Gölge Köle - Cilt 2 - Bölüm 131
Bölüm 131 Dark City’de Yolculuk
Bir zamanlar görkemli olan şehrin hüzünlü harabeleri, taş bir labirent gibi etraflarında uzanıyordu. Gri gökyüzünün altında, sessizliğe gömülmüş dört gergin Sleeper’dan oluşan küçük grup, devasa bir mezarlıkta yürüyormuş gibi hissediyordu.
Sunny, Dark City’nin uğursuz gölgelerinde sayısız dehşetin saklandığını kendine sürekli hatırlatmak zorundaydı. Yanlış bir adım onları ölümcül bir tehlikenin içine sürükleyebilirdi. Bu antik harabede, hayatlarını rehberlerinin ellerine teslim etmekten başka çareleri yoktu.
Neyse ki rehberleri melankolik bir şair değil, kısmen açık zırhıyla yürüyen uzun boylu, güçlü ve fazlasıyla çekici bir genç kadındı. Mevcut şartlarda Sunny, işe yaramaz bir yazardan çok bir savaşçının eşliğini tercih ederdi.
Aslında şartlar fark etmezdi. Hangi durumda olursa olsun, bir yazarın nasıl faydalı olabileceğini hayal edemiyordu. Bildiği kadarıyla tüm yazarlar tembel, yeteneksiz tiplerdi; tek becerileri dürüst insanların parasını koparmak ve ardından onlara sadistçe cliffhanger’larla işkence etmekti.
Üstelik hiçbirinin Effie’ninki kadar güzel bir… şey, şey… dur, ne?!
Zihnini bu saçmalıklardan sıyıran Sunny, kaşlarını çattı ve duygularını kontrol etmesi gerektiğini kendine hatırlattı.
Bir bakıma bu zorunluluk bir nimetti. Harabelerin tehlikeli gerçekliği, bir önceki gün öğrendikleri kasvetli hakikatin kalplerini sarmalayan çaresizliği düşünmelerini engelliyordu.
Sadece bir adım at, sonra bir adım daha. Hayatta kalmanın tek yolu buydu.
Ağır bir iç çekişin ardından etrafına bakındı ve yürümeye devam etti.
Effie’nin dediği gibi, harabelerde yol almak oldukça yavaştı. Avcı kız onları karmaşık bir güzergâhtan geçiriyordu; yalnızca onun bildiği, geniş ve dar sokakların iç içe geçtiği yollardan. Sıklıkla durup saklanmaları, görünmeyen bir tehlikenin geçmesini beklemeleri gerekiyordu.
Bazen gökyüzünün altında yürüdüler, bazen de yıkıntıların içine girip molozların arasında sürünerek ilerlediler. Bazen de Effie, yarı çökmüş evlerin içinden geçirip onları gizli aralıklara çıkardı.
Bir veya iki kez, çatılara tırmanmak zorunda kaldılar. Çürük kiremitlerin ve çarpık kirişlerin üzerinde yürüyerek ilerlediler, aralıklardan atlayarak ya da birilerinin yerleştirdiği yarı çürük tahtaların üzerinden geçerek yol aldılar. Bu anlarda Neph ya da Sunny, Cassie’yi kollarında taşıdı.
Sunny, bazı binaların içlerinin şaşırtıcı derecede sağlam kaldığını görünce irkildi. Sanki sakinleri sadece birkaç gün önce ayrılmış gibiydi, halbuki üzerinden binlerce yıl geçmişti. O anlarda bu antik şehrin halkının bir zamanlar nasıl yaşadığını kısacık da olsa görebiliyordu.
Hem tuhaf hem de ürkütücü bir manzaraydı.
Bir şey daha netleşmişti: Effie gerçekten de bu harabeleri çok iyi tanıyordu. Gittikleri her yerde onun daha önce bıraktığı izler vardı; çatı boşluklarını kapatan tahtalar, gizli geçitleri saklayan taş plakalar… Yıllarını bu ölümcül labirenti kendi av sahasına dönüştürmeye harcadığı apaçık belliydi.
Sunny, bu kaygısız görünümlü genç kadına yeni bir saygı duydu. Onunla yolculuk etmek sanki güvenliymiş gibi hissettiriyordu.
Ama gerçek bundan çok uzaktı. Sunny, ölümün sürekli enselerinde soluduğundan, yalnızca Effie’nin bilgisi ve anlık kararları sayesinde hayatta kaldıklarından şüpheleniyordu. Yolda karşılaştıkları taze parçalanmış cesetler Dark City’nin aslında ne kadar “canlı” olduğunu açıkça gösteriyordu.
Korkunç Nightmare Creature’lar bile burada güvende değildi.
Birden fazla kez, taşları tırmalayan pençe seslerini, yerin ağır adımlarla titrediğini veya bulutların arasından geçen karanlık gölgeleri fark ettiler. Bu anlarda Effie, rotalarını anında değiştiriyor ya da onları kusursuz bir saklanma yerine götürüyordu.
Onunla karşılaşmak gerçekten büyük bir şanstı.
Ama saatler ilerledikçe Sunny’nin içi kararıyordu. Bu lanetli yerde hayatta kalacaklarsa yiyecek için avlanmaları gerekeceğini biliyordu. Yani Effie’nin öğrendiği her şeyi öğrenmek, hatta daha da fazlasını yapmak zorundaydı. Bu görev gözünde imkânsız gibi görünüyordu. Başarabileceğinden emin değildi.
En azından yalnız değildi. Yanında Changing Star ve Cassie vardı. Onların varlığı Sunny’yi rahatlatıyordu.
Bu cehennemde tek başına yaşamak… düşüncesi bile dayanılmazdı. Öyle bir hayat ya insanı öldürür ya da delirtirdi. Böyle bir sefalete katlanmak istemezdi.
“Böyle bir şey asla olmayacak ki, neden düşünüyorum?”
Nephis ve Cassie’ye bakıp hafifçe gülümsedi, sonra Effie’ye yetişmek için adımlarını hızlandırdı.
Düşününce, Effie’den daha avantajlıydı. Yanında güvenebileceği, birlikte güçlendiği dostları vardı. Üstelik Aspect’i, ona çok yönlü bir fiziksel güçlendirme sağlıyordu. Bu yetenek, sadece kendisine değil, sahip olduğu Memories ve cansız nesnelere de uygulanabiliyordu. Ve en önemlisi, gölgesini görünmeden hareket ettirebilmesi paha biçilmezdi.
Gölgesini Effie’nin hizmetine sunabilirdi ama bu güvenli olur muydu emin değildi. Eğer bazı yaratıklar düşünceleri ve duyguları algılayabiliyorsa, gölgenin bakışını da hissedebilirler miydi? Bunu öğrenmesi ve denemeler yapması gerekiyordu.
Bu düşünceler moralini biraz düzeltti.
…Çok geçmeden, güneş ufka yaklaşırken, sonunda görkemli kalenin yükseldiği tepenin eteklerine vardılar.
Sunny başını kaldırdı, kalbi çılgınca çarpıyordu. Ağır ve endişeli bir his zihnini sardı.
Bundan sonrası kaderlerini belirleyecekti… Daha iyiye de dönebilir, daha kötüye de.