Sono mono. Nochi ni... - Bölüm 100
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: Reira
Utanç Verici
Ertesi gün Haosui ile yüzleştim.
Artık odadan bir adım bile atmak istemiyordum. Neydi o? Dışarısı benim idam alanıma mı döndü?
Savaşın ortasında sadece Haosui’yi kurtarmayı düşündüğümden o yerin içinde izleyen seyircilerin olduğunu unutmuştum. Diğer bir deyişle Haosui ve benim öpüşmemi görmüşlerdi.
Haosui tekrar bayıldığından dolayı onu Serana-san’ın himayesi altına bıraktım. Kadın banyo bölümündeki onun odasına götürmüştü.
Haosui’nin kurtulacağından rahat olmama rağmen fiziksel durumu düzelmemişti.
Ve arenayı terk etmeye ve kaldığım hana geri dönmeye çalıştığımda, etraftaki seyircilerden gelen çeşitli tepkiler ile karşılaştım.
“*hyuu-hyuu*” ya da “Kötü değil adamım!!” ya da “Benim Haosui-chan’ım… Öldürün onu!” ya da “Lütfen bana sarıl!”…
Bu arada sonuncusu olan –“Lütfen bana sarıl!”— şişkin kaslara sahip bir adamdan geliyordu *titrer*. Erkekler banyo bölgesine kesinlikle gitmeyeceğim.
Böyle bir kalabalığa doğru acı bir gülümseme ile hızlıca kafamın üzerindeki Meru ile ayrıldım.
Ancak hana giden yol üzerinde bile yoldan geçenler tarafından sarıldım. Utanç verici, bu yüzden doğruca odama koştum ve o zamandan beri asla çıkmadım.
Çok utanç verici, odanın içinde “Hiaa” ya da “Uwaa” gibi garip sesler çıkardım.
Beni bu durumda izleyen Grave-san ve Freud kendi kendilerine eğleniyorlar gibi görünüyorlardı. Onlarla sonra ilgileneceğim. İçi rahat olsun diye Meru’nun kafasını okşarken yatağa uzandım.
Sakinleştiğimde sonunda doğru düzgün düşünebilmiştim.
Biraz şaşırtıcı olmasına rağmen bence Haosui ile öpüşmek basitçe harikaydı. Biraz düşününce, kazanınca eşi olacağımı söylediği bir kural vardı.
Daha önce beni Danna-sama olarak adlandırmasının nedeni bu muydu? Eh? Haosoi şimdi benim eşim mi oldu? Benimle dalga geçiyor olmalı değil mi? Cidden? Demek istediğim, benim hislerim ne olacak?
(İngilizce Ç.N: Şu andan itibaren kocacığım yerine Danna-sama’yı kullanacağım)
Kesinlikle, düşününce Haosui tatlı bir kız. Onun kocası olmayı kimse kafasına takmayacaktır. Ama aşktan bahsedince, halen kendimden emin değilim…
Dahası, evlilikten önce yetişkin olmalısın. Haosui hala on dört yaşında değil mi? O zaman onunla evlenmek yine de imkansız.
Eh? Bekle, bu yüzden üzüldüm mü? Hayır hayır, öyle bir şey yok… Ama Haosui’nin gerçek hislerine ne demeli?
Bana Danna-sama diye seslendi ve ayrıca öptü. Bu bana aşık olduğu anlamına gelmiyor mu? Nasıl olabilir? Neden? Sebebini hiç anlayamıyorum.
Belki de kendisine yüklediği koşulları takip ediyordur. Eğer öyleyse böyle bir şeyi unutmasını söyleyeceğim.
Yine de biraz hayal kırıklığı…
Her şey çok ani olduğu için düşünce sürecim hala kargaşa içerisinde. İlk önce Haosui’nin durumunu kontrol etmeye gitmem gerek.
