Sevens - Bölüm 02
Çevirmen: RuyaGezer Düzenleyen: ggurcan
Eski Nişanlım Novem
Vagon mallarla yüklenmişti. Sırtımı bir fıçıya yaslayıp oturdum.
Vagonun tek konforu, üstüne çekilmiş olan bez olup, bir halta yaramıyordu. Öylesine titriyordu ki, içimde bulantı hissi oluşturuyordu. Eğer böyle olacaksa yürümem daha iyi olur. Bir an, dikkatim önümde sessizce oturan Novem’e kaydı. Yanına köşeli deri çantasını almış, asasını da dizlerinin üstüne koymuştu. Oturuş pozisyonundan dolayı neredeyse eteğinin altı görünecekti.
Ne kadar savunmasız olduğunu düşünüp ona baktığımda, Novem de yüzünü çevirip bana baktı. O güzelim menekşe rengi gözlerini gördüm. Sonra bir an da yakalanmanın içimde oluşturduğu acınası duygu yüzünden gözlerimi kaçırıp başımı çevirdim.
Sürücü koltuğunda oturan tüccar gülümsedi. Bir şeyi muhtemelen yanlış anlamıştı.
「Hahaha, ne kadar da masum. 」
Yanlış anlamasını düzeltmek için bile motivasyonum yoktu. Basitçe Novem’in önünde olmak istemiyordum. Normalde Novem kibar ve sakin olup hoşgörülü birisiydi. Son zamanlarda çok görüşemesem de karşılaştığımda beni gülümseten nadir kişilerdendi.
Neden Novem böyle bir şey yapıyordu…… Acaba beni takip etmesi için mi gönderilmişti? Tüccarın bize bakmadığından emin olduktan sonra, Novem’e döndüm.
「Neden sen peşimden geliyorsun? Eğer gitmek istediğin bir yer varsa, kendi faytonunla gitmen daha rahat olmaz mıydı? Evinden kovulduğum halde beni bilerek mi takip ediyorsun? 」
Kendi sözlerimin iç karartıcı olduğunu anlıyordum. Evet bunu biliyordum, ancak Novem’in kibarlığı korkutucu bir düzeydeydi. Kalbimin bir tarafından kalmasını istesem de…….
「Çünkü benim vazifem Lyle-sama’nın yanında durmak. Size rahatsızlık mı veriyorum Lyle-sama? 」
Vay anasını, cidden benimle birlikte geliyor. Ama, Novem bir baron ailesinin kızı. İkinci kız olmasına rağmen benim gibi ailesinden reddedilmiş birisinin yanına gönderilmezdi.
「Ailemden sürgün edildim. Seninle olan nişanım da resmi olarak bozuldu. Bundan dolayı, evine geri dön……Novem. 」
Benimle gelse bile, Novem ya da Forxuz ailesinin bundan bir kazancı olmayacaktı. Her şeyimi kaybettim. Olabilecek tek şey anca zararımın dokunması olur.
Bu doğru. Daha fazla rahatsız etmemeliyim.
Normalde, soylular hanedanlarına oldukça önem verirler. Novem’in aşk meşkten bahsedip, yanlış bir karar alacağını sanmıyorum.
Aynı yaşta olmamız dolayısıyla, çocukken birçok defa buluşmuştuk. Beraber oynadığımız zamanları bile hatırlıyorum.
Ancak, ailem bana sırtını döndükten sonra, ikimizin çok fazla buluştuğumuzu hatırlamıyorum. O zamanlar ailem tarafından övülmek için delicesine dersler, büyü çalışmaları ve silah antrenmanlarına başlamıştım.
O zamanlar beni kontrole gelen Novem’le tek tük konuşmaya başlamıştım. Ben pek konuşmayınca Novem,,bahçenin bir köşesinden çalışmamı izlerdi. Son yıllarda etkileşimimiz hep böyle olmuştu.
「Geri dönmeyeceğim. Dahası, Lyle-sama ile beraber olmak kendi arzum doğrultusunda aldığım bir karardır. 」
Benimle beraber olacağına kendisi için çok rahat bir partner bulabilirdi. Sonuçta Walt Hanedanı’nın Aile Kaideleri ’ne uygun olan nadir eş adaylarından birisiydi. Eminim ki onu kabul edecek çok erkek vardır
Eğer ona kötü bir şey söylersem belki evine dönebilir. Bundan dolayı, kendim bile inanmadığım şeyleri söyledim.
