Glutton Berserker - Bölüm 118
Çevirmen: Zosterop Düzenleyen: ggurcan
Güneye doğru ilerledikçe ağaçlar git gide büyümeye başladı. Ağaçların yeşil yaprakları gökyüzünü kapatıyordu, sanki cennete doğru uzanıyormuş, tırmandığın zaman gökyüzünü aşacakmışsın gibi duruyordu. Daha günün ortaları olmasına rağmen gökyüzünü kaplayan ağaçlardan dolayı sanki geceymiş gibi tek bir gün ışığı bile toprağa varamıyordu. Ben ve Aaron hemen Gece Görüş becerisini etkinleştirirken, Miria sihirli kılıcından çıkan ateşin ışığına güveniyordu. Goblin Şaman’ın büyüsünün izini sürdük.
[Bu sefer, daha önce ilerlemediğim kadar ormanın derinliklerine ilerledim. İlk kez bu kadar derinlerine giriyorum.]
[Evet ben de. Buradaki ağaçlar, başkentin yakınında büyüyenlerden farklı bir kulvarda.]
Ağaçların kökleri o kadar kalın ve uzundu ki sanki devasa yılanları andırıyordu. Bastığın yere bakmazsan eğer daha sen fark edemeden köklerin üzerinde sanki bir yolmuşçasına gezinmeye başlıyorsun. Bu kadar ivedi bir biçimde hareket ettiğimizden dolayı köklerin üzerine basarak gitmek bizim için ölümcül hatalara neden olabilir, ortamdaki nem ve rutubetten dolayı üzerlerini hep yosun kaplamış, bu da oldukça kaygan olmasına neden olmuştu. Bir yanlış adım…
Aaron bu zemine aşina gibi görünüyordu. Nerede, nasıl zıplayacağını çok iyi biliyordu. Hiçbir hata yapmadan ilerliyordu.
Ona yetişebilmek için hareketlerini takip etmeye başladım… Ama onun kadar iyi olmadığım için bir köke ayağımı çoktan basmıştım. Ayağım kaydı ve dengem bozuldu, fakat duruşum tamamen bozulmadığı için çok çabuk bir şekilde toparlanarak takibe devam ettim.
[Oi (hey) Fate, Roxy’nin vücudunda olduğunu çok çabuk unutuyorsun. Ya düşseydin ne olacaktı Az dikkatli ol!]
[Doğru!! Roxy-sama’nın vücuduna herhangi bir şekilde zarar verirseniz, sizi affetmeyeceğim]
[Daha dikkatli olacağım…]
Sadece Roxy’nin bedenine alışabilmek için farklı metotlar denemek istemiştim. Hep bana kızıp, azarlıyorlar. Sürekli yanlış mı yapıyorum acaba neyse, Aaron beni her türlü korur nasıl olsa. Aaron gittiği yönü biliyormuş gibi görünüyordu nerede olduğumuzu, ne kadar kaldığını sordum.
Aaron anlayabileceğim şekilde açıklamaya başladı
[Bu Hobgoblin Ormanı’nın en eski bölümü. Araştırmacılara göre, dört bin yaşında. Şu dev ağaca bak. Gövde çapı en az 3 metre.]
[Hehe, şu ayağı bi devirsek var ya saray yapılır saray!]
[Hahahah, eğer bu ağacı yıkmaya çalışırsan ömrün hapiste çürür. Başkent kurulduğunda, Hobgoblinler buraya yerleşmemişti daha ve ormanın kendisine Hobgoblin Ormanı denmiyordu daha. Görünüşe göre aslında kutsal bir bölgeydi. Şu anda başkentte yaşayanların atalarının da buraya gömüldüğü söyleniyor. Zaman geçtikçe bu gelenek de ortadan kayboldu. Şimdi bu yerde Hobgoblinler cirit atıyor.]
[Başkenttekilerin ataları buraya mı gömüldü Neden]
[Boş ver, zaten eski bir hikaye. Aklını kurcalamasına bile izin verme. Ama eski hikaye de olsa, gerçekliği doğru olmasa bile sonuçta ülke buraya değer veriyor ve onlar için önemli bir mekân sayılıyor. Bu ülkenin kurulması için feda edilen canlar burada yatmakta, en azından anısına bizim de saygı göstermemiz gerekiyor.]
