No Game No Life - C4Bölüm 01-2
Çevirmen: Uchuujin & Redaktör. Fri
—Yani, temelde güç için bir mücadeleydi. Araziyi yönetmek için uygun bir biçimde geri aldılar ve Elkia’nın -Millet birliğinin- çıkarlarına hizmet etmesini sağladılar. Bu konuyla ilgilenecek birini bulmaları için başka yolları yoktu ve eğer başarılı olurlar ise doğal olarak bir ganimete konacaklardı.
—Bu gerçekten de olması gerektiği gibi oldu. Bu iyi olmalıydı. Asıl mesele soyluların bu toprakların aslında onların olduğu hakkında atıp tutmalarıydı. Aslında bir önceki kral—Steph’in büyükbabası—her şeyini kaybetmeden önce bu topraklar bir dizi lordundu. Sahipleri gönülsüzce kumar fişi olarak ortaya koymuştu ama bu adamların bazı itirazları vardı. Rahatsızlık duymuş olmalıydılar. Ama—O zamanlarda niye bir oyunla eski kralın önüne geçmemişlerdi?
“Sorumluluk almak istemiyorlardı! Haklarını kaybediyorlar ve nasıl kralın hatası olduğu hakkında konuşmaya devam ediyorlar! Ve sonra Sora ve Shiro geri aldığında ise, ikramlar için yalvarıyorlar. Asillik ne zaman utançtan kaçar oldu?”
“Böyle devam ederse, asalet kelimesinin anlamını yitireceğinden endişeleniyorum.”
Ino, Steph Elkia Kalesinin salonuna doğru ilerlerken arkasından alaycı bir biçimde güldü.
Soylular mutlaka kötü olacak diye bir şey yoktu. İçten içe çürümüş olsalar bile, onlar valiydi. Bölgelerinin yönetimi ve idaresi hakkında büyük bilgeliğe sahiptiler. Eğer motivasyon ve yeteneklerini gösterebilirlerse, Steph onlara tımar vermeyi kafaya takmazdı—Umursadığı tek şey buydu. Problem—-
“Tüm bu salyası akan lanet soylular—her biri bu yüze sahip, ’Sadece süt ve bal istiyorum; lütfen bana iş yaptırmayın!’”
—Ve bu adamlar, bunların arasında, göz ardı edilemeyecek kodamanlar da vardı. Eğer yanlış bir adım atarsan, güç için bir çekişmenin fitili ateşlenebilirdi—bir darbe için gerekli bir bahane olurdu. Ve—
“Bu tarz lordları aslında…manipüle etmesi kolay oluyor.”
Steph’in arkasından, miras bırakılmış, karanlık bir gülümseme yükseliyordu—Bu Ino Hatsuse’ydi. Sora ve Shiro yoklardı ve Steph, aptal kralın torunu, dizginleri onların yerine tutuyordu. Ino söylentilerin yayılmasına izin verdi. Bu lordların ganimetlerini geri kazanma şansıydı, eğer kaybederlerse, Ino ve Steph’in uzlaşma planını kabul edeceklerdi—ve ayrıca oyunla ilgili bütün anılarını kaybetmeleri için yemin ettirdiler, böylece hepsini verimli bir biçimde avlayacaklardı. Bu Steph tarafından planlanan politika ve imtiyaz düzenlemeleri herhangi bir muhalif olmaksızın ilerlemelerini sağlayacaktı. Çok verimli ve Ino benzeri—Çok kavimli Doğu Birliğine uyan bir tuzak. Mekanizmasına ve frekansına bakarak tuzağın çok iyi çalıştığı söylenebilir—
“Her şeyden sonra hiç de iyi kar bırakmıyorlar! Nasıl da harika bir yemim ben öyle!”
—Onun hakkında ne kadar az şey bilindiği bir kristal kadar netti.***
“Şimdi, şimdi, Majesteleri…. Her şeyin yolunda gitmesindeki başarınızı göz ardı edemeyiz. Bizi hor gören bu aptallara hoş geldin diyelim— Tek yapmamız gereken gülümsemek ve onları sömürmek.”
