No Game No Life - C7Bölüm 00-3
『』 『』 『』
Çevirmen: Uchuujin
[Sözlerinizi işittim. Bu nedenle, kendinizi tanıtabilirsiniz- ama.]
-Hareket eden Miko’nun dudaklarıydı fakat ağzından çıkan sözcükler ona ait değildi. Sözler, tapınağın, hayır başkent Kannagari’nin hatta okyanusun bile üstünü kapladı.
Fırtınanın gücünün kaynağı bırakın Doğu Birliğini, tüm Elkia’yı yutmuş gibi görünüyordu. Bu Miko’nun gençlik günlerinden içinde sakladığı- [Hile’nin] ta kendisiydi.
Bu gücü elinde tutan kişi kukla haline gelmiş Miko’nun bedeninden konuştu.
[Ölümü kaçınılmaz olan ölümlüler, ölümünüzü neden hızlandırmak istediğinizi anlamıyorum.] İçinde bir Old Deus barındıran Miko, puslu bilinci ile etrafındakilere baktı.
Ölüme doğru koşmak- [Tanrı]’ya denkmiş gibi konuşanlara baktı- Karşısındaki yedi yüze.
“Yoklama! Birinci, Sora, 18 Yaşında, Bakire! Hayatımı özetleyerek havalı bir şekilde cevapladım!”
Siyah saçlı Imanity- Sora ağzının bir kenarını kıvırıp bağırırken ilgisiz göründü.
Tutunmasa uçurabilecek kadar can sıkıcı bir rüzgar olmasına rağmen dönen ilahi baskıya karşı koyarak gülmeye devam etti.
“Bir Old Deus ile oynayabileceğim, Eğer bir oyuncu olarak bu şansı kaçırırsam yüzüme bakamam.”
“….İkinci, Shiro, 11 Yaşında…Sıradaki…çok fazla…zamanımız yok…”
Shiro, onun küçük kardeşiydi-Belki de boyu kadar olan beyaz saçlarını toplamaktan vazgeçip dağınık bırakmıştı, Yarı kapalı gözler ile devam etti.
“Eh, eeeeeeh!? Ü-Üçüncü, Stephanie Dola, ölmek istemiyorum-”
“Dördüncü, Sora-sama ve Shiro-sama’nın değersiz kölesi Jibril. Daha önemlisi, aramızdaki tek [ölümsüz] olan beeni görmezden gelmen beni ağlatacak- Bu yüzden benden özür dilemeni emrediyorum❤”
Sağduyunun değerli bir neferi olan- Imanity kız göz yaşları döküyordu. Flügel kız, Jibril tehlikeli bir gülümseme ile Tanrı’ya emir vererek sözünü bitirdi.
“Beşinci~ Plum, benliği gizlemem ile tanınırım, bunun dışında kalacağım ve size bırakacağım çocuklar…”Sıradaki cevap Plum olarak bilinen Dhampir kızdan geldi-Düzeltme, oğlan.
Yüzünde mustarip olduğu talihsizlik okunuyordu, kuru bir gülümseme ile cevap verdi. Ve-
“…? A-Altıncı, desu? Izuna-heeeh”
Werebeast kız, Izuna Hatsuse şaşkın hissederken, akışı takip etti.
Kafasına bastıran Yaşlı Werebeast Ino Hatsuse ile birlikte diz çöktü. “Lütfen merak etmeyin, Miko-sama”
Başını eğip böyle söyledi ama önündeki Old Deus ile değil mühürlenmiş Miko ile konuşuyordu. “Güveninize layık değiller- ama tam da bu yüzden bize güvenebilirsiniz.”
“Ah, biz kesinlikle bu kibirli Tanrı’ya karşı kazanacağız, desu.”
Izuna’nın savaş ruhu sızarken, işleri yumuşatmak için büyükbabasını hareketlerini taklit etmeye çalıştı.
-Karşısındaki yedi yüz bunlardan ibaretti.
Hiçbiri gerginlik belirtisi göstermiyordu ve herhangi bir güvenirlik duygusu uyandırmıyordu. Her biri sırtında kocaman sorumluluklar taşıyordu. Yaşlarının, ırklarının ve hatta cinsiyetlerinin bile birbirleri ile alakası yoktu. Bir “Tanrı’ya” meydan okumak için bir araya gelmiş bir avuç sevimli aptallardı.
