Sono mono. Nochi ni... - Bölüm 095
Çevirmen: Kylerxy Düzenleme: Friolero
Tembellik Arzuladığı şey oldu
Haosui tam önümde dönüşüyordu. Neler olduğunu bilmiyordum ama yuttuğu kırmızı topun etkisinin
başladığını tahmin ediyordum
Haosui da vücudundaki değişimlerin farkındaydı. Onaylamak için iki elini de açtı kapadı. Sonunda
ellerini sıkıca sıktı ve ağzının kenarında hafif bir gülümseme oluştu.
‘’BU PATLAYICI GÜÇ… BU GÜCÜ ARIYORDUM…’’ (Haosui)
Hayır, bu yanlış. Daha önce birisini korumak istediğini mırıldandı. O zaman birisini korumak için güç
arayışında ama sanırım şu anki gücü bundan farklı. Haosui’yi çevreleyen sisten sadece kötülük
hissedilebiliyor. Bu nedenle…
‘’İstediğin güç gerçekten de bu mu?’’ (Wazu)
‘’ÇENENİ KAPA… BU GÜÇ İLE… TEKRAR HİÇKİMSEYE KAYBETMEYECEĞİM’’ (Haosui)
Haosui bunu dediği gibi beni işaret etti ve daha öncekinden daha hızlı koştu. Onun hareketi gerçekten
de aniydi.
Ama yine de gözlerime o kadar yavaş geliyordu ki belki de onun hareketlerine alıştığım içindi. Bundan
kaçınmam gerektiğini düşünmüyordum. Haosui’nin saldırısını sahip olduğu gücü reddetmesi için
direkt aldım.
Haosui’nin güçlü yumruğu karnıma ulaştı ama iyiydim. Bir santim bile oynamadım ve sakince olduğum
yerde kaldım.
‘’YALAN… BU İMKANSIZ…’’ (Haosui)
Haosui saldırısını aldıktan sonra hala iyi olduğuma inanamadı. Sanki kendisini kaybetmiş gibi defalarca
beni yumrukladı ve tekmeledi ama ben yine aynı yerimde, hiçbir şey olmamış bir şekilde duruyordum.
‘’NEDEN!? NEDENNNNNN!?’’ (Haosui)
Haosui gözlerinin önünde ne olduğuna inanamadığı için sinirleniyordu. Geriye doğru zıpladı ve sanki
orada bir şey varmış gibi elini gökyüzüne kaldırdı.
‘’GEL… BENİM KILICIM…’’ (Haosui)
Bu sözlerle gökyüzü karardı ve yıldırımlar kükremeye başladı. Yıldırım çarpmalarından birisi
Haosui’nin eline düştü ve orada bir kılıç ortaya çıktı.
Her ne kadar sadece Haosui ile aynı boyda ya da daha uzun bir sıranda kılıç gibi gözükmesine rağmen
sanki kendisi bir yıldırımmış gibi kılıç çatırtılar çıkartıyordu.
Haosui yavaşça duruşunu aldı, kılıcın ucunu bana doğrulttu. Ancak kılıcı gören ifadesi biraz huzursuz
görünüyordu, kaşları titriyordu.
‘’BU GÜÇ İLE… BU KILIÇ İLE…’’ (Haosui)
Haosui yine bana zıpladı. Kılıcın ucunun hedefi açıktı, benim kalbimi hedefliyordu.
Ama yine de olduğum noktadan bir santim hareket etmedim.
Haosui bir an şaşkın bir ifade sergiledi ama hemen kararını değiştirdi. Kalbimi bıçaklamak için daha
fazla ivme kazandı.
Kılıç bana dokunduğu an parçalara ayrıldı.
Kılıcın içerisindeki yıldırımlar da vücudumun içerisine aktı ama hiçbir şey hissetmiyordum.
Umm- dağda bundan daha güçlü yıldırımlar ile birkaç kez çarpıldığımdan hiçbir şey hissetmedim.
Haosui’nin ifadesi çöktü, ruhu tamamen yıkılmıştı. Önümde gözyaşlarına boğuldu.
‘’…hıçkırma~ …hıçkırma~ …NEDEN… NEDEN KAZANAMIYORUM… ŞU ANDA ELİMDE BU KADAR GÜÇ
OLMASINA RAĞMEN…’’ (Haosui)
Haosui yavaşça bana yaklaştı. Bu figür artık bir iblis kral değil sadece on dört yaşında bir kızdı.
