Glutton Berserker - Bölüm 126
Çevirmen: Zosterop Düzenleyen: ⚜Ápeiri⚜
Mimir de beni askeri bölgeye kadar takip etti. Goblin Şamanla savaş sırasında sözde ağır bir yaralanma geçirdi, bu yüzden askeri bölgeye de gidiyor. Daha önce Rafal’ın mezarında karşılaşmamız bir tesadüftü.
İkimiz de orada karşılaşmamızı beklemiyordu.
[Raine’yi haftada kaç kez ziyarete gidiyorsun?]
[Şu aralar haftada bir kez. Fate-sama sen kaç kere gidiyorsun?]
[Haftada iki kez.]
[Ama Raine-san nadiren görüştüğünüzü söylemişti. Ben de öyle olunca ayda bir kez falan buraya gelirsin diye düşünmüştüm. Demek haftada iki kez geliyordun.]
[Un, bir de buraya geldiğimde normalden daha uzun kalıyorum.]
[Anlıyorum… Fate-sama’nın durumu benimden daha farklı sonuçta. Bu arada şunu da açıkça belirtmek isterim ki benden kan örneği alırken iğne ve şırınga kullandığı için ondan nefret ediyorum.]
[Ahahahahah, ben de.]
Mimir ile birlikte çeşitli konular hakkında konuştuktan sonra, onunla şimdi konuşmanın daha kolay olduğunu hissettim. Aaron tarafından konağa ilk getirildiğinde, aramızdaki mesafe hissi nedeniyle kısa bir görüşme bile yapamadım. Onunla böyle konuştuktan sonra, Mimir’in düşündüğüm kadar kasıntı bir kız olmadığını fark ettim. Belki de sadece Burix ailesinin bir parçası olarak aldığı eğitim ile ilgilidir.
Aradan uzun bir süre geçmesine rağmen fark ettim ki hâlâ Mimir’in yüzünü tanıyorlardı. Bizi fark eden geçit görevlisi, arama yapmak için kapıya daha gelmeden bizi durdurdu. Asker Mimir’in kolundan tuttu, ama beklemediği bir durumla karşılaştı. Eh neticede Mimir o. Kendisine dokunulmasından hâlâ nefret ettiği gözüküyor. Neyse asker kendini şanslı saysın, en azından tokat manyağı olmakla kurtuldu.
[Şimdi Barbatos ailesinin hizmetçisiyim. Özellikle şu anda birlikte yürüdüğümüz için, teftişin gerekli olduğunu düşünmüyorum.]
Onun sesi bir hizmetçinin değil, kutsal bir şövalyenin sesiydi. Bu soğuk gülümseme bana geçmişi hatırlattı, soğuk terler dökmemi sağladı. Köşkte genellikle sakin ve nazik olduğu için çok keskin bir farktı.
Sanırım şimdi Barbatos Ailesi ve mevcut durumla ilgili olduğu düşünüldüğünde anlaşılabilirdi. Herkese karşı nazik olmak, Mimir için oldukça zor bir durum. Hele ki karşısında bu kadar nezaketsiz askerler varsa. Diğer askerlere durumu açıklamaya gittim.
[Mimir hizmetçi gibi giyinse bile Barbatos Ailesine mensup bir evlatlıktır. Bir sorunla karşılaşırsak tam sorumluluk alacağım. Bundan sonra onun üzerinde fiziksel inceleme yapmaya gerek yok.]
[Fakat…]
[Beni duymadın mı? Barbatos Aile REİS’i Fate Barbatos sorumluluk alacak. Hâlâ şikâyetiniz varsa, bunu Majesteleri Eris Seyfert’e bildirmekten çekinmeyin.] {Ç.N: ADAAAAM, Tüyler tiken tiken}
[Gerek yok. Lütfen devam edin.]
Orada biraz aşırıya kaçmış olabilirim. Kapıdan geçmeden, dayan yiyen asker için iç sesimle özür diledim. Askerlerin artık bizi duymayacağı mesafeye geldiğimizde, Mimir bana mutlu bir şekilde söyledi.
[Benim için böyle bir şey yapacağınızı hiç düşünmemiştim.]
[Çünkü Mimir şimdi ailenin bir parçası. Kendi kız kardeşim gibi.]
