Sono mono. Nochi ni... - Bölüm 066
Çevirmen: Kylerxy Redaktör:ggurcan
Tüm canavarlar yok edilmişti ve kırmızı kalkanlı grup ortadan kaldırılmıştı. Şövalyelerden hala hareket edebilenler yaralılarla ilgileniyor ya da geriye kalan kırmızı kalkanlı adamları yakalamaya çalışıyordu. Herhangi bir hareket yapmadan, savaş alanının merkezinde yer alan savaşı izlemeye kadar vermişler gibi görünüyordu. Şövalyeler de Naminisssa’nın grubunun savaşı kendileri halletmek istediklerini anlamıştı. Şövalyeler ayrıca bana yaklaşmaya da cesaret edemedi. Yine de sanki bazı kahramanları izliyorlarmış gibi bana bakmaya devam ettiler. Lütfen fazla bakmayın… Bu biraz utanç verici…
Şey, normal insanların yapabildiklerinin çok ötesinde bir şeyler yaptığım doğru… İç çekme… Baktıkları için rahatsız edici… !
Orlando ile birlikte bakış açımı savaş alanı merkezi boyunca gezdirdim. Hala sonuç belli olmamasına rağmen üstün taraf Naminissa’nın grubu olduğu açıktı. Denoga dönüşmüş olsa bile, bu kişi hiç savaş deneyimi olmayan birisiydi bu yüzden büyük bir problem değildi. Yeni kazandığı gücünü düzgün kullanamıyordu bu yüzden bu seviyedeki yetenekle Naminissa’nın grubunu yenmesi imkansızdı. İşler düşündüğü gibi gitmediği ve saldırıları düzensizleşmeye başladığından sabırsızlık öfke ile karışmıştı.
Narellina’nın kılıcı saldırısından kaçınırken Denoga’nın böğrünü kesti. Naminissa’nın bariyer büyüsü ile arkadan Narellina’yı koruması, Leria-san’ı Denoga’nın hareketlerini kısıtlaması ve Navirio’nun ateş büyüsü ile Denoga’nın fiziksel gücü yavaş yavaş azalıyordu.
Navirio’nun grubun hareketlerini ne kadar iyi yönettiğini görmek beni oldukça afallatmıştı. Ne kadar ileriyi görebildiğini merak ediyordum. Durum her ne kadar şuana kadar iyi gözükse de, kendimi ayaklarımın üzerinde yoğunlaştırmıştım böylece herhangi bir zamanda atlayabilirdim.
Savaşları çoktan son aşamaya girmişti. Denoga’nın bedeni çok sayıda kesiklerle kaplıydı. Büyü saldırıları nedeniyle yanan cildi de her yerinde görülebiliyordu.
Denoga düzensiz nefesle büyük omzunu salladı. Kalan ruhunu kullanarak büyü gücü ile dolu büyük ve keskin tırnağıyla sert bir şekilde saldırdı.
”GAAAAAAA! SİZİ BÖCEKLER!”(Denoga)
Denoga bu tırnakları dünyayı bölen bir kükreme ile Narellina’ya doğru savurdu ama Naminissa’nın büyü bariyeri tarafından geri püskürtüldü. Leria-san ayaklarını kırbaçladığında dengesini kaybetti ve yere düştü.
Narellina sırtını gösterirken yere düşen Denoga’ya doğru kılıcını ters çevirip kavrayarak zıpladı.
”Bu senin sonun Denoga!”(Narellina)
Bir anda, Narellina’nın kılıcı Denoga’nın boğazını delmeden önce ateş etrafı sardı.
”GUHAHAAAAAAAAAAAA…”(Denoga)
Denoga’nın bedeninde büyük bir çatlak oluştu. Uzun tırnakları ve kanatları parçalandı ve kayboldu. Denoga’nın hayatı boğazındaki kanla birlikte son buluyordu ve yerde bir su birikintisi bıraktı.
”Ouuuuu… !”
Şövalyeler bir zafer bağırışı kopardı. Orlando ve ben hoşça gülerken yumruklarımızı tokuşturduk. Naminissa’nın grubu Navirio’nun liderliğinden bize yaklaştı.
”Bitti… Bunu söylemek istemiyorum ama kral ve kraliçe hala uyuyor”(Wazu)
”İyi olacaklar. Annemin ve babamın uyumasının nedeni Denoga’nın palavraları olduğu hakkında manipüle edildiğim zamandan kalma hafızamın bir kaç parçası hala duruyor. Bu yüzden onları nasıl serbest bırakacağımı bildiğimden endişelenme”(Navirio)
Navirio ve ben el sıkıştık. Naminissa ve diğerleri yüzlerinde gülümseme ile bizi izliyordu… ama daha sonra aninde alkışlayan birisi dikkatimizi çekti.
*claps-claps-claps*
Yüzümü o yöne çevirdim. Vücudunun iki katı büyüklüğünde bir sırt çantasıyla tüm bedeni siyah kıyafetlerle kaplanmış bir kişi duruyordu. Siyah bir kapüşonla yüzünü saklayan zayıf adam orada alkışlıyordu.
Yolculukta ki bir seyyar satıcı mı?
Sadece gülümsemesi görülebiliyordu ama hoş olmayan bir his veriyordu.