“…Bay Ino, lütfen bana öyle demeyi bırakabilir misiniz?— Beni Steph olarak çağırın.” Eski Kraliyet, Dola evinin başı, Steph elbette düşesliğe düşmüştü. Ancak, o yorgun ve bıkkın bir biçimde devam etti, ”Benim gibi basit bir dalkavuğu kabiliyetli bir insan gibi gösteriyor…”
“Ama bu durumda, Majesteleri Sora ve Shiro’nun yokluğunda, siz, Bayan Stephanie, vekil hükümdarsınız— Bakanların şefi ve şu anda Elkia’da bulunan en yetkili kişi. ”
Ino sanki bir tiyatro oyunundaymış gibi devam etti.
“—Düşes Dola, Immanity’nin kalan son ulusu, Elkia’nın bakanlarının şefi ve eski kralın torunu. Tarihte eşi benzeri görülmemiş, Doğu birliği ve Elkia Krallığı arasında çok ırklı bir ulus inşa etme, kritik girişimi emanet edilmiş kişi. Genç, güzel ve yetenekli bir hanımefendi…! Ne düşünüyorsunuz? Bu uygun bir sıfat mı?”
—Tanrım, O kim?
Steph, boş boş tavana baktı.
“Yani destansı kahraman aslında sadece bir dalkavuktu. Bu oldukça iyiydi. Oldukça keskin.”
Devam etti—Bunu neden yazıp yayınlamıyorsun?—- Ino mahcup bir biçimde gülümseyerek konuyu değiştirdi.
“Yine de, yarım bir ayı hiç yenilgi almadan kapattınız, oldukça harikasınız, Bayan Stephanie.”
“Onlar sadece absürd derece zayıftı.” Ino’nun samimi övgüsünü reddetti, Steph kaşlarını çattı. Ortalıkta dolanmak demek, her gün Sora ve Shiro’nun aptal rutinleri olan bir ya da iki yüz aşağılayıcı kelime ve alaylarına katlanmalıydı ve sonra istismar edilirdi— Kesinlikle bu iyi bir espiriydi. ”
“Eh, bunu inkar edemeyeceğim…”
Ama—Ino kendi kendine düşündü. Steph önce, Ino’nun Werebeast duyularının desteğini almıştı. Ama zaferleri topladıktan sonra, Ino’nun sıfatı bir görevliye indirgendi. Bu kız kendini kötülemekten vaz geçmiyordu… Zaten yeterince güçlüydü. Sadece Boşlukla kendisini karşılaştırması fazla acımasızdı. Artık normal bir Immanity’nin onu yenemeyeceği söylenebilirdi. Ama Steph, Ino’nun gerçek düşüncelerini bilmeden, devam etti.
“Bu yeterli değil, kandırıldıklarını bile fark etmediler. Lordların amacı, ben yorgunluktan ölene kadar beni uyutmamak mı?!”
“….Bayan Stephanie, Majestelerine benzemeye başladınız.”
—-Steph ayaklarıyla vere vurmayı bıraktı.
“—-Efendim, daha demin ne söylediniz?”
Geriye bakmak için o kadar zorladı ki kafasından çatırtı sesi geldi:
“Doğu Birliğindeki günlerini sona erdiren, savurgan Kral ve Kraliçemize benzediğimi—Söylediğin şey bu muydu?!”
“H-Hanımefendi, lütfen sakinleşin! Ben sadece onların oyun tarzına benzediğini kastettim!”
Steph çeşitli yollarla kazanıyordu—Düz kart saymak, avuca kart saklamak ve hatta kasıtlı karıştırmayı bile kullanıyordu. Rakiplerinin hilelerini görüyor, onlara karşı kullanıyor ve hatta akıl oyunları bile yapıyordu. Tüm bu teknikler, Sora ve Shiro’yla oynadığı oyunlardan aldığı mağlubiyetlerin sonucuydu. En başta, eğer yenilirse, Milletler Birliğinin kendi hatası yüzünden başarısızlığa uğrayacağı ile tehdit ediliyordu, düşündü, Sora ve Shiro ne yapardı? Evet, bilinçli bir şekilde oyunlarını taklit etti. Ama, uykusuzluk ve karşılık verememelerinin hayal kırıklığı ile, bu tehdit Steph’in düşüncelerinin ön saflarından kalktı. Bir noktadan sonra, Sora ve Shiro’ya karşı oynuyormuş gibi oynamaya başlamıştı. Ama rakipleri zayıftı. Bir an için bu aptalları Sora ve Shiro’yla karşılaştırdığına inanamadı.
—Bu küçük aptallar.
—Küçümsüyorlardı.
