Sono mono. Nochi ni... - Bölüm 087
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: ggurcan
Asla Yapmayacağım Demedim
Derin düşüncelerle lonca kartını kontrol ettiğimi gördüğü zaman sanki ilgisini kaybetmiş gibi hayal kırıklığı içerisinde bir tonla konuştu.
‘’…Yani? Şimdi anladın mı? Kimse bana karşı kazanamaz’’(Haosui)
‘’…O zaman, neden hala benimle dövüşmek istiyorsun?’’(Wazu)
Haosui düşünürken boşluğa baktı, yavaşça görüş açısını bana çevirdi ve hafifçe başını eğdi.
‘’…Çünkü yapacağım başka bir şey yok?’’(Haosui)
Şeytanlaşmanın etkisi… Pekala bu mümkün değil. Belki de, çok güçlendiğinden ve etrafında onunla rekabete edecek güçlü kişiler olmadığından amacı kaybedeceğini hissediyordur… Sadece alışkanlık olarak savaşmak istiyor.
Haosui’ye bu şekilde baktığımda, hayattaki ruhunu kaybetmiş gibi görünüyordu.
‘’…Ayrıca reddedemezsin’’(Haosui)
‘’Neden’’(Wazu)
‘’Hmm…’’(Haosui)
Haosui Meru’yu işaret etti.
‘’…O çocuğu ben korudum. Onunla ilgilendim. Ona yemek verdim’’(Haosui)
Bunu ortaya döktüğünden geri konuşamadım… Reddetmek istemedim ama bunun onun için güvenli olup olmadığından emin değildim.
Meru’ya baktığı için, önümdeki küçük kızı kurtarmak istiyordum. Ancak, şuanda bunun gerçekleştirmek için iyi bir plan düşünemiyordum.
Doğruyu söylemek gerekirse, zamana ihtiyacım var ama geciktirme amacıyla değil. Yarasa benzeri kanatlar ya da diğer eşyaların ne zaman diğer kırmızı topu yutan insanlar gibi büyüyeceğini bilmiyorum. Artık zaman kaybetmemek gerektiğini düşünüyorum.
‘’Anlıyorum. Kabul edeceğim ama bana biraz zaman verebilir misin?’’(Wazu)
‘’…O zaman on dakika sonra’’(Haosui)
‘’…Anladım. Kulağa hoş geli—–b-bekle! Çok kısa! Neden sadece on dakika?’’(Wazu)
‘’…Bir saat sonra?’’(Haosui)
‘’Bu çok farklı değil! Demek istediğim, başka günlere bırakalım!’’(Wazu)
‘’…O zaman, yarın?’’(Haosui)
‘’Bana daha fazla zaman ver!’’(Wazu)
‘’Muu… Çok zor bir şey söyledin…’’(Haosui)
‘’Zor bir şey söylemedim—–!’’(Haosui)
Sonunda… İki gün sonra öğlen savaşmaya karar verdik… İç çekme…
–
–
–
–
–
Şimdilik, önümüzdeki iki gün boyunca bir atılım stratejisi bulmalıyım. Bunu düşünürken odadan ayrıldım. Dışarıda, seksi bir gülümsemeyle bir kadın bana bakıyordu.
Yukarıdan aşağı kombin yapılmış ince kumaşlar giymişti, karnının etrafında sarılmış kalın bir sargı vardı, bu tarz bir kıyafet gördüğüm ilk seferdi.
Saçları arkadan bağlanmıştı, ayrıca orada bazı bölgelerde yerleştirilmiş altın dekorasyonlar vardı. Gözünün altındaki ben çekici özelliklerini daha da vurgulamaktaydı.
Bu kadar güzel bir kadına bakarken istemeyerek bir yutkunma sesi çıkardım. Kadın yavaşça bana doğru yürüdü.
Huh? Ben? Daha sonra, zarafetle eğildi ve kendisini tanıttı.
‘’Tanıştığımıza memnun oldum Wazu-san. Ben bu Osen kasabasının lorduyum ve ayrıca Grave-san’ın eşi, Adım Serena’’(Serena)
Shuu—-ne olduğunu merak ediyorum, hemen sakinleştim.
‘’Tanıştığımıza memnun oldum, benim adım Wazu. Öyleyse… Grave-san’ın karısının benden bir şeye ihtiyacı mı var?’’(Wazu)
‘’Evet ayrıca Grave’den bir istek. Kalacak hanı kararlaştırdığınızdan beri bölge için Wazu-san’a rehberlik etmek için geldim’’(Serena)
‘’Oh, anlıyorum! Yani, umm, senin ellerindeyim’’(Wazu)
Serena-san’ın rehberliğinde hana doğru yöneldim. Yol üzerinde uzak bir yerden bir adamın bağırmasını duydum.