「Baş ağrısının tekisin. Evden sürüldükten sonra sonunda özgür kaldığımı düşünmüştüm. 」
「……Öyle olsa bile, sizin yanınızda olacağım Lyle-sama. 」
Novem, böyle deyip gülümsedi. Bunu görünce düşündüm. Eskiden beridir böyle inatçı mıydı acaba? Ancak, bu tarafını göstermesinin iyi olup olmayacağını bilmiyorum.
Bana kibarca muamele etmesi beni acıtıyordu. Novem’in eve dönmesi için daha ağır şeyler söylemeyi düşündüm. Bütün bunların Novem’in iyiliği için olduğunu söyleyerek kendimi ikna etmeye çalışıyordum.
「Benim hatam, ama senin gibi birisiyle ilgilenmiyorum. Bir maceracı olacağım. Her kırbacımda altımda inleyecek kadınlarla yatacağım. Bu sürgün işi bile çok işime yaradı. Öyle şeyler olmayan… bir evi, bir gün elbette terk edecektim. Bundan dolayı…」
Böyle bir şeyi söyledikten sonra kendimden iğrendim. Yapabileceğim en iğrenç tabirlerden birisiydi. Ama, bunun sayesinde Novem kesin benden iğrenecekti. Bunu düşünürken başımı yere eğdim. Novem’in yüzümü görüp gerçeği anlamasını istemiyordum. Ama böyle devam edersem bir yere varamazdım. Başımı kaldırdım. Beklediğim gibi benden nefret ediyordur şimdi.
Kafamı kaldırdığımda gördüğüm şey, Novem’in gülümseyen yüzüydü. Gülümseyişi adeta beni kucaklıyordu.
「Bu kendi başıma gönüllü olarak karar verdiğim bir şey. Eşiniz olarak kabul etmeseniz bile yanınızda durmama izin verin. 」
Son derece mutlu hissettim. Ancak aynı zamanda başımı ellerimin arasına almak istiyordum. Sonuçta Novem gibi iyi bir kız benimle gelirse, mutsuz edici şeylerle karşılaşacaktı.
「……Ailen bu konuya ne diyor? Ailen çok üzülmüştür. 」
Ailesinden bahsedince, Novem gülümsemeye devam etti ve dedi.
「Sorun yok. Abim hanedanın varisi zaten. Ben sadece ikinci kızım. Bir ablam ve bir kız kardeşim var. Ailem, tek başıma ayrılsam kendileri için sorun olmayacağını ve özgür kalmamın iyi olacağını söylediler. Lyle-sama’nın yanında olacağımı söylediğimde aile yadigarını bile verdiler. 」
Ne halt yiyorsun Forxuz Hanedanı? Dahası, aile yadigarını ona vermeniz hiç ama hiç iyi değil!? Başım ağrıyor. Neden Forxuz ailesinin başı Novem’i yanıma gönderiyor? Bunu belirtmişken, Novem gerçekten güzel bir kız. Ayrıca sıkı bir şekilde terbiye edilmiş ve eğitilmişti. Hiçbir şey yapmasa bile, bir sürü evlenme teklifi gelirdi.
En iyi ihtimalle, Vikont hatta bir Kont ailesine gelin bile gidebilirdi. Böylesine bir fırsat zor gelecek bir şeydi ve benim için bunu harcaması kötü olurdu. Açık olmak gerekirse, Novem’i çocukluğumdan beridir tanıdığımdan dolayı, onun mutlu olmasını istiyordum. Ama, önümdeki kişiye ne söylersem söyleyeyim hiç fikrini değiştirmeyecek gibi duruyordu. Onu ikna etmekten vazgeçtim ve sessizce konuştum.
「İstediğin gibi yap o zaman. 」
Novem elini ağzının üstüne koydu ve gülümsedi.
「O zaman yapacaklarıma izin verin lütfen. 」
Sanki avucunun içinde oynatılıyormuş gibi hissettim. Belki de hislerimi fark ettiğindendir, o kadar kötü şey söylememe rağmen mutlu görünüyordu.
Tam o anda ──
『Oi oi, şımartılan velede bak. Gerçekten de seviliyorsun ha? 』
Benimle dalga geçen bir ses duydum. Etrafıma baktım. Arabada sadece ben ve Novem vardık. Tüccar ön tarafta atın dizginlerini tutuyordu. Arabanın etrafında satıcılar ve tüccarlar yolunda olduğumuz şehre kadar bize eşlik ediyorlardı. Ancak; sesleri, bu kadar net gelebilecek kadar yakında değillerdi.
