No Game No Life - C6Bölüm 01-8
Çevirmen: Uchuujin Düzenleyen: Arda
–Çıkırt. Bir yankı ile [Kilit] asıldı— İşlem tamamlanmıştı.
İhtiyaçları olduğu gibi her zamanki soğuk, sakin ve titiz hâline döndü. Herkese umut veren çelik kalpli [Yetişkin]’i unutma— [Riku] tamamlandı.
Kalbini kapattı, zihnini sakinleştirdi ve Riku yavaşça gözlerini açtı.
Sonra— Riku kırılmış masanın korkunç görüntüsüne baktı ve etrafa kan sıçradığını görünce iç çekti.
“…Odun kesinlikle değersiz bir kaynak değil… Ah, göt herif… Ne yaptığını sanıyorsun.”
Kıymıkları çıkarırken elinden çıkarırken homurdandı.
Acı yoktu—- Sanki duyguları da kalbi gibi donmuştu.
“…Bunun bir bahanesi yok— Hayır, bekle yakacak odun yaparsak kaynakları arttırarak kanıtları yok edebilirim. Bir taşla iki kuş. Yerde yemek yesem de olur.”
–Kapının dışında.
Coron kapıya yaslanarak dikkatlice dinliyordu.
…Bu her zaman olan bir şeydi. Onu yalnız bırakmıştı. Kalbini sakinleştirmenin zaman vermişti. Yani feda edildiğini kabul edebilirdi— Ivan’ı öldürdüğünü. Bu onun için… önemli bir ritüeldi. Kardeşinin buna ihtiyacı vardı. Bu olmasaydı kırılabilirdi.
–Ya da uzun zaman önce çoktan kırılmıştı…
“…”
Coron hiçbir şey söyleyemedi—Dinlemekten başka elinden bir şey gelmiyor.
Sadece 18 yaşındaydı— Onu ergen olduğunu söylemek garip olmazdı.
Ancak kolonideki 2000 kişi onun sorumluluğu altındaydı—Ne olursa olsun, altından kalkamayacağı kadar çoktu.
Ancak—- Onun dışında bunu yapabilecek kimse yoktu.
Umudunu kaybetmiş iki bin kişiye yol gösteren, zamanı geldiğinde uygun kararlar veren bir danışmandı.
Böyle bir güce sahipti; sanki halkın iradesi gibiydi. Hâlâ yıkılmadan ilerlemeye devam ediyordu—
Kalbi çelik gibi olan biri—Bu dünyada Riku idi.
Eğer onun gibi birini kaybederlerse—- Herkes ölmeyi bekleyen [Av] olurdu.
—Anlamsız ve işe yaramayan organizmalar hâline gelirlerdi—Coron bundan adı gibi emindi.
—-[Sonsuz] büyük savaşa devam et.
Bu bir metafor falan değildi. Savaş kimsenin ne zaman başladığını hatırlamadığı bir evredeydi.
İnsan ırkı kendi uygarlıklarını kurdular ve yabani ot gibi ortadan kaldırıldılar. Bu tür bir şeye tarih demek bile çok aptalca ve sefil bir şeydi.
Bunlar aslında, nesiller boyunca yazıla gelmiş hakikatlerdi.
Gece veya gündüz fark etmeksizin hep kırmızı gökyüzüne sahip, çatlamış ve yıldızların söndüğü bir dünya.
Ortak tarih kaybedildi, yani geçen zamanı bilmek—- imkaâsızdı.
Dönemin durgunlaşması ile birlikte göğü dolduran [Kara Kül(Ölüm)] dünyayı daha berbat bir hâle getirdi— Ama insanlık bunlara karşı güçsüzdü.
Koloninin bir adım ötesinde elinde tırpan bulunan bir Azrail onları bekliyordu.
Tanrılar veya onlara bağlılar ile denk gelmek—- [Farklı Irkın] sadece bir bakışıyla yıkım onların üzerine yağmur gibi yağacaktı.
Sadece tek bir başıboş mermi ile koloni, şehir, uygarlık yok olacaktı.
…Bitmedi.
Bitmedi, bitmedi.
Bitmedi bitmedi bitmedi bitmedi—-Bu dünyanın ölüm ve yıkım döngüsü.
Eğer cehennem var ise bu odur, diye düşündü Coron—Ama öyle olsa bile, insanoğlu yaşamaya devam etmeli.
—Kimse sebepsiz yere ölmek istemiyordu.
—-Çünkü kimsenin [Kalbi] sebepsiz bir ölümü kabul etmezdi.
Böyle bir dünyada aklı başında kalmak— Akıl sağlını koruyabilir miydin ki?
—Beş yıl önce.
