Super God Gene - 0283
Han Sen beyaz yeşim iskeletin ayak hareketleri ve hançer yeteneklerini dikkatlice gözlemlemişti. Ek olarak bir insan tarafından yapılamayacak iskeletin hareketleri, ayak hareketleri ve hançer yetenekleri ile birlikte çok etkileyiciydi.
Ayak hareketleri ve hançer yetenekleri her zaman düzensizdi. Han Sen’in harika önyargıları bile iskeletin hareketleri ve saldırıları tarafından mahkûm edilmişti.
Şüphesiz Han Sen’in taklit etmeye oldukça istekli olduğu bu öldürme takımıydı.
Onu yenmeden önce düşmanını tanımalıydın. Ve düşmanını anlamanın en iyi yolu onun özel hilelerini öğrenmekti.
Ayrıca iskeletin hileleri Han Sen’in suikastçilik yeteneklerine büyük katkısı olacaktı ki bu da Han Sen’in bunu öğrenmek için çok zaman harcamasının nedeniydi.
Eğer bu hile üzerinden usta olur ve aynı düzensizliği yaratabilirse o zaman hedefinin karşı saldırı yapma şansı oldukça az olurdu.
Bu günlerden iskeletle savaşırken Han Sen onun saldırılarını zayıflatan sadece üç bıçaklı zıpkını kullanabilirdi.
”Keşke kutsal kanlı hançere sahip olsaydım!” Han Sen içinden düşündü.
İskelet yakın dövüşte iyiydi ki bu yüzden Han Sen elmas kılıcı ya da böcek şövalye mızrağını zorla kullanabiliyordu çünkü daha uzunu silahlar iskelette savaşırken yardımdan daha çok bir yük oluyordu.
Bu noktada Han Sen’in sorunu, beyaz yeşim iskeletin yaklaşmasını engelleyememesiydi. Beyaz yeşim iskelet düzensiz hareketleri ile her zaman ona yaklaşabiliyordu.
”İşte bir mutant canavar ruhu. Benim meydan okumamı kabul etmeye cesaretin var mı? Eğer kazanırsan canavar ruhunu alabilirsin ve senden bir şey istemeyeceğim. Ancak eğer kaybedersen, bedavaya bana bir hayalet gözlü ayı verirsin?” genç bir adan elinde bir mutant canavar ruhu pala ile geldi.
Han Sen ona baktı. Eğer ismini doğru hatırlıyorsa bu adam Xu Ruyan’ın adamlarından birisi olan Wang Junfeng adında birisiydi.
”Görünüşe göre Xu Ruyan sabırsızlanmaya başladı ve benim gerçek yeteneğimi test etmek istiyor” Han Sen küçümsedi ve soğukça sordu ”Nasıl bana meydan okuyacaksın?”
”Yumruk yumruğa savaş. Düşen ya da yenilgiyi kabul eden kaybetmiş sayılacak” Wang Junfeng cevapladı.
Han Sen dudaklarını kıvırdı ve Wang Junfeng’e aşağılayıcı bir bakış attı ”Benim sözlüğümde, kaybetme diye bir kelime yok. Kazanan kaybedecek ve kaybeden de ölecek. Eğer oynamaya cesaret ediyorsan, o zaman başlayabiliriz. Eğer edemiyorsan, o zaman mağaraya geri dön”
Xu Ruyan yeteneğini test etmek istiyordu Han Sen bunu yapmasına izin vermeyecekti. Kadın nezaketsizdi ama Han Sen tüm bu insanları yenebileceğini düşünmüyordu. Ek olarak o da özel takımdandı bu yüzden özellikle meslektaşlarının önünde organizasyonunun bir müşterisini öldürmek uygunsuz olurdu. Aksi halde kadını öldürmek çok kolay olurdu.
Wang Junfeng, Han Sen’in sözlerini duydu ve yüzü soldu. Mağarada duran Xu Ruyan’a baktı.
Biraz tereddüt ettikten sonra Xu Ruyan yanına yürüdü ve söyledi ”Han Sen sadece dalga geçiyoruz. Neden bu kadar ciddisin?”