Dahası, bu sesi daha önce duyduğumu sanıyorum. Gerçekten de garip bir durumdu.
「Novem, bir ses duydun mu? Bir şekilde rahatsız edici bir sesti. 」
Novem soruma olumsuz yanıt verdi. Sorum karşısında biraz şaşırmış görünüyordu.
「Hayır. Kusuruma bakmayın. Hiçbir şey duymadım. 」
Novem mahcup bir şekilde konuştu. Ben de 「Endişelenmene gerek yok. 」 dedim ve etrafıma baktım. Ses bir erkek sesiydi ve oldukça netti. Ama etrafımda erkekler olsa da sesleri net duyulacak kadar yakın değillerdi. Acaba yanlış mı duydum? Yoksa hala daha yorgun muyum
……Yalnız bugün, baya yoruldum. Acaba yaralarım tam olarak iyileşmediğimden mi? Yorgun bir şekilde tavana baktım. Arabanın branda çatısına bir süre baktıktan sonra gözlerimi kapattım. Belki de zihinsel olarak çok yorulmuştum.
「İyi misiniz, Lyle-sama? 」
Novem, benim için endişeleniyordu. Tam ağzımı açıp 「İyiyim」 diyeceğim anda, yakından başka bir ses daha duydum. Çok net duyabiliyordum ancak Novem hiç farkında değilmiş gibi duruyordu.
『 Bu yaşta bir nişanlıya sahip olmanı kıskandım. Üstelik, tamamen aşık ve sana adanmış. Bunun anlamı nedir? 』
『 Tou-san gerçekten zor günler geçirdi, ha? 』
Oturmaktayken duyduğum ses karşısında gözlerimi açtım ve ayağa kalktım. Novem şaşırdı.
「Sorun nedir, Lyle-sama!?」
Ama, etrafta herhangi bir değişiklik yoktu. Seslerden anladığım kadarıyla üç kişi vardı. Ve dahası, etrafımda net bir şekilde duyulacak kimse yoktu. Sesler, tüccarın sesinden de farklıydı. Tüccarın sesini değiştirip bizi kandırmaya çalışma ihtimalini de düşündüm, ancak Novem’in bunu duyup sessiz kalmasının bir anlamı yoktu.
「……Bir şey yok. 」
Düşünürken böyle cevap verdim.
Yoruldum galiba. Biraz dinleneyim. Niye bu kadar yoruldum ki, bilmiyorum.
—
Aynı gün kalacağımız şehre ulaştık. Tüccarla konuştuktan sonra ertesi gün de onlarla beraber yola devam etmeye karar verdik.
Oraya vardığımız zamandan dolayı olabilir, şehir kalabalıktı. Hareket edeceğimiz saati tüccarla anlaştıktan sonra, Novem’le beraber kalacak bir han aradık. Bu şehrin ticaret yolu üzerinde bir dinlenme yeri olduğundan dolayı, her tarafta han vardı. Şehri gezip boş bir han aradık, ancak hepsi doluydu. En sonunda bir tane bulduğumuzda──
「Sadece bir oda mı kaldı? İki oda çıkmaz mı? 」
Han sahibine sorduğumda, hemen imkânsız olduğunu söyledi.
「Şu anda oldukça çok insan var. Sadece bir kişi için tek bir oda daha ayıramam. Kusura bakmayın, ama eğer arkadaşsınız tek bir odada kalsanız ne olur? Eğer karar veremezseniz, bu yoğunluktan dolayı o oda bile dolabilir. 」
Yanımda duran Novem’e döndüm. Benimle geliyordu, ama aynı odada kalmak, kaçınmaya çalıştığım bir şeydi. Ancak, Novem hancıya döndü ve 「Odayı alacağız. 」 deyip parayı ödedi. Bir bakır para verip odanın parasını aldı.
「O, oi……」
Sorun olup olmayacağını soramadan, hancı konuştu.
