Super God Gene - 0355
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: ggurcan
ÖLMÜŞ KİŞİNİN ARKADA BIRAKTIĞI ŞEYLER
Han Sen sadece en kolay Hızlı Koşu modunu geçmişti. Metal duvarlar ekleyerek ve düzenleyerek zorluk daha da arttırılabilirdi. Ek olarak cihazın içerisindeki yerçekimi de arttırılabilirdi.
Birinci seviyeden X seviye arasındaki bir sıralamada Han Sen sadece ilk seviyeyi geçmişti.
‘’Hızlı koşu sıradan bir yerçekimi antrenmanından çok daha iyi. Aşırı Yükleme pratiği yaparken benim için harika olmalı’’ Han Sen bu ilginç cihazı keşfettikten sonra daha fazla laboratuvara gelmeye başlamıştı.
Özellikle Hızlı Koşuyu kullanmak için laboratuvara geliyordu ve diğer testler ile hiç ilgilenmiyordu. Her zaman Hızlı Koşu antrenmanı yapmaya başlamadan önce araştırmacıların laboratuvardan çıkması bekliyordu.
Han Sen’in de beklediği gibi Hızlı Kışı sadece Yerçekimi antrenmanından daha zor değil ayrıca tüm bedeni eğitmeye geldiğinde daha etkili ve kapsamlıydı.
Yerçekimini 25,0’a ayarladığında X seviye Hızlı koşuyu geçebilirse o zaman gerçek manada kondisyonu indeksi yirmi beşe ulaşacaktı. Han Sen tüm on seviyeyi geçtiği zaman Hızlı koşu konusunda daha da takıntılı hale geldi.
Geçebilmesinin sebebi tüm metal duvarların yerleşim şekillerini ezberlemiş olmasıydı. İlk kez denediğinde seviye 3’te ilk şokunu almıştı. Daha yüksek seviyelerde, geçmeden önce kanalın düzenin öğrenmek zorunda kalmıştı.
Ancak hala düşük yerçekiminde geçiyordu. Eğer yerçekimi 25,0’a ayarlanırsa, Han Sen seviye 1’i bile geçemezdi.
Yine de bu iyiydi. Han Sen’in ihtiyacı olan şey bedenindeki her bir parça enerjiyi sıkıştırmaktı böylece Aşırı Yükleme durumu altında bedeni hakkında daha fazla şey öğrenebilirdi. Defalarca şoka maruz kalmış olmasına rağmen Han Sen yine de bu antrenmandan eğleniyordu.
Han Sen’in kendisine taciz etmesini izleyen Jing Jiya kendi antrenmanında daha da sıkı çalışmaya başladı.
Han Sen Jing Jiya’nın ne yaptığını umursamıyordu bunun yerine kendi amacına odaklanmıştı.
Antrenmana ek olarak Han Sen’in derslere de gitmesi gerekiyordu. Başlangıçta, performansının mezun olduktan sonra askeriyede binbaşı olmasına yeteceğini düşünmüştü ama okulu uzun süre kaçırdığından, birçok dersten yüksek notlar alamamıştı ve bir binbaşı olabilmek için iki kat daha fazla çaba sarf etmek zorunda kalmıştı.
Neyse ki okulu için okçuluk turnuvasında bir şampiyonluk kazanmıştı ve Profesör Yan da ekstra kredi sözü vermişti. Eğer diğer iki derste ilk üçe girebilirse, yine de bir binbaşı olabileceğine inanıyordu.
Han Sen ayrıca Anka-benzeri yaratığı nasıl öldürebileceğini de inceliyordu. Ancak, şuanda düzgün bir çözüm bulamamıştı bu yüzden bir süreliğine bunu düşünmekten vazgeçmek zorunda kalmıştı.
Yaratığı gördüğünde, Bay Yu’yu nasıl öldürdüğünü gözlemlemek için peri kraliçesini kullanmıştı. Gördüklerine dayanarak yaratık tamamen ateşten yapılmamıştı. Bedeninin içerisinde hala katıl bir çekirdek vardı ve onu öldürmek için doğrudan alevlerle çevrelenmiş çekirdeğine saldırmak zorundaydı.
Ayrıca kuşun alevi dokunulmazdı ve normal silahlar çekirdeğe ulaşamazdı, mızrak benzeri bir tanesini bile bunu başaramayacaktı. Ona saldırmanın en uygun yolu bedeninin içindeki çekirdeğe bir ok atmaktı.