”Gerçekten harika! Yeni uyanmış bir iblisi yok etmek! Kraliyet ailesinden beklenildiği gibi! Şey, çöplükteki bir sinekten köken aldığından bu yine de beklenmedik bir şey değildi”
Elf köyünde onun figürünü gördüğümü hatırlıyorum… umm… Onun adı neydi… Oh şey… Hadi ilk olarak bu adamı yenelim… Toplar ondan geliyor gibi görünüyor… Seyyar satıcı… Bunu daha önce duydum… Olamaz…
Ayrıca bu adam kim? Onun figüründen savunmaya geçmemi sağlayacak hiçbir şey yok, o zaman neden… Sadece seyyar satıcıyı izlerken bu hoş olmayan hissi hissedebiliyorum.
”Gerçekten de harika bir savaştı! Ö-zel-lik-le orada kafasında bir ejderha olan adamın ki! Senin küçük gerçekten harika! İçgüdüsel olarak ürperdim!”
Neşeli şekilde konuşurken adam bana yaklaştı. Bu hoş olmayan his bana yaklaştığı her adımda daha ve daha da güçleniyordu.
”Sen… Bu?”(Wazu)
Sadece bu sözleri söylememe rağmen, sorumu tam olarak anlayıp anlamasın adam adımlarını durdurdu ve biçimsiz ağzıyla mutlulukla kollarını açtı.
”Hahahaha! Bu doğru! Kırmızı ve siyah topları bu çöplere ben verdim!”
Naminissanın gerginliği adamın itirafı nedeniyle bir kez daha yükseldi. Ama yine de, ifadesi değişmedi ve gülümsemeye devam etti.
”Bunun hakkında konuşunca, şey… Sadece son zamanlarda ”kıskançlık” ve ”arzu” duyguları ortadan kaybolmuştu bu yüzden merak ediyorum… Senin işin olabilir mi?”
”Ne hakkında konuştuğunu anlamıyorum ama kesinlikle bu şekilde dönüşen iki adamı yendim”(Wazu)
”Oh, anlıyorum! İntikam almak ya da bunun gibi bir şey değil anladın mı? Çünkü kaç tane çöpün öldüğü umurumda değil”
Adam bir şeyler düşünürken aniden çenesine dokundu. Şimdi saldırmalı mıyım…?
”Umu… Bunu görmek isterim! O kızla karşılaştırıldığında hangisi daha güçlü?”
”O kız?”(Wazu)
”Bir amaç için onun yanına gitmene ihtiyacım var… Her şeye rağmen sonuçta o bir ”Tembel’ ‘Bu yüz-den!”
Adam göğüs cebinden bir siyah top çıkardı ve hızlıca çıplak elleriyle ezdi. Daha sonra ellerinden siyah bir sis ortaya çıktı ve havanın içerisinde kayboldu.
Aninden kafamda ağırlığın kaybolduğundan içimde kötü bir his vardı. Yukarı baktım ve Meru’nun havanın içinde yayılan siyah bir kristalin içinde hapsolduğunu gördüm.
”kyui-kyui!”
”Meru!”
”bye-bye!”
Adam elini salladı ve Meru’nun içinde bulunduğu siyah kristal havada kayboldu.
Karanlık duygu beni sardı. Ona herhangi vurabileceğim bir duruş alırken zorla adamın yakasından yakaladım ama gülümsemesi değişmemişti.
”Meru nereye gitti?”(Wazu)
”Onun yerine! Onu kuzeydeki kaplıca kasabasında bulabilirsin o zaman ben önden gideceğim! Orada görüşürüz”
*pakin*
Bu iç parçalayıcı kelimelerle adam elimden kaydı ve onu tekrar yakalamaya çalıştığımda havada ortadan kayboldu.
”Gidiyor musun?”(Orlando)
Orlando’nun sözünü duyduğumda yavaşça arkama döndüm.
”Evet, Meru’yu geri alacağım… Üzgünüm, şövalye halini görmek istediğimi söylesem de”(Wazu)
”Önemli değil”(Orlando)
Naminissa ve diğerleri etrafımda toplandı.
”Onu bana bırak. Söz veriyorum onu doğrudan benim kontrolümde bir şövalye yapacağım”(Navirio)
”Çok teşekkür ederim Navirio”(Wazu)
Navirio Orlando’yu şövalye yapmaya karar verdi. Eğer bunu Navirio’ya bırakırsam iyi olacak.
”Wazu-sama… Bu sefer gerçekten size borçlandık. Ödül hakkında ben. Sözümü bozmadan size vereceğim bu yüzden lütfen dört gözle bekleyin!”(Naminissa)
”E-evet”(Wazu)
…Ödül? Böyle bir şey mi vardı? Pekala. Bir ödül varsa memnuniyetle kabul edeceğim.
”*öksürük* kesinlikle daha sonra seni görmeye geleceğim”(Narellina)
”Eh? E-evet…”(Wazu)
Narellina boğazını temizledi ve bana göz kırparak söyledi. Yüzü kızarmıştı. Üşüttün mü?
”O zaman, sonra görüşürüz!”(Wazu)
Meru’nun uçtuğu yere doğru koşmaya başladım.