No Game No Life - C6Bölüm 02-6
Çevirmen: Uchuujin & Redaktör: Lonely Samurai
Bu gerçekten çok uzun bir gündü.
Bir şeyler aramak için hayatını riske atmak ve sonuç…
—Bu Riku’nun odası mı?
Riku’nun odasını garip bir bakış atan Ex-Makine kızın niyeti bilinmiyordu.
—Çok eski püskü olduğu için korktun mu?
—Bu çok korkunç!
Bir Ex-Makine bile iltifat edebilir ya da ironik şeyler söyleyebiliyordu, Riku şaka yollu bir şekilde bunu haykırdı.
Muhtemelen Coron tarafından hazırlanmıştı Riku yerdeki yatağın üstündeki yemeğe uzandı. Riku’nun tek istediği yemek yiyip iyi bir uyku çekmekti.
—Neyapıyorsun?
—Ex-Makinalar için önemsiz olsa bile insanlar yemek yemezlerse ölürler.
Riku yavaş yavaş yemeğini yerken çatalını doğrultarak söyledi:
—Yani, yemekten sonra uzanacağım sende düzgün bir şeyler yap, sanırım.
—Um anladım…düzgün bir şeyler yap.
Kız Riku’nun haritasını, ölçüm aletlerini ve diğerlerini gördükten sonra aniden bir şey teklif etti:
—Riku haydi beraber oyun oynayalım, olur mu?
—Neden?
Schwi çatalını hareket ettirmeyi bırakan Riku’ya sessizce kitaplığı işaret etti. Onun işaret ettiği şey Riku’nun evi yok olurken elinde tuttuğu satranç tahtasıydı.
Kasvetli bir ifade ile bakarken iğrenerek cevapladı.
—Reddediyorum. O zaman savaşmaya zorlanmıştım. Tüm oyunlar sadece sıkılmış çocuklar içindir.
—Neden?
—Çünkü gerçeklik oyunlar kadar basit değil.
Kurallar olmadan kazanan belirlenemezdi, ölü ya da diri… Bu dünyada daha fazlası değil.
—Oyun sadece çocukların oynaması içindir, zamanımızı onlarla boşa harcayamayız ve bunu yapacak enerjimizde yok zaten.
—Eğer anlamsız değilse, o zaman?
Schwi satranç taşlarını tahtaya çoktan yerleştirmişti ve devam etti.
—Eğer Schwi’yi yenersen o zaman sana İstediğin bilgiyi vereceğim Riku.”
—Ne?
—Büyük savaşın kökeni, nedenleri, son vermenin yolları ve benzeri…
Riku bu öneriyi hemen reddetti:
Ha?! Bu sıkıcı.
—Büyük savaşın başlama nedeni? Bitirmenin yolları… umurumda değil. Sebebi ne olursa olsun, Büyük Savaş hakkındaki gerçeği öğrenmek neyi değiştirirdi ki? Üstelik bitirmenin yolları… Eğer yapabilselerdi uzun zaman önce yaparlardı. Eğer dünyanın bu halde olmasına neden olan kişiler yapamadıysa, insanların bir şansı yoktu.
Yani Riku reddetti, bilse bile bir işe yaramazdı.
Boş umutlar, daha derin umutsuzluklara neden olacaktır. Büyük Savaş bir gün sona erecekti çünkü böyle kalması için bir neden yoktu yani insanlar umut olduğunu inkâr edemezlerdi lâkin kanıtları olursa ve insanlar inkâr içinde yaşarlarsa onları tahrip ve yıkımdan başka bir şey beklemiyordu.
Bir darbe zar zor hayatta kalan insanların yeryüzünden silinmesi için yeterliydi. Bu yüzden:
—İlgim yok, bir sebebim yok. Eğer bilmek istediğim bir şey olsaydı…
Çatalıyla Schwi’yi işaret eden Riku gözlerini kısarak konuştu,
—Tek ilgilendiğim hayatta kalmak, daha fazlası değil.
İnsanlığı yok olma eşiğine getirenlerden birisi.
—Ex-Makinaların bilgisi, matematiği ve tasarım teknolojisini kazanırsam hepsi benim olur.