[Anlıyorum… çünkü kız kardeşinim, bir yabancının bana dokunmasına izin vermeyeceksin. Çünkü iğrenç. Anlıyorum anlıyorum.] {Ç. N: Japonların bu tarz devrik cümleler kurması ve kendilerinden 3.şahıs gibi bahsetmeleri beni gerçekten rahatsız ediyor. Aynı şekilde, mesela bir önceki bölümde Roxy’nin annesinin Aaron ve Fate’e kalmalarını söylerken doğruca “Burada kalabilirsiniz” yerine “AAron ve Fate burada durabilir” demesi. Alışık olmadığımız cümle yapısı.}
Sesi söylediğim sözler üzerine oldukça hayal kırıklığına uğramış tarzda geliyordu.
Böyle acı dolu bir şekilde iç çektiğini görmek…
Kuuuu!…
Dayanamadım ve Mimire bağırdım.
[Ne diyorsun ulan böyle! Senin ben varya…]
[Fufufufuu, ben sadece… Roxy-sama’nın neden bu tür şeyler yapmaktan hoşlandığını merak etmiştim.]
Mimir göğsünü gererek söyledi bunları. Gururlu bir biçimde!
Yani, benim başımın derde girmesi seni bu kadar mutlu ediyor ha!?
Şu suratındaki tatminkâr ifadeye bir baksana! Resmen zevke gelmiş!
[Peki. Kafanda bir canlandır bakalım, siz etrafta değilsiniz ve bu askerler bana dokunarak “fiziksel arama” yapmak istiyorlar. O zaman ne olurdu?]
[Tamam ama…]
Öyle bir durum olursa ne olurdu hiçbir fikrim yok. Araştırma tesisine doğru giderken, hayal gücüm düşüncelerimin bile önüne geçmişti. Öfkeden çılgına döndüm resmen!
[Neler düşünüyorsun de hele bakayım, aklına gelmedi mi birkaç fikir?]
[Hâlâ düşünüyorum.]
[Bak şimdi basitleştirelim. Hadi beni düşünemiyorsun, Roxy-sama benim yerimde olsaydı ne olurdu? Öyle bir hayal etmeye çalış.]
Öyle mi yapayım? Sence ben deneme tahtası mıyım?!
[Guha.]
Öyle bir şoka girmiştim ki bir adım dahi atamadım.
Gerçekten beni zayıf noktamdan yakalamıştı. Daha önce böyle bir şeyi düşünmemiştim. Zihnimden fışkırmaya çalışan bu karanlık duygular da ne böyle!?
[Daha önce hiç böyle bir şeyi düşünmemiştiniz öyle değil mi? Peki ya aklınıza gelenden daha kötü, daha ileri giderlerse ne olacak? O zaman bu askere ne yapacaksın?]
[İntikam!!]
[Çok aşırıya kaçmadın mı!? Yuhh]
Askerlerin bulunduğu tarafa doğru gitmek için geri döndüm. O sırada birisi elimden tuttu ve beni çekiştirdi.
[Çok aşırıya kaçmıyor musun? Hem onlar daha “gerçekten” böyle bir şey yapmadı. Hepsi senin düşüncen. Ne yapacaksın, sırf aklında canlandırdın diye onları öldürecek misin?]
Mimir’in yüzünü görünce bu saçma oyuna devam etmemem gerektiğine karar verdim.
[Ahahahahahahah..]
Bu çok komik, karnım ağrıyor.
[Ah!.. Bunu yapmış olamazsın… Ne yani benimle dalga mı geçiyordun!?]
Şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı. Ciddi olduğumu düşündüğü anlaşılıyor. Daha önce Greed, Myne ve Eris’le çok fazla zaman geçirmiştim. Onlarla karşılaştırıldığında Mimir saf bir çocuk gibi kalıyor yanlarında. Onun için üzüldüm ama…
[Bana böyle oyunlar oynayabilmen için daha 100 yıl erken.]
[Gününü …]
[Ama dürüst olmak gerekirse kız kardeşim çok iyi bir kız.]
[Humpf! Fate-Sama’nın düşündüğü kadar iyi değilim!]
Görünüşe göre biraz fazla ileri gitmiştim. Mimir rahatsız görünüyordu. Ama aramız biraz daha iyi olmuştu, yakınlaşmıştık. Başardım.