「Odanız ikinci katta. Oda numarası anahtarınızın üstünde var. Ah, söylemeyi unutmuşum. Kahvaltı ve duş suyu müesseseden ancak, akşam yemeği hizmetimiz yok. Ondan dolayı çantalarınızı yerleştirmeden önce bir yerde yeseniz iyi olur. Kapılarda kilit var, ama çantanız çalınsa ise bile bizim sorunumuz değildir. 」
“Çantalarınızı yerleştirmeden önce” kısmını anlayamadım. Eğer anahtar varsa, çantalarımızı burada bırakmak daha iyi olmaz mıydı? Benimkini geç, Novem’in çantası büyüktü. Muhtemelen oldukça ağır bir şey taşıyordu. Ama Novem, hancıya teşekkür etti.
「Çok teşekkür ederiz. Öyle yapalım o zaman. Anahtarı ne yapalım? 」
「Parayı aldıktan sonra salağa yatmayacağım. Eğer anahtarı buraya bırakmak istiyorsanız, şu notu alın. Notu gösterdiğinizde anahtarı geri veririm. Bu arada yandaki dükkân bir meyhanedir ama yiyecek satışı da yapıyorlar. Tadına kefil olurum ve fiyatları da uygundur. 」
Novem bunları öğrendikten sonra gülümsedi ve,
「O zaman, buna dikkat ederiz. 」
「Evet, size yardımcı olur umarım. 」
Yardımcı mı? Eh, bu da neydi şimdi?
Neden böyle bir takas yaptığımızı çözemedim ama Novem dışarı çıkabileceğimizi söyleyip beni çekti. Hiçbir şey anlamamıştım. Denildiği gibi onu takip ettim. Meyhaneyle restoran arasında kararsız kaldığı belli olan komşu dükkânda bir yemek yiyecektik. Şehirde yürüyenler acayip çoktu. Etrafa baktığımda gördüğüm her şey malikanedeki hayatımdan çok farklı olan şeylerdi.
Aynı zamanda, yine aynı sesleri işitmeye başladım.
『 ……Bir dakika. Bu veledi çok mu şımartmışlar lan? Dünyadan haberi yok bunun. Bunun neresine güveneceğiz biz şimdi! 』
Vahşi ses konuşmayı kestikten sonra, büyük babamın sesini işittim. Beni kollamaya çalışıyor gibi duruyordu.
『 Çünkü o, artık bir Kont! Lyle sıradaki Kont olacak! Bu kadar küçük şeyleri…… bilmese de olur! 』
Ama, farklı bir ses hemencecik beni eleştirdi.
『 Hayır, bu çok kötü değil mi? Benim bakış açımdan, çok sorumsuz ve güvenilmez. 』
Şehrin gürültüsüne rağmen, sesler rahatça duyuluyordu. Seslerin çok yakından geldiğinden emindim, üstelik beni kastettikleri de belliydi. Tüm sesler erkek sesleriydi. Ancak etrafıma baktığımda bana seslenen birisini göremiyordum.
Novem yürürken bana dikkat ediyordu. Yanına döndü ve endişeyle baktı.
「Lyle-sama, iyi misin? Kötü görünüyorsun. 」
「İyi, iyiyim! 」
Kızardım ve yüksek sesle cevap verdim. Novem, o adamların seslerini kesinlikle duymuyordu.
『 Tanrım sen sabır ver, bu velet ne kaygısız eşeğin teki. Kızın o kadar ağır çanta taşımasına nasıl müsaade ediyor. Kendi çantasında bir şey yok bir de! Gerzek herif. Eğer ben olsaydım, eşlik ettiğim kızın çantasını taşırdım. 』
Bende hata arayan sesten sonra, normal bir ses daha işittim. Daha ne kadar ses duyacağım?
『 Benim asrımdan bu yana ne kadar zaman geçti…… bir kont mu dedin? Gerçi, öyle yüksek bir pozisyondayken etrafındakiler her şeyini yapar. Eğer geleceğin kontu olacaksa… öyle bir şey olması çok normal. 』
Ve sonra──
『 Bu, benim zamanımda düşünülemeyecek bir şeydi. Şu anda bile güvenilmez bir durum. 』
「……Sanki, sesler gittikçe artıyor. 」
Başka bir ses daha geldi. Hepsi yakından, hepsi birbirinden farklı ve çoklardı. Birbirleriyle konuşuyorlardı. Etrafıma bir daha baktım. Arkama da baktığımda Novem bana seslendi.
