No Game No Life - C6Bölüm 03-01
Çevirmen: Uchuujin & Redaktör: Lonely Samurai
Coron’a yeni koloniyi kurması için verilen haritada uzaktaki bir mağarada basit bir saklanma yeri inşa ettiler, hayatlarını kaybettiğini sanılanlar -Riku ve Schwi’de onlara dahil olan yüz yetmiş dokuz hayalet- bir masanın etrafında toplanmıştı.
Birbirlerine baktıktan sonra, Riku -hayaletlerin başı- yavaşça konuştu:
—Bu savaş bir gün bitecek, bu gelmeyecek geleceği beklemekten yoruldum.
Oradaki herkes şaşırsa bile, Riku neşeli bir şekilde konuşmaya devam etti:
—Bu boktan dünyada saklanırken ve hayatta kalmaya çalışırken, savaşın bitmesi için dua mı edeceğiz? Kime?
Her zaman söylemek istediği ama hep içinde tuttuğu şeyi bir anda söyledi:
—Kendilerine tanrı diyen savaş manyaklarına mı?! Cennete mi yoksa onları durdurabilecek başka bir şeye mi? Savaş bitene kadar bu bokta dünyada yaşa ve hayatta kal, ya sonra? Bundan sonra ne var?!
Elleri abartılı bir şekilde hareket ederken Riku tüm zehrini boşalttı:
—Görünüşe göre bu zatlar tek gerçek Tanrı Tahtı için çarpışıyor ama bu savaşa katılan çöplerden hangisinin zafer ile döneceği önemli değil! Bunun mevcut boktan daha iyi mi olacağını düşünüyorsunuz, ha?
Aniden, Riku sesini alçalttı ve herhangi bir samimiyetten yoksun ses tonu ile:
—Kabul etmenin zamanı geldi, bu dünyada umut diye bir şey yok!
Bunu çoktan fark etmişlerdi ama kabul etmek istemiyorlardı, eğer kabullenirlerse kalpleri paramparça olacaktı. Bu sözlerle beraber hayaletler başını eğdi. Her birinin yüzünde acı dolu ifadeler vardı:
—Kendi ellerimizle yaratmaktan başka şansımız yok!
Riku’nun güçlü sözlerini duyduktan sonra herkes bakışlarını kaldırdı:
—Tek bir yol var. Kesinlikle, aptalca, çılgınca ve delice bir yol…
Riku’nun elinden acı acı gülmekten başka bir şey gelmiyordu:
—Biz hayaletleriz, herhangi bir şeye ilgi duymayan ve herhangi birinin ilgisini çekmeyenleriz.
Riku yanında duran kıza baktı:
—Biz hayaletleriz, kimse bizi kabul etmese bile bir mirası aktarmak için yaşayanlarız.
Kırmızı gözleri ona bunun mümkün olduğunu düşündürüyordu:
—Bu “hala” var olduğumuzun kanıtıdır. Dünyanın “henüz” sona ermediğinin kanıtıdır.
Riku bir kere daha kararını verdi ve yüzünü gerdi:
—Lütfen akıllıymış gibi davranmayı bırakın, biz insanlar aptalız. Sonra onayladı:
—Öyleyse, haydi savaşalım!
Savaşmak… Kaçmadan savaşmak. Riku bunu söyledikten sonra yüz yetmiş dokuz bakış ona kilitlendi. Ama Riku hafifçe güldü:
—Bu doğru, haydi savaşalım. Yolumuzda duran kim olursa olsun gücümüzle onları -diğer bir deyişle aptallığımızla- yolumuzdan çekelim. Herkesi kandırın; zekanızla alt edin, tıpkı bir hayalet gibi, tıpkı bir zayıf gibi. Nasıl yaparsanız yapın, utanç veya korku olmadan yapın. Korkaklığınızla gurur duyun, adiliğinizle övünün, aşağılık oluşunuzla ile gurur duyun ve sonra galip olun!
Bu doğru, elde edilmesi gereken tek bir zaferdi.
Bu zamana kadar ki tüm yenilgiler tek bir zafer ile anlamlı bir yenilgiye dönüşüp geçersiz kılınacaktır.
Riku sessizliğin ortasında herkesin aklından geçen şeyi düşündü.
Riku’nun karşısına çıkmalarını söylediği şey kimliği olmayanlar, bir medeniyeti hiçliğe dönüştürebilecek olanlardı, tek bir hareketi ile dağda bir delik açabilecek, okyanusları kurutabilecek ve yıldızları un ufak edebilecek kişilerdi.
Odayı kıkırdamalar sardı. Hayrete düşen herkes Riku ile beraber güldü:
—Bu doğru onlara meydan okuyacağız ve kazanacağız. Böyle saçma bir şeyden önce tüm yapabileceğimiz aptallar gibi gülmek değil mi?
Evet bu doğruydu. Gülmemek elde değildi, tam da bu yüzden:
—Bu insan olduğumuzun bir kanıtı, aptallığımızın kanıtı, varlığımızın doruğu.
