Super God Gene - 0109
Çevirmen: Kylerxy
Pullu Armadillo
”Umarım yapabilir” Aşağı bakan Yumruk Adam emin değildi.
Birisi kutsal kanlı yaratığı avlarken sonucu görmeden asla emin olamazdı. Ucube Götün rezilliği de Han Sen’e olan güven eksikliğini açıklıyordu.
Yumruk adam ve diğerleri endişelenmeye başladılar, çünkü Han Sen’e verdikleri oksijen tüpü bir avuç büyüklüğündeydi ve oksijeni oldukça sınırlıydı. Eğer kutsal kanlı yaratık uzun süre uyumakla zaman harcarsa, oksijen biterdi.
Yaratığın kalkması için dua ederlerken, nihayet uyandı ve yavaşça havuza tırmandı, duaları işe yaramış gibiydi. Başını havuzun üzerine uzattı ve diliyle su içmeye başladı. Ancak; Yumruk adam ve Parmak kardeşler bundan mutlu değillerdi, çünkü yaratık Han Sen’in saklandığı yerden uzaktaydı. Eğer Han Sen şimdi yüzmeye başlarsa, dalgaların kutsal kanlı yaratığı alarma geçireceği kesindi.
”Şimdi ne var?” Çete üyelerinin kalpleri yerinde durmuyordu. Han Sen bu uzaklıktan öldürmeyi bırak yaratığa bile dokunamazdı.
Kalpleri ağızlarındaydı, adamlar aniden alttan bir çığlık duydu.
Kutsal kanlı yaratık kafasını kaldırdı ve beyaz çenesinde siyah bir ok vardı, okun sadece yarısı dışardaydı. Ok boyunca kan akıyordu.
Düşmanının bulamayan yaratık yaralandıktan sonra kıvrılmak istedi. Ancak çenesine ok girdiğinden beri kendisini mükemmel bir top haline getiremezdi. Daha çok, kaza sonucu çentilmiş lastiğe benzeyen beyaz göbeği görünüyordu.
Çete çok sevinmişti, tüm çeşit silahları çağırdılar ve koştular. Kutsal kanlı yaratık ağır yaralanmış olsa da hala zorluydu. Yuvarlandığı zaman, taşlar hala pulları altında parçalanıyordu. Birisi bir buldozeri durduramayacağı gibi kimse de bunu engelleyemezdi.
Çete kafa kafaya savaşmaya cesaret edemedi ve vur kaç taktiği ile savaşmaya karar verdiler. Sonra yaratığın kendini bir tünele attığını gördüler ve olabildiğince hızlı koştular.
Sadece Kıyamet günü ile Han Sen onlardan sonra ortaya çıktı. Geri kalanlar ona dikkat etmedi ve mağaraya koştular ve sonra yaratığı kovaladılar.
Han Sen hızlıca onları takip etti. Yaratığın yaralanması hızını etkilememişti. Yakında mağarada ortadan kayboldu. Neyse ki çok fazla kan kaybetmişti bu yüzden çete onu takip edebiliyordu.
Mutant siyah iğnen okunun içinde zehir vardı ve yaratık yuvarlandıkça kesinlikle oku daha ve daha derine itecekti. Bu nedenle iyileşemeyecekti ve hala zaman zaman kan lekeleri olacaktı.
Tünellerde iki saatten uzun süre kovalamışlardı, sonunda mağaranın çıkışındaki ışığı gördüler ve uğursuzluk ormanına girdiler.
Zeminde hala kan lekeleri vardı, bu yüzden görünüşe göre armadillo uğursuzluk ormanına kaçmıştı.
”Lanet olsun, bu yaratığın canlılığı inanılmaz. Eğer biz bu kadar kan kaybetseydik uzun süre önce ölmüş olurduk ve o her zaman ki gibi hızlı koşuyor” Baş Parmak lanetledi.
Arazi engebeliydi bu yüzden binek hayvanlarını kullanamıyorlardı. Herkes ayakları ile kovalamaya devam etti.
Onlar koşarken Han Sen zihninde aniden bir ses duydu. ”Kutsal kanlı yaratık pullu armadillo öldürüldü. Canavar ruhu pullu armadillo kazanıldı. Sıfır ile on arası kutsal geno puanı kazanmak için etini ye”
Han Sen duraksadı ve Pullu Armadillo’nun ölmüş olduğuna inanamadı. Daha şaşırtıcı olana ise canavar ruhu kazanmıştı.
Han Sen aniden durması gören diğerleri ona baktı ve sordu ”Ne oldu?”
”Pullu Armadillo öldü” Han Sen yanıtladı.
”Pullu Armadillo?” geri kalanları aniden pullu armadillonun kutsal kanlı yaratığa ait olduğunu anladılar ve hepsi çok heyecanlandılar.
”Senin okun zehirli miydi?” Yumruk adam hızlıca sordu.
”Evet, ama zehir kutsal kanlı yaratığı öldürecek kadar güçlü gözükmüyordu” Han Sen’in bazı şüpheleri vardı.
”Pullu armadillo çok yuvarlanmış olmalı bu yüzden ok beynini delmiştir” Yüzük Parmağı tahmin etti.
”Evet, bu oldukça mantıklı. Hadi acele delim” Baş Parmak hevesle söyledi.
Çete kan lekelerini takip etti ve köşeyi döndüklerinde ölü pullu armadilloyu gördüler.
Ancak hepsi duraksadı. Hayal ettiklerinde farklı bir şey gördüler. Pullu armadillo gerçekten ölmüştü ama Han Sen’in okunda dolayı gibi görünmüyordu.
Gümüş gövde ve yakut gözlerle 3 metreden uzun bir görkemli kuş, pullu armadillonun bedenini parçalamak ve etini çıkarmak için gümüş kanca benzeri pençelerini kullanıyordu. Kutsal kanlı bir silahın bile zarar veremediği pullarını sanki bir kağıttan yapılmış gibi parçalara ayırıyordu.
Han Sen aslında okun onu öldürmediği biliyordu, pullu armadilloyu bu gümüş kuş öldürmüştü. Bir nedenden dolayı hala o öldürmüş sayılıyordu.
”Siktir, Başka bir kutsal kanlı yaratık, kanatlı olanlardan” Baş Parmak yüksek sesle çığlık attı.
Sesi tüm yüzleri karanlığa çevirdi. Keyifle yemeğini yiyen kuş aniden yakut gözlerini onların yönüne çevirdi. Onları gördüğü an, gözlerinde ölümcül bir bakış ortaya çıktı ve sanki bulutları örtecekmiş gibi olan kanatlarını çırptı ve onlara doğru uçtu.
”Dağılın” Yumruk Adam bağırdı, döndü ve fırladı. Gümüş kuş çok güçlüydü, hiçbir şekilde onla eşleşemezlerdi. Pullu armadillonun pulları bile onun pençelerine dayanamıyordu, basitçe onunla savaşabilecek hiçbir şeyleri yoktu.
Han Sen de bacaklarının onu taşıyabileceği kadar hızlı koşuyordu.
Çete dağılmıştı ama Han Sen arkasına baktığında gümüş kuşun onu takip etmeyi seçtiği fark etti, vahşi kuş gözünü kırpmadan kırmızı kanlı gözleriyle ona bakıyordu.
”Siktir, Belki de Tanrı benim yeni kazandığım canavar ruhunu kıskanmıştır” Han Sen içinden lanetledi ve umutsuzca koşmaya devam etti.