Ben böyle düşünürken Mimir üzerime bomba attı. {Ç.N: Sanırım barutun dahi ne olduğu bilinmeyen bir “dünyada” “bomba” tabirini kullanmak aşırı saçma oluyor. Neyse böyle bırakalım.}
[Aslında Fate-sama’nın kanını emdiğim bir zaman vardı. Bilmiyorum, çok emdiğimden midir yoksa daha önceden çok yorulduğundan mıdır yatağa bitkin halde yığılmıştı.]
[Ee sonra..]
[Seni ne kadar kaldırmaya çalışsam da dürtüklesem de bir türlü kaldıramadım.]
[Ee n’olmuş yani -sadede gel-]
Kalbim çarpıyordu … Ne yaptık? Sorun yok, Mimir iyi bir kız. Ve ben iyi bir çocuğum. Fakat bekle. Mimir’den bahsediyoruz sonuçta, o şeytani sırıtışı …
Uyuyordum, bu yüzden fark etmeyebilirdim. Uyuduğum noktaya kadar birkaç kez kanımı emdi. Yine de, sabah kalktığımda, Mimir yanımda değildi ve herhangi bir şey olduğuna dair hiçbir işaret yoktu. Tamam, tamam. Kendimi ikna etmeye çalışırken Mimir bir sırıtışla dedi.
[Kalkmadın, bu yüzden birlikte uyuduk.]
[Neeee, harbi mi !?]
[Evet bu doğru. Ama şafaktan hemen önce kalktım. Sonuçta hâlâ bir hizmetçi olarak görevlerim vardı.]
[… ..]
[Tamam. Biz kardeşiz. Bunda yanlış bir şey yok. Un un]
Böyle büyük bir açıklama yaptıktan sonra, bunun için bir bahane oluşturan Mimir’in kendisi oldu.
Daha sonra araştırma tesisine girerek, beni kendi düşüncelerimle baş başa bıraktı.
[Bir dakika bekle. Sadece benimle alay ediyorsun öyle değil mi?]
[Ara-ara saat kaç olmuş. Acele etmeliyiz, Fate-sama]
[Bana bir kez daha ayrıntılı olarak anlat. Ne oldu… ha, söyle bana!]
Mimir daha sonra beni daha da endişe verici bir ifadeyle bıçakladı.
[Emin olabilirsiniz. Roxy-sama’dan bir sır olarak saklayacağım.]
[Ney, Roxy’ye !?]
[Evet, çünkü Barbatos Aile reisinin kendi kız kardeşiyle uyuduğu bilinirse utanç verici olacak, değil mi? Siz de bunu fark etmiş olmalısınız!]
{Ç.N: “Uyumak” – “Slept”, cinsel anlamda değil, normal bir anlamda.}
[Buradaki sorun o değil!]
Hayır hayır… Ya Roxy öğrenirse.
Dur biraz, Mimir’in beni kandırma ihtimali de var.
Ama her durumda bunu kanıtlayacak delilim yok elimde!
Artık geri adım atamam. Mimir elini omzuma koydu ve kulağıma fısıldadı.
[Bunu zaten biliyordum, Fate-sama’nın kadınlara karşı çok düşük bir direnci var. Bu tarafın da tatlı. Un un.]
[O tarafım… tatlı…mı?]
Açıkçası iyi bir arkadaş olarak değerlendirebileceğim çok az sayıda kadın vardı. Bu noktada, Greed’in bana güldüğünü duyabiliyordum. Direnç!? Böyle bir şey yoktu !!
[Bu nedenle, daha fazla pratik yapmanıza yardım etmek en iyisi olacaktır. Ben kız kardeşin olduğum için iyi olmalı.]
[Tabi tabi, götüm! Tabii ki iyi değil!]
[Bu şekilde daha iyi değil mi? Beni kız kardeşin olarak tanıtmıştın ama. Öte yandan bu oldukça büyük bir pazarlık. Roxy-sama’nın öğrenmemesi için oldukça dikkat etmeliyiz.]
Bir sır saklamaktan bahsetmesi bana Roxy’ye daha dürüst olmam gerektiğini hatırlattı. Fuuhn… yarı yarıya güzel.
[Sorun ne? Neden bu kadar çok terliyorsun?]
Arara, bir mendil çıkardı ve aceleyle alnımdaki teri sildi. Mimir de terin arkasındaki suçluydu. O noktada Mimir’in ihtirasının güçlendiğini hissettim. Şimdiye kadarki en güçlü hali.
