No Game No Life - C3Bölüm 01-2
“…Durum nasıl?”
Kralın yatak odasının önünde, Steph, Jibril’e sordu.
Ancak, Jibril başını sallayıp iç geçirdi.
“——Girmedim, sahibim beni içeri almayı reddediyor ve beni tamamen görmezden geliyor.”
“Hâlâ [Sora] ismini verdiği kişisini mi çağırıyor?”
“Evet… Senin tarafında işler nasıl?”
“Şehirdeki herkese sordum ama herkes aynı cevabı verdi——“
“Sora’nın kim olduğunu bilmiyorlar ve sahibim Elkia’nın tek kralı—— değil mi?”
“Evet… Tam olarak neler oluyor?”
“Ben de bilmek istiyorum.” dedi Jibril tekrar.
“Sahibimin aklının kurcalanmış olmasının mantıklı bir açıklaması olmalı.”
“Yoksa bunun anlamı——“
“Evet, bu demektir ki sahibim————kaybetti.” ——bu çok tuhaftı.
Aniden, Shiro kendi haline bırakılmış bir hal aldı ve [Sora] ismindeki bilinmeyen figürünü çağırıp durmaya devam etti.
Şu anki durum, Elkia’nın halihazırda yüzleşmekte olduğu kafa karıştırıcı pozisyonu geçersiz kılacak şekilde kafa kurcalıyordu.
——Anlaşılan sohbetleri duyuldu.
Kapının altındaki çatlaktan ince bir tahta parçası kaydığını gördüler.
“…? Bu şey..?”
“Efendimin tableti.”
Yerden tableti alan Jibril ve Steph ekrana baktılar.
“…Guu, üzerinde ne yazıyor?”
“Bu, sahibimin önceden yaşadığı dünyanın dili—— Üzerinde [Soru] yazılı.”
Duyulan sesle birlikte yeni bir mesaj belirdi.
“Anladım, demek [Gizli bir dil] ile sohbet başlatmaya çalışıyorsun, değil mi?”
Sahibinin bu dünyaya getirdiği bilginin bolluğu.
Jibril henüz tamamen hepsine hakim olmasa da Shiro’nun niyetlerini anlıyordu.
“Bu kez ne yazıyor?”
Bir bakış atan Steph hala yazan kelimeleri anlayamadığından sormak zorunda kaldı.
“Diyor ki —— [1: Jibril’le savaşan kişinin ismi ne?]”
“Shiro… Değil mi?”
“Evet, ıhm… Buna nasıl cevap verirsin——”
Jibril tableti nasıl kullanacağını bilmiyordu ama sonra başka bir ses duyuldu.
“Anladım, sözel olarak cevap vermek yeterli olmalı —— [2: Steph’in aşık olduğu kişinin adı?]”
“Bu, bu Shiro olmalı, değil mi?!”
Hızlıca bir mesaj daha geldi.
“Üzerinde yazan şey… [3: Seninle aynı cinsiyette olan 11 yaşındaki bir kız senden ona aşık olmanı mı istedi?]”
“Gu, gu~… Yani, yani sana sapık ve şeytan diyip durmadım mı…”
Steph seğirirken cevapladı. Yine, tekrar başka bir mesaj geldi.
“——[Kaybedişini tüm detaylarıyla betimle.]”
Shiro’nun durumunu göz önüne alınca, Steph geçiştirerek cevaplayamadı.
Muhtemelen hafızasını uyarabileceğini düşünürken Steph parmaklarını alnına dayadı ve umutsuzca hatırlamaya çalıştı.
“Guu~ Taş kağıt makastı, beni kelimelerinle şok edip berabere kalmayı hedefleyerek psikolojik savaş kullandın. Ama daha önemlisi [gereken içerik], berabere bitecek olursa özel bir istekte bulunmamam için söz vermemi istedin ama beni kandırır kandırmaz [Sana aşık olmamı] istedin.”
Steph’in anlatımı biter bitmez yeni bir mesaj gün yüzüne çıktı.
“——[5: Neden onların kendi köleleri olman belirtilmedi de [Bana aşık olman] söylendi?]”