Tüm bu bilgi birikimi insanlık için kullanılacaktı hayatta kalmak için, bir yarının olabilmesi için bugün için değil.
—Um…anladım.
Schwi hafif bir pişmanlıkla başını salladı ve Riku devam etti:
—Ee peki ben kaybedersem?
Hesap makinesi gibi olan Ex-Makinanın da isteyeceği bir şeyler olmalıydı. Schwi Riku’nun sırıtış ve gülüşüne cevap olarak açıkça,
—Değiş tokuş dedi.
Schwi Rİku’nun kapkara sözlerini dinledikten sonra devam etti:
—Kalbi anlamak istiyorum. Riku’nun kalbini anlamak için bilgi lazım.
—Sana bunun sadece konuşulmayan sözcükleri anlayarak mümkün olacağını söylemedim mi?
—Um yani bana söylenmeyen sözcükleri anlatmanı istiyorum.
—Tamam.
Bunu söyledikten sonra, Riku yemeğini bıraktı ve satranç tahtasının başına oturdu ve oyuna hazırlanmaya başladı.
Tahtaya baktı, en son ne zaman ciddi bir şekilde bir soru düşündüğünü hatırlamıyordu, Riku’nun elinden bir şey gelmezdi ama düşündü. Ex-Makine’nın sahip olduğu bilgi işlem gücü ile karşı karşıyaydı ve satrançta onu nasıl yenebilirdi? İmkansızdı.
Ama Schwi’nin şu ana kadar yaptığı eylemler insan kalbinden habersiz olduğunu gösteriyordu ve bu da başarısızlık hissine yol açıyordu.
Bu bir bilgisayarın bile çözemediği denklemler olduğunun kanıtıydı. Sadece tahtaya odaklanarak kazanmak mümkün değildi ancak psikolojik faktörler ve stratejiler oldukça etkiliydi.
—Şah!
Bunların hepsine inanan Riku basit bir tuzak kurdu ve tuzağa düşen Schwi kolayca mat oldu.
—Şah!
Ama hatasını fark eden Schwi düzeltmek için gerekli önemleri aldı. Aynı tuzak ikinci sefer işe yaramayacaktı Riku bu gerçeğin farkına varmıştı. Hayır, bu insan olmanın bir gereğiydi.
Ne yapmalıydı? Basit, stratejilerini değiştirerek açıklık oluştur.
Psikolojik yönlendirme, yemleme veya kullanabilecek stratejilerin sayısı sınırsızdı.
Sınırsızı hesaplayabilir misin? O zaman hesaplamayı dene, kahrolası Ex-Makine!
Riku’nun yorgunluğunun bir yere gittiği yoktu ve ruh halinin daha önce bu kadar yoğun olduğunu hatırlamıyordu, aniden:
—Riku, gülüyorsun!
—Ne!
Riku Schwi’nin söylediğine şaşırdı, Riku’nun gözleri genişledi ve nazikçe ağzına dokundu. Çünkü ağzının durumunu onaylamak istedi ve gözleri daha da büyüdü. Riku’nun nasıl şok olduğundan habersiz Schwi satranç taşını tahtaya koydu,
—Riku oyunlardan soyutlanmadın m?
Kapa çeneni. Sorma, dinleme, kulak asma. Riku tüm bunları aklından geçirdi ama
—Ne, ne söylüyorsun?
—kalp
—ka…
—Bu dünyada inşaların hayatta kalabilmesi… biyolojik olarak anormal bir olay.
—…
—Cha..
—Sebebi Riku’nun kalbini öğrenmek istiyorum.
—Hahh.
—Riku’nun bedeninde bir yerde. Bir şeyler, ötüyor.
—Dal…Dalga mı geçiyorsun?”
—Kırılmış.
Riku aniden kendini kaybetti. Tekrar kendine geldiğinde Schwi’nin boğazına yapışmış bir haldeydi. Normal bir insan olsaydı uyguladığı kuvvet onu öldürmeye yeterdi ama bir Ex-Makine için bu hiçbir şeydi. Kristal benzeri gözleriyle Schwi, Riku’yu izledi. Kristal benzeri gözleri onun vücudunu yansıtıyordu.
—Olmadığını düşünüyordum, ama konumunu gerçekten bilmiyor musun?