Tek tanrının kurduğu düzenden doğan [Sağduyu] olarak bilinen mutlak adaletinin üstesinden gelebilirlerdi.
-Bir Mürit olarak değil de Oyuncu olarak.
Bu manzaranın güzelliğini hatırlayan Miko acı bir bicimde gülümsedi.
Ama aynı zamanda düşündü- Mevcut durumda bir şeyler hala onun için anlaşılmazdı.
[-O zaman söz verin. Bu sözler ile bu oyun ve değersiz hayatlarınız birbirine bağlansın.]
Old Deus kendi yıkımları ile sonuçlanacak yeminlerini etmeleri için açıkça onlara baskı yaptı, ama-
“Ah, ondan önce bir şey sorabilir miyim?”
Sanki bir şey hatırlamış gibi sesini yükseltti; o kadar rahattı ki sanki orda değilmiş gibiydi. Oyunun başladığını duyurmak için ellerini kaldıran yoldaşlarının sözünü keserken sordu. “İsmin? Hala duymadık değil mi?”
[-Neden bilmek istiyorsun, en aşağılık varlık?]
“Eh? Bir rakibin en azından ismini hatırlamak nezakettir değil mi?”
-Şok atmosferi inletti.
Oradaki herkes- Hatta Jibril bile tanrının hoşnutsuzluğundan çekindi.
Eğer [On Kural] olmasıydı, sadece bu baskı ile bile yok olabilirlerdi.
Miko bir kahkaha ile araya girdi. [Öz]’ü barındırmaya başlamasından beri yarım asır geçmişti.
Hiç bu kadar “hoşnutsuz” olmuş muydu? -Dahası “…Eh, bekle bir saniye- Özellikle seni gücendirecek bir şey mi söyledim?”
Onun için nefes almak gibi olan öz farkındalıktan yoksun Imanity ne yaptığının farkında değildi. “..Nii, sorun yok..kötü… bir şey demedin…”
“Ö-öyle mi? Çünkü gerçekten öyle bir niyetim yoktu-”
Sora’nın afalladığı gören Shiro baş parmağı ile onayladı. “Niii…Sen..sadece…nefes alarak…bile…insanları…kızdırırsın.”
“T-Tamda efendimden beklendiği gibi! Tanrı’yı ‘Öfkeden Öldürmeye’ çalışmak- ne sabır ama! Bir tanrı bile onu pataklamak istiyor… ne kadar takdire şayan.”
“Gerçekten mi, hadi neden oyunu bir kenara bırakıp tanrıyı öldürmek için kelimelerin şiddetini kullanmıyoruz? Eğer bu Sora-sama ise, o zaman başarabilir.”
“…Sora, gerçekten tehlikeli, desu…”
“Boktan Maymun…piç, 2 dakika ciddi olsan hastalanıp ölür müsün?”
Miko, uyum dolu yaygaralarını gördüğünde puslu bilinci altından gülmeye devam etti
Aynı zamanda kesilmek üzere olan düşüncelerinin içerisinde-gördü.
Artık yemini bekleyemeyen tanrı oyun tahtasını oluşturmaya başlamıştı.
Rahibe Tapınağı- Kannagari gökdelenleri oradan genişlemeye başladı ve sonra Doğu Birliğinin çeşitli adalarındaki şehirler…
Tüm hayatını anavatanını denetlemeye adayan Miko- düşündü.
-Geçmişteki isimsiz tepenin üzerindeki isimsiz tapınakta duran isimsiz altın kızı bir rüya görmüştü.
Onun ötesindeki ararken kurduğu ülkenin [Sağduyusunun]- tekrardan yıkıldığı rüyasını.
-Ama, o geçmişteki kız artık orada değildi.
Belirli bir gün yetişkin haline gelen kız, Miko…sonunda fark etti. [Olağandışının da]… bir sonu vardı.
İyi çalışılmış bir oyun, XOX gibi ilk hamleyi yapanın her zaman kazandığı bir oyun gibi sona erecekti.
Tıpkı şu bulmaca oyunları gibi.
Bir taş ne kadar mücadele ederse etsin tahtadan ayırılamaz.
-“Meydan okuyanlar” ve “Müritler”
Nereye giderseniz gidin bu dünya güçlülerin zayıfları piyon yerine koyarak eğlendikleri bir tahta. Bu [Sağduyu] tek başına– yıkılmazdı.
