Hai to Gensou no Grimgar - Bölüm 02
2.Tesadüf
Çevirmen: Uchuujin & Redaktör: F A E N
Alterna’ya döndüler, ganimetlerini sattılar, geliri paylaştırdılar, akşam yemeği yediler, gönüllü askerler lojmanındaki evlerine döndüler, banyo yaptılar, odalarına döndüler ve geriye bir tek uyumak kaldı. Hepsi bu kadardı ama Haruhiro bunu yapabilecek bir havada değildi.
Duvarda asılı lambayı çoktan söndürmüşlerdi.
O lamba ve iki ranza samanla doldurulmuştu. Odadaki her şey bunlardı.
Bu yere veda ederek kalmak için daha iyi bir yer bulmak istiyorum. Burası şimdilik bir seçenek ama bunu görmezden gelmeyi bırakmalıyım.
Haruhiro ranzanın üst tarafında yatıyordu. Moguzo diğer ranzanın üst katındayken, Ranta onun altında yatıyordu. Bu dört kişilik odada üç kişiydik. En başta dört kişiydiler.
Haruhiro sessizce kaybettikleri yoldaşlarının adını anmak üzereydi ama kendini durdurdu.
Ranzadan düştüğünde….
“…Haruhiro-kun?” diye Moguzo seslendi. “Bir şey mi oldu?”
Ranta yüksek sesle horluyordu. Uyuyormuş gibi görünüyordu.
“Uh… Evet.” İyi bir cevap bulamadım, Haruhiro kararsızdı. “Bahsetmeye değer bir şey değil.”
Bunu söyledikten sonra, sadece tuvalete falan gideceğini söyleyebileceği için pişman değildi.
“…Bir yere mi gidiyorsun?” diye sordu Moguzo.
“Huh? Bir yere gitmiyorum. Sadece… dışarı… biraz temiz almak için?” Haruhiro az önce aklına gelen ilk şeyi söyledi ve bu biraz garip hissettirdi ama Moguzo meseleyi daha da uzatmadı.
“…Tamam.”
Haruhiro rahatladı. “Evet. Moguzo yorulmuş olmalı. En azından sesinden öyle anlaşılıyor. Uyumalısın. İyi geceler.”
“İyi geceler.”
Odadan çıktıktan sonra biraz temiz hava alıp almamak arasında kaldım. Bunu umursamazdı ama özelliklede istemiyor değildi. Eğer Moguzo onunla konuşmasaydı, odadan çıkmak zorunda kalmayacaktı.
Moguzo’dan bir tavsiye mi istemeliydim?
Ama bunu yapamam değil mi?
Neden yapamazdı? Açıklayabilecekmiş gibi hissediyordu ama aynı zamanda da yapamayacak gibiydi. Sadece, Moguzo ile konuşamazdı.
Moguzo iyi bir adam. Ağzı sıkıymış gibi duruyor. Ama sorun bu değildi.
Haruhiro çömeldi, lojman binasının birinci katındaki koridorun duvarına yaslandı. Koridorda çok miktarda eski lamba vardı ve aydınlık diyemesen bile zifiri karanlıkta değildi.
Moguzo’dan başka biriyle konuşup konuşmayacağına gelince, gerçekten durum bu değildi. Ranta, mümkün değil. Bunu dikkate bile almazdı. Eğer Yume ile konuşsaydı, o başka bir boyutta yaşıyordu ve bir anlam ifade etmeyecekti. Shihoru—
Hmm… Şimdi düşündüm de hiç onunla uzun bir konuşma yapmadım değil mi? Shihoru ile baş başa bir konuşma yapmayı hayal edemiyordum.
Merry, kesinlikle Haruhiro’yu dinlerdi.
Ama bu iyi mi? Öyle hissetmedi. Artık Merry tarafından daha fazla şımartılmak istemiyordu, zayıflığını göstermek istemiyordu, havalı davranmak istiyordu, o tür duygulara sahipti ama bundan daha fazlası vardı.
Merry, partiye kurulduktan sonra katılmıştı bu yüzden kendini diğerlerinden daha az üye hissetmesi muhtemeldi, bu konuda oldukça hevesliydi, patiye katkıda bulunma ihtiyacı hissettiği söyleyebilirsiniz, bence. Bu bana ondan faydalandığımı hissettiriyor ve tereddüt etmeme yol açıyordu. Belki de bu konuda fazla düşünüyorum.
Ayrıca bu kadar endişelenecek neyi vardı?
Bir ölüm kalım durumundan şansa kurtulduktan sonra, oldukça iyi gidiyorlardı. Doğru, şansları kötü gitseydi, öleceklerdi. Ancak, o zaman Death Spots’a rastlamaları da şanssızlıktı ama Haruhiro’nun onu öldürmesine sağlayan yine iyi şans oldu. Yani bir birini dengelediler.
Sonunda, sadece Haruhiro memnun değildi.
Parti için çok fazla düşünüyordu. Çaresizlik ve içtenlikle beynini zorluyor ve acı çekiyordu. Yoldaşlarından ne haber? Bunları küçümsüyorlardı. Yeni beceriler öğreniyorlar, yeni teçhizatlar alıyorlardı ve bunları yaparak güçlendiklerini hissediyorlardı.
Aslında güçleniyor olabilirlerdi ama öyle bile olsa Haruhiro ve grubu gönüllü askerlerin en düşükleriydi. Sadece bunları düşünmesinin sırası değil çünkü Death Spots ile dövüştükten sonra Gün kesicilerin Kemurisi tarafından iyileştirilmişti. Öldürülmemişti, saf iyi şansla kutsanmıştı. Yanlış çıkarımlar yapmadığından emin olmak zorundaydı. Neden diğerleri bunu anlamıyordu? Neden tek anlayan Haruhiro’ydu? İşler böyle iyi miydi?
