No Game No Life - C3Bölüm 03-8
Çevirmen: Sumire & Redaktör: Fri
■İzleyici Katı■
“————Ne…”
Ekranda yansıyanlara bakarken —— İno ve Kurami dillerini yutmuşlardı adeta.
Binlerce seyirci Sora için gürültüyle tezahürat ettiler, sanki şüpheleri yok olmuştu.
Vurmadı.
Ama şüphe yoktu —— Sora ve arkadaşları Doğu Birliği’ndeki kıza üstün geliyorlardı.
(Demin… Ne… Oldu?)
Kurami şaşkına dönmüştü ve gösterilen ekrandan şüphe duymaya başladı.
Rakibin oyununda oynuyorlar? Sanki bu rakibin oyunu değil de kendi oyunlarıymış gibiydi.
Hesaplı hareketler ve stratejilere güvenip rakibi kolayca içine çektiler.
(Rakip Shiro’nun etrafındayken tetikte değildi, baskılandı ve acil bir şekilde geri çekildi; sonra rakibin en çok tetikte olduğu rakibi Jibril tarafından oyuna getirildi. Sonra uzak mesafedeki keskin nişancı mermilerini almadan önce havada dengesini kaybetmeye zorlandı——)
《Vaay… ne kadar muhteşem… 》
Kurami’yle görüş paylaşan Fii bile hayran kalmıştı.
——aslında, bu gerçekten korkutucu, pürüzsüz bir stratejiydi.
Ama bu, sayısız şüphenin oluşmasına yol açtı.
Sora’nın anılarında, o anlaşılmaz sayıların bir cevabı var mıydı?
(——düşmanlarının pozisyonunu nasıl saptamışlardı? Shiro’daki o patlayıcı güç de neydi? Durumu ele alırsak, her şey plana göre gidiyor gibiydi —— hayır, yöntemlerinden tam anlamıyla [Ustalaşmışlardı]…)
Öyleyse, daha tuhaf olan şey ——
(——o tür bir saldırıyı [atlatabilmek], o Werebeast…)
《Sora-sanın dediği gibi, bu [Bilinmeyen bir saldırı] olmalıydı. 》
Evet, o anda olası saldırıları tahmin etmek onun durumunda imkansızdı ——
Jibril’in Sora’ya söylediği şey…
(Atışlardan önce tepki gösterildi… değil mi?)
《——Hile, bu demek oluyor ki [Yalan konuşma] ——dolap çeviriyorlardı.》
(Anladım, bir hile olduğunu kanıtlayamazsan… düşman bunun [Altıncı his] olduğunu söyleyebilir sonuçta.)
《Bu yöntemleri kullandılar, Elven Gard dört kez kaybetti… Anlıyorum~》
Hayranlık ve biraz da kinle karışık Fii konuştu.
Kurami, İno’nun yüzündeki ifadeyi sessizce gözledi.
Yüzündeki ifade boş olsa da —— kalbi hızlanmış olmalıydı, hata yok. Ama, hile yapışını görmenin imkanı yoktu.
(Beklendiği gibi —— bu oyuna aşinalar ve avantajın tadını çıkarıyorlar!)
Anlamsız ifadesini sürdüren İno içten içe bağırıyordu.
Nasıl bu konuda bu kadar net olabiliyorlardı ve hatta bu kadar titizlikle taktiklerle dolu plan geliştirebilmişlerdi?
Doğu Birliği’nin oyunlarını Doğu Birliği’nden iyi biliyor olmaları, mümkün olamazdı ——
Sayısız şüphe vardı, ama ——
(…Sakinleş… bunu yapsalar da işe yaramaz.) Evet, yine de kazanma şansları yoktu.
■Oyunda ■
“…Böyle deniyor.” dedi Jibril.
“——düşmanı çıkmaz yola sürüklemek için [Matematik] kullanmak… Bu gerçekten yeni bir fikir ha.”
Y noktası —— Sora’nın bulduğu çirkin görünümlü bir parktı.
Binalarla çevrili, etraftakilerle korunan, gökyüzü olmayan bir yer.
Burası operasyonları için üsleri olarak belirlenmişti, Shiro formüller çizmek için tahta yerine yeri kullanıyordu.
Sora’nın, İzuna’nın saklanma yerini bulması için izlem ve geri yayılım dalgalarını kullandılar, İzuna’nın pozisyonunu belirlemek için hesap kullandılar, sonra varsayım olarak Dirac Delta Fonksiyon δ’yı kullandılar. Sonrasında hareketlerini öngörmek için etkin partikül filtresi ve linear analizler izledi.
