Glutton Berserker - Bölüm 077
Bölüm 077 Yolculuğun Sonu
Çevirmen: Uchuujin & Redaktör: Faen_the_1134
[Oburluk]becerisinin etkisi bana saldırır saldırmaz ayakta duramaz hale geldim ve Myne yaklaştı. Gözleri biraz bile değişmemişti, kan kırmızı gözleri hâlâ iticiydi. Ancak, her zamankinin aksine bakışlarında yalnızlık vardı.
Myne diz çökmemi amaçlayarak baltasını salladı. Sonra,
“Sana söyledikten sonra bile… Tenryu’ya dokunmamalıydın.” Dedi.
“Öyle bile olsa başka bir seçeneğim yoktu.”
Myne gerçekten de bana anlatmıştı. Ama buraya gelmemin tek nedeni Roxy’i Tenryu’dan korumaktı. Bunu başardığım için, sadece tatmin olmuş hissediyorum.
Kalbim ölümden korkmuyordu ve şaşırtıcı şekilde canlı hissediyordum.
Eğer öleceksem, kendim olarak ölmek istiyorum. Gözlerimden kan akmaya devam ediyordu, görüşüm kırmızıya boyanmıştı. Her an çıldırabilirmişim gibi hissediyordum.
Myne herhangi bir hareket yapmadı. Ama bir süre sonra karşılık verdi.
“Peki.”
Gücümün son zerresiyle Myne’a baktım. Kararlı bir ifadesi vardı, herhangi bir tereddüttü yoktu. Ne kadarda pis bir iş. İsteksiz görünmesine rağmen ona sordum çünkü isteyebileceğim tek kişi oydu.
Gözlerimi kapattım.
O anda hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Krallıkta başladı, Roxy Burix’lerden kaçmama yardım etti… Çok uğradığım tavernanın sahibiyle ne kadar da çok konuşmuşum.
Sonra, Roxy için başkentten ayrıldım, memleketimi ziyaret ettim ve Kılıç Azizi Aaron ile tanıştım. Yolculuğumu bitirdikten sonra onu ziyaret edeceğime söz vermiştim ama görünüşe göre sözümü tutamayacağım. Yeniden inşa edilen Hausen’in neye benzediğini görememek gerçekten utanç verici.
Sonra Gallia’ya geldim… Kale şehri Babylon’a, enerjik Roxy ile tekrar buluştum, hatırlayamadım… Artık. Görünüşe göre… Yakında bitecek. Bilincim zayıflıyordu.
“Myne, acele et!”
Onu hislerini anlayabiliyordum. İşte bu kadar.
Dürüst olmak gerekirse, Roxy’nin yüzünü görmek isterdim… Ve sesini son bir kez duymak.
Ve sonra,
“Yapmaaaaaa!”
Beklenmedik bir ses duyuldu. Sesin ardından, görünüşe göre biri beni itti ve sonra yere yuvarlandı. Muhtemelen bu sesin sahibiydi.
Zaten tanıdığım bir sesti, gözlerimi açtığımda karşımda Roxy vardı. İkimizin de üstü başı tozla kaplanmıştı. Bana sarıldı ve,
“Burada ne… Yapmaya çalışıyorsunuz! ” dedi.
“…Roxy-sama…!”
Olamaz, hemen buraya döneceğini düşünmemiştim. Hayır, bu benim hatamdı. Roxy Heart tek başıma savaşmama izin verecek biri değildi.
Kraliyet ordusu tahliye edildikten sonra koşarak buraya dönmüştü. Ancak, benim için gerçekten çok kötü bir zamanlamaydı.
Bu şekilde görmesini istemediğim bir yönümü görecek. Keşke bundan kaçınabilseydim…
Ve böylece, Roxy konuştu.
“Be… Ben böyle bir şey için Fate’den nefret etmem. Fate Fate’dir! Bu yüzden lütfen bunu yapma.”
Roxy’nini yanaklarında yaşlar döküldü. Bu noktada, uzun zaman önce unutmuş olduğum rahatlık hissini hatırladım.
Ben her zaman korktum. [Oburluk]yeteneği yüzünden nefret edeceğim bir şeye dönüşmekten korktum ve bu konuda yapabileceğim hiçbir şey olmadığı için korkmak zorundaydım.
Öyle olsa bile, nahoş gözlerime baktı ve elindeki tüm güç ile kabul etti.
Şimdi bile Roxy Heart hiç değişmemişti, Fate Graphite’e yaşamaya isteği veren kişi… Harika bir insan.
Bu rahatlama hissi olduğum kişi olarak kabul edildiğim için miydi? Neden odluğunu bilmiyorum ama [Oburluk] becerisi sakinleşmeye başlamıştı. Sınırı geçmişti durdurulması imkansız hale gelmişti ve aniden… Neden bu kadar sessizleşti?
“Bu…da ne…”
Roxy gülümsedi ve bu imkansız olguyu deneyimlediğim için titreyen elime uzandı.
“Şimdi, hadi Bayblon’a geri dönelim.”
Roxy’nin yüzündeki o bakışı unutamıyorum. Hâlâ basit bir kapı bekçisi olduğum zamanlarda, Rafal Burrix tarafından zulme uğrayan bana yardım etti, elini uzattı… O zaman ki ile aynı görünüşe sahip.
Bu bir şeyin farkına varmamı sağladı.
Şimdi anladım… Hep kendi kendime onu kurtarmak istediğimi söylemiştim ama aslında önceden de yaptığı gibi onun tarafından kurtarılmak isteyen bendim. Birisinin beni [Oburluk] becerisine sahip olduğum için hissettiğim bu çaresizlikten kurtarmasını istedim.