[Tamam, aklıma kazıdım bu olayı. Miria, sen de iyice anladın değil mi]
[Evet evet anladım, ama bir düşünsene. Yani burada yatanların hepsi zombi olarak karşımıza çıksa, çok korkunç olmaz mı]
Miria hızla başını salladı. Muhtemelen ölümsüzlerle ilgili kötü bir tecrübesi vardı.
Nedenini merak ediyorum.
[Yani zombiler Miria için çok mu korkutucu]
[Uhuh(evet). Çünkü, onları Flamberge ile ateşe verdiğimde iğrenç bir şekilde görünümleri oluyor ve yanık çürümüş ceset kokusu her yeri kaplamaya başlıyor. Kıyafetlerim, saçım, üstüm… Ne kadar banyo yaparsam yapayım bir türlü o iğrenç kokudan kurtulamıyorum. Hatırlamak bile midemi bulandırıyor. Ama iskeletleri severim. Vuruyorsun kırılıyor, yakıyorsun kokmuyor. Bir kemiği var onların, eğer konu iskeletse masada bize de yer aç]
[(değişik mırıldanmayla) Anlıyorum…]
Bu konu hakkında hiç tahmin yürütmemiştim ama anlaşılabilir bir durum. Sonuçta o bir kız, kızlar da bu tür şeylerden hoşlanmayacaktır elbette. Yanık kokusu, çürümüş etler…
Bu konuda Miria’yı küçük görüp, horlayacak değilim. Bu kız yaptığı açıklamalarla hep beklentimin üstünde sonuç veriyor.
[Tamam, eğer zombiler ortaya çıkarsa bu işe seni karıştırmayacağım. Kendim hallederim.]
[Olmaz, buna izin yok (angry loli noise). Sen hâlâ Roxy-sama’nın bedenini kullanıyorsun, ya onun da üstü başı kirlenirse]
Miria sırf bu yüzden mi savaşmak istiyor, çok tatlı…
[Madem öyle diyorsun, peki şöyle yapsak. Aaron-sama, sana kalmış gibi k.]
[Ne! Niye ben]
Aaron-sama kısa çöpü çektiğini anlayınca hayretler içinde kaldı.
Daha bu yaşta kılıcını ustalıkla kullandığı gibi kelimelerini de aynı şekilde bir kılıcın keskinliği gibi kullanan Miria’ya doğru baktı.
[Büyüyünce bunun elinden çeken çok erkek olacak, şimdiden gelecekte ki kocasına iyi şanslar.]
{Ç.N İng çeviride böyle bir konuşma yok, konudan bağımsız bir şekilde saçma bir düşünce balonu var ama Fate sanki AAronnun aklından geçenleri tam olarak biliyormuş gibi İlahı Bakış Açısı ile Aaron’un düşüncelerini söylüyor.}
Ben bunu beğenmediğim için Aron’un düşüncesi olan kısmı sanki Aaron söylüyormuş gibi yansıttım.
Aaron böyle söylerken bir taraftan da gülümsüyordu. Muhtemelen kendi torunuymuş gibi düşünmüştür. Sadece bu da değil,
Myne da Aaron’un etrafındayken ona da aynı şekilde hafif tebessüm ederek gülümsüyordu. Aslında Mimir’i evlat edinmiş olsa da sanırım Shara’da dahil olmak üzere yaşı küçüklerin hepsine kendi kızı veya torunuymuş gibi ilgi göstererek davranıyor.
{Ç.N Böyle ciddi bir seride üzgünüm ama, belki de şeker veren amcadır kendisi}
Hauzen’deki Lich Lord’a karşı verdiğimiz savaştan sonra, Aaron duygularını daha bir ifade edebilir hale geldi. Bu son günlerde ise sanki tamamen kendi zincirlerini kopararak hayattan zevk alırmış gibi insanlara duygularını ifade edebilmeye başladı.
