Glutton Berserker - Cilt 8 - Bölüm 191
Bölüm 191 – İmparatorluk Başkenti Melgadia
Bir, iki, üç… on… yirmi… otuz… altmış—Oburluk becerisi bugün 60 canavarı yuttu.
Yine de doyma belirtisi yoktu. Tam tersine, kestiğim her canavarla statlarım artmaya devam ediyordu.
Roxy ve Myne’den ayrıldıktan sonra, bizim grup İmparatorluk Başkenti Melgadia’ya doğru ilerliyordu.
Uzak doğudan aralıklı patlama sesleri geliyordu.
Bu ses, Roxy ile Myne’nin hâlâ İkizler’in (Gemini) diğer yarısıyla savaştığının kanıtıydı. O sesleri duyduğum sürece iyi olduklarından emindim.
[Fate-sama, bundan emin misiniz?]
Eris, elinde siyah süngüyle (bayonet) benimle yan yana koşuyordu.
Bir süredir aynı soruyu tekrar edip duruyordu.
[Hâlâ hayır. Silah sesi istemiyorum!]
[Hıı…]
Reddettiğim her seferinde huzursuzlaşıyordu.
Yeniden ayarlanması onu tetik düşkünü mü yaptı yoksa? Bildiğim Eris enerjisini mümkün olduğunca idareli kullanırdı. Ama bu “yeniden ayarlanmış” Eris farklı görünüyordu; savaşmak için kaşınıyordu.
[Sadece başkente varmadan önce dağılıp gitmenizi görmek istemiyorum.]
[Aslında destek mermilerine ihtiyaç duyarım, ama o da patırtı demek; bu yüzden hayır.]
[Benim için fazla boş zaman.]
[Gallia’da yolculuk ederken boş zamanın olması kötü mü yani?]
Aslan başlı, kuyruğu yılan başı olan canavarı bir elimle yere mıhlayıp öteki elimle kafasını böldüm.
Adı Chimera falandı sanırım.
Kafasını uçurmama rağmen hâlâ yaşıyordu. Pek dayanıklı bir mahlûk olmalıydı.
Tutup fırlattığım yerden kurtulup bu kez üstüme atladı.
Zehirli kuyruğuyla saplamaya çalıştı.
Zehir direncim var ama bu onun canımı yakmasına izin vereceğim anlamına gelmiyor.
Tek Elli Kılıç Ustalığı’ndaki 《Keskin Kenar》 tekniğini etkinleştirdim.
Vücudunu—kuyruğunu da unutmadan—didik didik doğradım.
Sonunda yılan başı havada savruldu.
《Oburluk Becerisi etkinleşti》
《Kuvvet +2.5E(+8), Dayanıklılık +3.4E(+8), Büyü +3.0E(+8), Ruh +2.4E(+8), Çeviklik +3.4E(+8) statlarına eklenecek》
Statlarım yine arttı. Chimera normalde belalı olabilir ama mevcut statlarımla benim için goblinden farkı yoktu.
Kısa sürede aşırı stat artışı yüzünden gücümü layıkıyla kontrol edemez olmuştum. Biriken güç de içimi kemiriyordu.
Chimera’nın verdiği yeni beceriler de vardı; ileride işime yarayacaktı.
Bu arada, güneye indikçe canavarlar da güçleniyordu.
Aynı şekilde, daha güçlü canavarları yedikçe ben de daha hızlı güçleniyordum.
Doğudan gelen gümbürtü daha da şiddetlendi.
O yöne baktığımda dumanların göğe yükseldiğini gördüm.
[Biraz daha az gösterişli olamazlar mı?]
Bu kesin Myne’ın işiydi.
Böyle giderse arazi bile epeyce değişecekti.
[İmparatorluk başkentine az kaldı.]
[Evet, az kaldı.]
Eris yüzünde sakin bir ifadeyle koşuyordu ama yolumuza dört bir yandan canavarlar toplanıyordu.
Kesilenlerin kanına mı tepki veriyorlardı? Yoksa onları buraya çeken başka bir şey mi vardı?
Tek tek yiyerek ilerleyecek vaktim yoktu.