“Be-Beni onurlandırmak için, ama Shiro hatasını fark ettikten sonra, Shiro da çok hayal kırıklığına uğradı.”
Bu kez mesajlar öncekinden daha yavaş gönderildi.
“——[6: Doğu Birliği’nin oyununu çürüten kimdi?]”
Ama bu soru için hem Jibril hem Steph aynı görüşteydi ve cevaplarını verdiler.
“Shiro ve büyükbabamın eşyasıydı.”
“Hafızamda şu anda yer alan bu.”
…Sıradaki mesaj bir süre gönderilmedi.
Jibril ve Steph kralın yatak odasının kapısının önünde yalnız sessizlik içinde beklediler.
Birkaç dakika sonra, gelen, bir soru değil de bir tasdikti.
Hayır, daha çok kendine güvensiz bir cevap gibi gözüken bir [mazeret]ti.
“Herkesin hafızası silinmiş.”
Bu tür bir mesajı gören Jibril söylendi:
“Sahibim, tüm saygılarımla, çoklarının sahip olduğu hafıza bu, ve bu [Sora] isimli şahıs gerçekten bir oyun yürüttüyse, yalnızca bir kişinin hafızasını silebilir. Herkesin hafızasını silmesi imkansız.”
Ancak, neredeyse anında aksini ispatlayan bir mesaj geldi.
Yazan şey: [Herkesin onayını almış bir iddia]
“——Öyleyse, asıl soru, nasıl olur da sahibim hiçbir anısını kaybetmeyen tek kişi olabilir?”
Mesajlar ansızın durdu.
Kapının diğer tarafındaki Shiro, telefonunu tutarken başını kucağına gömdü, bu soruya yanıt veremedi.
——Bu sorunun geleceğini biliyordu.
Abisi, onsuz oyunu nasıl yürütebilmişti?
——Ve bir oyunun böyle ciddi bir duruma yol açması mümkün müydü? Öyle olsa bile, oyunu kaybederek——
“Ahh, hımm, evet, sıkı çalıştın… Hayır, bir şey yok.”
Steph’in zar zor duyulan sesi kapının dışından gelmişti.
“…Shiro, bunun zor olduğunu biliyorum ama muhbirler çoktan döndü. [Shiro’nun insanlığın parçasını ön uyarı olmadan iddia etmesi] sebebiyle, kitle mitingleri devam ediyor. Ancak, vatandaşlardan gelen tüm şikayetler arasında —— hiçbiri [Sora] ismini haykırmadı.”
Bu raporu duyan Shiro’nun gözleri yavaşça yeniden karanlığa gömüldü.
Dudaklarını ısırıp düşünmeye başladı, bilinci zar zor yerindeydi.
Olmalıydı.
Herkesin hafızasında bir tezatlık olmalıydı, çünkü——
——Durum öyle değilse, onun hafızasının sahte olduğu anlamına gelirdi.
(…İmkansız… Bu olamaz…)
Shiro, umutsuzca kafasını sallayarak kendini ikna etmeye çalıştı.
Bir oyunu kaybedip yanlış anıların yerleştirilmesine kıyasla —— bu sanı, bu sanı iyi değildi.
Bu dünyadaki ve önceki dünyasındaki anıları sahte miydi?
Bu imkansız olmalıydı, bu yapılamamalıydı.
Kendini ikna etmek için kullandığı bu neden girişimlerine rağmen Shiro çok netti —— bu reddedilmeliydi.
Bu dünyada hem [büyü], hem [kural] vardı, hafızanın özellikle değiştirilme olasılığı vardı. Örneğin [hafızasını ikiye böl], böyle şeyler mümkündü.
——Hayır, katı bir şekilde konuşursak, bu abisinin var olduğuna dair hiç kanıt yoktu——
Shiro’nun [şu an aklı başında] olduğunu kanıtlayabilecek kimse yoktu.
[Sora]’nın onun için varlığı çok güven vericiydi, böyle bir inandırıcılık vardı—— ama bu Shiro’nun kabul edemeyeceği bir şeydi. Öyleyse, güçlü mantığı ortaya çıkmaya başladı.