‘’NEDEN… NEDEN…’’ (Haosui)
Haosui’nin hala sallandığını fark ettim. Kırmızı topu yuttuktan sonra şimdiye kadar tam dönüşüm
geçirmemesinin nedeni buydu.
Haosui’nin içinde hala savaşan bir şey vardı. Onu çevreleyen kırmızımsı sisi geri itmeye çalışan daha
önce gördüğüm yeşil sisi algılayabiliyordum.
Belki de, yeşil sis Haosui’nin sahip olduğu orijinal ejderha büyüsü gücüdür. Şimdiye kadar Haosui’yi
koruyordu.
Miktarı küçük olmasına, dönüşümü ve kırmızı topun etkisine rağmen hala çaresizce direniyordu.
Belki de kalbinin derinliklerinde Haosui’nin kendisi de bu gücün istediği güç olmadığını düşünüyordu.
‘’NEDEN…’’ (Haosui)
Haosui hiçbir gücü olmayan yumrukları ile göğsüme vuruyordu.
‘’NEDEN…’’ (Haosui)
Haosui gözyaşlarından buruşmuş yüzü ile gözlerimin içine bakıyordu.
‘’BANA YARDIM ET…’’ (Haosui)
Haosui’nin bana vuran yumruğunu nazikçe yakaladım. Güvende hissetmesi için gülümsedim.
‘’Evet, seni şimdi kurtaracağım!!’’ (Wazu)
Bu sözlerle birlikte, Haosui’nin karnına boştaki elimle vurdum… Biraz güçlü vurdum ya da onun
durumu düşünüldüğünde bir şey olmayacaktır. Haosui şok oldu ve kırmızı topu fırlatmasından dolayı
acı çeken bir ifade gösterdi. Hemen ejderha gözyaşları içeren şişeyi çıkardım…
Eh..? Haosui kırmızı topu fırlattıktan sonra bilincini kaybetti.
Bu şekilde ejderha gözyaşlarını içmesini sağlayamam. Ne yapmalıyım. Bunu düşünürken, yere düşen
kırmızı top parçalara ayrıldı ve ortadan kayboldu.
Haosui’yi çevreleyen siyah-kırmızı karışımı büyü gücü yeşile dönüyordu ama Haosui’nin bedeninden
yavaş yavaş havaya karışmaya başladı.
Eh? Tehlikeli olabilir mi? Sanırım onu olduğu gibi bırakırsam çok kötü olacak. Bu ölüyor olduğu
anlamına mı geliyor? Kötü… Gerçekten kötü!!
Ellerim onu desteklemek ile meşguldü, hiç zaman yoktu, aklıma gelen tek bir şey vardı.
Her şeyden önce özür dilerim. Üzgünüm!! Başka yolu yok, lütfen beni bağışla!! Eğer iyi sonuçlanırsa,
beni lanetlesen bile razıyım.
Daha sonra şişeyi açtım. Ejderha gözyaşlarını ağzımın içerisine doldurdum ve nazikçe Haosui’nin
bedeni yakınıma çektim. Dudaklarımı onunkilerin üzerine koydum, dilimi kullanarak ağzını açtım ve
ejderha gözyaşlarını içmesi için zorla ağzının içine döktüm.
Ufak bir yutkunma sesi duydum ve boğazı da hareket etmiş gibi görünüyordu.
Görünüşe göre ejderha gözyaşlarını içirmede başarılı olmuştum. Haosui’nin durumunu rahatlarken
gözlemledim. Ortadan kaybolan yeşil büyü gücü giderek artıyor ve normale dönüyordu.
Haosui yavaşça gözlerini açtı. Gözleri koyu yeşildi ve içine çekilmem için yeterince güzeldi. Bu gözler
bana bakıyordu ve küçük ağzını oynattı.
‘’…Bana yardım ettiğin için teşekkürler, kocacım’’ (Haosui)
‘’…Mmm?’’ (Wazu)
Ağzım Haosui’den gelen sıcak bir öpücük ile kapandı.
İçim acıyor içim 95 bölümdür bu anı bekledik hadi sıradaki bölüme geçelim. 😀