Ve gençlik günlerinde kızın [hile] kullanması bile başlı başına bunu kanıtlıyordu. Bu Miko’yu çekilme isteği ve hayal kırıklığıyla doldurmuştu ama-
Bilinçsiz bir şekilde yere bakarak tapınağa geri döndü. Orada geçmişteki kızın bile hayal edemeyeceği bir manzara vardı.
Imanity, Flügel, Dhampir, Werebeast——
Eski zamanlarda, birbirlerini güç kullanarak öldürmek isteyenler… Şimdi, başka bir yöntemle, birbirlerinden çalıp, birbirlerini küçümsüyorlar.
Gücü ve ömrü, hatta varoluşları bile farklı olan bu ırkların temsilcileri şimdi tek bir çatı altında bir araya geldi, birlikte güldüler.
Daha da önemlisi, niyetleri farklı olsa da, hepsi aynı amaca sahip olduğundan-
Akıl sağlığından uzak bir şey olan “Bir Old Deus’a meydan oku” aptalca eylemini uygularken uyumlu bir şekilde gülüyorlardı…… “Cidden, bu gerçekten iyi, değil mi?”
Çok kızgın olduğu için miydi yoksa işine fazla konsantre olduğu için mi?
Tanrı’nın vücut üzerindeki kontrolü gevşedi ve Miko’nun bilincine uyarak bu soruyu sordu.
“–Benim hatam, o zaman yaptığım hatayı düzeltecek misiniz?”
Miko yavaşça elini havaya kaldırdı.
Beyaz kolunu çırptıktan sonra, parlayan bir [Piyon] avucunun içinde belirdi. Bu kesinlikle bir [Irk Parçası] — Werebeast’ın taşıydı.
O günden bu yana biriken faturayı kapatmak için “o günün hatasını” düzelt. Eğer bunu yapamazsam, onlarla birlikte gülebilecek yeterliliğe sahip değilimdir.
Ama eğer yapabilirsem, o zaman kesinlikle.-
“Eğer arzunuz buysa……Doğu Birliği( Werebeast’lar) kesinlikle sizinle birlikte yürüyecek.”
——Endişeli ve sıkıntı görünümünü koruyama devam eden Miko böyle dedi…… Ama.
“Hmm…… dürüst olmak gerekirse, Miko-san’ın ne hata yaptığını gerçekten anlamıyorum ve şu anda daha da ciddileşiyor.” Ciddileştiği takdirde öleceği bir hastalığı olduğundan şüphelenilen adam, heybetli bir şekilde ifade etti.
“Eğer hata düzeltmekten bahsediyorsanız, o zaman, bizi ciddi hale getirme hatasını düzeltmeye başlamaya ne dersiniz!?”
Bir Old Deus’a, hayır evrenin kendisinden farklı olmayan birine meydan okurken- Bağırarak “ciddiyeti reddetti.”
Miko’nun tüm endişelerini ve sıkıntısını bilmeden mi– yoksa tam olarak bildiği için mi?
Kardeşler, gözleri tam olarak bir çocuğunki gibi beklentiyle parıldayarak ilan ettiler.
“Gerçekten şanslıyız! Bu parti ile beraber Bir Old Deus’a karşı bir oyun oynama şansıyla kutsandık!!”
“…… Ve…… eğer bir oyun oynayacaksak, o zaman…… elbette kazanacağız…… bu şekilde——”
“Tabii ki! Oldukça doğal ve kaçınılmaz! Elkia Federasyonu hem Doğu Birliği’ni, hem Eski Deus’u hem de onunla çeşitli başka şeyleri! ! Bunda anlaşılmayacak bir şey yok, değil mi?”
-Gerçekten yetişkinleri kızdıracak şeyler düşünüyorsunuz, ha, derin duygular içinde şımarık çocuksu bir yüzle düşündü.
Şu anda Miko’nun gözlerine yansıyan şey, uzun zaman önce onlardan yansımayı bırakan bir şeydi.
“Şu zahmetli şeyleri bir kenara bırakalım. Bu dünya bir “oyun”, biliyorsun, değil mi”
O, yoğun bir iradeyle konuştu: “İçinde sadece hoş bir renk barından iki çift göz.”
“Bu, böyle değersiz şeyler konusunda ne kadar ciddi olabileceğimiz hakkındaki aptalca rekabet için bir maç, değil mi?”