Bu olasılık vardı.
Sora, Shiro’nun kendi ihtiyacını karşılamak için yarattığı kurgusal bir karakterdi.
(——Ben… Ben… Ben reddediyorum… Bunu kabul etmeyi reddediyorum!)
Bunu kabul etse, başından beri——
Tablet artık cevap vermedi.
Steph ve Jibril, Shiro’nun depresyonda olduğunu tamamen hissederek birbirlerine baktılar.
“N-Neler oluyor? Ne yapacağıııız?!”
“…Biraz aklımızı başımıza toplayıp üstüne düşünmeyi deneyelim.”
Jibril havalı bir ifadeyle bunları söyledi.
“Doğu Birliği’ne karşı insanlığın parçasının——tüm insanlığın haklarının—— sunulduğu iddiayı içeren oyun yakında olacak ve sahibimin aciz olduğu bu zaman diliminde bundan en çok yararı kim kazanırdı?”
“Bu tür bir şeyi ben bile bilirim—— Suçlu Doğu Birliği olmalı, değil mi?!”
——Kesinlikle, oyunu ortaya çıkmış olan Doğu Birliği, depresyona girip hafızası ortadan kalksın diye Shiro’ya özel bir maçta meydan okudu—— Mantıklı konuşursak, olaylara yaklaşmanın en doğal yolu bu olurdu.
Ancak, Jibril tabletteki mesaja baktı.
——[6: Doğu Birliği’nin oyununu çürüten kimdi?]
“…Suçlu Doğu Birliği’yse ortadan kaldırmak isteyecekleri şey, oyunun içeriği olurdu, değil mi?”
Doğu Birliği, basitçe, oyunla alakalı hafızayı silmeyi gerektirerek oyun içeriklerini gizli tutmayı başarmışlardı. Ama sır ortaya çıktığından, Doğu Birliği kumar oynamak zorundaydı, ayrıca——
“Sahibimin de bu ricayı kabul etmesi için bir sebep yok.”
[On Kural] —— Meydan okunan taraf oyunun içeriğine karar verme hakkına sahiptir.
Bu, tabii ki [Oyunu reddetme] hakkını da içeriyor.
İnsiyatif açıkça Doğu Birliği’nde olduğundan, gerçekten kabul etmek için bir sebep yoktu…
“——Aaahhh… Elimizdeki bilgi, bu durumu açıklamaya yeterli değil.”
Jibril iç çekip çok stresli gözüken bir yüzle başını salladı.
Odadan, kusarmışçasına bir boğulma sesi geldi.
Sora adındaki abisini çağırıp duran sahibi için Jibril harekete geçmeye zorlandı.
——Sahibinin saygısız ve nankör olmasından şüpheleniyordu.
Sahibi, kargaların beyaz olduğunu söyleseydi bu dünyadaki 3000 kargayı boyamak onun görevi olurdu.
Bu sebeple, sahibi [Sora] adındaki kişinin var olduğunu söylüyorsa, öyleyse gerçekten öyle olmalıydı.
Sonra kapının diğer tarafından bir ses daha geldi——
“Böyle devam ederse Shiro kendini daha fazla ayakta tutamaz!!”
Bu, Stpeh’i, sabırsızca kapıyı yumruklarken bağırmaya zorlamak için yeterli olmuştu.
——[On Altı Irk] altıncı sıra Flugel olarak, büyülü dövüşçü ırk, kocaman doğal dehlizleri ele geçiriyor.
Kendileri Tanrıların [Büyülerini tamamlayanlar] oldukları için, hiç karmaşık büyüler kullanamıyorlardı.
İnsan türünün psikolojik değişimlerine henüz tamamen vakıf olamadığından bahsetmiyoruz.
“Anlaşılan tek yol bu.”
——Büyü kullanmadan bile, sahibinin, ruhani yıkımın eşiğinde olduğu su götürmez bir gerçekti.
Sahibinden şüphelenmesi bile bir suçtu ama ——
“——Sahip, hadi oyun oynayalım.”