「Lyle-sama? 」
Novem’i daha da endişelendirmemek için sesleri boş verdim. Ama, ben boşken, onun ağır bir çanta taşıması gerçekten de ayıplanacak bir şeydi. Bunu fark ettikten sonra
「A, aa……Novem, o ağır değil mi? Ben taşıyayım. 」
Bunu derken Novem’in çantasını aldım. Novem kendisi taşıyabileceğini söyleyip durduğundan dolayı, elinden yarı zorla çantasını aldım. Almama rağmen, hala daha eleştiriliyordum.
『 Elinden tut ve içeriye kadar yanında eşlik et. Bundan sonra bir kadının seni idare etmesine izin verme! 』
Restorana girdiğimizde sesini hala duyuyordum. Bir an, Novem’in elini tutsam ne olur diye düşündüm. Ya da çoktan restorana girdik işte…… Bundan sonra elini tutsam geç mi oldu. Novem’in elini tutmakla tutmamak arasında kaldığımdan, Novem’in önünde sap gibi sallanmaktan başka bir şey yapamadım.
Tabii ki halime bir eleştiri gecikmedi.
『…… Acınası. Torunum ne hallere düşmüş. 』
Yine torun dediklerini duydum. Beni kastediyorlar herhalde. Kapıda şapşallaşmış bir halde durmamdan dolayı insanlar bana bakmaya başladı. Öylece dururken, Novem sorunumu tahmin etti ve nazikçe elimden tuttu.
「Lyle-sama, bu masa boş, hadi gel oturalım. 」
Novem’in kibar gülümsemesini görünce sakinleştim ve başımı salladım.
「Ah, şey……do, doğru. 」
Kısa bir mesafe yürüdükten sonra Novem benim için bir sandalye çekti. Oturduktan sonra yine vahşi sesi işittim.
『 ……Oi, bu salağın sorunu ne böyle? Bir insan bu kadar acınası olamaz! 』
Tekrar dumura uğradım. Novem de o ara bir sandalye çekti ve garsonu çağırdı.
「Affedersiniz, siparişimizi verebilir miyiz? 」
Çocuk yaşlarda olan garson yanımıza geldi ve siparişi sordu.
「Hoş geldiniz! İsteğiniz nedir? 」
Masadaki menüye bakan Novem, garsona baktı.
「Günün yemeği nedir ondan alabilir miyiz?」
「Tabii ki! Başka bir şey ister miydiniz? İçecek için, içkiden başka sıkılmış meyvelerden yapılma soğuk şerbetlerimiz var.」
Novem bana döndü, ben de menüye göz attım. Ama ne sipariş vereceğime karar veremedim. Novem’in ifadesi ciddi bir hal aldı ve bir gülümsemeyle garsona döndü.
「Günün yemeğinden iki menü. Ayrıca yemekten sonra sıcak çay getirebilir misiniz? 」
「Anlaşıldı! 」
Novem, garsona siparişleri verirken ben yere baktım. Zel-jiisan’la konuşurken bol keseden atmıştım. Ama şu an kendi siparişimi bile veremiyordum. Bu beni biraz beceriksiz hissettiriyordu.
Novem bana bir şey söyledi.
「Görünüşe göre, günün yemeği, tavuk etli bir yemekmiş. Sevdiğin bir şeydi, değil mi Lyle-sama? 」
「Ya, yani. Yemek isimlerine çok aşina değilim gerçi……」
Gözlerimi kaçırdım ve sadece onaylayabildim. Bu halimden sonra sesler yine, klasik ayarlarını vermeye başladılar.
『 Mümkün değil. Bu salak zavallılığın da ötesine geçmiş. 』
『 Dünyaya bu kadar umarsız olmak ilerde çok sorunlar çıkarır.』
『 Bu, en azından kız kibar ve nazik. Yoksa normal birisi, bunu dakikasında terk ederdi. 』
『 Kıza karşı kabalık, dünyaya karşı umarsızlık……Bir kontluğun varisi böyle mi oluyor? 』
『 ……Her ne haltsa. 』
『 Eğer bu kadar kötüyse ben bile kollayamam. 』
『 Ya, yanlış! Lyle’ın iyi bir çocuk olduğunu size net bir şekilde söylüyorum. Ayrıca, bu kızı daha önce gördüm galiba. 』
Galiba değerim iyice düştü. Yemek masaya geldi, ancak sesler kafamın içinde hala dans ediyorlardı. Onları takmamak için elimden geleni yaptım, hatta bir ara kulaklarımı bile tıkamaya çalıştım. Ancak sesler hala duyuluyordu. Novem benim için endişelenmişti. Geri hana dönerken benim çantamı da aldı.