Eğer kendimize çeki düzen vermezsek tehlikeli olacak.
Kötü şeyler her zaman olur.
Herkes bunu şimdiye kadar iyice öğrenmiş olmalıydı.
Ve yine de…
“—Ah…Tanrım.” Haruhiro saçını çekti.
Bu çok sorun olmaya başlıyordu.
Böyle düşünsem bile bir şey değişmeyecek. Eğer herkes için iyiyse, o zaman belki de iyidir.
Ayağa kalktığında bir ses duydu. Daha doğrusu ayak seslerini duydu. Birisi buraya doğru geliyordu. Girişten buraya doğru geliyorlardı.
Lamba ışığında onları gördü. İki kişi. İkisi de kız. Yume ve Shihoru değildi. O zaman yeni gönüllü askerler mi?
Onlardan sonra gelen yeni stajyer gönüllü askerler olduğunu biliyordu. İki ya da üç adamla banyoda denk gelmişti bu yüzden kısa sohbetler etmişlerdi ama kızlarla henüz tanışmamıştı.
Belki de odama geri dönmeliyim?
Ama Haruhiro hareket edemedi. Çünkü onlar kızdı? Çünkü en azından sevimli olup olmadıklarını kontrol etmek istedi? Çünkü onlarla tanışabileceğini hatta yakınlaşabileceğini mi umuyordu? Tüm bu gizli amaçlardan arınmış olduğu söylenemezdi ama onlara da sahip olduğu söylenemezdi.
Peki, nasıl gideceğini göreceğiz.
Haruhiro yere çömelmiş şekilde kaldı. O yöne doğru bakmamaya çalışıyordu. O yöne doğru bakmamaya çalışıyordu. Yine de aşağıya bakmaya devam ederse fazla yapmacık görünecekti. Boşluğa bakmadan duvara bakıyordu. Bakmaya çalıştığı şey buydu.
Ben salak mıyım? Ne yapıyorum? Bu garip çocuğun kim olduğunu merak ediyor olmalıydılar. Yürüyüşlerinden anlaşılıyordu. Kesinlikle savunmadaydılar.
Sorun değil, zararsızım, diye düşündü Haruhiro kendi kendine. Hiçbir şey yapmayacağım, tamam mı? Devam edin, devam edin. Beni görmezden gelin.
Kızlar gelmeden gitmeliydi.
Bu garip değil mi? Kendi hareketlerimi şüpheli buluyorum. Sanırım bu oluyor. Bazen. Bu beni salak yapar değil mi? Hmm.
Kızlar Haruhiro’nun önünden yürüyordu.
—Sonra, biri durdu.
Nedense..
Huh?
Biri bana…. Bakıyormuş gibi hissediyorum?
Haruhiro kafasını kaldırdı ve kızlara baktı. Hayal görmüyordu.
Kısa kesim saçı olan bir kız büyük gözleri ile Haruhiro’ya bakıyordu.
Gözleri geçekten büyüktü. Her an bozuşabilecek gibi bakıyorlardı.
Gözlerinin altında belli belirsiz torbalar vardı. Sarkık dudakları ona huysuz bir görünüm veriyordu ve bu da yaklaşması zor olduğu izlenimi veriyordu. Yine de, diğer taraftan garip bir şekilde onunla ilgileniyordu.
—Bekle bir dakika, bu kız, eden bana böyle bakıyor?
“Choco?” Diğer kız omuzuna elini koyarak “Bir sorun mu var?” dedi.
“Huh—” Niyetlenmeden konuşan kız değil Haruhiro’ydu. “…Choco?”
Choco.
—Choco mu dedi?
“Evet?” diye sordu küt saçı olan kız başını yana yatırarak.
Aydınlık bir kutunun önünde çömelmiştim.
Yanımda duran biri daha vardı. Küt saçları olan kız.
—Choco.
Bu kıza böyle deniyordu.
….Buda neydi?
Az önce olan.
Hatırladım mı…? Hatırladım? Aptal. Ama. Choco.
Choco.
En azından bu ismi hatırlıyordum. Sadece isim mi? Hayır. Böyle değil.
Bu büyük gözler. Belli belirsiz gözaltı torbaları. Bu sarkık dudaklar. Bu saç şekli. Bu küt saçlar.
Onu tanıyordum.
“Uh, hey.”
Ama ona ne söylemeliydim?
Beni tanıyor muydu? Bunun gibi? Eğer öyle olsaydı, buna göre davranırdı. Bu eski ahbaplar arasındaki bir rastlaşmaya benzemiyordu.
Ama Haruhiro’ya bakıyordu. Herkes Grimgar’a gelmeden önceki anılarını unutmuştu. Belki de o da unutmuştu ama hatırladığı bir şeyler vardı. Haruhiro gibi. Eğer öyleyse…
Diğer kız, Haruhiro ile aralarına girdi. “…Burada olduğuna göre, sende gönüllü askersin değil mi? Bizden bir şey mi istiyorsun?”
“Hayır, hiçbir şeye ihtiyacım yok.”
“O zaman görüşürüz.”
“Ah…görüşürüz.”
“Hadi gidelim, Choco.”
“Tamam.”
Çabucak gittiler.
Giderlerken, Choco bir kere arkasına baktı. Göz göze geldiler. Ama hemen önüne döndü.
Ürkütücü olduğumu mu düşündüler acaba?
Eğer öyleyse bu biraz şok edici. Hayır, biraz değil. Bu büyük bir şok olur.
“…Choco,” diye fısıldadı Haruhiro ve sonra düşündü, eğer bunu duyduysa daha da ürker.
Aynı Choco mu?
“Bu bir… tesadüf, değil mi?”