Gideceğim yer zaten önümüzde duruyordu, hemen fırsattan istifade içeriye doğru kaçtım.
[Ben gidiyorum.]
[Eh! Birlikte kalmamız gerekirken neden birdenbire uzaklaşmaya çalışıyorsun!]
[Üzgünüm. Ama kız kardeşim şu anda fena derecede korkutucu görünüyorsun]
[Sen bir korkaksın. Her neyse gel buraya şöyle oturup da konuşalım.]
[Olmaz!]
[Fate-sama! Lütfen bekleyin!]
Tesise koştum ve hemen asansöre bindim. Beni Raine’nin ofisinin olduğu yere götürecek düğmeye bastım ~fuwaa~, rahatlamıştım. Mimir orada yavaş yavaş gerçek doğasını göstermeye başladığı için korktum. Böyle düşünürken, otomatik kapı kapanmak üzereyken bir el uzandı aradan.
[Gyaaaaaaaa!]
[Beni öyle bırakmaya nasıl cürret edersin! Kanın kuruyana kadar emeceğim seni!]
[Hiiii!]
[Kan… Kan… Kurutacağım seni!]
Mimir’in gözleri kan kırmızısı renge bürünmüştü.
Kan emme dürtüsü tavan yaptığında bu şekilde görünürdü.
Kendini asansöre sokmayı başardı. Otomatik kapı ardından kapandı.
Yani burada, kapalı bir kutuda sıkışmıştık!
Kaçış yoktu. Beni duvara itti.
[Sanırım artık dayanamıyorum.]
[Dayanmaya çalışmalısın. Burası yeri değil.]
[Benim için imkânsız. Bütün bu olanlar. Fate-sama’ya aşırı derecede ihtiyacım var]
Goblin Şamanla olan savaşındaki ağır yaralanma yüzünden enerjisinin büyük miktarını kendini iyileştirmek için kullanmış gibi görünüyordu.
Kulağımın yanında hızlı hızlı nefes alıp vermesi, açıkça kanıma ihtiyaç duyduğunun işaretiydi. Normalde öyle rastgele yerlerde kanımı emmesine izin vermezdim ama bugün sabah saatlerinde Roxy’yi kurtardığı gerçeğini de göz ardı etmemek gerekiyordu.
Sanırım başka seçeneğim yoktu.
Boynumu biraz göstermek için kafamı çevirmiştim.
Bunun bir işaret olduğunu düşünen Mimir beni hemen ısırdı. Acı yoktu.
Yani illaki bir şey söylemem gerekirse iyi hissettirmişti. Garip olay. Kanımı emerken tüm duyularımı istila ediyordu.
Raine’e göre Nightwalker kökenli bu yetenek, avladığı canlıların kendisine direnmemesi için gelişmiş bir tür yetenekti. Bu sayede istediği kadar ziyafet çekebiliyordu. Mimir de benzer bir etkiye sahipmiş gibi görünüyor, çünkü ona karşı içimde hiçbir direnme isteği bulunmuyor. Emilirken gözümü bulunduğumuz katı temsil eden numaraya çevirdim. İstenilen zemine gelmiştik ve kapı kendiliğinden açıldı. Diğer tarafta görünen beyaz önlüklü uykulu bir kadındı. İkimizi de hoş olmayan bir ses tonuyla karşıladı.
[Siz ikiniz konakta olduğunuzda bunu yapamaz mısınız?]
[Yanlış anladın Raine! Mimir’in kana ihtiyacı var!]
[Hooo~~]
Raine gözlerini kıstı ve otomatik kapıyı kapatmak için düğmeye bastı. Sanki bahanelerimi önemsemiyor gibi görünüyordu.
[Çalışma zamanını böldüğüm için üzgünüm. İyi o zaman…]
[Lütfen beni dinle!]
Otomatik kapı tamamen kapanmıştı. Benim kanımı emerken Mimir, -haberim. Olmaksızın-, Suratında oldukça tatminkâr bir ifade ile birlikte gülümsüyordu.
D.N: Bölüm 125 Hakkında bilgi 125. bölüm yok ???? ingilizce çevirileri + raw’ı da kontrol ettik yazarın hatasından dolayı 1 bölüm atlanmış durumda yani direk 126. bölümden başlıyor 124 den sonra sevgili yazarımız 125. bölümü yemiş ???? Afiyet olsun hepimize