No Game No Life - C3Bölüm 04-4
Çevirmen: Sumire & Redaktör: Fri
Sora ve Shiro için bu, nostalji duyusu ve antik türde hislerle dolu bir yoldu.
Kızıl neon ışıkları sokak boyunca yandı ——
“…Sora-san.”
“Ahhh?! İhtiyar, [Dokunma yolu]muzu bölmeye mi çalışıyorsun?!”
İzuna’dan bir adım daha yavaş yakalamış olan İno, onları hemen kızlara dokunurken buldu, dili tutuldu.
“…Hareketleriniz gerçekten ürkütücü, umarım rızalarını alıyorsunuzdur?”
“Hım? Ah~ Neden bilmem ama İzuna onlar için [Sıvazlama yetenekleri süper iyi-desu] dediğinden anında dokunmamıza izin verdiler, neden acaba?”
O kemonomimilerin [Fuahh~] sesleri çıkardıklarını gören İno şöyle düşündü:
——Sebebini biliyorum.
Çünkü geçmişte, sıvazlama tekniğiyle İzuna’yı tatmin edebilen kimse olmamıştı.
Doğu Birliği elçiliğinde İzuna aslında bunun [Rahatlatıcı] olduğunu söylemişti ——
“…Hayır, bir şey için endişeleniyorum.”
Onlara bu tür bir şey söylemek onun cesaretini kırardı, o yüzden İno asıl sorusuna döndü.
“Ahh, tamam, kısa kes, acelemiz var.”
Ellerinin durumu değişmezken Sora cevap verdi:
“…Miko-sama meydan okumayı kabul etmezse —— ne yaparsın?”
——İno’nun kalbinde hâlâ cevabını bulamamış tek soru buydu.
Köşeye sıkıştığında bile, Miko, İno’nun kabul edilemez olarak düşündüğü şeyi yapmış, kolayca ilk adımı atmıştı.
——Gidip öğren, [Zayıfların yöntemi]ni öğren.
Miko’nun kelimeleri hızlıca aklından geçti.
İno nihayet gördü, Sora’nın İzuna’ya söylediği [Kimsenin ölmemesini garanti eden yöntem]i.
Ama Sora’nın bu derece hazırlandığını gören İno şüphelenmekten kendini alamadı.
Maalesef, Sora’nın hareketlerinin arkasındaki gerçek anlama tamamen vakıf olamadı.
Ama Sora onun sorularını kolayca cevapladı.
“O zamana dek —— yalnızca, hazırladığım nihai taciz yöntemini kullanmam gerek.”
Bu ——
“——Yalnızca Avant Heim ve Elven Gard’a oyunun detaylarını anlatmam gerek.”
———Bu kelimeleri duyan İno’nun yüzü dondu kaldı.
“Elven Gard için Kurami’yi ve Avant Heim için Jibril’i kullanacağım. Doğu Birliği’ne kesinlikle büyük zararları dokunacak [Ortak, fırsattan istifade etmelerine izin ver]. Yani bunu yapmak istemezdim.”
Ve —— konuşmaya devam etti:
“…Bu adımı öngördüğüm için Miko’yla oyunumuzda, ellerimizdeki her şey açık.”
——kesinlikle, Miko’nun düşündüğü, Sora’nın Elven Gard’dan olduğu sanısı doğruysa Doğu Birliği için en kötüsü olurdu. Ondan önce, bölgeleri geri alamazsa… o zaman cidden köşeye sıkışırlardı.
“Diyorum ki dede, [Şah Mat] ne demek, bilir misin?” “Şah Mat ve şah farklıdır —— [Kesin ölüm] anlamına gelir.” Sonra gülümsemeye başladı.
“Seni gördüğüm ilk günden beri, ne yaparsanız yapın işe yaramayacağını söylemiyor muyum?”
İno o günü anımsamaya başladı, Sora’nın insanlığın parçasını iddiaya koyduğu o günü. “Şah mat —— hı.”
——evet, her şey.
Her şey o gün başlamıştı. (——Miko-sama, bu adama inanmamı mı istiyorsunuz?)
Kesinlikle, bu adam Werebeastlere hatrı sayılır yararda bulunmuştu.
Ancak, o kadar kolayca ve güzelce yapmıştı ki.