Jibril’in cümleleri, Shiro’nun hesaplamaları ve Sora’nın stratejisiyle İzuna’yı köşeye sıkıştıran duruma yol açtı, içinden övgüler hissetti.
Ama Sora stresli bir ifadeyle başını salladı.
“…Bu tuhaf bir dolap çevirme değil, bir gereklilik.”
“Demek istediğin?”
“…İzuna’nın en başta saldırmamasının nedeni senin için tetikte olmasıydı. Bu durumda, bu demektir ki İzuna’nın zindeliği seninkine denk.”
Sora derin bir iç çekti.
“Şöyle karşılaştırayım. Diyelim ben 15 saniyede 100 metre koşuyorum, Shiro bunu 20 saniyede yapabilir; öyleyse Jibril için şimdiki zindeliğinle 100 metreyi bitirmen kaç saniyeni alır?”
Yeri tekmelerken başını eğdi, Jibril kısaca cevapladı:
“…İki adım.”
“Bu çok tuhaf değil mi?”
“Dürüst olmak gerekirse, vücudum daha önce hiç bu kadar ağır gelmemişti… Sahibimin bu rahatsızlığı her gün yaşıyor olması… Böylesi bir metanet… Ne kadar etkilendiğimi anlatamam.”
“Yeteneklerimiz arasındaki farkın seninkinden 10 kat kötü olduğunu unutma.”
Sora mutsuz mutsuz belirtti. Sora’nın bunları dediğini duyan Jibril acılı bir ifade takınıp gökyüzüne doğru baktı.
“——a-açıkça, yaşamlarının bu kadar kırılgan olduğunu biliyordu ve buna rağmen Sahip bana ve Werebeast’lere, hatta Tanrıya bile meydan okudu! Ahhh, ne cesaret! Ne kadar da yiğit!”
“Çok ses yapıyorsun!”
Jibril, Sora’ya iç çekirten insan zayıflığı için çok daha derin bir hayranlık duydu.
“Kısaca —— Arada bu kadar büyük performans farkı olduğundan, Shiro en ufak hatada elenir ve yanıma yaklaşırsa ben de kazanamam —— bu sebeple, matematik kullanmadığımız sürece açık oynayamayız.”
Kesinlikle, herkesin gözünde Sora ve arkadaşlarının ezici bir üstünlüğü varmış gibiydi.
Ancak doğrusu —— İzuna onlara yaklaştığı anda, Sora ve arkadaşları için [Şah Mat] olurdu.
Shiro şeytana pabucunu ters giydirecek biri olsa da yorgunluk onu çarpmıştı ve en ufak hatada onlar için oyun son bulurdu.
…O anda, Jibril dışında bir savaş gücü bulunamazdı.
——bu yüksek riskli stratejide en ufak hata her şeyin kaybına götürebilirdi. Bu stratejiye güvenmemenin anlamı —— tekrar edelim, bundan başka yol yoktu.
“Ama, düşmanın nasıl hile kullandığını bulursak, biraz yeniden düşünerek yeni bir strateji geliştirebiliriz —— yani bir dahakine hedefi vururuz, değil mi?”
Jibril çok iyimsermiş gibi görünse de, Sora’nın ifadesi sıkıntılıydı.
“İmkansız.”
“——hı?”
Yere formüller yazan Shiro’nun yerine Sora açıkladı.
“Kesin olmayan prensipler… ah, hayır, kendim bile anlamıyorum, konuşmasam daha iyi.”
Sora başını kaşıdı, monologmuş gibi konuştu.
“…Dikkatlice dinle. Bu oyunu kazanmanın iki tür yöntemi var. Bir, üstte ol ve her şeyi yönet ya da kaybet, kaybet ve geri dönüş yapıp kazan. Bunlar iki tür.”
Sora parmağını kaldırıp açıkladı.
“Ancak, sonraki yöntemi kullanmak için [Sürekli aptalı oynayıp rakibinin seni küçümsemesi] gerekiyor.”
…Evet, önceki kralın yaptığı gibi.
“Rakip zeki olduğumuzu bildiğinde, ikinci yöntem kullanılamaz, o zaman, rakip de hareketlerini bizimkilere uyduracak şekilde değiştirir. Bu sebeple şimdi matematikle öngörmek tamamen imkansız olacak…”
Bittikten sonra Sora, Shiro’nun yanına oturup derin bir nefes aldı.