Neden… Bu kadar basit bir şeyi bilmiyormuş gibi davrandım.? Çok mu ileri gittim?
Roxy’nin elini kabul ettim, kalbimin derinliklerinden hissedebiliyordum. O andan itibaren ne hissettiğim konusunda ona artık yalan söyleyemezdim.
=====
Luna’nın sesi duyuldu.
“Onu buldun, senin dayanağını…”
Ne anlama geldiğini sormak istediğimde kendimi yatağa uzanırken buldum. Görünüşe göre uyuyordum. Bu tanıdık bir odaydı. Babylon’a geldiğimden beri kaldığım hanın odası.
Kalkmaya çalıştığımda sola düştüm.
Doğru… Norden’e karşı savaşırken sol kolumu kaybetmiştim— Envy’nin kuklasına. Oraya baktığımda, kalan kısmı sıkıca bandajlanmıştı.
Daha önceden de böyle olmuştu, bunu yapan Roxy olmalıydı. Odaya baktım ve başka kimseyi göremedim. Sonra saatin kaç olduğunu görmek için döndüm.
“Saat 11…?”
O zamandan bu yana bir günden daha fazla zaman geçmiş gibi görünüyordu. Ve sonra, onun burada olmadığını fark ettim.
Greed burada değil! Bu ukala piç böyle bir zamanda nerede acaba?
Umutsuzca etrafıma baktım, hala Gallia’da bir yerlerde yattığından korkuyordum… Tam benzim atmaya başladığımda biri kapıyı çaldı.
Mavi saçlı Eris ve Beyaz saçlı Myne odaya girdi. (Ç.N. Artık karakterleri böyle adlandırcak galiba 😀 Sarı saçlı Roxy)
Her nasılsa… Bu iki Ölümcül Günah becerisi sahibi yüzünden baskı hissettim.
“Merhaba, uyanmışsın gibi görünüyor.”
“Bir haftadır uyuyorsun.”
Bekle, ne!? Aslında savaştan sonra 1 haftadır uyuyormuşum. Sanırım öleceğimi düşünmüşlerdi.
Bu arada, Eris’in elinde tuttuğu Kara Asa’yı gördüm.
“Greed?!”
“Evet, Gallia’ya gidip almak zorunda kaldım. Savaştan sonra, Myne onu getirmeyi unutmuştu.”
Eris, Myne’a doğru yan bir bakış attı, söz konusu kız başka bir tarafa bakıyordu.
İç çekti.
“Dahası, Gallia’nın orta kısmında rastlanmayan bir canavar onu aldı ve bulmamı zorlaştırdı.”
Bir kere daha Myne’a bakış attı ama görmezden geliyordu. Myne her zamanki davranıyor gibi gözükse de… İkisi arasındaki geçimsizliği hissedebiliyordum. Umarım burada dövüşmeye başlamazlar.
Henüz tam formumda olmadığım için, başka bir hafta daha uyuyabilirdim.
Endişelenerek, Eris’ten asayı aldım.
Bu dördüncü şekliydi. Bu şekli, diğer şekillerinden daha farklı hissettiriyor. Bu bir süse benziyor, savaşa getirmeyeceğiniz bir şeye.
Onu incelerken, Greed [Zihin Okuma] aracılığı ile hemen beni dürttü.
“FFFFFaaaaaatee! Beni endişelendirdin.”
“Kızma, Bunun sayesinde hayatta kaldım.”
Sonra Greed yaptığım hata için bana uzun bir nutuk çekmeye başladı. Kulaklarım kanıyormuş gibi hissettim.
Ve bittiğinde,
“Beni bir canavar aldı ve çok uzaklara seyahat ederken beni yanında götürdü. Bir daha asla buraya dönemeyeceğimi düşündüm.”
“Bunu görebiliyorum.
“… Her neyse, Fate’in bilmesi gerek önemli bir şey var. Buradan sonrasını Eris anlatsa daha iyi.”
Greed ciddi bir ses tonuyla Eris’e sormam için ısrar etti.
Bunu fark eden Eris güldü.
“Tenryu’yu yenerek bize kanıtladın. Sanırım henüz zamanı gelmedi ama şimdi Roxy’nin ölümünü kullanarak Taçlı insan yaratma planını uygulayamıyoruz çünkü gücünüze ihtiyacımız var. Lütfen, gücünü bize ödünç ver.”
“Ne hakkında?”
“Görünüşe göre reddetmeye hakkın yok. Bu Ölümcül Günah sahibi olarak kaçınamayacağın bir şey. Ama önce, bu uygunsuz olduğu için kaybettiğin kolunu geri getirelim.”
Eh, bunu gerçekten yapabilir mi?! Bu dünyada iyileştirme türünde hiçbir büyü olmamalı… Ve dahası, kayıp vücut parçalarını yeniden yapabileceğini mi söyledi?!
“Mümkün. Ve Roxy gelmeden önce buradan ayrılmalısın. Eğer onunla karşılaşırsan onu tehlikeye atacaksın.”
Neden… Roxy’nin adını duyunca, neden [Oburluk]bu kadar şiddetli bir tepki verdi… Ona kızmış gibi.
Sessiz kalan Myne, aniden sessizliğin bozdu.
“Bu senin… *Alametifarikan.” (*Kendine has özellik.)
Myne’ın uzattığı şey, sözde Tenryu ile savaşırken kırılan kurukafa maskemdi. Hayır… Bunu alametifarikam olarak düşünmüyordum.
Kurukafa maskemi aldım. Ama önce odamı terk ettim. Arkamda bir mektup bıraktım.
Aslında doğrudan söylemem gerekiyordu ama sanırım bir süre onunla görüşemeyeceğim.
Ve bu yüzden Roxy’e söylemek istediğim her şeyi o mektuba yazmıştım.