Bunları söyledikten sonra yüz yetmiş dokuz çehre etrafa bakındı ve Riku:
—Büyük Savaşın sonu elde edeceğim tek zafer bu dedi.
…..
Aciz insanlar bedenleri ile tanrıların ebedi büyük savaşına son vereceklerdi.
Riku’nun sözlerini duyan 179 kişi hayır, yanında duran schwi’nin bile gözleri genişledi:
—Zafer koşulu da devam ettiği sürece size hepsini anlatırsam başınız dönebilir ama…
Riku’nun yüzü şakasını başarılı şekilde yapmış bir çocuk gibiydi ve sonra kabullendi, hatırladı.
Çocukken dünyanın daha basit olduğunu düşünüyordu. Kazanılamayacak herhangi bir şey yoktu ve sıkı çalışma kesinlikle meyvesini verecekti, her şey mümkündü.
Her şeyden bihaber olan bir çocuğun cahilce ve aptalca düşünceleriydi bunlar, dünyaya bu kadar saf ve berrak bakmak… Bunun yanlış olduğunu mu düşünüyorsun?
Bu dünya gerçekten de basit bir oyun
Biliyorum anılıyorum.
Tanrılar, Tek Tanrı Tahtı’nı (Suniaster) ele geçirmek için her istediklerini yapıyorlar ve her şeyin tadını çıkartıyorlar diye düşündü Rİku, Hikâye basit değil mi?
—O zaman burada kendi kurallarımızı oluşturmalıyız.
Bunları söylerken Riku elindeki satranç taşı ile oynuyordu ve Schwi’ye baktı. Ex-Makine kız Riku’nun kalbinin sırrını öğrenmek istediğini söylemişti. Riku:
—O zaman işte sana sır. Riku bunu söyledikten sonra Schwi’nin başını salladığını gördü.
Korkusuzca güldü, sırrını açıkladı “kuralları”:
—Kural 1: Kimseyi öldüremezsiniz. Akıl yürütürsek, eğer öldürürseniz, öldürülürsünüz. Kalpten kimsenin ölmesini istemiyorum.
—Kural 2: Kimsenin ölmesine izin veremezsiniz. Akıl yürütürsek, eğer birinin ölmesine izin verirseniz, sizde ölürsünüz. Kalpten kimsenin ölmesine izin vermek istemiyorum.
—Kural 3: Kimse fark edilmemeli. Eğer fark edilirseniz, ölürsünüz.
—Kural 4: Her yol mubahtır. Fark edilmezseniz hangi yöntemi kullanırsanız kullanın yasa dışı olmaz.
—Kural 5: Onların kurallarını umursamayın. Biri ile aynı sahneyi paylaşırsanız, bu kesin bir yenilgi olacak. Kalpten, kimsenin bir bok gibi ölmesini istemiyorum.
—Kural 6: Yukarıdakilere ters düşen her durum yenilgi olarak kabul edilir. Uygulanmayan kurallar anlamsızdır. Kalpten, bunların herhangi birine ters düşen durum zafer olarak hissettirmez ve yapılmasını istediğim yolun hepsi budur.
Bunlar Riku’nun kalbi tarafından verilen cevaplar ve kurallardı, Riku yüz yetmiş yedi kişiye tekrar baktı.
—Biz hayaletiz, Old Deus de dahil olmak üzere herhangi bir ırktan tek bir kişiyi bile öldürmeden, fark edilmeden, sadece savaşı körükleyerek, savaşı bitireceğiz.
Çocuk saçmalığı olarak adlandırabilecek, duygusal bir kural ama aynı zamanda bu savaşı tek bir insan bedeni ile bitirebilecekse başka yolu yoktur.
Tek bir insan bedeni ile savaşı bitirmek çünkü bu zaten başlı başına bir çocuk saçmalığıydı:
—Söylememe bile gerek yok, eğer hata yaparsak yok olacağız. Güvenceler, kesinlikle işe yaramaz. Savaşı körükleyen konuşkan bir kurt. Bu adamların görüşüne girseniz bile kesinlikle her şey bitecektir.
Kısacası Riku özetledi.
—Büyük Savaşın Sona ermesi -zafer- ya da bizim çöküşümüz -mağlubiyet- berabere veya teslim durumu olmayan, bir ya hep ya hiç durumu.
Sonra Riku herkesin “durumun gerçek doğasına” göz atması için izin verdi, orada hiç kimsenin yapamadığı bir şey:
—Düşmanımız, cenneti ve dünyayı şiddetle sarsıp, umutsuzluğun somutlaşmış hali: tanrılar! Zafer şansı kentilyonda bir. Zafer kazanmamızın koşulu her şeyi düzgün bir şekilde yapmak, kazansak bile kimse hatırlamayacak, herhangi bir kayıt olmayacak ya da kimse bu konu hakkında konuşmayacak. Bizler hayaletiz ve hayaletler konuşmaz ama biliyorsunuz ki eğer bu deli dünyayı bir oyun olarak ilan etmek ve onu ele geçirmek…
Büyük bir gülümseme yüzünü ele geçirdi:
—…Eğer bir şekilde bu oyunu kazanırsak… Eğer kazanırsak…
Onu tanımlıyormuş gibi salıverdi:
—…Herkesten daha havalı yaşadığımızı bilerek gururla ölebiliriz değil mi? O zaman sadece böyle bir oyuna hazır olan adamların burada kalmasını istiyorum.
