No Game No Life - C6Bölüm 03-02
Çevirmen: Uchuujin & Redaktör: Lonely Samurai
Toplantıları sona erdi, saklanma yerlerinin girişinde Riku ile kart oyunu oynarken Schwi şunları söyledi:
—Schwi, Riku’nun kalbini anlamadı. Rİku’dan beklendiği gibi
Schwi oradaki herkesin, Riku’nun kalbine dokunduğunu ve onunla temas ettiklerini gördü. Kendisi hariç oradaki herkesin… Schwi aşağı baktı.
Sadece o bunu anlamamıştı, bu oldukça üzücüydü devam etti:
—Rİku ve diğerlerinin planı, hepsi birlikte olsa bile başarı şansı %1den az. Her birinin sağ çıkma şansını geçtim, mantıklı olarak düşünürsek şansları sıfır diye nitelendirsek daha uygun olurdu.
—Hm…Hey, Schwi!
Riku sanki Schwi’nin düşüncelerini bölmek istiyormuş gibi araya girdi:
—Olasılıklardan bahsediyorsun değil mi? Aşağı yukarı öyle değil mi?
Riku Ex-Makinelerin matematik bilgisine sahip değildi. Schwi’nin eylemlerini kıyaslayarak sordu:
—Eğer bir zar atarsan altı gelme olasılığı altıda birdir, eğer iki zarı aynı anda atarsan bu olasılık otuz altıda bire çıkar. Yüzdeler hakkında çok şey bilmiyorum ama hesaplamalar aşağı yukarı böyle yapılıyor değil mi?
—Haklısın tam olarak öyle.
Schwi, Riku’yu asla hafife almadığını söyleyebilirdi ama Riku’nun Ex-Makine mantığını ne kadar kolay anladığını dair şaşkınlığını gizleyemedi ve bu yüzden başarı şansları hakkında konuşmaya çalıştı:
—O zaman sana iyi bir şey söyleyeceğim. Bu hesaplamalarda bir yanlışlık var.
Sonra Schwi dona kaldı:
—Evet, bir zar attığında altı gelme olasılığı altıda birdir ama bu metodoloji bu oyuna uygulanamaz. Sebebi ise…
Riku desteyi kararken kıkırdadı:
—Eğer altı gelirse kazanırım ve değilse kaybederim. Bu yüzden olasılık ikiye bir.
Bu çok saçmaydı ancak perspektif ve koşullarındaki olasılık hesabında önemli faktörler olduğu bir gerçekti. Ya hep ye hiç; Riku’nun bakış açısından hesaplarken, bu saçmalık bile mantıklı bir şekilde tutarlıydı.
***
Bir insan bir Ex-makine’nin tezini çürüttü, aynı zamanda duygusal olarak susturdu.
Schwi çok fazla düşünce ile dona kaldığı için Riku devam etti:
—Ve ikinci hatan, eğer zarı ilk kez attığında altı getirebiliyorsan arka arkaya on bin kez atıp on bin kez altı da getirebilirsin. Bu yüzden hesaplamaların yanlış.
—Yanlış değişkenleri hesaplarken eğer on bin kez zar atarsan hata katsayın da o kadar yakınsar.
Bir zarı attığınızda olasılıklar altıda birle sınırlı değildir, çok fazla değişkenlik var.
Ancak deneme sayısını arttırırsanız olasılıklar yakınlaşır ve hesaplamalar kolaylaşır. Diğer bir deyişle, sonuç planlanan gibi olmayacak.
Schwi, Riku’nun argümanını böyle çürütmeye çalıştı ama Riku sırıttı:
—Her şeyi hesaplayabilir misin? Bilmediğin ve tahmin edemeyeceğin şeyleri bile? Örneğin…
Evet, örneğin dedi Riku:
—…Var olmaması gereken bizim gibi şeyleri yada altı gelene kadar bıkmadan gizlice zar atmaya devam edecek birisi yada onun gibi bir şeyi bile mi? Hesaplayamazsın. Hiç değilse ilk seferinde ama devam ederse, anomalileri saptayıp, hataların nedenlerini saptarsanız…
Schwi bunları düşündükten sonra dona kaldı. Sonunda Schwi, Riku’nun sözlerini ve planını bir araya getirebilmişti. “Kimse sizi bilmemeli, hatta fark bile etmemeli.” Bu sözlerin asıl anlamı buydu. Planladığı şey buydu.