‘’Şimdiki çığlığı duydun mu?’’(Wazu)
‘’Evet, aptal bir adam dikizlemek için kadınlar banyosu bölgesine girmiş gibi görünüyor’’(Serena)
Eh… Hayır… Ama bu bir çığlık…
‘’Bu kasabada duvar olmadığından, bazı insanlar bu kasabanın güvenliğinin eksik olduğunu ve kadınları gözlemleyebileceklerini düşünüyorlar. Aslında, burada sayısız tuzak, görünmez bariyer, yabancı tanıma sistemi vb. birçok araç bulunuyor. Güneyin kahramanı bile olsa, izin olmadan kadınlar banyo bölgesine giriş yapamayacaktır. Bunu yapan mağaza öyle söyledi’’(Serena)
‘’Bu gerçekten de çok sıkı…’’(Wazu)
‘’Evet… Bu kişi bariyeri kurarken ‘’Tom’u gözetleyeni Ara ve Yok Et’’ dedi, gerçekten de etkileyici kelimeler’’(Serena)(sözler İngilizce imiş yani bu evrenin halkı bu kelimelerin anlamını bilmiyor)
‘’Ara ve Yok et? Bu ne demek?’’(Wazu)
‘’Hmm,bu noktada bulunduğundan öldürüleceksin gibi bir şey sanırsam…’’(Serena)
‘’K-O-R-K-U-T-U-C-U!’’(Wazu)
Bu korkutucu sözler de ne? Demek istediğim, daha önce çığlık atan adama ne olduğunu merak ediyorum….şey, bu kendi hatası.
–
–
–
–
–
Karışık banyo bölgesine döndük. Bu bölgedeki en lüks ve büyük hanının üçüncü katına yönlendirilirdim.
‘’Eh? Burası mı?’’(Wazu)
‘’Evet, burası benim yönettiğim han, bu yerdeki en iyi odayı hazırladım. Dün için çok üzgünüm çünkü boş yer yoktu. Ayrıca Grave müşterilerime öncelik vermemi söyledi ama hepinizin bir ambarda kalacağını düşünmemiştim…’’(Serena)
‘’Hayır, bu büyük bir şey değil. Bunu önemsemiyorum’’(Wazu)
‘’Sözleriniz beni rahatlattı o zaman, size odanızı göstereceğim’’(Serena)
Hana girdikten sonra görevliler işlerine devam etmeden önce Serena-san’a eğildiler. Ara sıra onu selamlayan bazı müşteriler de vardı. Serena-san bana rehberlik yaparken dikkatlice yanıtladı.
Girdiğimiz oda gerçekten de geniş ve göz alıcıydı, ayrıca oda pahalı gibi görünen mobilyalarla dekore edilmişti. Dürüst olmak gerekirse, benim gibi birisinin bu odayı kullanması gerçekten uygun mu?
Ancak, odanın manzarası harikaydı, böyle bir manzaraya sahip odada kalmak için gerçekten değeceğini düşünmüştüm.
Böyle bir odanın ortasında masanın üzerinde Grave-san tek başına yavaşça içiyordu. Geldiğimi fark ettiğinde, beni davet etmek için tek elini kaldırdı.
‘’Yo-Wazu! Haosui ile işini bitirdin mi? Kastettiğim, başının üzerindeki Meru mu?’’(Grave)
‘’Evet, iki gün sonra onunla savaşacağım. Meru, bu benim arkadaşım Grave-san.Gel,ona merhaba de’’(Wazu)
‘’Kyuii—‘’(Meru)
‘’Ou-Ben Wazu’nun arkadaşı, Grave. Saygılarımla!’’(Grave)
Bu doğru, belki Grave-san bu problemi çözmek için bana birkaç bir şeyler öğretebilir.
Böyle düşündüm ve Haosui’nin durumu, kırmızı top ve yutan insanlara ne olduğu hakkında konuştum. Bunları duyan Grave-san —‘’Hmm…’’ – dedikten sonra düşündü ve gözlerini bana çevirdi.
‘’Bunun gibi bir şey oldu huh… Üzgünüm ama hiçbir şey düşünemiyorum. Serena sen ne düşünüyorsun?’’(Grave)
‘’Bakalım, Haousui-san özel olarak sorunda neden olmuyor, hatta tam aksine bu kasabaya gelen meydan okuyucuların sonucu buralar canlanıyor. Eğer mümkünse güvenli bir şekilde eski haline dönmesini istiyorum… Ama lütfen beni bağışla. Benim de ona yardım edecek bir şey aklıma gelmiyor. Hiçbir yardımda bulunamam lütfen beni bağışlayın’’(Serena)
‘’Yoo, lütfen aklına takma. Ben de hiçbir şey bulamıyorum’’(Wazu)
İkisi de bana yardım edememişti. Freud’in bir şeyler bilip bilmediğini merak ediyorum. Burada değil ama gidip ona soralım. Ancak, ne zaman geleceğini bilmiyorum. Ama Grave-san bile bir şeyler bilmediğinden onun bileceğini sanmıyorum.
Şuanda zekamın sınırlarındaydım. Şuanda Tanrı’dan bile yardım dilenmek istiyorum…
Hmm… Tanrı! Tanrıça!
(Lonca Kartında takılıyorlar sor işte )