“…Hı?”
Jibril’in kelimelerini duyan Steph —— kapının ötesindeki Shiro ile birlikte tepki gösterdi.
“[Acciente] diyerek söz verip benimle bir oyuna gir —— bunun aşırı derecede kaba olduğunu biliyorum ama bana kaybeder misin?”
——ağıt durmadı.
Ama niyetinin hissi ulaştı —— Jibril cevapladı:
“——[Sora’yla ilgili anıların mühürlenmesi] ricasında bulunacağım.”
Steph, Jibril’in ilanını duyunca hayretle gözlerini belertti.
Jibril, gözlerinin arkasındaki anlamı anlamıştı.
Jibril ve Steph, ikisi de iddianın arkasındaki ihlali hissedebiliyorlardı.
Bu his ona, Shiro’yu terk etmemesini söylüyordu, ama——
“Böyle giderse, sahip—— mahvolacak.”
Ölse bile, bu ikilemi görmezden gelemezdi.
Aslında, kuralın içeriğini belirlemeye çalışıp onu tersine döndürmenin bir yolunu bulabilirdi.
Ama zaman tüketirdi ve tamamlanmadan önce Shiro yığılıp kalabilirdi.
Şimdilik, sahibini sakinleştirmek için hafızayı mühürlemek gerekliydi, suçluyu bulmadan önce ve——
(Boynunu vurup sosunu çıkardığından emin ol.)
Nostaljik gelen kibar bir gülümsemeyle Jibril [öldürme niyeti]ni açığa vurdu. Bu, Stpeh’i kanı donmuşçasına baştan aşağı ürpertti ama yine de rahatsız Jibril’i yatıştırmaya çalıştı.
“Ji-Jibril. Sa-sakin ol——“
Ancak, Jibril’in yaydığı atmosfer, konuşmaya devam etmesine izin vermedi.
——[On kural]da zor kullanımı yasak… Öyleyse?
Suçlu bulunup, oyunu kazandığı sürece, [onay]ı alıp şahsen o kişiyi öldürebilirdi.
Ondan sonra, Sora’nın varlığından şüphe duyduğu için sahibinden her türlü cezayı almaya gönüllüydü.
Ding, Jibril’in elindeki tablette bir uygulama açılmaya başladı.
Açılan uygulama——satrançtı.
Shiro için, bu, asla kaybetmeyeceği bir oyundu, sınırlı kararlar içinde tamamen bilgiye dayalı, sıfır sonuçlu bir oyundu.
Bu sebeple—— kaybetmek istediği sürece, başarabilirdi.
Gözyaşlarının karıştığı ürkek ve alçak bir ses kapıdan geldi.
“[Acci……en…te].”
Jibril başını çokça eğerek cevapladı:
“Teşekkür ederim, sahip… [Acciente].”
4 adım kaldı
[Geriye kalan—— 4 adım]
——Hafıza yok, kendi bile kim olduğunu bilmiyordu.
Elleri uyuştu, kiminle konuştuğunu bilmiyordu.
Kimdi, neden buradaydı, neden bir oyun oynuyordu?
Her şey muğlaktı; ancak, yine de…
Her şeyi unutmuş olsa bile kaybetmeyecekti, kendini zorlamanın tek yolu bu olduğundan.
Titreyen ellerinin yerine ağzını kullandı.
Taşını seçmeden önce hareketi yazmak için dilini kullandı.
Düşünmeyecekti, düşünmesine gerek yoktu, çünkü yenilgi diye bir şey yoktu.
Evet——… Kaybetmek bir seçenek değildi. ——Kim
Kaybetmeyecekti?
…Hayır, düşünme, bu tür bir şey önemli değil!
Omzuna dokunan elin kimin eli olduğunu bilmiyordu —— küçük bir elin sıcaklığıydı.
Sahip olduğu tüm cevaplar bu kadardı, bu tuhaf kalıntı histen asla şüphe duymadı. Delirme aşamasında, ağzındaki satranç taşını tahtaya koymadan önce cinnetinden kurtulmak için çılgınca başını salladı.