“…… Bu yüzden…… kaybetmemiz gibi…… Bir şey…… imkansız.”
“En aptal olana karar vermek için bir oyun – – Tanrı’ya karşı bir ‘aptallık maçında’ kaybetmemiz için hiçbir neden yoktur.”
——Bu kadar basit bir oyundu.
Hem güçlüler hem de zayıflar, sadece meydan okurlar ve meydan okumalarına karşılık bulurlar- – Bu geç kavranan bir şey.
İster “Meydan okuyan” ister “Mürit” olsun, her şey nasıl olmak istediğinizle ilgilidir.
Eğer oyun ilk hareket edenin kazandığı noktaya ulaşırsa, o zaman. O zaman- başlayacak olan şey ilk hamleyi kimin yapacağını belirleyen bir oyun olacak.
Tek düze bir mantıkla Miko’nun sağduyulu umutsuzluğunu görmezden geldi.
Sonunu yüceltenlere baktı, aslında sonsuzdu, birlikte tutkularını yaydılar. “…… Kabul etmek istemiyorum, ama…… Ben de ‘yaşlanıyorum’, biliyorsunuz……”
Kendini eğlenmiş hisseden Miko, birden düşündü.
Kesinlikle Sora ve Shiro’nun gözlerine yansımış olmalı- Gençlik günlerimde bile düşleyemedim kadar “Basit Bir Dünya”
Bu sadece çocuklar tarafından görülebilen bir şeydi, peki ya gerçekten görmediysem?
Eğer dünya, aslında, tıpkı bu ikisinin söylediği gibi, bu kadar basit bir şeyse.
Ya sadece karmaşık görünmesini sağlıyorsa——?
“————Aslında, sana güveniyorum.”
Ağızlarından çıkan bu sözcükler ile birlikte bir tanrıya meydan okuyan aptalların her biri kendi gülümsemesini gösterdi. Tam da arzuladıkları ve umdukları gibi, bu çok basit, çok kolay bir şeydi.
Kimin en aptal olduğuna karar verecek bir şey, kolayca anlaşılabilir bir şey—— “O zaman———— Oyun başlasın——!!”
Sora, Miko’nun Werebeast’ın parçasını havaya fırlatması ile aynı anda sevinçli bir şekilde bağırdı.
Old Deus fırlattığı parçaya ulaştığında, gökyüzüne doğru yükseldi. Herkes kollarını kaldırdı, sanki dar iç bahçeyi delmeye çalışır gibi.
———— 【 Aschente 】 ————!!
Söz haykırışları ile yankılandı ve oyunu kesinlikle [On Yemin]’e bağlı kalacak şekilde başlattı.
Dünyanın değiştiği, Tek Tanrı’nın kurduğu kurallara uyacaklarını beyan ettikleri,
bir sinyaldi.
O yerde biriken, kıvrılan güç delindi.
Bir tsunami gibi yükselen çalkantılı gücün insafına kalmış bilincin içindeki——Miko düşündü.
Dünya hiç değişmemişti.
Kız, gençlik günlerinde kesinlikle kendi elleriyle değiştirmeyi düşündü, bu rüyaya hasretti.
Yetişkin olduğunda isteksizce uyandığı bu rüyaya bir kere daha dalabilirim diye düşündü Miko.
——Bu oyunda. Old Deus’ta. Onun içinde. Şu anda kazandığımızı kanıtlayabiliriz. Şimdi, bir kez olsun, dünya değişmeli — —sadece o zaman…… Evet, kabul edeceğim.
Büyük Savaş’ın sona erdiği gün sıralanan yeminleri yalan değildi.
Bu dünya kesinlikle değişmişti-Bu değişen dünya, kesinlikle değişebilirdi_!!
İşte bu yüzden.
(…… Yine de henüz özür dilemeyeceğim…… kendini ilan eden Tek Tanrı-han……)
Sen mi yalancıydın, yoksa ben mi aptal?
Bu cevap ortaya çıktığı anda, birazcık özür dileyeceğim.
Sana çok kez korkunç yalancı dediğim için…… Evet, bunu [sabırla] yapacağım, dilini biraz dışarı çıkarırken böyle düşündü-
Beklentiyi ve alaycılığı geride bırakan Miko’nun bilinci ışığın ötesine geçti.