Daha doğrusu, sıkıntı olan durum işte bu! Hala daha bir şey anlamadım. Alışılmadık duran hana geri döndüm ve dinlendim.
Hancıya sıcak su sormaya giden Novem’i bekliyordum.
Bir süre sonra, Novem elinde sıcak su dolu bir kovayla geri döndü. Bu sıcak suyu bir havlu vasıtasıyla üstümüzü temizlemek için kullanıyormuşuz.
「Banyo yok mu? 」
Novem sorumu cevapladı.
「Fiyatına göre bazı hanlarda bulunuyor, ama beklenildiği gibi, sıcak suda ıslatılmış havlu kullanarak vücudu temizlemek oldukça yaygın. Banyosu olan hanların bile genelinde, banyolar ortak kullanıma açık」
「Öyle mi? Her odada bir banyo var sanmıştım……」
Bir handa banyo bulunmasının normal olacağını sanmıştım ama çok yaygın değilmiş. Dikkatlice bakınca odanın içinin kötü olduğunu fark ettim. Duvarlar inceydi ve sadece ahşap plakalarla kaplanmıştı. Esen rüzgâr bile çok rahat duyuluyordu.
Novem sıkıntılı bir ifade takındı ve havluyu kovaya daldırıp ıslatarak suyunu sıktı. Sonra elbiselerimi çıkarmamı söyledi. Vücudumu temizlerken, durumları teker teker anlattı.
「Bazı hanlarda, her odada banyo var ama öyle hanlar çok pahalı. Üstelik bir gecesine birkaç gümüş para alıyorlar. 」
Zel-jiisan’dan aldığım deri çantayı hatırladım. İçinde gümüş paralar vardı.
「Eğer gümüşle ödeniyorsa ben de var. Banyonun olmaması Novem için de zor değil mi? 」
Bunu dediğimde Novem beni uyardı. Sesi çok ciddiydi.
「Lyle-sama, bu iyi olmaz! Şu andan itibaren para bizim için çok önemli. Eğer tutumlu olmazsak, bir anda buharlaşır gider. 」
「Ö, öyle mi? 」
Arkamı temizledikten sonra, Novem saçımı da yıkadı. Kafamı kovaya doğru yanaştırınca, dikkatli bir şekilde sıcak suyla yıkadı. Novem saçımı yıkarken, kızgın sesi tekrar duydum.
『 Oi, şımarık velet. Saçını yıkadıktan sonra odandan defol. 』
「Eh? 」
Gayriihtiyari kafamı kaldırdım ama yıkanmanın ortasında olduğu için durmak zorunda kaldım.
「Sorun nedir Lyle-sama? 」
Ses çıkardığım için, Novem sorunu anlamaya çalışıyordu. Tahmin ettiğim gibi, bana ne kadar yakın olursa olsun, Novem sesleri duyamıyordu. Bir şey olmadığını söyledim. Eski giysilerimi çantama koymaya çalışırken Novem beni durdurdu.
「Lyle-sama, iç çamaşırlarınızı yıkayıp kurutacağım. Sonra dışarda giyeceklerimizi asalım. Err, ve sonra……」
Bana bir şey söylemeye çalışan, Novem’e doğru başımı çevirdim. Sonra bir ses işittim.
『……Sağır mısın lan? Ya da başka hesaplar peşinde misin? Eğer orada ağzın bir karış halde beklersen kız soyunamaz! Ne kadar daha duracaksın orada? Çabuk oradan çık! Kadınları tam anlamıyla öğrenmen için daha on yıl gençsin! 』
Bana odadan çıkmam söylendiğinde, durumu fark ettim.
「Ta, tamam. Dışarı çıkacağım. Kapıda beklerim ben. 」
「Lyle-sama yorgun olduğu halde böyle yapmak zorunda kaldığım için özür dilerim. Hemen bitireceğim. 」
Novem’in mahcup yüzünü görünce, koridora çıktım ve bir sandalye buldum. Sarsak sandalyeye oturunca kafamın içindeki sesler kesildi.
