No Game No Life - C1Bölüm 03-4
“Çok, çok hayret verici…..”
—Anormal, karşı konulmaz ve olağanüstü bir zafer.
Kaledeki tüm bu sevinçli bağrışmaların ortasında fısıldayan tek kişi,
Steph’ti.
Belki de, tüm bu sevinci gösteren seyirciler gerçeği bilmiyordu.
Fakat, Steph her şeyi tamamiyle anlamıştı.
Oysa, taktikleri ve bu ikisi tarafından söylenen kayda değer bağlantıları anlayabildiği anlamına gelmiyordu.
Çünkü, daha kendisi yaşadığı dünyanın nasıl olduğunu bilmiyordu.
Ama.
Bu kişi— Kurami, son derece güçlü olan elfler tarafından destekleniyordu.
Düellonun başlamasından biraz önce, hileye imkan vermek için sihir oyuna dahil edilmişti.
Her ikisi de anında meydan okudu ve Steph rakibi mağlup etti.
Sadece o bu gerçeği anlamıştı.
Dolaylı olmasına rağmen, dünyanın en büyük krallığına, Avant Heim, karşı savaşmak tam anlamıyla mağlup olmak demekti.
Bu, sihirle sürdürülen yarışlarda bir sezginin kazanması anlamına geliyordu. Saf insanlar da kendi çabalarıyla zafer kazanabilirlerdi.
Tarihsel olarak, bu olay daha önce olmamıştı bile.
Yani—
“……..Onlar gerçekten, insan mı?”
Korku— kalbinde yavaşça artan korkuyla birlikte, Steph fısıltıyla konuştu.
Şehrin heyecanlı atmosferinin tam zıttı olarak, sessizlik devam ederken, mağlup edilmiş olan Kurami kafasını eğdi.
Göz ucuyla bile bakmadan, kardeşler cesurca masayı terk etti.
Onun üzerine doğru yürüyen bu iki kardeş için—
Steph bir an için ne yapmasını gerektiğini unuttu.
—Çünkü, bu yardım edilemez bir şey, değil mi?
Sihirle manipüle edilmiş güçlü bir düşmanı yenmişlerdi, fakat kazanmanın verdiği mutluluğu bile yaşayamamışlardı.
—”『 』 için yenilgi yoktur. “………
Genel olarak bu duruma kanıt olarak, tamamıyla doğal bir görünümle, iki zafer arasında kalmış, bunun sonunda ne söylemesi gerektiğini düşünüyordu.
Fakat—Steph’in kalbindeki karışıklıktan tamamiyle habersiz, Sora alçak bir sesle söyledi.
“—Şu an her şey iyi mi?”
“……….Eh?”
“Senin büyükbaban—kendisine sanki bir aptalmış gibi davranılan Son Kral, bu eleştiri gelecek jenerasyonlar için geride bırakılmayacaktı, değil mi?
“—Ah…..”
“Başka kimse bırakmazsa, ama Imanity’nin en güçlü 『 』, kral olmak için— o erdemli bir kral olarak bilenecek.”
“…….Bu yol, Elchea………yok olmayacak, güzel, o……….Steph değil mi?”
Sıkıntılı ve söylenen şeylerden kafası karışmış hissetmesine rağmen, bir kez daha onların tavırlarının sebebini hatırladı.
Ama, olan bu kadar şeye rağmen tatmin edici bir sonuç alabilme yetisine sahipti.
Gözlerinden süzülen yaşla birlikte, Steph açık açık söyledi.
“Teşekkür ederim…….gerçekten—gerçekten çok müteşekkirim…..”
Küçük inleyip sızlamalarıyla birlikte, ses anlaşılması zor bir hale gelmişti.
Fakat, Shiro parmak uçlarına basarak Steph’in yanına gitti ve nazikçe başını okşadı.
Tam bu anda, daha fazla bastırılamayan gözyaşları Stephanie Dora’nın gözlerinden aktı.
—Tam bu anda.
“…….Ne?”
Kurami’nin ağzından yanlışlıkla sızan bir fısıltı kalabalıktan çıkan heyecanlı seslerle bastırıldı.
Ama, bu sözcükler Sora, Shiro ve Steph tarafından açıkça duyulmuştu.
“Lütfen, siz çocukların………ne tür hileler kullandığını söyle bana.”
Soğukça mırıldandı, devam etmeden önce Kurami, keskin gözlerini Sora’nın üstüne dikti.
“Ah, kesinlikle haklısınız. Elflerin gücünü ödünç aldım, insanların yaşamasını sağlamak için sadece bir önlem. Fakat, bunu mahvettiniz. Cevap ver, siz casuslar nereden geldiniz? Siz yalnızca elf büyüsünü yenebilmiş saf insanlarsınız, bunu hiç düşünmediniz mi?!”
Ona bu soruları sormadan önce onun gözünde, Sora kendi türü tarafından terk edilmiş değersiz bir düşmanla aynı değerdeydi.
Nefret dolu gözlerle Kurami’yi izlerken, Steph’in nefesi kesilmişti— ama, kardeşler için,
“Bunu söylemeyi planlıyorduk ve bu gerçek.”