Ancak Han Sen bir tane kutsal kanlı canavar ruhu okuna bile sahip değildi. Süper bir yaratığa vurmasın hiçbir yolu yoktu bu yüzden geçici bir süreliğe vazgeçmek zorunda kalmıştı.
Göz açıp kapayıncaya kadar bir ay geçmişti. Aşırı Yükleme ile Han Sen’in kondisyon indeksi yirmi beşe ulaşmıştı. Ayrıca Heresy Mantra kullandığında kondisyon indeksi otuzun üzerindeydi, bu da tüm geno puanlarını maksimize ederek evrimleşen birisinden daha yüksekti.
Süper bir yaratığı öldürmeye çalışmamım zamanı geldi. Han Sen karar vermişti. Kondisyon indeksi şuanda otuza ulaşmıştı ki bu da Birinci Gods Sanctuary’nin yaklaşık sınırıydı. Daha da fazla gelişmesi onun için çok zor olacaktı, Ek olarak Bay Yu’dan aldığı kutsal kanlı silaha sahipti. Şuanda neredeyse her şey hazırdı.
Tek ihtiyacı hedef olarak bir süper yaratıktı. Ateş kuşuna gelince, Han Sen uygun bir ok olmadan bunu düşünemezdi bile.
Han Sen avlanmaya başlamadan önce, yarıyıl değerlendirmesine katıldı. Çabaları sayesinde kampüsteki en yüksek skoru elde etmişti, bu da ona birçok kredi kazandırmıştı.
Han Sen’in neşesine göre beslediği bulut canavarı tahmin ettiği gibi bir yıl içerisinde bir süper yaratık olmuştu.
Bulut canavarına bakarken Han Sen elindeki iskeletin hançerini sıkıca kavradı ve fısıldadı ‘’Cennet, Buda, Kısmet Tanrısı, Leydi Şans… Lütfen bana bir süper canavar ruhu verin!’’
Crack!
Han Sen süper bulut canavarını öldürdü ve kafasının içinde bir ses duydu.
‘’Süper yaratık bulut canavarı öldürüldü. Canavar ruhu kazanılmadı. Yaşam özü yenilebilir. Et yenilmez’’
Ses ile birlikte bulut canavarın bedeni eridi ve son seferki gibi bir parça yaşam özü yere düştü.
‘’Lanet olsun!’’ Han Sen dişlerini sıkarken lanet okudu. Tekrar, canavar ruhu kazanamamıştı. Başka bir şans elde edebilmesi bir yılını alacaktı.
Bulut canavarı benim şanslı tılsımım olmamalı. Bundan hiç canavar ruhu kazanamadım. Han Sen depresif hissediyordu. Birçok bulut canavarı beslemişti ama bir tane bile canavar ruhu kazanamamıştı. Bu canavar ruhunu ne kadar sevdiğinin bir önemi yoktu, başkâtip bir yaratık beslemeyi düşünmek zorundaydı.
Sonunda Han Sen yaşayan bir okçu karga satın aldı. Okçu karganın canavar ruhu bir canavar ruhu okuydu. Eğer bundan kazanabilirse, Anka benzeri yaratığı öldürmeyi düşünebilirdi.
Ek olarak süper canavar ruhu oku ile başka bir süper yaratığı öldürmek onun için çok daha kolay olacaktı. En azından onları yaralamayı başarabilirdi.
Gümüş renkteki bulut canavarın yaşam özü Han Sen’e başka bir dokuz süper geno puanı daha eklemişti ki bu da fiziksel özelliğini daha da attırmıştı.
Han Sen yanına alması gereken her şeyi topladığında, okul tatili sırasında evine geri döndü. Altı ay sonra Blackhawk’tan mezun olacaktı. O sırada doğrudan orduya gidecek ve geri dönme şansı çok az olacaktı.
Han Sen Ji Yanran’ın bulunduğu savaş gemisinde hizmet etmek istemesine rağmen, bu savaş gemisi yüksek seviyede güvenlik korumasına sahipti ve içine girmek son derece zordu. En azında şu anki seviyesi ile Han Sen için imkânsızdı.
Eve döndükten sonra Luo Sulan Han Sen’in düşündüğü kadar heyecanlı değildi. Aklını bir şey kurcalıyormuş gibi görünüyordu.
‘’Anne bir şey mi oldu?’’ Han Sen endişeyle sordu.
‘’Artık yetişkin bir insansın. Sanırım sana babanın arkasında bıraktığı şeyi vermeliyim’’ Luo Sulan bir süre tereddüt etti, dolaptan küçük bir kutu aldı ve Han Sen’in önüne koydu.