Riku söyleyeceklerini bitirdikten sonra gözlerini kapattı ve el kaldırmalarını bekledi.
İçinden acı acı gülümsedi. Çok fazla insan yoktu, hangi aptal böyle bir oyuna katılmayı kabul eder ki?
Riku’nun seçtiği insanlar İstisnasız üstün zekâ ve becerilere sahipti, birçok kez ölümün eşiğinden dönmüş ve çok kez hayatta kalmışlardı. Cücelerin bakış açısından onlar değersiz çöplerdi. Çöp olsalar bile, olağanüstü yeteneklere sahiplerdi. Riku bu yüzden içine acı acı gülmüştü.
Muhtemelen, aralarından hiçbiri kalmayacaktı. Onlar deli değildiler. Eğer mesele aptal olmaksa o zaman yeterince yalnızım. Durum buydu, elden bir şey gelmezdi. En kötü durumda o ve Schwi yalnız gideceklerdi ve ellerinden geleni yapacaklardı. Öyle bir durumda zafer şansları sıfırın en uç noktasında olup, Nirvana’nın soğuk ufkunun ötesine geçerdi.
Dürüst olmak gerekirse sadece ikimiz olursak uygulayacak çok fazla bir strateji kalmıyor ama yine de
İçinden birkaç dakika saydıktan sonra, gözlerini açtı.
Ah. Dürüst olacağım tamam mı?
Çevresindeki yüz yetmiş yedi surat şaşkın şaşkın ve merak içinde birbirlerine bakarak daha ne kadar gözlerini kapalı tutacak diye soruyorlardı.
—Siz çocukların biraz daha zeki olduğunuzu sanıyordum, ama…
Yüz yetmiş yedi hayalet Riku’ya bakarak acı acı gülümsedi.
—Hey, hey general, ilk hareketten yanlış yapmayın. Bundan sonra nasıl kazanacağız?
—Rİku-san, insanların akıllı olduğunu söyledin ama bu dünyada böyle bir şey olduğunu gerecekten düşünüyor musunuz?
—Deli mi? Bu dünyada deli olmayan bir şey mi var?
Eğer akılları varsa bu dünyada ölmeyi seçerler ve en akıllıları doğmamış olmayı isterdi…
Buradakiler, Riku’nun seçtiği kişiler bugüne kadar gelip hayatta kalanlardı ya da böyle bir şeydi, herkes gülerken başlarını salladılar:
—Seçimini yapan aptallar için bir temsilci, başka bir şey değil.
Riku acı bir şekilde gülümsedi. Doğru, aynen öyle.
İnsanlar aptaldırlar, aptal oldukları için akıl ve bilgeliklerini parlatarak geliştirdiler. Bugüne kadar hayatta kalanlar yaşamaya değmeyen bir dünyada her şeye rağmen hayatta kaldılar.
Bunu başarmak için tüm zekâ, bilgelik ve becerilerini kullanmalıydılar.
Gururlu aptallar ve saygıdeğer zayıflar olmasalardı ne olurlardı?
Hiçbir amacımız olmadan bu dünyaya geldik, anlamsızca çamur içinde debelenerek yaşadık ama anlamlı ve havalı bir şekilde öleceğiz… Mükemmel değil mi?
—Bundan daha büyük bir amaç olabilir mi patron?
—Hayatımızın senin ellerinde, nasıl yaşamamız gerektiğini söyle bize patron.
Riku sanki duyduklarından utanıyormuş gibi yüzünü gizledi ve mırıldandı:
—Siz çocuklar, hepiniz delirmişsiniz. Bu çok güven verici o zaman…
Sanki kalbinden mutluluk taşıyormuş gibi görünüyordu ve sonra insanların beş yıldır güncellemek için hayatlarını verdiği- hayır bundan da eski- oyun tahtasını haritayı yere serdi.
Riku ve schwi ile beraber yüz yetmiş dokuz hayalet sayısız cesetle oluşturulmuş bu oyun tahtasına baktılar.
Rİku detaylı planı hakkında konuşmaya başladı:
—O zaman, hadi oyun başlasın!
—Aschieit! (Emir üzerine yemin ederim!)
Bu doğru, herkes alıştıkları gibi yanıtladılar.
—Bu sözcükler şu andan itibaren yasak. Biz artık kurallar üzerine yemin etmeliyiz, emirler üzerine değil!
Böylece evet:
—Aschiente! (kurallar üzerine yemin ederim!)
Böylece var olmayan gizli bir örgüt sessizce hareketlerine başladı. Gelecekten ve umuttan yoksundular, sonunda bıkkınlık hissinden usanmışlardı.
Beklemek için değil bulma uğruna yüz yetmiş dokuz hayalet ayaklandı!