Bir gün meyhanede içerken bana şöyle demişti [Ölmeden önce büyük bir ailem olsun istiyorum!]. İlk başta bunun zaaroş muhabbeti olduğunu düşünerek dinlememiştim, ama şimdiki davranışlarını ve bu yakınlığını göz önüne aldığımızda sanırım bu konuda ciddi olduğunu söyleyebilirim.
Miria bir yetimdi, onu ailesi olarak kabul etmesi normal görülen bir durum olabilir. D-Dur bi dakika, eee bu sefer debiz kardeş mi olacağız onunla! Mimir zaten yeterince yük oluyordu, bir de şimdi başıma bu velet mi çıkacak!…
Endişelerimden habersiz olan Aaron, güvenilir ama hafif bir yüzle cevap verdi.
[Eh yapacak bir şey yok, eğer zombiler oraya çıkarsa, korkmayın kızlar! (Alaycı) Yüce Haçım ile hepsini def ederim.]
[Ne kadar güvenilir bir erkek, birisinden farklı olarak…]
[Oof, bana şöyle göz ucuyla bakmayı bırak.]
Sonra dilini biraz dışarı çıkardı, yüzü şaka yapan birinin yüzüydü. Miria sonra keskin bir kahkahayla dedi.
[Ben sadece şaka yapıyorum. Aslında buna çok kolay düşüyorsunuz. Tıpkı Roxy-sama’nın dediği gibi, 『Fai(Fate) biraz saftır, şaka yapmak kolaydır.』]
[Hahahaha, işte bu doğru bak. Fate, gerçekten kadınlara karşı oldukça saftır. Miria’dan ders alırsan senin için iyi olur Fate, ne dersin]
[Ben de bunu merak ediyorum. Ama karşımızda Fate-san var sonuçta, daha başlamadan pes edecektir. (Kıs kıs güler)]
Kuuuu~!!(hayıflanarak sinirlenme) Göreceksiniz, gün gelecek tıpkı Aaron gibi sağıma ve soluma birer kadın alarak
Miria’nın karşına çıkacağım ve o bizi dikizlerken gözünün önünde onlarla flörtleşeceğim. Gelecek! O gün gelecek!
Sanki düşüncelerimi okumuş gibi Miria bana
[Fate-san sen sadece Roxy-sama’yla bile el ele tutuşunca kızarıyorsun.]
[N-Ne! Ne dedin sen! Niye, o.… şey…]
[Sizi gözetliyordum (izleyici bakış açısıyla). Pratik yapmak için neden ikimiz de el ele tutuşmuyoruz]
[Hahahaha, daha önce onun kafasını okşadığın için intikamını alıyor! Korkulur bu kızdan hahahahahaha]
Miria kelimelere dökmeden alaycı sırıtış attı.
[Şimdi anladın mı Diyorsun ki sadece kafasını okşadım yok öyle bir şey. Ben o kadar basit bir kız değilim.]
[Fuu~hn, oldukça eminsin yani~]
[N-Ne! Şu alaycı ifadeyi kes hemen, bir de karşımda Roxy-sama bana böyle gülüyor. Yapma, benim Roxy-sama’m hüüü]
[Acaba gülmesem mi~~~ yoksa devam mı etsee~m.…]
[Mo~uu, Fate-san!]
Bu kadar ivedi ile hareket ederken bir anda Aaron elini kaldırdı ve durmamızı emretti. Sanırım hedefimize varmak üzereydik.
Sonra ikimize de bağırdı.
[İzlemek eğlenceliydi, ama üzgünüm, bundan sonra daha dikkatli olmalıyız.]
[ [ …..affedersiniz ] ]
Yine… O’nun(kızın) yanındayken bir türlü odaklanamıyorum, farklı bir durum var, akışımı yakalayamıyorum. Ama O’na(kız) baktığımda o da benimle aynı şekilde hissediyormuş gibi geliyor. Goblin Şamanı ile savaş zamanı gelip çatmıştı.
Kafamızı çıkardığımız an kendimizi savaş alanında bulacaktık. Roxy olsa acaba ne söylerdi
[Miria, hazır mısın Neyle yüz yüze geleceğimizi bilmiyoruz.]