「Hayal mı görüyordum? Sanki sesler bana tavsiye veriyor gibiydi……Yo, daha çok, sesler nereden geliyordu? Odada benimle Novem’den başka kimse de yoktu. 」
Oturunca, göz kapaklarım zamanla ağırlaştı. Büyü kullanmadığım halde dayanıklılığım ve enerjim tamamen tükenmiş gibi hissediyordum. Normalde iyi bir uykudan sonra tamamen dinlenmiş olurdum, ancak hala yorgundum. Acaba kondisyonumu hala toparlayamadım mı? Celes’le savaşırken de aynı şekilde beklediğimden daha fazla yorulmuştum.
「Bedenim çok ağırlaştı. 」
Yoksa, ilk defa böyle bir yolculuğa çıktığımdan dolayı mı çok yoruldum? Yorgun bedenim ve yıkanmış başımla, biraz gevşeklik biraz da iyi halden dolayıdır; üstüme iyi bir uyku düştü. Biraz dinleneyim… Mana ‘mı yenilemek için en etkili yöntem. Sonra, düşünmem gereken çok şey var… Neyse, fark etmez…
.
『 Kalk lan, it herif! 』
Kızgın bir ses işittim. Gözlerimi açtığımda kendimi farklı bir yerde buldum. Farklı bir sandalyede oturuyordum. Etrafıma baktığımda rüya gördüğümü zannettim.
「Eh, ah……hah? 」
Hanın koridorunda değildim. Fark etmeden buraya getirildiğimi düşündüm. Kendi bedenimi kontrol ettim. İplerle bağlanmadığımdan, muhtemelen kaçırılmamıştım.
Etrafıma baktığımda bir odada olduğumu fark ettim ── oval şekilli bir odaydı. Odanın merkezinde büyük bir yuvarlak masa kurulmuş, masanın ortasına da mavi bir cevher gömülmüştü. Masanın bir parçası yükseltilmiş gibi duruyordu. Etrafına sandalyeler düzenli bir şekilde yerleştirilmişti. Ben de dahil olmak üzere insanlar, o sandalyelerde oturuyorlardı. Her sandalyenin arkasında geniş, büyük, şekilli kapılar görünüyordu.
Tepeye baktığımda, tavanda da parlayan mavi bir cevher vardı. Etrafında küçük küçük taşlar işlenerek yuvarlak bir şekil oluşturulmuştu. Toplamda 22 tane küçük taş vardı. Yüzümü sandalyelere çevirdiğimde oturan kişileri gördüm. Herkes farklı bir tarzda giyinmişti. Onların nasıl bir araya geldiğini kavrayamadım.
Önümde duran adam, omuzlarında canavar postundan bir elbise giyiyordu. Kütük gibi kolları, hiç taranmamış gibi dağınık duran kahverengi saçları vardı. Sağlıklı görünen güneş yanığı cildiyle beraber, çelik gibi kasları vardı. Bu adama bir bakış atanın aklından geçen ilk şey 『Tam bir barbar』olurdu. Büyük bir sakalı vardı. Menekşe rengi gözlerini bana çevirdi ve konuştu.
『 Lanet gözlerin, ölü balık gözleri gibi görünüyor. Ruhun ölmüş senin, ruhun! 』
Ölü balık gözleri mi? O kadar mı kötü? Etrafıma korkuyla bakındığımda, herkesin yirmi-otuz yaşlar arasında göründüğünü fark ettim. Hepsi erkekti ve üstümde güçlü bir baskı oluşturuyordu.
Bakışlarımı önümdeki barbara döndüm. O anda sesini hatırladım.
「Eh? Bu ses o olabilir mi──」
『 Bu doğru. O kişi bendim. Bizdik! Şu ana kadar konuştuğumuz kişi de sendin! 』
Seslerin sahipleri ortaya çıktı, ama hala daha durumu anlamadım. Şu anda hanın koridorunda sızmış durumda olmalıydım. Ama şu anda bu garip yerdeydim. Arkamdan nostaljik bir ses işittim.
『 Lyle! 』
Arkamı döndüğümde çok şaşırdım.
「Eh? Bü, Büyük baba! 」
Önümde büyük babamın gençliği duruyordu. Hatıralarımdan daha dik ve daha yapılı duruyordu. Gri saçları yine şekilli ve arkaya doğru taranmıştı. Çevremizdekiler arasında en pahalı giyime sahip olanlar oydu.
『 Bu kadar büyümüşsün…… Gerçekten mutluyum, Lyle. 』
Ama, beni mutlu bir şekilde karşılayan sadece büyük babamdı. Diğerleri daha çok kızgınlık, ilgisizlik ve bezmiş tavırlarla bana bakıyorlardı.