“Sırada, sonuç açıkça belli olacak.”
Sora, tırnağını ısırırken formüller yazan Shiro’ya bakarken artık sıkıntılı yüz ifadesini takınmıyordu.
“——her şey sana bağlı, Shiro. İlk adımda kazanamadığımızdan ikincisi —— rastgele şansa bağlı olacak.”
“…Hıhı.”
——açık sonuç?
Bu oyunda çok maharetli, ezici üstünlükte fiziksel güçleri ve hatta hileleri olan rakibe karşı?
Basitçe söylersek, bu —— [Umutsuz vaka] deyimine denkti——
“…Jibril, nöbet tutman lazım. Birinin fiziksel kapasitesine bağlı olan bu oyunda, Shiro makine gibi bir insan olsa dahi yorulursa atışlarını kaçırabilir —— pek çok atışla baş edemez, o yüzden Shiro’nun hesaba odaklanmasına izin verirken onu korumalıyız.”
Sora’nın emirlerini duyan Jibril’in düşünceleri yarıda kesildi, Jibril hemen saygıyla yanıtladı:
“Evet efendim, bana bırakın.”
“…Gerçekten, bunu bilsem egzersiz yapardım…”
Sora kalkarken acı acı gülümsedi.
NPC (kızlar)ın şiddetli saldırısıyla yüzleşirken Sora onlara gözüpek bir bakış attı, soğuk terler döktü.
■İzleyici Katı■
Ekrana bakarken İno da gergince dinliyordu.
Sahnede, Sora ve arkadaşları İzuna’nın yanında uyuyorlardı, İno’nun onların kalp atışlarını duymalarına izin veriyorlardı.
Kalp atışlarının ritmi Sora’nın yalan söyleyip söylemediğine karar veriyordu.
Ama, kalp atışları İno’ya henüz pes etmediklerini söylüyordu.
——Kullanılmamış hileleri var.
İno, Kurami’nin keşfetmemesi için dikkatli davranıyordu.
Sonra yalnızca Werebeastlerin duyabileceği bir frekansı kullanarak fısıldamaya başladı.
——evet, keskin nişan görevinde Sora’nın nerede olduğunu İzuna’ya söylerkenkiyle aynı yöntem.
■Oyunda■
[İzuna, batı parkındalar, dikkatli ol, hâlâ hile saklıyorlar.]
Evet —— bu Doğu Birliği’nin ilk hilesiydi.
Bunun oyunun başında açıkça belirtilmediğinden, ortaya çıktıkları anda biterdi.
Ama sahnedeki tüm oyunu görebilen İno için —— yani, onda Tanrı görüsü vardı. [İno’nun önerisi] farklı bir frekans tonunda söylendiğinden yalnızca İzuna duyabilirdi… Yani, Werebeastler dışında kimse bilemezdi.
“…Fuu, fuu…”
İzuna, İno’nun sesini duyduğunda birkaç yüz metre ötede bir binada saklanıyordu.
(——Bunu zaten biliyorum-desu.)
O derece taktik geliştirmeyi başarabiliyorlarsa tabii ki B planları da vardı.
(Yalnızca gizlice gözetliyor olsam da her şeyi planladım-desu.) Bunu gördüklerinde nasıl tepki verirlerdi… görmeye değerdi.
[İzuna, iyi misin?]
——İzuna’nın yüzünde kafası karışmış bir ifade vardı. İyi? Tabii ki.
Geri çekildim ama onlar hâlâ bana karşı kazanmaktan çok uzaklar —— […Hayır, endişelenmedim, deminki şoka bağlı olmalı.] Yani —— neye?
[İfaden çok donmuş kalmış gibi, rahatına bak.]
——————…?
O bunları söyleyince İzuna yüzüne dokundu. Kesinlikle, yüzü kaskatı kesilmişti, ama —— (…[Gülüyorum]-desu?)
——Bu kadar komik olan ne?
Gülünecek ne var, ifadem neden böyle! (…Deminkinden —— kalbim çok gürültülü-desu!) Atması ne zaman durulacak? Bunlar egzersizden olamaz. Ne diye böyle atıyor? Niye mutluyum?
——『Oyun oynarken [mutlu] hissettiğin son sefer ne zamandı? 』(————————!)