Myne “mümkün olduğunca çatışmadan kaçın” demişti ama artık gevşek davranamam.
Biraz gösterişli olacak, ama denemem şart.
Koşarken kılıcı asa formuna çevirdim.
Eris şüpheyle baktı.
[Ne yapıyorsunuz?]
[Geçişimizi kolaylaştırıyorum.]
Tek tek savaşsam yavaşlayacağız.
O hâlde, önümüzü komple süpürmeliyim.
Siyah asaya büyük miktarda büyü gücü doldurdum.
Bu kadar güç, bir sürü canavarı yemeseydim mümkün olmazdı.
Ama bununla ekstra büyük bir ateş küresi üretebilirim.
[Çekilin yoldan!]
Asanın tepesinde siyah alevler dönmeye başladı.
Büyümü emdikçe ateş büyüdü.
Yüksek yoğunluklu siyah alevin etrafında mavi kıvılcımlar peydahlandı.
Büyük ihtimalle yanıp kül olan tozun kalıntılarıydı.
[Fate-sama, dikkat!]
[Görüyorum.]
Doğal olarak canavarlar boş durmadı; ağızları açık saldırıya geçtiler.
Kıpırdamadan en yakına siyah ateş topunu fırlattım.
Ateş topuna dokundukları an istisnasız sessizce buhar oldular.
Mekanik ses art arda stat artışlarımı ve yeni becerileri duyurdu.
Siyah alevin hızı onca canavarı kül ettikten sonra bile yavaşlamadı.
Doğruca başkente yöneldi.
Geçtiği her şeyi yakarak yerde simsiyah bir iz bıraktı.
Aynı anda mekanik ses neredeyse fısıltıyla konuştu.
『Yetersiz… daha fazla…』
O kadar kısıktı ki tekrarlayan duyurular arasında neredeyse kaçırıyordum. Derken sustu ve yerini Eris’in sesine bıraktı.
[Fate-sama? İyi misiniz?]
[Bir şey yok.]
Hemen siyah izden yol yaptık.
Bizden başka giren olmadı.
Gallia’nın canavarları çoğunlukla iri cüsseli.
Vücutlarının herhangi bir yeri yerde kalan siyah ateşin tortusuna değse anında buhar oluyorlardı.
Havadan saldırmak isteyenlerin akıbeti de aynıydı; havada da siyah ateş kalıntıları süzülüyordu. Benim büyüm sürdükçe onlar da orada asılı kalacaktı.
Kısaca, iznim olmadan içeri giremiyorlardı.
[Şunlara bak… Ölmekten korkmuyorlar mı?]
Ama canavarlar yine de akın ediyordu.
Pek çoğu buhar olurken diğerleri yerini alıyor… Döngü gözlerimin önünde sürüyordu.
Tenryu hayattayken yaşadığımız o büyük akında bile canavarların bir “korku” hissi vardı.
Eski çağ canavarlarınınsa o kısım sanki tamamen eksikti.
[Ölümü mü arıyorsunuz!?]
Bunu görüp de başka ne düşünebilirdim?
Mekanik ses aralıksız anons etti.
Asayı tuttuğum elde bir tuhaflık hissedip elime baktım. Hafifçe titriyordu.
Korkan ben miydim?
Dayanabilir misin? Ya şu an Oburluk becerisi kıpırdanmaya başlarsa ne yaparsın? Aklıma kazınmış tedirginliğin büyüdüğünü hissettim.
Titreyen sağ elimi sol elimle kavradım.
[Şu an varlığının ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyorum.]
Elimdeki siyah asaya bakarken fısıldadım.
[Böyle zamanlarda hep yanımda olur, beni yüreklendirirdin.]
Ağzı bozuktu ama ne zaman yolumu kaybetsem ışık olurdu.
Ama en sonunda bana aktarmak istediği tek şey şuydu: “Hadi, yaparsın.”
Kutsal Canavar Kova’ya (Aquarius) karşı savaşırken “Artık kendi yolunda yürümelisin… rehberliğim burada bitiyor,” demişti.
Sadece o kadardı—ama o kadarı bile bana çok fayda etmişti.
