Sono mono. Nochi ni... - Bölüm 105
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: Reira
Kendini Tutmak Beden için Zararlıdır
Ben, Meru ve Marao hemen Osen Kasabasından ayrıldık ve Leganile Krallığı’na yöneldik. Leganile Krallığı’na giderken başka bir yoldaş bize katıldı: Grave-san.
Çünkü Leganille Krallığı’nda üç karısı vardı ve hepsinde ılımlı grup bölgesinde yer alıyordu. Onlar hakkında endişelenmişti bu yüzden bize eşlik etme konusunda gönüllü olmuştu.
Dahası, onlardan bir tanesi Marao’nun tanıdığı gibi görünüyordu, kraliyet ailesine hizmet veren bir hizmetçi. Marao onun da yakalandığını bize söyledi.
“Endişenme, o güçlüdür.” (Grave)
Böyle söyledi, tedirginlik hissini tamamen saklayamamıştı. Ben de onun güvende olması için dua ettim.
Leganile Krallığı’nı hedefliyorduk, yürüyerek gidersek yaklaşık bir ay sürecekti. Osen Kasabası ile Leganile Kralığı arasında bir orman yolu vardı ve bir rehber ile girmediğiniz sürece kesinlikle kaybolacakmışsınız gibi görünüyordu.
Çok göze çarptığından atlı arabayı kullanamazdık bu yüzden yürüyorduk. Ya da koşuyorduk. Araziyi tanıyan Marao’un rehberliğinde, orman boyunca koşmaya devam ediyorduk.
Şey, benim için bu çok kolaydı. Kafamın üzerinde beni sürdüğünden Meru için de bir sıkıntı yoktu. S-seviye maceracı başlığı ile yaşayan Grave-san kayda değer bir hızda koşuyordu. Marao da hızımıza ayak uydurabiliyordu. Yine de birkaç kez mola vermiştik.
Ormanın içerisinde düz bir çizgide ilerliyorduk, sanırım at arabası ile karşılaştırıldığında oldukça hızlı ilerliyorduk.
Dinlenme zamanın gelip gelmediğini merak ediyorum. Böyle düşündüm ve önümüzde bir ana yol gördüm. Ama görünen o ki sıkıntılar her yerde ortaya çıkıyordu. Ben ve Grave-san Marao’yu korumak için önüne atladık.
“B-bekle bir dakika! Hayır, LÜTFEN bekle..!”
Bu görünüşten, orada bir haydut olduğundan şüphelendim. Kirli kıyafetler ve belinde uzun kılıçlar.
Günlerce banyo yapmadın mı? Tenin çok kirli.
Tıraş olmadığından yüzünde büyüyen sakalları bir his veriyordu… Bir his… Yüzü biraz soluktu ve her yerinden terliyorken, elleri ile karnını tuttu. Hmm, karın ağrısı?
“S-siz hepiniz… Biraz kağıt… Hayır, paranızı burada bırakın.”
“Ama bir kağıda ihtiyacım var…”
“Hayır, sadece para tamam mı? Sanırım… Uhh!”
Bu kötü değil mi? Zaten çoktan sınırında değil mi? Haydut çaresizce bir şeyleri saklamak için mücadele ediyordu.
Grave-san ve ben ne yaptığı hakkında birbirimize bakıyorduk. Şimdilik haydutla konuşmaya karar verdik.
“Anlıyorum… Para istiyorsun, huh? Öyleyse direnmekten başka çaremiz yok.” (Wazu)
“Katılıyorum… Sana biraz kağıt verebilirim ama iş paraya geldiğinde direnmekten başka çaremiz yok. Acelemiz var ve sen de bir bela gibi görünüyorsun, savaşmak için sana biraz zaman ayırabilirim!” (Grave)
“Bu noktada, bu büyük bir sıkıntı olacak. Her iki taraf için de.”
Ben ve Grave-san gülmemek için kendimizi tutarken konuştuk. Haydut *uhh* ya da *aah* diye sesler çıkararak bizim konuşmamızı dinlerken çaresizce bir şeyler saklıyordu.
Acaba ne kadar dayanabilir? Tabii ki duygularını kontrol edemeyeceği zaman, bu yeri bir anda terk edeceğiz.
“Hey, bu kişi acı çekiyor gibi görünüyor, ona yardım etmeyecek misiniz?” (Marao)
Marao arkadan geldi ve söyledi.
“Eh? Demek istediğim, o bir haydut. Ona yardım etmek zorunda değiliz.” (Wazu)
“Bu doğru. Yardım ettiğimiz an, karşılığında bize saldırma ihtimali var.” (Grave)
“Anlıyorum…” (Marao)
“Öyleyse, şimdi yapabileceğimiz şey olabildiğince zaman kazanmak.” (Grave, Wazu)
Yüzü sözlerimizden dolayı çaresizlik ile kaplandı. Titriyor ve sallanıyordu, zorla nefes alıyordu. Bir sonraki an gökyüzüne bakarken “Uhh” ile dudaklarını dışarı çıkardı, bir yandan da kalçalarını tutuyordu. Sonunda ortaya çıkardı mı?
Ben ve Grave-san hemen hazırlanan Marao’yu buradan uzaklaştırdık. Haydut bir süre aynı konumda kaldı. Aniden düşük seste gülmeye başlamadan önce derin bir nefes aldı.
“Fufu… Hahaha… Hahahaha.”
Haydut aniden yüksek sesle gülmeye başladı. Sorun ne? Bir yerini mi vurdun? Sadece güldü ve hiçbir şey söylemedi.
“Gitti! Ağrılar geçti! Şimdi o zaman, hazırlıklı olsanız iyi olur! İsteğimi kabul etmediğinize pişman olacaksınız!”
Haydut kılıçlarını çıkardı ve ucunu bize doğrulttu.
Aptal! Üstesinden geleceğini söyledi!? Başını belaya sokuyor, ama bu ne anlama geliyor?
Ben ve Grave-san sırıttık. İşini hızlıca bitirmek için savaş pozisyonuna girdik. Haydut hareketlerimize tepki gösterdi ve başka bir hançer daha çıkardı.
“Saflar! 2 vs 1 olduğundan savaşta avantajlı olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Size iki kılıç tekniğini kullanabilirim! Gücümü size göstereceğim! Kaçabiliyorken kaçmadığınız için pişman olacaksınız!”
Haydut büyük bir kesme için elini yükseğe kaldırdı. Ben ve Grave-san kaçınmak ve karşı saldırı yaparak onun işini aniden bitirmek için hazırlandık ama…
“’………..”(Wazu)
“Ugh… Agh…”
“Bu kişi tekrar acı çekmeye başladı…” (Marao)
Marao böyle söylerken haydut silahlarını attı ve ellerini tekrar karnına ve kalçasına koydu.
Bunun bittiğini düşünürken, daha sonra tekrar geldi. Onun tenine baktığımızda, öncekinden daha güçlü bir dalga gibi görünüyordu. Çaresizce mücadele ediyordu. Zar zor nefes alıyordu, gözlerinin köşesinden gözyaşı aktığını görebiliyordum.
“Lütfen… Lütfen burayı terk edin. Artık hareket edemiyorum. Sınırdayım… Bir kızın önünde… Yapmak istemiyorum. Lütfen… Şerefimi korumak için.”
“Gidelim mi..?” (Wazu)
“Katılıyorum.” (Grave)
Grave-san sessizce cebinden boş bir kağıt çıkardı ve haydutun önüne yere koydu. Bu yeri hızlıca terk ettik böylece ne ses ne de koku bize ulaştı.