Sono mono. Nochi ni... - Bölüm 102
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: Reira
Yardım İsteği
Canavar kulaklı kız Haosui’ye koştu ve ona sarıldı. Başında, altın sarı saçları tarafından aydınlatılan altın kedi benzeri bir çift kulak vardı. Yüzü terle kaplıydı ve hüzünlü görünüyordu.
Gözlerinin köşesi hafifçe yükselmişti bu yüzden kesinlikle her zaman neşeli bir yüz ifadesine sahipti.
Göğsünün etrafındaki bölgeyi ve belini kaplayan kıyafetleri leopar desenleriyle bir çeşit canavar kürkünden yapılmıştı.
Böyle kıyafetler nedeniyle orta göğsü ile poposu ile birlikte iyi tondaki bedeni görülebiliyordu, ayrıca arkasından gelen altın kedi benzeri kuyruğu da vardı.
Böyle küçük bir kız Haosui’ye yapışarak darmadağın bir ses ile konuşmaya başladı.
“Bana yardım et, Hao-chan! Kabilem bu gidişle yok olacak!” (Marao)
“Ne demek istiyorsun..?” (Haosui)
Kız durumu Haosui’ye anlatmaya çalıştı ama sonunda benim varlığımı fark etti ve alarm durumuna girerek bir anda Haosui’nin arkasına saklandı. Gözlerini keskinleştirdi ve bana tehdit dolu bakışlar attı.
“Grrr… Grrr…” (Marao)
“Sakinleş… Danna-sama, Meru ve Serana-san’a güvenebilirsin… Diğerleri hakkında hiçbir şey bilmiyorum…” (Haosui)
Grave-san’a da güvenebilirsin ama ben de Freud hakkında çok fazla bir şey bilmiyorum. Ancak, eğer ona söylersem, bu hikaye ileriye gitmeyecektir ve kız da korkmuş görünüyor.
Elden bir şey gelmez, Grave-san ve Freud hakkındakileri Haosui’ye açıkladım. Haosui ikna olduktan ve uyardıktan sonra kız sonunda bakışlarını kesti. Böylece sonunda hikayesini duyabildik.
Kız sakinleştiğinde, ona rahatça konuşabileceği bir alan yarattık. Yatakta yarı uzanık yatan Haosui’nin etrafında toplandık. Haosui yatağının yanına oturmam konusunda ısrar etti.
Grave-san ve Freud sırıtırken Serana-san Haosui’ye ve bana sıcak gözlerle baktı.
Daha sonra Freud’u yumruklayacağım.
Meru her zamanki gibi kafamdaydı. Kız benim karşımda ve Haousi’nin yanına oturdu.
“Öyleyse… Korkunç şeyler olmuş gibi görünüyor, bize açıklayabilir misin?” (Grave)
Grave-san cümlesini bitirdiğinde, kız kararlı bir yüzle konuşmaya karar verdi.
“Benim adım Marao Leganile. Batıdaki ‘Leganile Krallığı’ olarak adlandırılan Canavar Adam Krallığı’nın kralı Geo Leganile’nin kızıyım.” (Marao)
Bunu söylerken Marao adındaki kız yavaşça kafasını bize eğdi.
“Daha önce büyük ihtimalle onu köle olarak satacak bir grup insandan kurtardım.” (Haosui)
Haosui bunu söylediğinde, Marao’nun yüzü kızardı ve reddetti.
“O zamanlar bir arkadaşıma yardım etmeye çalışıyordum ve sadece basit bir hata yaptım!” (Marao)
Onun gerçekten sinirlendiğini hissetmemiştim ama ilişkilerinin ne kadar yakın olduğunu anlayabilmiştim. Belki de orada, ikisi de iyi arkadaşlar haline geldi.
“Öyleyse, buraya gelip yardım isteyecek kadar olan bu korkunç şey nedir?” (Freud)
Freud Marao’nun hikayesine devam etmesi için teşvik ettiğinde, Marao ciddi bir yüzle bize baktı.
“Evet. Kralın kızı olarak, Kahraman Haosui’nin yardımını istiyorum. Şu anda, bizim ülkemiz ılımlı grup ve ödün vermeyen grup olarak ikiye bölündü. Bizim kraliyet ailemiz ılımlı gruba dahil ama özellikle savaşlarda ustalaşmış çoğu Canavar Adam ödün vermeyen gruba ait. Canavar Adamlar güçlü insanları takip etme eğilimindelerdir. Ödün vermeyen grubun başındaki adam babamın en geç kardeşi, Deizu Leonir. Aramızdaki en güçlü Canavar Adam. Nazik birisiydi ama bir gün aniden değişti. Güney kıtasında yer alan ve sayısız köle Canavar Adamlarla birlikte krallığa Canavar Adamların Kurtuluşu adında büyük bir savaş yapmayı planlıyor. Onun hislerini anlıyorum ama bu doğru değil. Çünkü savaş sadece iki tarafa da nefret getirecektir. Bizim ılımlı grubumuz Deizu’nun talimatlarını durdurmaya çalışmasına rağmen babam dahil birçok kişi karşılığında yakalandı. Deizu şu anda krallıktaki gücü elinde bulunduruyor ve durmadan savaş için hazırlanıyor.” (Marao)
Korkunç şeyler olacak. Etrafı kontrol ettim, Grave-san ve Freud derin düşünceler içerisindeydi. Serana-san suskundu. Haosui çok iyi anlamadığından her zamanki ifadesindeydi. Meru esniyordu.