[İmparatorluk başkenti göründü. İkizler’in diğer yarısını aramaya geçiyoruz.]
[Anlaşıldı.]
Oburluk becerisiyle iz sürmeyi denedim.
Ama… daha yaklaşmadan yerini tam saptayamıyordum.
[Daha fazla. Daha çok güç ver!]
Oburluk becerisinde hiç bu kadar kendimi şımartmamıştım.
[Fate-sama, gözleriniz!?]
Eris muhtemelen kıpkırmızı yanan gözlerimi uyarıyordu. Açlık hâli uzadıkça Oburluk becerisine daha çok yaklaşıyordum.
[Kuh…]
Nedense… sırtımdaki kırık kanatlar kaşınıyordu.
Yine de İkizler’in öteki yarısını aramayı sürdürdüm.
Melgadia buram buram lezzet kokuyordu.
Hareketsiz makine melekler değil sadece, şimdiye dek bilmediğim nice “lezzetli” koku vardı.
Aralarından Oburluk becerisinin en çok çekildiği, öne çıkan bir ruhtu. Kalbim kımıldadı.
Duyularımı keskinleştirdim. Bu… Baba.
Bodrumda mı!? Kapıyı Oranın Diyarı’na oradan mı açmaya çalışıyor?
Biraz daha zorladım, ama bu kez Baba benim olduğum yöne döndü.
Beni fark etti!
[Onlarla ilgilenir misin?]
Sözleri… başkasına hitaben söylenmişti…
[Şu herif… beni çok bekletti.]
Burada bu kadar sessiz olması garipti, meğer bilmediğim bir sebebi varmış.
Sanırım menzillerine girmemizi bekliyorlardı.
Her neyse, büyük miktarda güç toplanıyordu.
Siyah kalkan bunu tutar mı?
Kutsal Canavar Kova’nın ışın topunu hatırlayınca, o seviyeyi karşılayabilirdim. Ama Eris kendini koruyamazdı.
Onu da korumam gerekirdi.
Yine de en iyi savunma saldırıdır. Myne’ınki gibi değil—uzak menzile onun tarzı uymaz.
Bu yüzden asayı yay formuna çevirdim. Sonra şimdiye dek biriktirdiğim statların yarısını ona verdim.
Siyah yay dehşet bir şekle büründü.
Nişanı Greed olmadan ben yapacaktım.
Ama yoldaşlarımın yardımı sayesinde birinci basamakta ustalığım kat kat artmıştı. Oburluk’la birlikte kullanmaya da alışmıştım.
Kısacası, şimdiki isabetim Greed’i geçmişti.
İkizler, fırlattığım siyah alevi epey rahat yarıp geçti.
Şu anki konumu, Babamın tam ters istikametiydi.
Başkente dağ gibi dizilmiş siyah binaların en yüksek kulesinin tepesinden bize bakıyordu.
[Fate-sama.]
Eris bana bir mermi sıktı—destek tipindendi.
Konsantrasyonum ve statlarım geçici olarak yükseldi.
Bloody Ptarmigan Cross.
Oku fırlatmamla oluşan şok dalgası yakındaki canavarları parçalamaya yetti. Eris’in destek mermisi olmasa kendimi de yaralayabilirdim.
İkizler de aynı anda saf beyaz bir ışık püskürttü.
Saldırılar dümdüz ilerledi.
Çift sarmal siyah yıldırım beyaz ışıkla çarpıştı. Güç savaşı bekledim.
Ama belki güçleri denk geldiğinden, belki kaynaqları birbirinin zıddı olduğundan… mıknatıs gibi birbirlerini itti ve hatlarından saptılar.
Saldırılar geçtikten sonra iki tarafta da duman yükseldi.
Kimse yara almamıştı… Ama solumda yerle bir olmuş bir arazi, karşı tarafta ise İkizler’in olduğu kulenin ağır hasarı kaldı.
İkizler düşmeden havada asılı kaldı.
Şimdiye dek sürdürdüğü o sümüksü şekilden sıyrılıp, kocaman bir meleğin kanatlarını çıkarmaya başlamıştı.