No Game No Life - C5Bölüm 02-9
Çevirmen: Uchuujin Düzenleyen: ggurcan
Ustaları gökyüzünde dans ederken neşeli ve enerjik görünüyordu. Tehlike karşısında bile gülümseyebiliyorlardı.
Ancak onlara bakarken, Azrael hala anlamamış görünüyordu.
“-…”
Jibril Azrael’in kaç kere kafa karışıklığı yüzünden kaşlarını çatıp iç çektiğini bilmiyordu.
..Bu gidişle ustaları kazanabilirdi- her ne kadar bunun bir anlamı olmasa bile.
Eğer Azrael hiçbir şey kavrayamazsa ustasına ihanet etmiş olurdu.
“…Senpai, neden anlamıyorsun…”
“Böyle bir şey yüzünden ırkımıza kendilerini öldürmelerini mi emretmeliyim? Hepimiz senin yüzünden yalnız mı öleceğiz?”
Azrael hala Jibril’in sesindeki endişeyi anlayamamıştı.
-Neden bir Flügel ölümden korkmalı?
Flügel bu duyguya sahip bile olmamalı.
Ve o kendi ölümünden korkmuyordu- Bu veletlerinkinden mi korkuyordu?
“Ustaların yüzlerini, o veletlerin yüzlerini gördün ve hala anlamadın mı? Eğer bu çocukların potansiyellerini kendi inatçılığın ve aptallığın yüzünden mühürlersen geçen altı bin yıl boşa gidecek-”
-Lütfen, lütfen anla.
“Bu altı bin yılı boşa harcayan- sensin!”
Jibril neredeyse ağlayacaktı, sesinden kendini ne kadar sıktığı belli oluyordu.
Ama Azrael hala anlamamıştı, anlamadığı şey neydi? Ney? Ney….!
-…
“Ugh~ onları yakalayamıyorum!!”
“Diğer tarafa git ve onları kuşat! Bağlama büyüsünü haç şeklinde ateşleyin! Onlar karakterlerini boşa harcadıkça şansımız artar!”
“Huh~? Ama yine de kaçınacaklar.”
“Sadece deneyin, eğer işe yaramazsa başka bir yol düşünürüz, hadi gidin!”
Flügeller tartıştıktan sonra gökyüzünde dans etmeye başladılar ve bir nedenden ötürü-
Yüzlerinde saf, çocuksu bir gülümseme vardı.-….Onları bu kadar mutlu eden şey neydi?
Sora ve Shiro bir ker daha spiral çizerek alçalırken haç şeklinde saldırdıklarını fark ettiler ve bekledikleri gibi kaçınmayı başardılar.
“Gerçekten de kaçındılar.”
“Heh, o zaman hadi eş zamanlı bir şekilde yukarıdan ve aşağıdan saldıralım! Herkes ateş etmek için benim sinyalimi beklesin!”
“Anlaşıldı!!”
-…Onları bu kadar mutlu eden şey neydi?
Yenemedikleri bir rakibi kovalarken nasıl bu kadar mutlu olabilirlerdi?
-…
Azrael anlamadığı için hayal kırıklığına uğramış gibi görünüyordu, Jibril yumuşak bir tonda konuştu:
“Senpai, benim savaş kayıtlarımı hatırlıyor musun?”
“…Hepsini hatırlıyorum-nyan, küçük kız kardeşimin yaptığı her şeyi hatırlıyorum-nyan.”
Kafasını aşağı eğdi ve yatay bir şekilde baktı- Onun olmadığı bir yere doğru- Uzaklara bakarak gülümsedi.
“On dokuz devin indirilmesine yardım ettin ve birini kendi başına indirdin; üç tane Dragonias’ın indirilmesine yardım ettin ve bir tanesini kendi başına hallettin-!”
-Şehrin dışındaki ağaçta asılı olan Dragonias kelleleri Jibril’in ganimetleriydi.
Ve kemikleri onun sonuçlarını yüceltmek için kasten Azrael tarafından konulmuştu- bu bir dekorasyondu ve-
“Üç tane Phantasma’nın öldürülmesine yardım ettin- ve bir tanesini tek başına öldürdün-nyan.”
Aynen öyle, tek başına bir Phantasma öldürmeyi başarmış tek kişi jibril’di.
Azrael geçmişi hatırlarken güldü- Gülümsemesinde herhangi bir sahtelik veya herhangi bir kötülük yoktu.
“Nihai birim, yapılan iki yüz kırk beş seferde inanılmaz sonuçlar elde etti ve sağ kaldı…Bunları nasıl unutabilirim ki?”
…Tüm bu değerli anılar uzak geçmişte kalmıştı- Hala geleceğe sahiptiler.
Azrael yüzünde saf bir gülümsem ile geçmişi yad ederken Jibril kafasını eğdi ve sordu:
“…Pkei, kaç kere çok ağır yaralanıp acil büyü iyileştirmesine ihtiyaç duyduğumu hatırlıyor musun?”
“Bin kırk beş kere-nyan.” Diye hemen cevapladı.
Jibril her zaman ölümün kıyısından döndüğü için sonu için endişelenmiyordu.
“..Ve hepsi tek başına çıktığı seferler yüzünden-nyan…”
-Devler, Dragonialar ve Phantasma- hepsinden birer tane öldürmüştü.