Oh, uykun mu var?
Her zamanki gibi Meru’yu okşarken, Haosui Meru’yu kıskanıyormuş gibi bana bakışlar attı. Diğer boş elimle Haosui’nin kafasını okşarken, Grave-san ciddi bir yüzle Maroa’ya karşı konuştu.
“Durumu anlıyorum. Öyleyse, Haosui’nin ne yapmasını istiyorsun?” (Grave)
“Benimle birlikte krallığa gelmesini istiyorum. Her şeyden önce, bana babamı kurtarmakta yardım etmesini istiyorum.” (Marao)
“Her şeyden önce? Yani bu hala devamı var demek.” (Grave)
“Daha sonra, babamla birlikte ödün vermeyen grubu durdurmasını istiyorum.” (Marao)
“Bunun bu kadar basit olmadığını biliyor olmalısın. Ödün vermeyen grubun çoğunluğu askeri personel değil mi? Savaş kaçınılmaz olacaktır. Burada büyük tehlikelerin olduğunu anlayabiliyor musun?” (Grave)
“Bu… Anlıyorum, ama…” (Marao)
Grave-san bunları söyledikten sonra Marao’nun cesareti kırıldı. Ellerimi sıktım ve hiçbir şey söylemedim. Daha sonra Haosui yüzünü Marao’ya çevirmeden önce sıktığım elimi okşadı.
“Ben iyiyim… Başı belada olan bir arkadaşıma yardım edeceğim.” (Haosui)
“Hao-chan…” (Marao)
Marao minnettar görünüyordu ama Haosui’ye karşı özür dileyen bakışlarını saklayamamıştı.
“Bunu söylesem de, şu anki durumumla bu imkansız. Şu anki durumumun iyi olmadığını göremiyor musun? Oraya gitmek ölüm ile eşdeğer.” (Haosui)
“Biliyorum, bu yüzden…” (Marao)
Hmm? Haosui bir nedenden dolayı gözlerini bana çevirdi..! Neler olduğunu merak ediyorum. Omurgamdan aşağı bir soğukluk hissettim ama bir sonraki sözleri cevabı vermişti.
“Danna-sama, lütfen Marao’ya yardım et.” (Haosui)
“Eh!! Hao-chan evlendin mi?” (Marao)
“Evlenmedim… Ama, gelecekte olacak. Kesinlikle. Sadece zaman meselesi.” (Haosui)
Bu sözleri bana bir gönderme miydi? Yüzüme acı bir gülümseme koyduğumda, Grave-san ve diğerleri birbiri ardına konuşmaya başladı.
“Pekala, eğer bu Wazu-oğlan bu işin içindeyse çabucak hallolacaktır. Tebrikler!” (Grave)
“Şimdi rahatlayabilirsin. Tebrikler!” (Serana)
“Eğer Wazu-sama’ya bırakırsan her şey yoluna girecektir. Tebrikler!” (Freud)
“Kyuii~! Kyuii~!” (Meru)
Neden herkes sözlerinin sonunda tebrik ediyor? Henüz evlenmedik!! Hiçbir şey hala kararlaştırılmadı. Kendi kendinize karar vermeyin!
“Umm… Ben hala hikayeyi anlamadım…” (Marao)
“Ma-chan, her şeyi Danna-sama’ya bırakmak sorun değil. O benden daha güçlü!” (Haosui)
“Eeh!? Hao-chan’dan daha güçlü?” (Marao)
Marao bana şüpheli bakışlar attı. Pardon, gücümden şüphe duymanı anlayabiliyorum. Ama ben ve Haosui henüz evlenmedik, lütfen şimdilik buna inan.
“Lütfen Danna-sama… Lütfen arkadaşıma yardım et.” (Haosui)
Haosui bir kez daha yalvardı. İfadesi her zamanki gibiydi ama gözlerinden ciddiyeti hissedebiliyordum. Haosui gerçekten de arkadaşına yardım etmek istiyordu. Bu hislerini bana ulaştırmıştı.
Şey, şu anki durumuyla Haosui’nin oraya gitmesi imkansız değil mi? Oh, şey… Ayrıca, böyle bir ifadeyle istedikten sonra reddetmek zor… Elden bir şey gelmez.
“Anlıyorum… Anladım ama, kaba kuvvetle halledebilir miyim?” (Wazu)
“Sorun değil…” (Haosui)
Bekle bir dakika, Haosui’den kaynaklı bir sorun olmasa bile, Marao ile ilgili bir sorun olabilir!
“Eğer Hao-chan’ın kocası Deizu’yu devirebilirse, problem çözülecektir. Canavar Adamların en güçlüsünü bastırabildiğin sürece, biz ılımlı grup gerisini halledebiliriz. Bu rolü normalde Hao-chan’a bırakacaktım…” (Marao)
Oh, yani sorun bu. Öyleyse bunun hakkında bir şeyler yapabilirim, sanırım?
Böylece, Batı’daki Canavar Adam Krallığı’na Marao ile birlikte gidiyorum.