Sono mono. Nochi ni... - Bölüm 063
Fluegel cehennemden çıkmış gibi beni dövdükten sonra anladığım iki şey vardı.
İnsan… Hayır, neredeyse tüm canlılar doğal iyileştirme gücüne sahipti. Yaralansan bile zamanla iyileşirdi. Bu tatbiki önemli bir şeydi ama hastalık ve ölümcül yaralanmalar gibi zamanla iyileşmeyen şeyler de vardı. Başka bir şey var mıydı? Oh şey, konu bu değildi.
Örnek olarak doğal iyileştirme gücünüzün saat başı %0,1 olduğunu varsayalım. Bunun anlamı eğer 1000 HP(Yaşam Gücü’nüz) varsa bir saat içerisinde 1 yenileceksiniz demekti. Şimdi bunu benim statülerim ile bağdaştıralım. Her şeyden önce ”HP(Yaşam Gücü):Nasıl ölebilirim, acaba… ?”
Dürüst olmak gerekirse, gerçekten tanrıça ve dünya tanrıçasına yakınmak istemiyorum… Unut gitsin!
Bu demek oluyor ki HP(Yaşam gücü)’m o kadar yüksek ki ölçülemez ve buna göre doğal iyileşme gücü ölçülemez olduğundan iyileşme miktarımda çok yüksek. Diğer bir deyişle, hasar alsam bile, muazzam bir hızda iyileşir mi?
Acı hissetme kısmının nedeni bu ama çok geçmeden ortadan kayboluyor. Başak bir şekilde anlatırsak bir anda iyileşiyor sanırsam? Yine de ne olursa olsun yaralanırsan acıyor… Ama şimdi buna alıştığımdan o kadar da kendimi rahatsız hissetmiyorum. Bu birinci şey!
İkinci şey ise… Bunun Fluegel’i uzun bir süredir izlediğimden dolayı bir etki olup olmadığını merak ediyorum? Her nasılsa vücudumu nasıl daha iyi hareket ettirebileceğimi anlayabiliyorum. Yumruklanırken vücudumu nasıl bir pozisyona sokacağım gibi… Ya da bir hedefi tekmelerken nasıl hareket edeceğim gibi… Bunun gibi bir şey. Savaş sırasında vücudumu nasıl etkili bir şekilde kullanabileceğimi anladığımı hissediyorum. Şimdiye kadar nasıl dövüştüğüm hakkında düşününce, çok fazla boşa hareket harcamışım gibi görünüyor.
Sanki bir canavarlarla yüzleşiyormuş gibi bana bakarken Fluegel’in gözleri korku doluydu.
”N-neden? Bu kadar fazla büyü saldırısı yedikten sonra… Neden sen hala hayattasın? Daha doğrusu, nasıl hala sakince ayakta durabiliyorsun? Sen gerçekten insan mısın?”(Fluegel)
Ne kadar kaba! Ben bir insanım!
Muhtemelen…
”Ummm… ?Bunu nasıl anlatmalıyım… Bu doğru… Bir çöl bölgesinin değişimi hakkında ne düşünüyorsun?”(Wazu)
”Haaa… ?”(Fluegel)
”Artık bir çöl değil nasıl yapılır gibi? Örneğin, bir göle nasıl dönüştürürsün?”(Wazu)
”Haa… ?”(Fluegel)
”Bir göl yapmak istediğini varsayalım. Şuan ki saldırıların bir göl oluşturmak için çöle attığın bir damla gibi. Ne demeye çalıştığımı anlıyor musun?”(Wazu)
”… ?”(Fluegel)
”Kısacası, hiçbir işe yaramıyor”(Wazu)
”Benimle savaşın ortasında daha da güçlendin mi? Böyle aptalca bir hikaye mümkün gibi—-!”(Fluegel)
Ara ara değiş tokuşlarımız sırasında, her yer Fluegel’in saldırıları ile doluydu. Ancak daha öncekinin aksine hareketlerini görebiliyordum.