[Niye aniden Roxy-sama gibi davrandınız ki şimdi! Neyse böyle davranmış olman biraz da olsa gaza getirdi!]
Miria Flamberge’i sıkıca kavradı ve adımlarını çok daha dikkatli atmaya başladı. İşe yaramasına sevindim, boşuna çabalamış gibi olmadım.
Aaron ve ben Goblin Şaman’ının büyü gücünün izini yavaşça sürmeye başladık, anlaşılan çok az olarak Güney’e doğru yönelmiş. Yarasından dolayı hızlı hareket edemediğini tahmin etmiştik ve bu da doğru çıktı.
[Başka canavarlar da var. Muhtemelen Hob’lar.]
[Umu, Goblin Kralı yok. Belki de son pusuda bütün hepsini bize göndermişlerdir.]
[Ne kadar güzel… Keşke düşmanlarımı ben de böyle tespit edebilsem.]
[O zaman bütün bunlar sona erdiğinde sana öğretirim.]
[Harbi mi Yosh (pekâlâ), bu bir söz bak]
[İyi, önce şu savaşı çabucak bitirelim]
[Tamam]
Daha önce olduğu gibi, Aaron dikkat çekti. Ben ve Miria onun arkasında destek olarak durduk ve üçgen bir oluşum oluşturduk. Aaron doğrudan Goblin Şamana giderken ben ve Miria kanatlardan gelen diğer canavarları savuştururduk.
Ana hedefimiz henüz görünmedi, ancak düşman sayısı arttıkça yaklaştığımızı söylemek oldukça açıktı.
Çok sayıda rakiple uğraşırken, işleri daha hızlı halletmenin en iyi yolu liderlerini alt etmektir.
Liderleri yoksa, onları kontrol edecek kimse olmadan, canavar sürüsü kendi başına dağılacaktır.
Canavarların yüreğini korku ile dağlarken Aaron
[Hazır mısın]
[ [ Evet ] ]
[Hadi Saldırın!]
Eğilir pozisyonda sessizce ilerlerken tıpkı şimşek gibi aniden bastırıyorduk. Artık ayağımızın bastığı yerin bir önemi yoktu, toprak, ceset, kök… Dikkatimizi artık tamamen canavarlara odaklamıştık. Daha önce de söylediğim gibi buraya kadar vücuduma alışmak için çeşitli denemeler yapıyordum. Artık alıştım, hızımı da oldukça arttırdım.
Şimdi tamamıyla Roxy’nin bedenini kullanabiliyordum. Bir Kutsal Şövalyenin bedeni, artık takip ederken bana sorun oluşturacak hiçbir şey kalmamıştı. Peki ya Miria Ona ne olacaktı Yanında seyahat ederken yüzüne doğru baktım oldukça üzgün görünüyordu, ama yine de hareket halindeydi. Daha önce kullandığı Alev Duvarı’nın etkileri gözler önündeydi, büyü gücünü yenileyemeden bu kadar büyük çapta bir savaşa katılmak zorundaydı… Bu sırada [İyi misin] diye sordum, daha yanıtı gelmeden ağaçların içerisinde saklanan Hob’lar sürpriz saldırıyla önümüzden akın ettiler. Sayıları yüzden fazlaydı, düşünmek veya taktik yürütmek için zamanımız yoktu. Miria ve ben üzerimize gelen mızrakları ve okları def etmeye çalışıyorduk.
[Mu, ne dert ama! Oi Fate, bu şekilde devam edebilecek misin
[Elbette!]
Hob’lar sürü halinde etten bir duvar örmüştü önümüzde. Bu sonumuz olamaz, burada bitemez. Aslında bunun Goblin’lerin son çaresi olduğunun da farkındaydık. Önümüzdeki bu etten duvar, Goblin Şaman’ının son hattıydı. Tek duvar, tek savunma
Ardındaki lider, …
Kutsal Kılıç’ımdan büyü gücü taşıyordu, gözle görülebilir bir biçimde. Bunun sebebi Kutsal Şövalye yeteneği
《Yüce Haç》‘ın hazırlığıydı… Geniş alanlarda kullanılan kutsal saldırı gücü, yıkımı tüyler ürpertici.
