No Game No Life - C5Bölüm 05-3
Çevirmen: sBa Düzenleyen: Arda
Doğu Federasyonu’nun başkenti, 「Mila」 – Miko’nun tapınağı.
Ay ışığı altında, altın saçlı tilki kız ve beyaz saçlı yaşlı Werebeast – Miko ve Hatsune Ino yüz yüze oturuyorlardı.
Onlar avluda göletin üstündeki köprüye dayanmış oturuyorlardı ve Miko’nun elinde – Werebeast’lerin Irk Taşı vardı.
– 「Piyon」 – şekilli, azcık parlayan satranç taşını tutuyordu, Miko dedi ki:
“…Oyuncu… Duyduğuma göre bu kelimenin Imanity dilinde iki anlamı varmış.”
Bunlar – 「Oyunu (meydan okuyan)」- ya da 「Duacı (dua eden kimse)」.
Kendi isteğini takip ederek, emin adımlarla ilerleyen – biri ki bilinmezin öncüleri ve geleceğin meydan okuyanları.
Kendi isteğini diğerlerine emanet eden ve gözlerini kapayan – biri ki bilinmeze sırtını dönen ve geleceğini bırakan.
“Hatsuse Ino, dürüst olmak gerekirse, seni arkada bırakmayı düşünüyordum…”
Sesinde hiç bir özür belirtisi yoktu. Çünkü onu söylemeye hakkı yoktu. Miko, Ino’ya kararlılıkla söyledi:
“Bu yolla, senin bu kurban edilişin Seirenler’in ve Dhampirler’in düşüşüne neden olacaktı. Sonra biz onları hiç bir risk olmadan kontrol edebilecektik.”
“…Evet, tamamen anlıyorum.”
– Ino’nun anlayamadığı Sora’nın niyeti idi.
Neden kurtarılmıştı?
Hatsune Ino, Miko’nun nedenini tamamen anlamıştı ve orada ölmeye hazırdı.
O anlayamıyordu ki – Sora’yı kavrayamıyordu.
“- O oyun kazanıldı ama bu gereksiz bir oyundu.”
– Sıkıcı bir oyundu, sıkıcı sonuçları olan.
Ama eğer en ufak bir şekilde batırsalardı, Doğu Federasyonu ve Elkia acayip acı çekeceklerdi.
En kötü durumda – Plum’ın hain planı gerçekleşse idi ve Imanity geri dönülemez bir zarara uğrayacaktı.
“Bu gereksiz bir risk idi ama buna rağmen, ikisi gene de ona doğruca gittiler.”
Ino onlara söylemediği bir sebep olduğunu düşünüyordu – ama…
Miko güldü ve cevapladı:
“…O ve Hatsune Izuna bir 「Söz」 vermişlerdi ki onu kurtaracaklardı.”
Ino bunu beklemiyordu – sadece bunun için mi kendi türlerinin yaşamını ortaya koymuşlardı -?
“Ama oyuncu onlara, onların sebeplerinden bir tanesi muhtemelen savaşmadan kazanmayı sevmiyor olmaları.”
– Ama…
“Sonuç olarak, bir aptalın oyunu yüzünden neredeyse Imanity, Dhampir’lerin kurbanı olacaktı. Sora onların planını hesaplayıp onlara karşı kullanmasına rağmen… ama onlar aldıkları riskin büyüklüğünün farkında olmalılar.”
“…”
“Hatsuse Ino, Sora hakkında ne düşünüyorsun?”
“…Dürüst olmak gerekirse, hiç bir fikrim yok.”
Ino aşağı baktı. Miko güldü ve dedi ki “Benim de”
Sonra devam etti:
“- O adam bir yalancı, aldatma uzmanı – ama yalan söylemiyor, hayır, yalan söyleyemiyor.”
Eğer – Miko devam etti:
“Eğer kendine yalan söylerse, büyük ihtimalle kötü olacak, kolayca anlaşılan bir kişi olacak.”
Miko bu dünyaya gelmeden önce Sora’ya neler olduğu hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
Ama bu onun için zor olmalı, Sora ve Shiro’yu uzaktan izlerken bunları bunları düşündü.
Hiç bir kanıtı yoktu ve zorlaması gerekirse, sadece Werebeast sezilerine dayanarak söyleyebilirdi ya da muhtemelen kişisel tecrübelerinden dolayı iç güdüsel olarak konuşurdu.
Ama – bir sebepten, o biliyordu.,
Neden Sora gibi psikolojik savaşta iyi olan biri gerçek hayatta ilişkiye girmekte zorlanıyor, bunun sebebi muhtemelen –
Kendine yalan söyleyemiyor.
Kendine yalan söyleyemediği için – aslında hoşlanmadığı birine ondan hoşlandığını söyleyemiyor.
Yani – bir önceki dünyasında hiçbir pişmanlığının olmamasının sebebi, şimdi bu ilginç olanı, bu muhtemelen –
Sevdiği tek kızı kabul edemeyen bir dünya – o da onu kabul edemeyecekti.
– Sadece bir şey, hatta eğer bütün dünya ile karşılaşmak zorunda da olsa, asla kabul edemeyecekti.
“Yani… ben tamamen hazırım – Hatsuse Ino.”
Miko kendinden emin şekilde gülümsedi ve onun yüzünde – Ino’nun senelerdir görmediği bir duygu vardı.
“Ben bile senden vazgeçsem, o adam geçmedi ve kendine tamamen güvendi – neden kendine inanmıyorsun peki?”
Ino bir kez daha aşağı baktı bu sorguyla karşılaşınca ve saygı dolu bir şekilde cevapladı:
“- Eğer bir kez daha hayallerinizi takip edecek olursanız, eğer bir kez daha bana o hayali takip etmeye izin verirseniz…”
Bunu duyunca, Miko gülümsedi ve Werebeastler’in Irk Taşı’nı aldı – o piyon ki, ışıkla dokulu bir parıltı saçıyordu…
Yukarı doğru kaldırdı göklere doğru parmakları ile.
“- Sora, bırak da daha önce hiç görmediğim bir hayalin devamına tanık olayım.”
Sade bir satranç taşı – tahtata yükselebilir ve bir oyuncu olabilirdi.
O rüyanın en sonundaki bir kez hayal edilmiş ve yarı yolda bırakılmış – o hiç son bulmayan hayal –
「SON」