Kesinlikle kendisine zorladığı şartlara sadık kalıyor. Bu doğru, benim gibi birisine aniden aşık olmak onun için imkansız…
*hıçkırır* Hadi uyumaya geri dönelim.
Ertesi gün Serana-san’dan Haosui’nin bilincini geri kazandığını ve benimle kişisel olarak görüşmek istediğini söyleyen bir mesaj aldım. Haosui’nin yerine doğru gidiyordum.
Freud ve Grave-san da bir nedenden dolayı beni takip ediyordu. Grave-san’ın eşini görmeye gitmesini anlayabiliyordum ancak ayrıca neden Freud da bizimle geliyor? Bunu sorduğumda Freud üzgün görünen bir yüz yaptı.
“Ne hakkında konuşuyorsun? Wazu-sama nereye gidiyorsa bu Freud da orada olacak.” (Freud)
“Benim görüş alanımdan aniden kaybolduğun birçok an var.” (Wazu)
“Sadece tek bir vücudum olması ne kadar üzücü.” (Freud)
“Bu soruyu cevaplamıyor, biliyorsun değil mi?” (Wazu)
“Şey, hadi geçmişi unutalım.” (Freud)
“Bunu senden duymak istemiyorum!” (Wazu)
Bu faydasız. Bu adamla düzgün bir konuşma yapamıyorum. Onu yalnız bırakalım. Böylece ne yaptığını daha az umursayabilirim.
Meru’yu başımın üstüne bindirdim ve handan ayrıldım. Ama tekrar, hala utanıyorum.
Haosui ve benim aramızda olanları zaten tüm kasaba biliyor gibi görünüyordu. Arkamdaki bakışları hissedebiliyorum, ayrıca bazı insanların benim hakkında fısıldadıklarını duyabiliyorum.
Bazıları hızlı fikirli. “Evliliğiniz için tebrikler!” gibi şeyler gönderen insanlar vardı. Dedikodular ne kadar hızlı yayıldı!
Bir süre nefesimi tutarken Haosui’nin kaldığı yer olan hana ulaşmayı başardım.
Korkunç… Benim mental gücüm buraya kadar yok oldu. Dedikodular korkunç.
Hana girmeden önce nefesimi tuttum. İçeride Serena-san bekliyordu. Beni Haosui’nin dinlendiği yere götürdü.
Haosui üst kısmı hafifçe yukarı kaldırılmış şekilde yatakta dinleniyordu. Temiz açık yeşil pijama giymişti.
Göğsünün etrafındaki nakış, bir ejderha mı? Meru bunu fark ettiğinde kafamdan Haosui’ye doğru uçtu.
Hala her zamanki uykulu yüze sahipti ama ağzı biraz yükselmişti ve ayrıca yüzü de gevşemişti.
“Dediğin gibi, Danna-sama benden daha güçlü.” (Haosui)
“Kyuii-Kyuii–“ (Meru)
“Övünme..?”
Göğsünü kabartan ve gururlu bir yüz yapan Meru, Haosui’ye biraz tatmin edici bir surat göstermişti.
Bir şekilde önümdeki kızı kurtarabildiğimden kendimi biraz övmek istiyorum.
Ancak, Meru ne dedi? Merak ediyorum. Acaba Meru ile daha sonra konuşabilecek miyim…
Böyle şeyler düşünürken Haosui’ye bakış attığım sırada gözlerimiz buluştu. Sonunda varlığımı fark etti. Yüzü kızardı ve üst gövdesini anında battaniye ile gizledi.
Hmm… Acaba ne yapmalıyım?
Korkmuş küçük bir hayvan gibi, dikkatlice battaniyesini indirdi. Bir şeyler söylemeden önce gözlerimin içine baktı.
“Ben, bekliyordum. Hoş geldin, Danna-sama…” (Haosui)
“M-merhaba…” (Wazu)
Tekrar Danna-sama demesinden dolayı odaya girmeden önceki şaşkın bakışlarla sözlerine cevap verdim.