“………Ne, problem mi var?”
Çünkü, Sora Kurami’ye doğru ağır ağır ilerliyordu, şehrin hararetli sevinci bir anda kesilmişti.
“Dürüst olmak gerekirse, eğer söylediğin şeyi -sadece insan türü uğruna elflerin gücünü ödünç aldığını- kanıtlayabilirsen, ancak o zaman gerçekten bunun kötü bir strateji olmadığını düşünürüm ve bu oyunu terk etmemi sağlamak imkansız olmaz.”
“Böyle olduğundan beri—!”
“Ama, senin ideallerine katlanamam.”
Hiçbir yapmacık tavır olmaksızın, Sora aşağılayıcı gözlerle Kurami’ye bakmaya devam ediyordu.
“[Elf büyüsünü pedal olarak kullanmak]’ın kelimelerini hiçe saymak, ama eğer [Elf-sama’nın barınağı olmadan normal bir şekilde yaşayamamak] şeklinde yorumlanırsa, insanları alay konusu eden çok onur kırıcı bir şey olurdu.”
“—Hiç fark etmez, tarih ve içinde bulunduğumuz durum insan türünün yapabileceği şeylerin limitinin ne olduğunu kanıtladı!”
Açıkça bir yanıltmaca kullanıldığını ima eden bir ses tonuyla birlikte bana bir ders verme küstahlığında bulunan kişi Kurami’ydi.
“Bu sadece herhangi bir insanın başarabileceği düşük bir limitti, ama bu bizim limitimiz değil….”
Somurtkan bir yüz ifadesiyle cümleyi tamamlarken, Sora yüzündeki gülümsemeyi ortaya çıkardı.
“İnsanlara göre, insanlar bir şeyleri yapmak için kendi yöntemlerine sahipler. Ve aynı zamanda— bizim de zafer kazanmamızı sağlayan bir hile yaptığımıza inandırıldığınızdan dolayı size bolca teşekkürler.”
Bu cümleyi duyduğu anda Kurami, havaya doğru çekildi ve tam şu anda yaşanan savaşı hatırladı.
Her ne kadar dikkatini tamamiyle onların hilesini nasıl ortaya çıkaracağına vermiş olsa da, ama ya…….
Ama ya, başlangıçtan beri, hiçbir hile kullanmamışlarsa?
“Böyle bir şey……….imkansız………saf insanlar— sihirle baş edemezler……….:”
“Bunu düşünmekte özgürsün, bu senin kendi limitin.”
İki gözünü birden kıstı.
“Rakibin bir elf olması hiçbir şeyi değiştirmez—ya da Tanrı, yenilgi 『 』’nın sözlüğünde varlığını sürdürmüyor.”
Bunu söyleyerek— Kendi onurunu ayaklar altına aldı.
Sora, Kurami’nin çenesini sertçe tuttu ve yüzünü kaplayan siyah perdeyi söküp attı.
İlk kez sinirin fışkırdığı, donakalmış gözlere bakarak, Sora— söyledi.
“İnsanları— küçümsemeyi kes!”
….Sadece bu kelimeler.
Tüm şehir suskunluğa gömüldü.
Kalbe kazınmaya benzer olarak, yankılanmaya devam etti.
『En kalitesiz türler』’in soyunu kazımaya benzer.
Daimi karanlığı delip geçen bir ışık ışınına benzer.
—Herkesin kalbinde yanıp tutuşan sessiz bir umuda benzer.
—Sonra, Kurami’nin ağzından bir ses sızdı.
“Guu—”
“………Gu?”
“Guwahhahahhahahahahahahahhahhahahahahahahaahahahahahahahahaha
haha
—”
“Whoa! Neler oluyor!?”
Aniden, Kurami yere oturdu ve gözyaşlarına boğuldu.
Baş etmekten korktuğu bir sorunla yüz yüze gelen ve geri çekilen kişi Sora’ydı — ve ne yazık ki, eleştiri daha fazla eklenemezdi.
“Whaaaaaaaaaaaaa salak—aptal—! sadece…………..
elfin gücünü almak
gugu,
a-açıkça resmi olmayan bir, bir sözleşme yapmak
ne kadar
da sorun……
….
siz çocuklar, siz çocuklar ahhhhhhh, ben
küçümsemedim~~~~ben
ciddiydim——Wuhaaaaa…………..”
Tane tane akan gözyaşları ve haykırırcasına ağlamasıyla, Kurami’nin hareketleri salondaki herkesi şaşkına çevirdi.
Sonunda, bu kurtuluş için ağır bir yükü sırtlanmış olan birinin tepkisiydi ya da en başından beri olduğu kişilik buydu—
Fakat, zor çocuklar için bu dünyada böylesine ağlamak doğal bir davranıştı.
“……… Abi…. bir kızı……….ağlattı………”
“Eh, ne, bu benim hatam mı?”
“Wuhaaaaaaaaaaaaaaa….. salak……. aptal………geber…… ”
Sahnede seyirciler zafer için sevinçle alkışlıyorlardı.
Ama şu an, onlar sadece uzaktan Kurami’nin hafifçe lanet okumasını ve sızlanmasını izliyorlardı.—