(Bu demek değil mi ki… bize de bu kadar kolayca ihanet edebilir..?)
İno bu tür şüpheler duymaya başladı ama Sora aniden ciddi bir ifade takındı.
Tavşan kulaklı kızı okşarken konuştu.
“Tamam, gönülsüz olsam da kalacak bir yer bulmamız lazım.”
…Bay bay… Tavşan kulaklı..”
Bu tavşan kulaklı kız, Shiro ayrılırken üzgün bir ifade takındı.
“Tamam, İzuna-chan, gece kalabileceğimiz bir yer var mı?” “…? Evim iş görür-desu.”
“…Bir gecelik etkinlik… İşte başlıyoruz…”
“İzuna’nın evinde kesinlikle oyunlar olmalı! Tabii ki var di’mi!”
“Tabii ki-desu! Kapışacağız-desu?”
“Tabii ki! Sabah olana dek oynayacağız ve yine dolaşmak için sokaklara çıkacağız! Ah, İzuna-chan, ülkende hiç elektronik oyun var mı, hatta yetişkin ——“
“…Nii…”
“Ne! Gizlice oynarsam problem olmaz, değil mi?!”
Bir mesafeden, İno ve Jibril, konuşan üç kişiye baktılar.
“N-Nihayet yakaladım! Si- Siz ikiniz… Neden krallar ülkesinde değiller ——“
Açıkça ilk takipte olan ama herkesin terk ettiği Steph’ti. Nefes nefese yakaladı ama Sora ——
“Jibril! Steph’i Elkia’ya geri götür! Ve sonra sen geri gelebilirsin!”
“Evet efendim.”
Jibril kibarca Steph’in omuzlarına tutundu.
Direnemeyecek kadar güçsüz olduğuna inanan Steph soldu. “Ah, dedeyi de götür! Steph’in yalnız kalması zor olur.” Bununla İno öfkeden morardı.
“N—— B-Bana yine mi o rahatsız edici sesleri dinlettireceksin?!”
“Sorun bu değil! Hey, hı? Yalan söylüyorsun değil mi, şaka ——“
“Peki öyleyse, seni Elkia Kral Şehri’ne götüreyim, olur mu?”
Arkasında bu kelimeleri bırakarak yok oluşlarının ardından bir rüzgar kabarması oluştu.
Nihayet… İç çeken Sora —— gerçekten yorulmuş görünüyordu. “Kısa bir ara, iyi olurdu.”
“…(başıyla onaylar, onaylar).”
Tamam, Sora mutlu mesut konuştu:
“Öyleyse geçici olarak Kemonomimilerin krallığında kalacağız!”
————…
Steph ve İno Elkia’nın Kral Şehri’nde terk edilmişlerdi.
…Steph’in artık düşünmek istemediği çok fazla düşünecek şey vardı. Sora’nın kelimeleri aniden belirdi.
“Kimse ölmez… Sonuçta bu yalnızca bir oyun.”
Steph önceden, Sora bu kelimeleri söylediği için onun deli olduğunu düşünüyordu ama şöyle bir göz geçirince şöyle düşündü:
Dünyayı fethetmek istediğini söyledi… Bir şeyleri yanlış yaptığımızı söyledi.
Doğu Birliği’nden kimsenin zarar görmediği açıktı. —— Yoksa kimseden tek damla kan dökmeden dünyayı fethetmek mi istiyordu?
Birlikte yaşayanlar içindeki sınırı aşanlar bir tarafa —— Tanrı’ya meydan okumak?
…[On Kural]ın onuncusu.
——Herkes oynarken eğlenmeli ——
“Ş-Şu denyo —— hayır, şu komutadaki adam, bir daha onu gördüğümde dikkat etse iyi olur!!”
Yerde yuvarlanırken kulaklarını tutan İno bunları söyledi. Onu gören Steph fısıldadı;
“…Yakında alışırsın.”
Bu cümle pek çok anıyı hatırlattı. İno sonra Steph’e cevap verdi:
“…Sıkı çalışmalıyız, Stephanie-san.” “…Evet, buna katlanmamız lazım, İno-jii-san.”
Şimdi, bu yerde, sessizce… Sora’nın kurbanları arasındaki birlik yavaşça oluştu…