—Onu ve büyükbabasını—Öyle yaptı—
“Ah!”
Aniden. Steph’in yüzü sanki bir şeytani ruh çıkarılmış gibi değişti.
“Ahh, anladım. Problem şu ki, soylulara sahip olmak bizim Milletler Birliğimizin tek yolu. ”
“B-Bayan Stephanie?”
Bu dönüşümden sonra, Ino endişe ile sorguladı. Ama, onu duyamıyormuş gibiydi…. Görülemeyen bir şeyi görüyormuş gibi, Steph’in gözleri parıldıyordu, etrafta süzülüyordu, neredeyse dans ediyormuş gibi—
“—Ohh, Bay Ino, basitçe bütün loncaları, soyluları ve tüccarları soysak iyi olmaz mıydı?— Onların her şeyini soyup, bir çukura fırlatsak ve onları parçalara ayırsak, her şeyleri doğrudan devletin mi olurdu? Yargıladığımız insanların arasından personel boşluklarını dolduruyoruz ve eğer yozlaşmışsak, tek yapmamız gereken onları ayıklamak! Bizi aşağı çeken bütün çürümüş itleri bulacağız ve kovalayacağız ve o zaman hazine dolacak, bizim politikamızı kabul ettireceğiz ve her şey çözülecek, değil mi? Ben bir dâhiyim değil mi? Ben bir Ap-aptal değilim….. Ben bir aptal değilim, gerçektennnn!!”
—Ve bozuldu.
“H-Hanımefendi Stephanie, kendinize mukayyet olun! Anlattığınız şey bir tasfiyeye benziyor—bir terör hükümdarlığı”
Kafasını duvara yaslayıp çığlık atarak gülüyor ve ağlıyordu, Steph aniden… Bir şeyler sezdi—ve görmek…için bakışını döndürdü….
—Sora.
“Oh—oh…..!”
Tüm işi yapması için kalbine girip terk ettikten sonra, nerede saklanıyor acaba? İçinde sayısız duygu doğdu, ama her şeyden önce, yüzü, bu basit gerçeği doğruladı, Sora oradaydı. Kalbinin sevincini gizlemekte yetersiz kalıyordu, sevinç ve karışık duygularla sarılıyordu her yanı, ama—
“S-Sora! Geri dönmüşsün—ngeeeh?!”
Öne atıldığında yüzünü sütuna çarptı, Steph burnundan kanlar akarken komik bir ses çıkardı. Sırt üstü düştü ve tavana bakıyordu… Sonra gördüğü ‘Sora’nın cilali mermer sütunda sadece bir yansıma olduğunu fark etti— Dalgın bir biçimde söyledi:
“………….Ben umutsuz bir vakayım.”
“Hanımefendi Stephanie. Neden biraz uyumuyorsunuz? Biraz uyumanız daha iyi olmaz mı? Size yalvarıyorum.”
Hamur Steph’i kucakladı, Ino devam etti. “…Alarma gerek yok. Kral Sora ve Kralice Shiro anlaşması zor insanlar, ama—” Esrarlı kardeşlerin üzerinde bıraktığı etkinin pozitif tarafını bulmak için uğraştı.”— Miko-sama ile bir şeyleri düzene oturtmak için kalıyor olabilirler….belki de?”
Elkia liderliğinde bir Milletler Birliği kurmak—Tabii ki, sadece Elkia’da çözülebilecek bir konu değildi.
“Kendileri istikrarlı olarak ilerletmek zorundalar—bir ‘Zirve Toplantısı’” dedi Ino.
—Evet, öyle olmalı. Sora ve Shiro’nun hareketleri her zaman sağduyuya ters düşer. Yine de, bu eylemler her seferinde Elkia’nın lehine çalıştı. Bu bir gerçekti. En iyisi onlara güvenmekti—ama—
“…Merak ediyorum. Söyledikleri ve yaptıkları her şey kamusal ve kişisel çıkarların karışmasına dayalı…”
Her zaman kişisel arzularını tatmin etmenin bir yolu buluyorlardı. Gözlerini Doğu Birliğine doğru çevirdi, Steph fısıldadı:
“…Eminim şu anda sadece hayvan kulaklı kızların üzerinde geziyorlar, kendilerini odaya kapatarak ve kafalarını oyunlar gibi gereksiz zerzavatlarla dolduruyorlardı.”
Ino, onu yalanlayacak bir söz bulamadı.