Sonunda Riku anlamıştı,
—Ah, anladım.
Bu ölüm makinesi ile karşılaşmadan önce zincirleri tarafından Arap saçına dönmüş, kilitlenmiş, sayısız duygusu ve anısını mühürlemişti; öfke, antipati, tabu, kızgınlık, iğrenme, nefret, nefret, nefret, nefret, nefret, nefret, nefret, nefret ve acı gibi şeyler… Yerleşmiş sonsuz duygularıydı.
Bu kaotik kalbine zorla, anılarına ve duygularına kilit vurdu sonunda bir çatlak ses ile taşmalarına neden olmuştu.
Mantıklı bir sorgulama,
—Bu da nedir? Ahh, bu kişi insanlığı yok etmek isteyenlerden biri.
Duygularını da sorguladı,
—Bu şey karşısında nasıl sakin kalabiliyorum?
—Ah evet. Ha-ha kişi böyle bir durumdayken sakin düşünebilir mi ki?
—Farkında bile olmadan bizi öldürüyor, tekrar ve tekrar elimizden her şeyi alıyorsunuz ve sonra böyle şeyleri mi merak ediyorsunuz? Hey, insanlar nasıl hissediyorsunuz? Ha-ha! Kalbimizden neler geçtiğini öğrenmek mi istiyorsun? Elbette sana söyleyeceğim.”
—HEPİNİZİN CANI CEHENNEME!
—Riku’nun elindeki kemikler sızlıyordu. Bu gidişle parmakları parça pinçik olacaktı.
Aklının köşesinde bir yerlerde bir soru belirdi:
—Böyle bir sonuç elde etmek için neler yapman gerekiyordu? Ancak duygularını dinleyerek… Kapa çeneni, umurumda değil!
—Ha, ha-ha, ha-ha, ha-ha, ha-ha, ha-ha, ha-ha!
Kişi böyle bir duruma nasıl gülmez Çünkü ilk kez duyguları ile aynı fikirdeydi. Bu yüzden endişelenmeye gerek yoktu. Parmakları kırılsa bile, Riku Schwi’ye bağırmaya devam etti:
—Senin sebebin için, kaç insan öldü anlayabiliyor musun! KAÇ İNSAN ÖLDÜRÜLDÜ!? Kaç insan benim tarafımdan öldürüldü?!
—Üz…günüm.
Riku bağırmaya devam etse bile Schwi rahatladı.
Bir özür bu sorunu çözebilir miydi? Riku tam onu geri çevirmek üzereyken Schwi Riku’nun yanağını okşamaya başladı ve:
—Seni ağlatacak şeyler yaptım, değerlendirmelerime göre korkunç şeyler yapmışım dedi.
—Ne?
Riku Yanağını okşayan Schwi’ye baktı, elleri gözyaşları ile ıslanmıştı.
Riku’nun kalbinin Schwi’yi öldürmek istediğini anladı. Schwi’nin sonraki sözleri Riku’nun aklını başından aldı:
—Schwi bağlantıdan koparıldı.
Dışarıdayken, Riku’ya Ex-Makinaların öğrenmesinden korkmasına gerek olmadığını söylemişti.
Schwi göğsünü açtı ve mekanik görünümlü ışık yayan bir parçayı gösterdi:
—Bu çatalı kullan, buraya sapla, böylece Schwi ölecek.
Seçtiği kelimelerden rahatsız olarak şaşkın bir ifade ile kendini düzeltti.
—Ölmek…Ben yaşamıyorum ki kalıcı olarak kapanma durumu onarmak imkânsız.
Aşırı spesifik bir şekilde açıkladı. Doğal olarak devam etti,
—Schwi Riku’nun kalbini görmek istiyor bu yüzden sorun değil.
Schwi sanki doğal bir şeymiş gibi anlattı. Vücudunu yansıtan siyah gözlü, kalbi olan genç adama baktı ve sordu:
—Kalbinin isteğini dinleyip Schwi’yi öldürür müsün?
—Ha-ha!
Şaka yapıyor olmalısın, Riku. Tekrar sorumluluklarından kaçacak mısın? Senin gibi bir pislik daha ne kadar alçalabilir ki?