”Dalga geçmek?” Han Sen yarım bir gülümseme ile ona baktı ”Bir meydan okuma benim için insanın hayatı demektir. Eğer bana meydan okumak istiyorsanız kapım her zaman açık”
Han Sen’in ne demek istediği netti bu yüzden Xu Ruyan dilini yutmuştu.
Uzun bir süre sonra arkasını döndü ve mağaraya geri yürüdü. Wang Junfeng hızlıca onu takip etti ve Han Sen’e elini sunmayı cesaret edemedi.
Han Sen dövüşecek cesaretlerinin olmasını dilemişti. Bu kadın ona zarar vermek istediğinden beri, minyonlarını öldürme şansını her zaman kabul ederdi.
Ve eğer diğer taraf savaşı başlatan ise, Yeşil Özel Takım onu suçlayacak neden bulamayacaktı.
Han Sen yarım ay boyunca her gün mağaranın yanına mangalını kurdu. Sonunda, birisi ona geldi. Xu Ruyan yerine Fu Shandı. Yanlız gelmişti.
”Hayalet gözlü ayı için” Fu Shan söyledi ve bir mutant canavar ruhunu Han Sen’e transfer etti.
Bir mızrak olan mutant canavar ruhuna bir bakış atan Han Sen gülümsedi ve söyledi ”Sıkıntı yok yarın sabah hayalet gözlü ayıyı sana teslim edeceğim”
Fu Shan kafa salladı ama ayrılmadı. Han Sen’İn yanına oturdu ve hızlıca söyledi ”Özel takımdan olup olmadığından emin değilim. Her iki durumda da buraya geldiğinden beri, geri dönmek için Starry Grup kurtarma ekibine güvenmek zorundasın. Sonuç olarak, Xu Ruyan’ı çok fazla kızdırma.
Gizlice söylediği önerisini duyan Han Sen söyledi ”Bunun anlamı onunla bir çatışma yaşarsak onun tarafında yer alacağın mı?”
”Ben takım üyelerimi yanımda getirdim ve bunlardan bir çoğu öldü. Kalanları canlı geri götürmek zorundayım” Han Sen’in sorusunu cevaplamadan Fu Shan sakince yanıtladı.
Han Sen kafa salladı. Fu Shan’ın aklından geçenleri anlamıştı. Fu Shan’la aynı durumda olsaydı o da aynı şeyleri yapmaya karar verirdi. Han Sen, Xu Ruyan’ın tamamen kızdırmamıştı çünkü Yeşim Özel Takım’ı garip bir duruma sokacağını biliyordu ki bu da Han Sen İttifak’a geri döndüğünde muhtemelen kötü sonuçlara neden olacaktı.
Özel takım askeri bir organizasyon olmasına rağmen, yönetim takımı Gods Sanctuary’deki rastgele bir adadan onları kurtamazdı. Kurtulmak için tek şansları Xu Ruyan’ın nereye gittiğini tek bilen Starry Grup’tu.
”Eğer bana güvenirsen, Xu Ruyan ve senin aranda bir barış sağlayabilirim. Kurtarma geldiği zaman, burayı birlikte terk ettiğimizden emin olacağım” Fy Shan samimiyetle söyledi.
”Nezaketiniz için teşekkür ederim ama başımı kadına eğmeyeceğim. En kötü senaryoda, burada yaşlılıktan öleceğim ve bu da Xu Ruyan’a boyun eğmekten daha iyidir” Han Sen’in Starry Grup’un gemisi ile geri dönmesine bile gerek yoktu.
Fu Shan Han Sen’e baktı ve ayağa kalktı ”Bunu düşün bir şeye ihtiyacın olursa beni bul”
Han Sen, Fu Shan’ın ayrılışını izledi ve iskeletin ayak hareketleri ve hançer yeteneklerini düşünmeye devam etti.
Han Sen, Fu Shan’ın iyi niyetli olduğunu biliyordu ama Han Sen onun önerisini dikkate almayacaktı. Han Sen, Xu Ruyan ve Starry Grup’tan nefret ediyordu. Onlarla barış yapmasının hiçbir yolu yoktu.
”Eğer ona yeterince şantaj yapmazsam, Cennetin Oğlu’nun bana yaptığı şey için ona nasıl teşekkür edebilirim?” Han Sen uğursuz bir gülümseme ile düşündü.