Bu Roxy’nin bedeninde kullandığım ilk teknikti ama her nasılsa aşırı derece kolayca kontrol ettim bu gücü. Sanırım bunun nedeni benim ruhumun ve Roxy’nin bedeninin bir birine kusursuz bir şekilde uyumlu olduğundan kaynaklanıyor. Buna neredeyse bir günden daha kısa bir sürede alıştım ve bu kadar kolay kontrol edebilecek raddeye geldim. Acaba tüm bedenler için aynı olur muydu, yoksa Roxy ile benim aramda özel bir bağ mı mevcut
Kılıcımın üzerinde dolaşan aykırı derecede büyü gücünü en sonunda bırakmamım zamanı gelmişti.
[《Yüce Haç》].
Toprak Hob’ların ayakları altında göz kamaştırıcı bir şekilde parlamaya başladı. Olağan dışı bir his yaşatmadan
Işık bertaraf eden bir güçle patlamaya sebep oldu. Roxy’nin Kutsal Kılıç Ustalığı düzeyi aslında oldukça şaşırtıcıydı.
Sürekli eğitim sayesinde etkinleştirme hızı çok yüksekti. Önümüzü kapatan canavar yığını anında temizlenmişti. Birçok deneyim küresi ölen yaratıkların bedeninin üzerinde süzülüyordu. Önceki kavga kadar büyük olmasa da yine de vücudumun her köşesine heyecan verici bir his kapladı. Canavarları avlamak aslında eğlenceli… Pek çok savaşçı ve Kutsal Şövalye olmasına şaşırmamak gerek, bu duygu gerçekten çok güzel. Muhtemelen sebeplerinden birisi de bu olsa gerek.
Yol açılır açılmaz Aaron aniden ileri fırladı, yerde yatan yaratık bedenleri umurunda bile değildi. Hepsini ezerek yoluna devam ediyordu. İlk bakışta bile devasa büyüklükteki ağacın köklerinde oluşmuş delikte Goblin Şaman’ının ikamet ettiğini söyleyebilirdim.
Hiçbir hazırlık veya güvencemiz olmadan o deliğe girmek aşırı derece tehlikeliydi. Bu hissimi kelimelere dökmesem bile
Aaron da ne diyeceğimi fark etmişti. Evet… Aaron bu kadar dikkatsiz bir biçimde ileriye atılmazdı. Aaron 《Yüce Haç》için şimdiden hazırlığa başlamıştı, sanki vücudundaki tüm büyü gücünü aktarıyordu bu tekniğe. E Alanı’na sahip birisi olduğundan bahsetmiyorum bile. Bu güç çoktan benim saldığım büyü gücünü aşmıştı ve hâlâ daha güçle doldurmaya devam ediyordu. İçimde biraz tereddüt oluştu, bu güç sadece kökleri veya yeri değil sanırım bu devasa ağacın tamamını bile yok edebilecek bir saldırı düzenleyecekti.
Fakat bu canavar bertaraf edilmeden bırakılırsa, başkentteki insanlar da tehlikede olacak. Bu durumda, hangisini seçmeli.
Aaron’u iyi tanıyorum, bir sonraki eyleminin ne olduğu benim için açık.
Heybetli bir şekilde bağırarak, Kutsal Kılıç tekniğini Goblin Şaman’ının gizlendiği yere vurdu.
[YÜCE HAÇ!!]
Işık huzmesi öylesine devasa bir şekilde parladı ki, Aaron’un yankılanan sesiyle beraber tüm orman aydınlanmıştı.
Gökyüzünde güneşten daha parlak bir ışık mevcudiyet bulmuştu. Aaron gücünü tam anlamıyla kontrol ederek bu kadar yüksek seviyede oluşabilecek bir yıkımı tıpkı gökyüzünden inen bir direk gibi dümdüz bir biçimde gökyüzünü yer yüzüne bağlayan bir şekilde gücünü serbest bırakmıştı.
İvedi= Acele Etmek anlamında kullanıldı