Sora’nın söylediği kelimeler beyninden geçiverdi, bu da duvarları yumruklamasına yol açtı. Tüm bina sallanmaya başladı. Kırılan duvardan elini çeken İzuna ayağa kalktı.
“…Fuu… Fuu…” […İzuna]
(Söylenmeyi kes-desu!)
Bu mutluluk olamazdı! Bu şeyin onu mutlu ettiğini kesinlikle kabul edemezdi.
——çabuk, onların işlerini çabucak ve sonuna dek bitirmeliydi. Çabucak bitirmeli ——————————…
“Dayanamıyorum, kızlar iyi ama onlara dokunamamak dayanılamaz!”
Yorumundan sonra Sora NPC (kızı) sıkıca kucakladı, o da kayboldu.
“Neden böyle ya? Bir sahipsen [(Aşkın gücü) enerjisi]nin bir payı olmalı, sonrası sorun değil. Yalnızca onlara dokunabileceğimi sanıyordum gerçi.”
Hem Jibril, hem Sora, Shiro’yu koruyorlardı, Sora NPC(kızlar)dan kaçınıyor ve Jibril yüzünde bir gülümsemeyle savaşıyordu.
Sora onu kucaklamak isteyen NPC(kızın) ellerinden kaçındı.
Savuşturulan elden derin bir ses çıktı —— yere girdi.
“Hey, ihtiyar~~! Bu oyunda Shiro ve ben bir binadan düşersek ya da şunlar bize sarılırsa ölmeyeceğiz! Ne olacak o zaman?”
Sora’nın çağrısının yayınlanmasıyla —— İno’nun sesi cevap verdi:
[Ah, sorun değil, bu oyunda gerçek ölümü görmeyeceksiniz.]
“Ah, öyle mi? Öyleyse onları hissetmeye başlayacağım——“
[Ama lütfen aşırı bir acıyla sonuçlanabileceğini not alın.]
“AHHHHHHHHHHHHHH! JİBRİL! KU-KURTAR BENİ!”
Cinsel taciz niyetiyle kucaklanan Sora acı içinde bağırmaya başladı.
Jibril hemen Sora’yı kucaklayan NPC (kızı) vurdu.
“Sahip! İ-İyi misin?!”
“Huu… Huuu… E-Evet… İyiyim…”
Sora yüzünü ekşiterek yere serildi. Acı içinde gözükse de başparmağını kaldırdı.
“Sürtündü mü? Acıdan hiçbir şey hissedememiş olsam da buna değerdi…”
“Jibril yalnızca sahibinin demirden arzusuna hayranlık duyabilir.”
——bu kez…
Ortalama bir NPC (kız)dan farklı bir atmosfer, Jibril ve Sora’nın silahlarını kaldırmasına yol açtı.
Gördükleri şey —— ifadesiz gözler, Sora ve arkadaşına silah doğrultan ——
“…Aa, sadece Steph’miş.”
Bu kelimeleri kullandıktan sonra tereddüt etmeden 8 mermi ateşledi Sora.
Bu atışlar Steph’e ulaşmadı. Ancak, iç çamaşırını saymazsak Steph’in kıyafetlerinden geriye iz kalmamıştı.
“…Jibril.”
“Evet.”
“Gerisini sana bırakıyorum.”
“Evet efendim.”
Jibril sessizce sahibinin emirlerine itaat etti ve Steph’i alnından vurdu.
“Ahh~~ Jibril çok yaramaz~~! Beni arkada bırakıyorsun, buna hiç izin verir miyim~?”
“…Bunu buraya getirmek çok aptalcaydı.”
■İzleyici katı■
[İ-İzuna]
Başka bir fırsat anını bekledikten sonra İno yine İzuna’ya rapor verdi.
[Ah… Nasıl desem… Neyse, anlaşılan kendi insanlarına karşı çok insafsızlar.]
İno bunu yalnızca böyle rapor edebilirdi.
Zalim muameleye bakılırsa yalnızca seyirci değil, Kurami de taş kesilmişti.
(…Bu çocuk… Sıkı çalışıyor.)
Sora’nın anıları sayesinde Steph’in maruz kaldığı muameleyi bildiğinden Kurami sempati duydu.
Sonra Fii Kurami’ye şunları söyledi:
《Kurami… Steph-sanla iyi arkadaş olabileceğinizi düşünüyorum yo~.》
——bu cümlenin arkasındaki anlamın peşine düşmemeye karar verdi Kurami.