No Game No Life - C3Bölüm 02-4
Elkia Kraliyet Sarayı — Kütüphane.
Banyodan sonra Sora ve Shiro doğrudan buraya geldiler.
Islak saçı hâlâ havluya sarılı olan Shiro kara tahtaya dikkatle karaladı.
Yanındaki Sora bir elinde tablet tutarken sayısız sıralar ve sonsuz kağıtlar yazdı.
Gün yaklaşıyordu ve odadaki tek aydınlatma, Sora’nın tabletinin yanında titreşen mumlardı.
Biraz önceki hoppa havaya kıyasla — ikisinin ciddi yüzlerinde ondan eser kalmamıştı.
“——…..”
Dönmeden önce Kurami uğradı.
Odadaki dağınık kağıt yığınları vardı ve etraf ezilmiş yaprak ya da aralarına yazılmış büyük X’lerle doluydu.
Kara tahtadaki iki sembol de, Sora’nın yazdığı sıralar da.
Sora’dan aldığı anılara rağmen her şeyi anlayamıyordu.
Ama — tahmin edebilirdi. Kurami derin bir nefes alarak girdi. “Bu — bir [Doğu Birliği’ni yenmek için strateji] mi?”
“Evet. Üzgünüm ama lütfen Shiro’yla konuşma — aslında, muhtemelen konuşsan bile fark etmez.”
Shiro bu değişikliğin farkında bile değil gibiydi.
Shiro gözünü kırpmadan, makine gibi, formüller üretmeye devam etti. “Pekala, dürüst olmak gerekirse, ‘bu’ gerçekten Shiro’nun uzmanlık alanı; benim tüm yapabildiğim yalnızca birazcık yardım etmek.”
Buna rağmen, Kurami’nin gözlerinde Sora’nın yazdıkları kesinlikle stratejik şemalardı.
Diğer elindeki tablette yansıyanlar ise —
“Sen de mi banyo videolarına bakmak istiyorsun?”
“…Benden Stephanie Dola’nınki gibi bir tepki bekliyorsan vazgeç.”
“Tamamen kızarmana ve göğsünü kapatmana rağmen bunları diyorsun.” —
İyi değil, bu çocukla ciddi konuşmaya çalışmak hataydı.
Kurami bunu düşünerek ayrılmak için arkasını döndü, Sora’nın sesi onu durdurdu.
“’Kazanmamız gerçekten mümkün mü’ diye sormaya geldin, değil mi?” — Kurami, bu kişiyle gerçekten başa çıkamam diyerek kabul etti.
İnsanların huzurunu bozmak artık onun alışkanlığıydı.
Aldığı anılar yüzünden çoktan bildiği bir şeydi — bu yüzden.
Meraklandığı bir şey vardı.
“——Evet, doğru.”
“Cevabı çoktan biliyorsun, değil mi? Sonuçta anılarıma sahipsin.”
“Buna rağmen, anlamadığım bir şey var.”
Nedenini anlayamadığı bir şey.
Sora ve Shiro, ikisinin ürettikleri oyun manevrasının büyüleyici olduğununu kabul etmeliydi.
Ancak — biri olaya nasıl bakarsa baksın, bir kusur vardı.
Sora, bu kusuru bilmesine rağmen — ‘sorun yok’ sonucuna varmıştı.
Bu özgüvenin temeli, Sora’nın anılarında kesinlikle yoktu.
“Teorik olarak kesinlikle ihtimal var. Ama sonuçta, bir teori her zaman teoridir—“
Bu, satranç maçlarına çıkıyordu, Othello maçlarına da — hayır.
Sora’nın anıları devam ettiği sürece, şimdiye dek oynadıkları her oyunda ortak olan şey — zaferdi.
“Tek bir yanlış adım dahi atsan, doğrudan boşluğa düşersin. Bunun [kesin zafer] olacağını nasıl söyleyebilirsin?”
—Kesinlikle, Sora’nın anılarındaki zafere taşınan oyun sayısı sonsuzdu.
Ama her biri, riskli bir uçurumdaydı.
Bunlara nasıl [kesin zafer] denilebilirdi—
Sora, gerçekten ne yapacağını bilmez bir ifadeyle Kurami’yle konuştu.
“Tek bir yanlış adım bile atsak kesin bir zafer olmayacak. O yüzden basitçe tek bir yanlış adım dahi atmadığımızdan emin olmamız lazım, değil mi?”
—İşte buydu. Sora’nın bunu kesinlikle söyleyebilmesinin sebebi, anılarında bulunmuyordu.
“Burada bir hata bile yapmayacağını mı beyan ediyorsun?”
Kurami konuşurken ters ters baktı, ama Sora gülerek cevap verdi.
“Hahaha, bu imkansız, kendi başıma bunu yapabilmemin kesinlikle imkanı yok… ama”
Sora bakışını çevirdi — beyaz dahiye doğru.
11 yaşında saf beyaz bir kız, buna rağmen tahtadaki kazanmış ışık saçan formüller.
“—『 』İçin tamamen farklı bir hikaye. Ben başarısız olsam bile Shiro orada olacak.”
Sora’nın kelimeleri bir anıyı hatra getirdi.
——『 』yenilgi bilmez.
Burada dikilirken Kurami nihayet neyi gözden kaçırdığını buldu.
Othello oyununda varlıklarını ortaya koydukları an.
Yakalayamadığı üç taş — kendinden daha fazla değer verdiği üç şey.
Şimdi neyi yansıttıklarını anlayabildiğini hissetti.
(…Anladım. Bende yalnızca Sora’nın anıları var, bu yüzden nihai zaferi tasavvur edemiyorum… Buymuş.)
Varlığına kendinden daha çok, hazine gibi değer verdiği kardeşi — Shiro.
Onlar, iki bedende bir oyuncuydu.
Taktileri dağlar arasına gerilmiş bir ipte yürümekti ama zaferden emin olabiliyorlardı.
Bu ‘güveni’ kazanamayan onun için — Sora’nın güveninin derinliğini ölçebilmesine imkan yoktu.
Ama Shiro ile konuştuğu sayısız cümleler. Ve kendine ilan ettiği sayısız kelimeler.
“—[Kanatlarını] bulmuşsun bakıyorum da.”
“Hımm?”
Şimdi Kurami, yüzünde bir sırıtışla Sora’nın sesini taklit etti.
“— ‘Hey Shiro, acaba insanların değişebildikleri doğru mu?’… muydu?”
“Ne—?!”
—Buydu. Bu adamın suratında hep bu ifadeyi görmek istemişti.
Sora’nın pancar kırmızısı suratına bakıp tatmin olmuş bir şekilde gülerek ayrıldı.