—…Fark ettirmeden değişkenlerin kasti manipülasyonu, hata aralığında…
Olasılıkları tahmin edebilmek için değişkenleri manipüle ediyorlardı. Matematik hesaplamaları için daha büyük bir engel olamazdı. Riku, onun anladığını görerek başını salladı
—Bu hile yapmak dediğimiz şey, eğlenceli değil mi?
Öyle bile olsa, Schwi hala anlamamıştı. Olasılık teorisini kullanarak bu oyun hakkında konuşamazsın.
Bunu anlayabiliyordu ama yine de neden? Schwi direkt Riku’ya baktı ve sordu:
—En düşük değerdeki olasılığı beklenen sonuç olarak nasıl değerlendirebilirsin ki?
Riku düşünmeye başladı:
—Bir bakalım… İstediği gibi yanıtlayabilirdi,
—…Eğer inanmazsan yapamazsın, gibi bir şey mi?
İnanmak ya da umut gibi bir temele ihtiyacı yok muydu? Fakat Riku Schwi’nin arzuladığı cevabın bu olmadığını düşündü.
Girişin dışına, ölüm yıldızı haline gelen dünyaya bakarken Riku cevapladı:
—Schwi, olasılık hesabın böyle bir dünyada insanların hayatta kalabilmesi sonucu için ne diyor?
—Anladım.
Riku’nun tüyler ürpertici bir gülümseme ile söylediklerinden sonra Schwi farkına vardı: olasılık teorisi, sonuçta sadece istatistikti.
Bir mucizeden önce tüm hesaplamalar çöp olur ne de olsa. O zaman paradoksal olarak…
—Eğer mucize gibi bir şey gerçek olursa olasılık teorisi saçma bir hale gelir.
Riku güldü ve Schwi’nin cevabına kafa salladı:
—Senin gibi söylersek “hesaplama tekilliği” ile uğraşıyoruz. Tahminler, stratejiler, hesaplamalar ne olursa olsun sadece küçük bir manipülasyon ile her şeyi birbirine katar ve onu istediğimiz yöne yönlendiririz.
Riku bunları dedikten sonra düşündü. Her şeyi hesaplamak imkansızdı, bu sözlerden sonra ona döndü, bunu biliyordu. Eğer gerçekten mümkünse, bu tam olarak Tanrı’nın işi olurdu.
Sonra, Riku’nun gülümsemesi derinleşti:
—İlginç değil mi? Kendini beğenmiş bir şekilde göklerdeki adamları bekleyenler, aciz insanların manipülasyonu ile bir çöküşe zorlanıyor. Her şey iyi giderse bundan daha büyük bir ironi olabilir mi?
Riku masumca bunu söylerken, onun kapkara kristal gözlerine bakan Schwi sonunda anladı.
Buydu gerçek kimliği! Riku ile ilk tanıştığında gördüğü. Artık Schwi kalbin kökenini, ruhunu onaylayabilirdi.
O -Ex-Makine- mantıksız olarak onun için İlgi ve özlem duyuyordu.
Bu böyleydi çünkü böyle olmak zorundaydı. Bu kendisinin -Ex-Makine- yanıtlayamadığı bir şeydi çünkü istediği, meydan okuduğu, mücadele ettiği, amaçladığı gibi olmak istiyordu. İdeal.
—Bunun dışında temelde olasılık teorisi sadece masaüstü safsatası biliyor musun?
İtiraf etmek zorunda kaldı. Ama bunun safsata olduğunu söylemek Schwi’nin rahatsız hissetmemesine neden oldu:
—O zaman hadi kanıtlayalım…Soru: Şu anda Schwi’ye evlenme teklif etme olasılığım nedir?
Sorunun niyetini göz ardı etmeden, Schwi yaklaşık sayısal değeri hesapladı:
—Sorunun niyeti belirsiz, yaklaşık olarak sıfıra yakın.
—Bak, bilemedin! Evlen benimle Schwi.
Riku donmuş Schwi’ye bir yüzük uzattı ve:
—Olasılık teorisinde sıfır diye bir şey yoktur. Bu oyunda muzaffer olma olasılığını kimse inkâr edemez değil mi?
Schwi yuvarlak gözlerle küçük bir yüzük uzatmış Riku’ya baktı ve cevap verdi:
—Anlamıyorum. Ben reddediyorum.