Bana doğru olan bakışları fark eden büyük babam, etrafına kızgınlıkla kükredi.
『 Torunumla sorununuz mu var lan!?』
Cevap veren barbar stilli adam oldu. Büyük bir tatminsizlikle, ayağını masanın üzerine attı ve ellerini başının arkasına attı.
『 Onu buraya çağırdık, çünkü şikayetlerimiz var! Ne kırılgan görünen bir herif bu böyle! Böyle bir acınası mahlukun benim neslimden olmasını kabullenemiyorum! 』
Barbar görünüşlünün seslerini duyunca şaşırdım.
「Ne, neslinden miyim!?」
Durumu kavrayamadım. Ve büyükbabam da buradaydı, acaba bu bir rüya mıydı? Bunu düşünürken diğer bir kişi daha konuştu.
『 Haa…Söylemek istediğim çok şey var ama görünüşe göre önce kendimizi tanıtmalıyız. Hiç tanışmadık ama, tanışıyoruz aslında. 』
「……Eh? 」
Açık kahve tenli, kızıl saçlarını eliyle geriye tarayan adam, kendisini babam diye tanıttı. Kaslı olmakla beraber, giysileri dağınıktı. Neresinden bakarsan bak, orta yaşlı bir serseri gibi görünüyordu. Öyle tuhaf bir ifadeyle adama bakınca, barbar görünüşlü olan bana öfkeyle bağırdı.
『 Gerçekten de aptalın tekisin ha?! Sa-na diyorum ki, Senin onurlu Atalarınızız biz!』
Yan tarafında avcıya benzer giyinmiş olan adam, benden ziyade barbara bezmiş bir tavırla baktı. Ve sonra, keskin bir ifadeyle bana döndü.
『 Pek hoşuma gitmese de buradaki adam bir soylu ve Walt hanedanının kurucusu. Ona saygı duymak zorunda değilsin. Göründüğü gibi birisi işte – bir barbar. 』
「……Ha? 」
Gerçekten de şu ana dek, salak gibi duruyordum. Gözlük giyen adam omuz silkti ve konuştu.
『 Kendimizi tanıtmamız gerek. Sırayla devam edelim. 』
Bunu söyledikten sonra, herkes barbar görünüşlü adama baktı.
『 Ben Basil Walt……Soylu Walt Hanedanının ilk nesil lideriyim! Anladın mı şimdi! 』
Avcı görünüşlü adam Basil’e baktı ve dilini şaklattı.
『 Ne ilk nesilmiş arkadaş. Gerçekten uyuz edici. Oops, benim sırammış. Ben Crassel Walt. İkinci nesil liderim. 』
Sıradaki adam başlamadan önce bir süre gülümsedi ve normal bir tonla konuştu.
『 Bu gerçekten de doğal olmayan bir görüntü ama, ilginç değil mi, ha? Sonuçta tüm nesil aile liderleri bu şekilde dizilmişler. Benim adım Sleigh Walt. Eğer bu sırayla gidiyorsak, ben dördüncü nesil liderim. Bu kadarı benim için yeterli herhalde? 』
Gözlük giyen adam, gülen adama baktı ve kafasını salladı.
『 Tou-san, eğleniyorsun yine. O zaman, benim sıram. Ben dördüncü nesil lider, Max Walt. Lyle-kun.』
Sıradaki kişi, kendisini tanıtmakta biraz gönülsüz gibiydi.
『 ……Fredricks Walt. Beşinci Nesil.』
Adını söylediği gibi sırasını diğerine saldı. Dev adam, Fredericks’e baktı ve garip bir şekilde gülümsedi.
『 Her zaman ki gibisin, Tou-san. Lyle, Ben altıncı nesil lider, Fiennes Walt’ım.』
Sonuncusu──büyük babam, boğazını temizledi ve konuştu,
『 Fumu, kendimi tanıtmama gerek yok ama, her şey net olsun. Ben sekizinci nesil lider Brod Walt’ım.』
Şu anda, Walt hanedanının eski liderlerinin karşısında duruyordum. Neyle karşı karşıya olduğuma dair hiçbir fikrim yoktu.
Tou-san= Baba Demek
Ç.N: Geçen hafta meşkul olduğumdan dolayı bölüm gelemedi iyi okumalar dilerim.