Yumruğundan kaçarken, yumruğumu Fluegel’in yüzüne savurdum ama yüzünü kaydırarak kaçarken, Fluegel’in dizi bana doğru uçtu. Saldırıyı engellemek için karşı saldırı yaptığımda kırılan bir şeylerin sesi geldi.
*bogiiin . . . . !*
”Arggggggggghhhhhh… !”(Fluegel)
Fluegel kırılan bacağı ile olduğu yere çöktü.
Benim STR(Saldırı Gücü) statüm her zamanki gibi korkutucuydu.
Bir süre öncesine kadar tek taraflı dövüldüğümden sinirlenip biraz ciddi bir şekilde vurdum… Karşı taraf bir S-derece olmasına rağmen bir yumrukla kırıldı haa?
Bunu düşünürken, Fluegel kararsızlaşırken ayağa kalktı ve duruşunu geri aldı.
”Fuh…hahahahaha… hahahaha… !”(Fluegel)
Bu ne? Neşeli davranarak gülmeye başladığında beni korkuttu…
”Bu iyi… Gerçekten… Bir savaş böyle olmalı… Bir hayat bir ipin üzerinde olduğundan bu ilginç! Hahaha…”(Fluegel)
Görünüşünden Fluegel’in gücünün arttığını anlayabiliyordum. Kasları şişiyor ve öncekisinden daha korkutucu bir hava yayıyordu.
”… İyileşmeyecek misin? O ayak”(Wazu)
”Haa… !Görünüşe göre bir çeşit büyü kullanabiliyorsun? Ayrıca, bir süre önceye kadar bir amatör gibi dövüşmek rakibin için iyi bir handikaptı değil mi?”(Fluegel)
Hohou-komik bir şeyler söyledi.
Bacağı çok fazla yaralandığından terliyor olmasına rağmen, hala havasındaydı… Yine de bu tarz bir tutumu sevmiyorum…
Bir gülümseme dalgalanırken, bir diğerinin yumruğu ötekine ulaşabileceği mesafeye kadar adım adım Fluegel’e yaklaştım. Bu mesafede yumruk savaşından başka yapabileceğimiz bir şey yoktu.
”O zaman, düzgün hareket edemeyen bir insan için bu bana bir handikap, bu mesafeden devam edelim”(Wazu)
”Fuhaha… hahaha… hahaha… !Anlıyorum, bana bir handikap veriyorsun huh! Salla gitsin! Senin gibi insanları hiç sevmem!”(Fluegel)
Bir gülümseme ile birbirimize bakıyorduk ve şiddetli yumruk değiş tokuşlarına başladık. Kaçmadık, yumruklar birbirimizin yüzüne, bedeni ve her yerine indi.
Dürüst olmak gerekirse, hiç hasar almıyordum ve onun içsel yıkım saldırısı benim üzerimde işe yaramıyordu. Öte yandan, Fluegel’e çok büyük hasar veriyordum.
Ama yine de, Fluegel düşmedi ve vurmaya devam etti. İstediğim zaman kaçınabilirdim ama böyle bir niyet aklımdan hiçbir zaman geçmedi. Birimiz düşüne kadar birbirimize vurmaya devam ettik.
—–
Ne kadar zaman geçti?
Bir kaç saniye olabilir.
Belki de bir kaç dakika.
Oldukça uzun bir zamanda olabilir.
Sonunu göremediğimiz süre kadar birbirimize vurmaya devam ettik.
Fluegel’in yumruğu yüzüme indi ve benim yumruğum onun karnına vurdu.
”Guhh… Bu kadar vurduktan sonra bile hiçbir şey olmamış gibi durabiliyorsun… Sen gerçekten bir canavarsın…”(Fluegel)
”Bu tarz kelimeler almak beni mutlu etmeyecek…”(Wazu)
”Hee… Seni kalbimin derinliklerinden övmeme rağmen…”(Fluegel)
”Beni canavar diye çağırman bir iltifat değil”(Wazu)
”…Peki… Bu sefer sen kazandın… Daha sonra tekrar yapalım…”(Fluegel)
”Bu kelimeleri aldığım için de mutlu olmayacağım…”(Wazu)
Fluegel tam da bu anda önüme düştü.