No Game No Life - C6Bölüm 01-7
Çevirmen: Uchuujin Düzenleyen: Arda
Koloninin derinlerine doğru yürürken yaşlı bir adam Riku’ya seslendi.
“Oh Riku! Bu işe yaramaz şey sonunda çalıştı!”
“Simon nasıl yaparsın!! Neden ona söyledin!? Riku’ya sürpriz yapacaktım!”
“Çalıştı derken… teleskop mu?”
Rİku’nun genişleyen gözlerini gören Coron göğsünü kabarttı ve cevapladı.
“Fufu, prensibi açıklamıştın, Coron… Ama hâlâ nasıl bir araya getirdiğin hakkında bir fikrim yok.”
Simon tarafından yönlendirilen Riku, mağaranın boşluğuna inşa edilmiş atölyenin merdivenlerini tırmandı. Merkezinde önemsiz silindirik bir eşya vardı.
Yaklaşık bir yıl önce— Cücelerin savaş gemisinden yağmalanan eşya, uzun menzilli bir teleskoptu. Geri dönüş yolculuğunda ikisi işe yaramaz olduğunu düşünmüşlerdi—- Riku sordu.
“Elemental parçaları kullanarak çalışmadığına emin misin?”
“Um, eminim. Bu daha önce Riku’nun yaptıkların değiştirilmiş bir versiyonu. Gerekirse daha fazla mercek eklenebilir. Hatta objektifi bile ayarlanabilir ha.”
“— Anladım. Bunun için iki insan öldü. Bundan iyi kullanmalıyız.”
Bunu alırken Coron da oradaydı.
Bunu keşfeden Coron yanlarında alınmasını önerdi, Riku’da aynı fikirdeydi.
Sonra— Geri dönerken karşılaşılan denk geldikleri Werebeastler kaçarken iki insan feda edilmesine neden oldu. Simon araya girdi:
“Bununla birlikte araştırma için dışarıya çıkma ihtiyacımız azalacak— Böylece nihayet huzura erebilirler!”
“—Ahh, evet.”
—Bu bir yalandı.
Riku, Coron’un bu teleskobu tamir ederken ne kadar efor harcadığını biliyordu.
Ama— Bu geçici bir teselliydi. Ne kadar dikkatli olduğunuzun bir önemi yoktu, soruşturma yürütecek beyinleri olduğu sürece burayı bulabilirlerdi.
Şu anda bile başıboş bir mermi bile burayı havaya uçurabilirdi.
—Doğdukları ve büyüdükleri yer.
Riku’nun endişesini anlayan Coron neşeli bir şekilde söyledi.
“Bununla saldırıları tespit etmek daha kolay olabilir. Eğer saldırının ne zaman olacağını bilirsek, kaçabiliriz değil mi? ♪ Bunu nasıl kullanacağımızı düşünmeliyiz! Hadi gidelim!”
İkisi atölyeyi terk ettiler. Odasına doğru yürürken, Riku sordu.
“Peki ya diğer soruşturmalar?”
“Güvenle geri döndüler. Riku ve ekibi en uzağa gidendi. Bu yüzden herkes çoktan geri geldi. ♪”
“Ahhh, evet. Bu yüzden tek sorun bizde yaşandı.”
Riku’nun durgun ifadesi Coron’un endişelenmesine neden oldu.
“A… Ama! Sizin yeriniz yüzünden, önemli şeyler getirdiniz değil mi!?”
“Düşmüş bir Cüce savaş gemisi bulduk— Dünyanın şu andaki durumunu gösteren bir haritasını bulduk.”
“—! Gerçekten!? Bu büyük bir vurgun değil mi!?”
Riku, Coron’un şaşkın sesine cevap olarak başını salladı.
“Haritanın üzerinde düşman kuvvetlerini yerleri, Cüce dilinde yazılmış stratejiler bazı kodlarla gizlenmiş. Yorumlayarak bu mesajları çözmek istiyorum— Beni biraz yalnız bırakır mısın?”
Bunu duyan Coron’un hisleri karıştı.
“…Um. Ama önce iyi bir banyo yap tamam mı? Çünkü çooookkk kötü kokuyorsun.”
Coron burnunu tutarak arkasına döndü ve ayrıldı. Riku iç çekti.
—Riku küçük odaya girdi ve kapıyı kapattı.
Esasen mağaranın duvarı oyularak oluşturulmuştu bu yüzden küçüktü. Çok sayıda kitap ve makaleler üst üste yığıldığı için oda daha da küçülmüştü. Yemek yemek için ortada küçük bir masa vardı. En son olarak bir kaligrafi masası ve yanında derme çatma bir yatak vardı. Fenerini masanın üzerin koydu, çantasını çıkardı ve masaya yerleştirdi.
