No Game No Life - C7Bölüm 02-6
『』 『』 『』
Çıplak halde ona sarılmış Shiro, başını yana çevirmişti.
Sora ise… düşünüyordu.
Bunu duyduktan sonra, ‘hayır’ demek için ne bahanem kalmıştı? Çünkü o bir çocuk mu? Az önce ikisinin de yetişkin olduğunu kabul etmemiş miydi? Çünkü çocuk gibi mi görünüyordu? O zaman hayatı boyunca ona ‘çocuk’ demeye devam mı edecekti? Çünkü kardeşler mi? Bu argüman zaten kendi sözleriyle çoktan çürütülmüştü! Eğer kardeşlerse ve ondan nefret etmiyorsa, tam da bu yüzden vicdanı rahat bir şekilde devam edebilmesi gerekmez miydi?
Vicdan mı?
…Burada bir gariplik vardı, diye düşündü Sora, boş gözlerle.
…Nedir bu? Farkına varmamam gereken bir şeyi fark etmek üzereyim gibi hissediyorum… ve dahası…
Shiro’nun kalp atışlarını, belindeki temas sayesinde hissedebiliyordu. Boy farkından dolayı ona yukarıdan bakıyordu, ancak Shiro’nun kalbi çılgınca atıyordu—bir çan gibi, gürültülü ve sert.
…Ne oluyor?! Neden ‘Fark et’ diyen bu gözlerle bakıyor bana?!
Bu, ihanet ve aldatmaca üzerine kurulu bir oyundu. Ama neden, onu asla ama asla kandırmayacak tek kişi—Shiro—onu böylesine köşeye sıkıştırıyordu—?!
Tam Ölüm’ün tırpanı Sora’nın nefes borusunu parçalamak üzereyken—
“Affınıza sığınıyorum, Efendim… Kral Sora—”
“Whoaaa, genç Jibril!! Z-z-zarlar… Tanrım! Sadece iki tane kalmış!! Ne korkunç bir durum! Gel, gel! Al, al, al! Sekiz tanesini sana veriyorum! Hadi, tereddüt etme yoksa kıçını tekmelerim!!”
“Huh? Uhm, ne…?”
Ve böylece, vahşi bir melek, aynı derecede vahşi olan hamam sahnesine iniş yaptı. Zar sayısının, Jibril’in dış görünüşünü hiçbir şekilde etkilemediği açıktı. Ancak, her nasılsa, Mesih (belli ki tehditkâr bir bakışla) gökten inmiş ve üzerine zarlar fırlatılıyordu. Jibril’in yüzü, üzerine atılan zarları alınca biraz yumuşadı—ama bu, neredeyse şarkı söyleyip dans etmeye başlayacak olan Sora için hiç önemli değildi.
“Ah, ne büyük trajedi! Hata yapmak insana mahsus elbet, fakat kalbimin halini bir düşünün! Ah, ne gaflete düştüm ki, yanlış hesaplamalarım sonucu kendimi bir çocuk kıldım! Şimdi tüm erotizmden uzak, umutsuzluk dolu bir cehenneme sürgün edilmişim! Ey Tanrım! Eğer beni güzel bakirelerle banyo yapma fırsatından bile mahrum bırakacaksan—günahım gerçekten bu kadar büyük mü?!”
Bir Shakespeare oyuncusu edasıyla, yaklaşık 3.6 yaşındaki Sora, kendini kadere teslim etmiş titriyordu. Kurtuldum. Neyden bilmiyorum ama ne olursa olsun hayatta kaldım. Sora, şükrederek gökyüzüne bakarken…
—Doooom…
Bir anda, vahşi bir auradan yükselen rüzgâr, tüm tüylerini diken diken etti.
“…Jibril… kendine… gel… Ben, şimdi…”
Cehennemin en derinlerinden gelen bir uğultu gibi yankılanan ses, küçük Immanity kızı Shiro’nun arkasından yükseliyordu. Sora ve Jibril, o şeyin varlığını açıkça görebiliyordu.
“Ah… Görünen o ki öleceğim… Efendim, acaba işlediğim büyük günahın ne olduğunu biliyor musunuz?”
“Üzgünüm, ben de bilmiyorum. Ama bayağı ağır bir şey olmalı…”
Bu Jibril’in bile sesi titreyerek günahlarını saymasına sebep olmuştu. Kurtulmadın, dedi karanlık gölge, gözlerini Sora’ya dikip. Ölüm, elinde dev tırpanı ve şeytani gülümsemesiyle, yüzünü daha da şeytani bir ifadeye büründürüyor, tırpanını havaya kaldırıyor ve ona doğru fırlatmaya hazırlanıyordu.
……
Sora bilmiyordu. Jibril de bilmiyordu. Ama Shiro için bu, bir milyonda bir gerçekleşebilecek bir fırsattı. Hayatında bir kez oynayabileceği bir kumardı—Nii’sinin onu fark etmesini sağlamak için. Onunla tanıştığı sekiz yıl boyunca, hiçbir zaman koşullar, şartlar ve yıldızlar bu kadar mükemmel hizalanmamıştı.
Ve Jibril’in gelişi, her şeyi mahvetmişti. Shiro’nun birkaç saat—hayır, birkaç dakika daha olsa… Denklem tamamlanabilir, ‘Nii’si’ tamamen kendine ait kılabilirdi—!
Öfkeden gözleri alev alev yanarken, rüzgârda…
…Kırmızı bir kumaşın dalgalandığını gördü.
“…Hmm. İtiraf etmeliyim ki, senin kayıtsız tavrın, tüm kin ve öfkeleri dağıtıyor…”
Kırmızı kumaş…
Banyoda dimdik ayakta duran kas yığını birinin etrafında süzülüyordu; rüzgârda dalgalanan bir fundoshi…!
Ah, ne kadar çırpınırsam çırpınayım, hâlâ bir çocuğum, diye düşündü Shiro.
Tarif edilemez derecede garip, sarsıcı bir görüntüydü. Kasları, sanki bağımsız organizmalarmış gibi titreşiyordu. Eğer on sekiz yaşına gelmek, insanın ruhunu eriten bir müstehcenliğe tanık olma hakkını—hayır, görevini taşıması anlamına geliyorsa…
“…B-ben… çocuk ruhuna sahip olmayı… tercih ediyorum…”
Bu son mırıltısıyla, Shiro olduğu yere bayıldı.