No Game No Life - C4Bölüm 01-1
Bölüm 1
Karşılaşma/Şeytan
Çevirmen: Uchuujin & Redaktör: Fri
Elkia Krallığı, Ixseed Sıralama On altının son ulusu, Immanity, Lucia kıtasının batısında yer alır. Hükümdarların yarım ay önceki galibiyeti ile— Sora ve Shiro— Doğu Birliğinin üzerine olan oyunla, toprakları ikiye katlandı.
…Ayrıca problemleri de ikiye katlandı. Bunlardan, özellikle temel olan ikisi vardı.
Bunlardan birincisi, Hükümdarlar tarafından— Sora ve Shiro— Doğu Birliğiyle “Milletler Birliği” konseptini yapmayı teklif etmesi. Bu eşi benzeri olmayan bir meydan okumaydı— Irk sınırlarını aşacak bir ülke inşa etmek. Eski topraklarının bir kısmını geri alsa bile, Elkia hala bu topraklardan yararlanacak imkanlara sahip değildi, ama Doğu Birliği bu kıtadaki alanlarını kaybetseler bile, dünyanın en büyük ve en güçlü ülkesi olarak kalmaya devam edecekti.
—Güç, para ve sosyal yapılar bir kenara, uluslar ortak bir ırkı ya da dili bile paylaşmıyordu ve şimdi ortak paydada bir araya getirilmeleri gerekiyordu. Bunun ne kadar zor bir görev olduğunu açıklamaya gerek yoktu. Tarihin belki de en zor meydan okumalarından biriydi bu. Ve sonra ikincisi…
“Tanrı aşkına—–”
Kızıl saçlı kız elindeki kartlarla kendini yelledi ve iç çekti. Stephanie Dola, Steph olarak da biliniyordu. Eski kraliyet mensubu— Onun nezaketi bir önceki kralın torununa yaraşır bir biçimdeydi, uykusuzluğun getirdiği derin yorgunluğa rağmen hala güzeldi— Öfke içinde şaşırmış, fesat bir hissi yayıyordu. İkinci problemin sebebi buydu. Yani—
“Bu iki kraliyet boku böyle bir zamanda daha ne kadar kaçarak oyun oynamayı düşünüyorlardı?!!!”
—Elkia Kraliyet Sarayı: Büyük Konferans Salonu. Kükremesi yankılandı, takdim etmek için kükreme azaldı.
“….Majesteleri, sempati duyuyorum, ama bok kelimesinin bir hanımefendiye uygun olmadığını söylemeliyim.”
Konuşan kişi, Steph’in yanında duran, beyaz saçlı yaşlı bir adamdı. Yüzü, acıyla büzüldü. Kuyruğu ve kulakları bir köpeğinki gibi hafifçe eğikti. Bu Ino Hatsuse’ydi, Geleneksel Japon kıyafetleri ve pantolonuyla bile fark edilebilen fiziğe sahip bir Werebeast idi. Elkia’daki Doğu Birliğinin elçisi olan Izuna Hatsuse’nin büyükbabasıydı ve şimdi, Sebepsiz bir biçimde Elkia’nın dalgın hükümdarlarının buyruğu altındaydı, Sora ve Shiro… Steph gibi başka bir kurban.
“’Majesteleri’…? Ne—? Beni mi kastettin?”
Ino, Steph’in kafa karışıklığına yanıt olarak başını salladı.
“Evet. Bunun resmi bir ortam olduğunu düşünürsek. Bunun en iyi hitabet olacağını düşündüm. Ama sorun bunun neresinde?”
“Kime hitap ettiğini bile anlayamadım. Eğer isterseniz bana ’Bayan Kralın Dalkavuğu yada Haylaz Kraliçe’ diye hitap edebilirsiniz. ” Steph çaresizce kahkaha attı, ama Ino sadece ellerini uzattı.
“Uymak isterim, ama sonra benim de aynı unvanı almam gerekir… Bu meseleden ziyade, Majesteleri, önümüzde yatan şeye odaklanmamız en iyisi olmaz mı?”
Ino’nun bakışlarını takiben, Steph durumu hatırladı—ve kendi kendine:
“Hfff…. Evet, bence de öyle…”
Evet, şu an—Çok önemli bir oyun oynuyorlardı.
Oyunun kendisi özel değildi, sadece Poker’di. Diğer yandan, kitaptan çok etkilenerek, Wild card*i tanıtmışlardı. Masayı kuşatan rakipler Elkia’nın gerçek soylularıydı.
—-Elkia’nın liderliği altında Doğu Birliği ile bir “Milletler Birliği” kurmak için. Elkia’nın toprakları iki katına çıktı ve şimdi kimin hangi kaynakları nasıl kullanacağı ve kimin yöneteceği hakkında, güçlü lordlar bu devasa haklardan bir pay almak için yarışıyorlar. Şu anda, eşit çok ırklı bir ulus fikri olacak şey değil. İstediğin binalar için pazarlık edebilirsin, ama ulusların güç farkından dolayı çok fazla bir yük olmayacaktır. Serbest ticaretin yaygınlaşması için, Elkia’nın ekonomisi dibe vurmalı. Peki, Doğu Birliğininin ağzının suyunun aktığı bu kıta kaynaklarıyla ne yapılmalı? Bu noktada Elkia’nın kaderi üzerindeki dizginleri elinde tuttuğunu söylemek abartı olmaz.
—Çeşitli otoritelerin ganimetlerini arttırmak için kaynaşmaya başlayacakları bunun kesin bir sonuçtu. Steph’in şu anda yasa yürürlüğe koyma yetkisi olduğu için, Elkia’nın bu lordları, kendi taleplerini oyunlarla meydan okuyarak iletmek için birer birer ortaya çıktılar. Böylece –Zaten yarım aydır- Steph, düzgün bir şekilde uyumaya zamanı olmadan oyun oynamakla meşgul oluyordu. Bu onun için önemli değildi….. Evet, diye aklında fısıldadı Steph. Çünkü bu bir tuzaktı. Her şey planlanmıştı. Her şey yolundaydı— Evet…. Çok sık olmasa da sadece arada zorlanıyordu.
“Aslında, baylar, hepsi bende—- Lütfen üstünüzdekileri çıkarıp evinize gidebilir misiniz?”
…Bu zarif bayana ne olmuştu? Gözlerinin altındaki kara halkalar ile, yüzünü öfke bürümüştü, sanki—….Korkunç kralların lordlarını andırıyordu ve birbirlerine baktılar. Sonunda, pes etmeyi seçtiler— yani bu Steph’in önerisini kayıtsız şartsız kabul ettiklerinin anlamına geliyordu. Ama—- Steph sandalyesini tekmeledi ve ayağa kalktı.
“Eğer planımı kabul edecekseniz, zamanımı boşa harcamaz mısınız lütfen?!”
İlgisizce elindeki kartları gösterdi.
—*Beş tür.
Telaffuz ettiği gibi pes etmiş olsalardı bile—Bu el onları yok ederdi ve onları sarartırdı. Ama bunun için endişelenemeden, Steph atıldı:
“Hepsi ya da hiç! Neden siz beni sıkıntıya sokmadan önce cesaretinizi yok etmeyeyim?!”
Ve Steph yerine Ino Hatsuse kaygısız bir gülümseme ile kesin bir biçimde açıkladı:
“Ve şimdi, kurallara göre— Anılarınızı alacağız, umarım bizi anlarsınız.”