Tek başına yüksek sıralardaki üç ırkın üyesini öldürmüştü.
Başaramadığı zamanlar bunların yirmi dokuz katı olsa bile.
Bun anlamı…Azrael bu gerçeğe aşina olmasına rağmen… Jibril dişlerini sıktı.
“Yani- Neden sürekli yalnız sefere çıkma konusunda ısrar ettiğimi biliyor musun?”
-Son ipucu buydu ve Jibril’in ses tonu iyice vurguladı.
Bu ses tonunun altında beklentilerine ihanete etme korkusu saklıydı.
Ancak…Azrael başını salladı.
“…Dürüst olmak gerekirse, hiçbir zaman Jii-chan’ın hareketlerini anlayamadım ve onunla konuştuğumda-”
“Evet, onların yenilmez düşmanlar oldukları söyleniyordu.”
-Evet, hepsi yalnız yenmeyi hayal bile edemeyecekleri yüksek sıralamalı varlıklardı.
Çünkü yaratılırken Flügellere böyle bir yetenek verilmemişti.
-Bu hala anlaması için son şanstı-
“Bu yüzden- o zihinsel sınırı yıkmak istedim.”
–…
“…Anlamıyorum-nyan. Neden böyle-nyan? Jii-chan bu ikisinde ne gördü-nyan?”
“…”
Jibril sessiz kaldı.
-Tüm beklentilerin vazgeçmiş gibi görünüyordu.
-Eğer o anlayabilirse bu diğerleri içinde imkansız olmaz- bu düşünce yavaşça parçalandı. Kardeşinin umutsuzluğu Azrael’e tarifsiz bir acı verdi. Ama-
–
“…Jii-chan, Jii-chan özel-nyan…”
“…?”
“Jii-chan bunu bilmiyor ama Artosh-sama Jii-chan’a [Özel bir Yetenek] verdi, bu yüzden geri kalanımızın kavrayamayacağı şeyleri anlayabilirsin-nyan.”
“…”
Azrael itiraf edermiş gibi konuşurken Jibril sessiz kaldı:
“Bende [Cevabı] öğrenmek istiyorum, her şeyin böyle bitmesini istemiyorum!! Çünkü o zaman geçen bu altı bin yıl ne anlama gelirdi ki? Ama anlamıyorum- bu benim sınırım, kendime daha fazla yalan söyleyemem-nyan!!”
-İlk Flügel, Azrael.
[Mükemmellik] arayışındaki Artosh’un yarattığı ilk Flügel. Ağlama yetisine sahip değil ama belki de orada sadece ikisi olduğu için…
Azrael neredeyse yalvarır bir biçimde bağırdı ve gerçekten belki de ilk defa sözlerinin altında bir anlam yatıyordu.
-Birisi lütfen bana söylesin.
-Biz ne için yaşıyoruz?
–Neden hayattayız?
-Ne arıyoruz?
Gerçekten yaşadığımızı kanıtlamak için ne bulmamız gerekiyor- Lütfen söyleyin bana.
Jibril suskun bir şekilde ona baktı.
-Ancak bununla birlikte Azrael kasten soğuk bir tonda konuşuyormuş gibiydi.
-Bu sözcükler tam da ustalarının kullanacağı türden sözcüklerdi.
“…Beni kullanmak için Sınırlarını bahane- yapıyorsun.”
“—-!!”
“Sen yada ben fark etmeksizin hayatta kalanların hepsi kaybetti ve altı bin yıldır kaybedenler olarak yaşıyoruz.”
Azrael kafasını eğdi ve yumruklarını sıktı.
“Geçen tüm bu zaman boyunca hiçbir şey öğrenmedik ve bu özel olmadığımızdan kaynaklanmıyor- Tembelliğimizden kaynaklanıyor.”
Jibril de yumruklarını sıktı.
…Birçok kez ölümle burun buruna kalmış olsa bile daha önce hiç bu kadar gerilmemişti.
Kendisine “Sahte ifadeni koru, sesini titretme ve bakışlarını kaçırma.” Dedi.
Vücudunu oluşturan ruhları zorla bağladı ve manipüle etti
-O yapabilir miydi? Bu şüphe ona saldırdı.
-Yapıp yapamaması önemli değil, yapmak zorundaydı- Öğrendiği şey buydu.
Öğrendiklerini ustalarından absorbe etti sonra öğrendiği şeylere göre hareket etti.
-Jibril buna alışık değildi.
Kumar oynamaya kara verdi- ve bu da…
(Ustalarım, bana güvenmek zorunda kaldığınız için bu alçak hizmetkarınızı lütfen affedin.)
Kendi kendine düşünde ve son umutla- o…
(Lütfen ustalarıma inanamaya devam etmeme izin verin.)
Jibril yapabileceği- en aşağılayıcı ifadeyi taklit etti.
“Bu [Korkak Zayıf] için sadece iğrenme hissedebiliyorum- Azrael(Çöp).”
Altı bin dört yüz yedi yıllık yaşamı boyunca ilk defa olmuştu- Yalan söylemişti.
….
….Aniden…
Azrael’in suratı tüm ifadeler arındı, tükenmiş ve zayıf bir şekilde konuştu.
“…Boş ver-nyan.”
Aniden- Gökyüzü ve yeryüzü sarsılmaya başladı.