Konunun kökenine indiğimizde Büyük Savaşın fitilini ateşleyenler onlardı.
Ama ölen kırk sekiz kişi: Chaden, Anton, Elma, Kerry, Dilo, Sirius, Addo, Daler, Deven, Lucus, Wayne, Eric, Charlie, Tommy, Sindt, Yarn, Za Za, Zelge,Morey, Golovin, Pita, Arthur, Morton, Kimi, Dutton, Cilson, Sandy, Wally, Kay, Sabrile, Rirai, Bo Bo, Cotton, Luke, Samuel, Simon, Wolf, Ben, Yale, Kelvin, Ahmad, Bell, Harrod, Berrod, Mariah, Melissa, Karim…. ve ayrıca, Ivan.
Herhangi bir bahanesi olmaksızın onlara ölmeleri söylenmişti.
Bunu yapan Riku’dan başkası değildi!
—Peng…
Riku ellerini gevşetti ve Schwi’yi yere oturttu.
Schwi’nin kristal benzeri gözlerine bakmaya daha fazla dayanamayan Riku vücudunu çevirdi:
—Uyku vakti. Bunu söyleyerek saman yatağına uzandı.
—Neden…Neden beni öldürmedin? Schwi şüphe dolu bir sesle yanına geldi.
—Ben nerden bileyim, anlayamıyorum göt lalesi! YANİ ARTIK ÇENENİ KAPATABİLİR MİSİN LÜTFEN!
Neden onu öldürmedim? Sebepleri vardı.
Senin düşündüğün gibi bir piç kurusu olduğumu düşünmüyorum.
Zaten ölüleri geri getirebilir mi?
Ya da herhangi bir şeyi çözer mi bu?
Eğer isterseniz tüm retorik argümanları sıralayabilirim.
Ama Riku böyle bir şey yapmanın iğrenç olacağını hissetti. Ölüler hakkında konuşmaya hakkı yoktu çünkü Riku birini ölmeye gönderse bile şahsen kimseyi öldürmemişti. O böyle bir korkaktı.
—Üzgünüm…
Yanlış bir şey mi yapmıştı? Belki de Riku’nun niyetini yanlış anlamıştı. Schwi’nin sesi af dilermiş gibi geliyordu.
Riku bir kez daha çok yoğun bir şekilde kendinden nefret etmişti.
Artık bununla başa çıkamıyorum…Anlamıyorum…Tonla şey oluyor….
—Gözümün önünden ayrılma. Eğer tabii ki kolonideki diğerlerine zarar vermek istemiyorsan…”
—Um…Biliyorum.
Schwi rahat bir ses tonuyla samimi bir şekilde kabul etti, Riku baskının daha da ağırlaştığını hissetti.
Ne yapmaya çalışıyorum?
Bu soruyu sorsa bile, Riku cevabını zaten bildiğini hissetti.
Çoktan kırılmıştı.
Niyeti ne olursa olsun, Riku insanlığı yok olmaya iten Ex-makinelerden birine sahipti. Başarılı bir şekilde onunla arkadaşlık bağı kurduğu için kendini artık bir insan gibi görmüyordu.
Endişelendiği için rahatsız olan Ex-Makine’ye kıyasla daha fazla makine olduğunu hissetti ve o makine hesaplama yapmaya devam ediyordu.
Rasyonel düşünürsek, en iyisi onu öldürmek ama çok fazla belirsiz faktör var. Bağlantıdan koptuğuna güvenemem. Hem zaten onu öldürebilir miyim ki? Bir yalan—Beni kandırma olasılığı var mı?
Riku kendi kendine sordu.
Gitmesine izin vermeden önce bunları düşündüm mü?
Hayır, yalnızca bir şeylerin doğru olmadığını hissetti ancak, neyin yanlış olduğunu bilmiyordu.
Eğer dillendirmesi gerekiyorsa her şey öyleydi. Ne hissediyorsa, bu yanlıştı.
İnsan kalbi? Bunu bilmek isteyen kişi asıl benim…Kahretsin!…
—Riku?
Gözlerini kapatırken, arkasından Schwi’nin sesi belli belirsiz duyuluyordu.
Uyku İblisi yorgun Riku’nun bilincini kolayca yakaladı ve karanlığa sürükledi…