Super God Gene - 0280
Bang!
Yeşil altın sert bir materyal değildi ve kalınlığı 1 inç kadardı. Han Sen’in vuruşu ile altı ayak uzunluğu, 1 ayak genşliğinde bölge açılmıştı.
Han Sen elindeki elmas kılıçla tedbirli bir şekilde açılan yerden içeriye baktı ve gördükleri karşısında dona kaldı. Bu yeşil ışıklarla kaplanmış bir yeraltı şehriydi. Çatı yeşil galaksi gibi milyonlarca parçalardan oluşan parlayan yeşil altınlarla dekore edilmişti.
Her türlü siyah kaya hücreler bir labirent gibi birbirlerine bağlanmıştı. Yapay olan herhangi bir şey yoktu. Aynı anda rastgele ve düzenli eşek arısı yuvalarına benziyordu.
Han Sen, bu hücrelerin sözde yuvaları oluşturduğunu biliyordu. Her hücrenin içerisinde yaratık olmalıydı. Yaratık bir kez onun varlığını hissettiğinde ikinci kez düşünmeden ona saldıracaktı.
Han Sen bazıları el kadar iken bazıları bir saray kadar olan her boyutta on binlerce hücre olması gerektiğini düşündü. Hepsi garip ve doğal bir şekilde bağlanmışlardı.
”Bu dünyadaki tüm tanrılar lütfen bana kutsamalarınızı verin. Çok fazla yaratık olmamasını dilerdim. Biraz ilkel yaratık olabilirdi” Han Sen parmak uçlarında yürürken dua etti.
Yuva içerisinde uçmak için yeterli alan olmasına rağmen Han Sen uçmamayı planlamıştı. Uçtuğu zaman bütün yaratıklar net olarak onu görebilirdi ve grup halinde ona saldırma potansiyeli vardı. Tüm saldırılardan kaçmak için tavan o kadar yüksek değildi. Bu yüzden Han Sen bunu yapmamaya karar vermişti.
Bir hücreyi geçerken Han Sen’in gözleri oraya sabitleniyordu. Eğer herhangi yanlış bir şey olursa, hemen geri çekilecekti. Han Sen rahat bir nefes aldı, hücreyi yürüyüp geçene kadar tamamen sessizdi.
Yine de bu sadece başlangıçtı. Siyah hücreler farklı boyutlardaki bombalar gibiydi. Han Sen bir hücrenin aniden ne zaman patlayacağını bilmiyordu.
Han Sen neredeyse ölmekten korkarken, bir tane bile yaratık görmeden binden fazla hücreyi geçti.
”Yuva boş olabilir mi? Belki de yaratıklar ayrılmışlardır?” Han Sen şüphelendi ”Böyle olmamalı. Okuduklarıma göre bir yumurta kırılmadıkça yuva yeni yaratıklar doğurmaya devam edecek. Duvar hala sağlam olduğundan buraya başka birinin gelmediğini düşünüyorum. Bu yüzden, yumurta hala sağlam olmalı. Nasıl burada hiçbir yaratık olmaz?”
Han Sen rahatlamaya cesaret edemedi. Her şey iyi gidiyor gibi gözükmesine rağmen yine de uyanık kaldı.
Her hücreyi geçtiğinde Han Sen savunmasız bir durumdayken yaratığın saldırmasına karşı her zaman oraya bakıyordu.
Ancak, on binlerce hücreyi gördükten sonra tek bir yaratık ile bile karşılaşmadı. Yuva gerçekten boş gibi görünüyordu.
”Bu garip. Skynet’e göre, keşfedilen önceki yuvaların içerisinde en az yüz yaratık vardı ve bazen bu sayı binleri bile bulabiliyordu. Nasıl burada bir tane bile olmaz?”
Aniden Han Sen bir çatlama sesi duydu. Hemen sesin yönünde baktı.
Bu ondan 10 metre uzakta 9 ayak uzunluğunda bir hücreydi. Çatlamıştı ve çatlaklar genişliyordu.
”Sonunda” Han Sen çok gergin değildi. Aralarına biraz mesafe koymak için birkaç geri adım attı, gözlerini bir mezar gibi görünen hücreye dikmişti.
Hücre parçalanmaya devam etti ve bir süre sonra çatlaklar kesildi.
Bang!
Aniden hücre bir şey tarafından vuruldu ve parçalandı. Bir figüre hücreden dışarı fırladı.
”Bir insansı yaratık?” figürü gördükten sonra Han Sen aniden elmas kılıcı daha da sıkı kavradı.
Normalde insansı yaratıklar yüksek olasılıkla kutsal kanlı oluyordu.
Yaratık beyaz yeşimden yapılmış gibi görünen bir iskeletti. Kemiklerinin arasında sıradan iskeletler gibi boşluklar yoktu. Ekstra bağlantılar ile ona aşırı esneklik sağlıyordu.
İskeletin kemiklerinin üzerinde birçok siyah desen vardı ve ellerinde bir çift siyah hançer yer alıyordu.
”Ekipmanlar?” Han Sen şok olmuştu. İnsansı yaratık bir tane yerine iki tane kendi ekipmanına sahipti ki bu da onun ne kadar zorlu bir yaratık olduğunu gösteriyordu.
İskelet yüzünü Han Sen’e döndü. Gözleri boş değildi bunun yerine bir çift beyaz gözbebeği yer alıyordu. Han Sen’e bakarken iskelet yavaşça Han Sen’e yaklaştı.
Başlangıçta yavaştı. Yavaş yavaş daha da hızlandı. Birkaç adımda, Han Sen’in gözünde bir fırtına gibiydi. Siyah hançerlerden birisi aniden Han Sen’in boğazına ulaşmıştı.
Bu noktada Han Sen iskeletin kutsal kanlı bir yaratık olduğuna emin olmuştu. Ondan korkmuyordu. Elmas kılıcı sallayarak hançeri durdurmak üzereydi.
Hançerler kısaydı, bu yüzden Han Sen’in darbesi kesinlikle onları uzaklaştıracaktı.
Ancak, elmas kılıcı hançerlere vurmak üzereyken iskelet inanılmaz bir şekilde bükülmüş be hançeri geri çekmişti. Bir dönme ile iskeletin diğer elindeki hançer Han Sen’in neredeyse Han Sen’in kaşlarının arasına ulaşmıştı. Han Sen neredeyse hançerin soğukluğunu zırhı boyunca hissetmişti.