin hiçbir anlamı yoktur. Koş ve yanları sokul. Gel, bana yardım et.’’
‘’Tabii ki, saklanacak yerimiz yoksa o zaman kendimiz bir tane oluşturmalıyız! Myne’dan da beklendiği gibi!’’
‘’Bu hiçbir şey… Hiçbir şey.’’
Myne’ın yüzü kızardı ve elimi bıraktı.
O zaman ben yaparım. Greed’i tekrar kılıca çevirdim ve koşmaya başladım. Myne, öncekini geçmek üzereyken, bir parça daha koydu.
Bizi göremeyen Orkların üzgün seslerini duyabiliyordum. Şimdi, hadi karşı saldırıya geçelim.