Aralarında en çok dikkat çeken üç eşya— Üç kişi tarafından çizilmiş üst üste konulmuş üç harita. Işığı kullanarak, Riku herhangi bir şeyin eksik olup olmadığını kontrol etti.
Bu Ivan’ın ölümünün boşuna olmadığı anlamına geliyordu.
…Derin bir nefes aldı, Riku çevresine bakındı.
Kimse yoktu. Odası ile diğer odalar arasında mesafe oldukça uzaktı, kapı yeterince kalındı.
[Rutin Kontrolleri] tamamladıktan sonra Riku derin bir nefes aldı ve göğsüne dokundu—
—-Bir çıkırt ile— [Kilit] Açıldı.
“—BOŞA GİTMEDİ diyerek — neyi kast ediyorsun! SENİ İKİYÜZLÜ PİÇ!!”
Yumruğunu masaya vurdu ve kendini suçladı.
En yeni dünya haritası. Düşman güçlerin şeması. Cücelerin stratejileri.
Ahhh! Evet çok önemli! Çok büyük bir vurgun. Bu koloninin kaderini belirleyebilirdi!
Düşman kaynakları ve üslerinin yerlerini belirleyebilirlerdi. Dahası başka ırkların topraklarına gitmeyi bırakabilirlerdi. Ve bunları elde etmek için beş yılı aşkın süredir tehlikeli [Araştırma] faaliyetlerine devam ediyorlardı. Yakındaki bölgelerden başlanarak dünyanın kaba taslak bir haritasını çizdiler.
Tehlikeli bölgeler ve kaynakların konumları. Haritayı yeni bilgiler ışığında güncellemeliydiler. Bu zamana kadar işe yaramıştı. Gelen yeni bilgilerde eklendiğinde haritanın güvenirliği büyük ölçüde artacaktı.
—Ama, bu harita için kaç kişi ölmüştü? Riku cevabı biliyordu— Görünüşlerini, isimlerini, nerede, ne zaman ve nasıl öldüklerini hatırlıyordu. 47 kişi— Hayır, artmıştı, 48 kişi.
—Her birine Riku [Git ve Öl] demişti. Bazılarına doğrudan bazılarına dolaylı olarak. Ama emri kimin verdiği fark etmeksizin, iplerini çeken kişi Riku’ydu.
—Çoğunluğu kurtarmak için azınlığı feda etmek.
—Eğer başkalarının hayatını tehlikeye sokmadan önce hayatınızdan vazgeçin.
Bu kural koyuldu.
Böyle umutsuz durumlarda küçük bile olsa, son mücadelelerin diğerlerine aktarılması— Bu Riku’dan başka kim olabilirdi ki.
Ama—
“—Eğer buna devam edersen… Elimize ne geçecek?”
İki kişi için birini feda etmek. Dört kişi için iki kişi feda etmek. Bu sonsuz döngü kırk sekiz kişi ölene kadar devam etti.
Bu fedakarlıklardan sonra yaşamaya devam eden koloninin nüfuzu şimdilerde— 2000 kişiden fazla değildi.
—-Hey, Riku cevap: Ne zamana kadar buna devam edebiliriz?
Bir gün kesinlikle sonu gelecek— [1001 kişi için 999 kişi ölene kadar] değil mi?
Ya da belki— Sadece [Tek kişi kaldığı] gün?
“…Ha—Ha, hahahaha—-!”
Babasını kaybeden bir çocuğa [Bu İnsanlığın Zaferi] diye bir şey söylemek! Herkesi bu fedakarlıkların kaçınılmaz ve gerekli olduğuna ve onları aşağıya çektiklerine inandırmak!
–Midesi bulandı Kendinden tiksinme hissi boğazını yakmaya başladı.
Hiç utanman yok mu? Ya da her şeyi unuttun mu? Tatmin olana kadar kaç kişi öldürmem gerekiyor—Seni Piç kurusu!!
….
“Ha… ha, ha…”
…Farkına vardığında masa çatırdıyordu.
Yumruk attığında masa kırılmış eli içine gömülmüştü ve kanlar akıyordu. Kızgınlığı dinmişti.
Artık mutlu musun? — Evet, sanırım mutluyum.
Ağlayacak mısın? — Evet, bunun yardımı olur.
Tatmin oldun mu? — Evet, oldum.
Öyleyse yeter mi? — Ahh, evet yeter, göt herif.
Ağlamaya hakkım yok. Bir şeyler akacaksa— bu kan olmalı. Eli kanla kaplı, iğrenç, pislik ve benim gibi yalancı bir herife bu yakışır.
—Göz yaşı gibi asil bir şeyden ziyade kanının akmasını sağlamak ona daha çok yakışıyordu.
Gözlerini kapatarak elini göğsüne getirdi— ve hayal etti.