Riku ve Coron’un evlerinin bulunduğu köy Dragonialar ve Flügeller arasındaki bir savaşa yakalanıp yer yüzünden silinmişti ve koloniye katılmışlardı.
Önceki liderleri ölmüştü, umutsuzluk ve çaresizlik içinde boğulurken yeni mağarayı arıyorlardı.
Tüm yetişkinler ağlanırken, 13 yaşındaki çocuk bu mağarayı gördü ve;
“İşte, yaşamaya elverişli bir yer. Sonraki kolonimizi kurmak için burayı kullanabiliriz.”
Birkaç saat önce her şeylerini kaybetmişlerdi, yani doğal olarak [Sonraki] dedi.
Bir ağlama sesi yankılandı.
—Ne anlamı var ki? Diye ağladılar.
—Endişelendikleri sürece, sanki yok olmuşuz gibi inlemeye devam edeceklerdi.
Çaresizlik ve ağlanmalar içerisinde türeyen bu varsayım ile karşı karşıya kalan çocuk kaşlarını çatarak cevap verdi.
“Evet, bu doğru. Sanki değil—biz yokuz. Var olmayacağız.”
Daha sonra çocuk bunu başarmanın yolundan bahsetti.
“Yokuz, var olamayız, dolayısıyla kimsenin gözüne ilişmeyiz—[Hayalet] olmalıyız.”
Gözleri mağaranın derinliklerinden bile daha koyu bir bakış attı.
”Varlığınızı gizlemek ve kaçmak için her türlü yöntemi kullanın— Çünkü bir gün birileri—Savaşın sonunu görecek.”
Eğer bir şey yapamazlarsa—en azından öncekilerin umutlarını miras alabilirlerdi.
Eğer bir şey yapamazlarsa—En azından peşinden gelenlere bir şans bırakabilirlerdi.
“Achiente: Bunu söyleyenler ve takip edebileceğini düşünüler—Beni takip etsin!”
—On üç yaşında.
İki kez memleketi yok olan çocuğun bu sözcükleri mağarada yankılandı.
Ruhsuz güven veren gözler ile. Ancak varoluş nedenini kaybetmişlere bir neden—ayrıca anlamlı bir ölüm sebebi vermişti.
On üç yaşındaki Riku’ya binden fazla kişinin hayatlarını emanet edilmesinden bu yana beş yıl geçmişti.
Bu beş yıllık dönemde ölen kişi sayısı—-kırk sekiz idi.
Eğer kolonin nüfuzu 2000’in üzerine çıkarsa erzak yetersizliğinden dolayı bebek ölümleri artacak, bu da ölüm sayısının artmasına neden olacaktı.
Dahası, birisi başka ırklar tarafından görülürse yüzlerce, binlerce insan bir köpük gibi bir anda patlayabilirdi.
Son beş yılda sadece 48 kişi öldüğü gerçeği şüphesiz Riku’nun başarısından dolayıydı.
—Yani herkes Riku’ya inanmıştı.
—Böylece herkesin hayatı ona emanet edilmişti.
Ama— Bazen herkes bunu unutuyordu. Hatırladıklarında, suçlu hissedip teşekkür edip özür dilediler. Miranda’nın önceki sözleri de bunu onaylıyordu.
—Riku için de aynıydı Azrail’in orağı boynunda idi. Ve Onun boynunda— 2000 kişinin daha boynu bağlıydı.
—…
Riku odadan çıktı. Coron elini fark etmemiş gibi davranmaya çalıştı.
“Riku elbette muhteşem… Çok çalışkan. Nee-san bunu garanti eder….”
“—Bu teselli edici sözcükleri kendine sakla. Banyoya gideceğim.”
Riku’nun ruhsuz gözlerine bakan—Coron kendini tutamadı ve ona sarıldı. Sınır buydu. Bir ateş gibi iki bin kişinin yolunu aydınlatırken bu dünyada normal bir şekilde hayatını geçirmek—imkânsızdı. Bu gidişle, Riku, küçük kardeşi kesinlikle kırılacaktı.
“Hey—Coron.”
“…Bana Coron-Nee-san demeni söylememiş miydim… Ne?“
“Bu çağ—Bitince.”
Geçmişte birileri [Bu yağmur hiç durmayacak] ve [Gece asla şafağa dönmeyecek] demişti—
Mavi külün düşmediği bir yarını görmek için insanoğlu ne kadar beklemeliydi?
Güneşi görmek için ne kadar zaman geçmesi gerekiyor?
Evet, bir gün bitecek— Kalıcı bir durum değildi.
Ama…
İnsan bakış açısından bu savaş… bitecekmiş gibi hissettirmiyordu.