Super God Gene - 0333
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: ggurcan
BAKIR ŞEYTAN
Queen’e karşı savaş videosunu izledikten sonra Han Sen birçok şey kazanmıştı. Queen’in son birkaç adımı Han Sen’in zayıflıklarını vurguluyordu.
Videoyu tekrar tekrar izledikten sonra Han Sen yavaş yavaş kendisini düzeltmekten zevk aldı.
Birçok insan bir kez hata yaptıklarını gördüklerinde vazgeçerlerdi, ama Han Sen kendisini düzeltmeye istekliydi.
Hayat hatalarla doluydu ve birinin geri dönüp tekrar yaşaması imkânsızdı. Han Sen’in daha çok önemsediği şey gelecekteki hatalardan nasıl kaçınabileceğiydi.
Uçurtma teknikleri sadece fiziksel hareketler değildi. Düşünme ve davranma teknikleri mükemmelleştirmek için son derece önemliydi.
Deneme ve yanılma yoluyla Han Sen teknikleri tekrar tekrar işlemişti.
Bir savaşta her şey gerçekleşebilirdi. Han Sen’in Queen’den öğrendiği şey basit temellerdi. Bu kurallarla, savaş sırasında farklı durumlarda daha hızlı tepki verebilirdi.
Beyninin ne kadar güçlü olduğunun bir önemi yoktu, savaşırken aşırı fazla düşünmesi imkânsızdı. Birçok pratik ile hafızasını güçlendirmek zorunda kalmıştı.
Bu bir matematik problemini çözmek gibiydi, birisi hesaplama yapmaya başlamadan önce tüm denklemi öğrenmek zorundaydı. Queen Han Sen’e daha önce bilmediği bazı denklemleri öğretmişti. Yapmaya çalıştığı şeyler ise bu denklemleri hafızasına kazıyabilmekti böylece gerçek bir dövüş sırasında en hızlı şekilde tepki verebilirdi.
Bir iki adım ilerisini düşünmek zor değildi. Zor olan şey ise ilk adımı attıktan sonraki adımların olasılıklarının ne olduğunu bilebilmekti.(burada bahsedilen ilerde ne kadar güçleneceğinin belirsizliği)
Bunu başarmak zordu ve aslında çok az kişi bunu yapabilirdi bu yüzden tüm Ares Dövüş Salonunda Queen tek bunu yapabilendi.
Han Sen tüm gece uyumadı. Ertesi sabah uyandığında, çok fazla beyin gücü tükettiğinden gözleri kanlanmıştı.
Bu şekilde devam edemem. Uçurtma tekniklerinde ihtimaller Go gibi sınırsız. Ne kadar yetenekli olduğumun önemi yok, tüm stratejileri bilmek benim için imkânsız. Stratejik düşünmemi geliştiremezsem, farklı taktikler öğrenmek anlamsız. Han Sen kendisini çıkmaz bir sokağa soktuğunu biliyordu, videoyu kapattı, yüzünü temizledi ve uyumaya gitti.
Ne kadar uyuduğunu bile bilmiyordu. Comlink’i çalıncaya kadar, Han Sen esnedi, gerildi ve uyandı.
Jin Rijie herkes kaplumbağayı tekrar gözlemlemek için hazır olduğundan Han Sen’in Gods Sanctuary’ye geri dönmesini istedi.
Han Sen kabul etti. Kafeteryada atıştırdıktan sonra, Glory Shelter’e giriş yaptı.
Lu Mingda’nın elleri düzelmemişti bu yüzden sadece Jin Rijie, Jin Qiuli, Sun Mingda ve Han Sen bakır dağlarına gidiyordu.
Ancak, dördü aynı noktaya ulaştıklarını kaplumbağanın artık orada olmadığını gördüler. Sun Mingda kaplumbağanın en son beslendiği bazı üzüm parçalarını topladı. Kaplumbağa tüm üzümleri yediği için sadece birkaç kalıntı kalmıştı.
Grup dağlarda aramaya devam etti. Uzağa gitmeden, ters yönde bir dağda duran kırmızı bir yaratığın etrafına baktığını gördüler.
Yaratık 2 metre uzunluğundaydı, bakırdan yapılmış gibi görünüyordu. Üst tarafı Akrep’e benziyordu ve yılan kuyruğu ve altı orak benzeri pençeye sahipti.
‘’Bakır Şeytan!’’ Jin Rijie yaratığı fark ettiğinde heyecanlanmıştı.
Han Sen de heyecanlanmıştı. Bakır dağlarına gelmeden önce bölge hakkında bazı araştırmalar yapmıştı. Bakır dağlarında, en popüler yaratık bakır şeytandı. Bu kadar iyi bilinmelerinin nedeni en zayıf bakır şeytanın bile mutant yaratık olmasıydı. Bazen kutsan kanlı bakır şeytan bile görülebiliyordu.
Bakır şeytanın canavar ruhu nadir olan şekil değiştirme tipindeydi. Mutant bakır şeytan canavar ruhu bile birisinin gücü ve hızını inanılmaz derecede arttırabilirdi. Kutsal kanlı bakır şeytan canavar ruhunun bir çift uğur böceği kanadı bile vardı ve şekil değiştirdiğinde birisinin uçmasına izin veriyordu.
Hem şekil değiştirme hem de uçma fonksiyonuna sahip bir canavar ruhu açıkça nadir ve değerliydi. Uçma fonksiyonu olmayan bir mutant bakır şeytan bile o kadar pahalıydı ki orta düzeyde insanlar onu avlamak adına bir fırsat için ölürlerdi.
Ancak bakır şeytan sadece Bakır Dağlarında yer alıyordu. Bakır dağları Glory Shelter’e yakın olduğundan çoğu bakır şeytan çoktan katledilmişti. Son yıllarda sadece birkaç bakır şeytan gözlemlenmişti ki bu da bir yuvadan gelmiş olmalıydı.
Hepsi bakır şeytanları duymuştu ama bir kez bile görmemişlerdi. Bu beklenmedik buluş onları neşelendirmişti.
‘’Gidelim ve şansımızı deneyelim. Belki de canavar ruhu kazanmak için bir şansımız vardır’’ Jin Qiuli heyecanla söyledi.
Kimse itiraz etmedi. Bu kadar ünlü bir yaratığı görmeleri çok nadirdi. Kanatları olmayan bir mutant olsa bile şanslarını deneyeceklerdi.
Dördü dağa tırmandıklarında, gördükleri şey nefeslerini tutmalarına neden oldu.
Bakır şeytanın durduğu yerde taş bir platform vardı, arkasındaki bir yuvaydı. Şu anda, birçok bakır şeytanı mağaradan dışarı yağıyordu, yılan kuyruklarını sallıyorlar, pençeleri metal sesi çıkarıyordu.
Aralarında, birisi daha uzundu ve diğerlerinde daha derin bir renge sahipti. Ayrıca kırmızı metal kanatları vardı.
Başlangıçta gördükleri bakır şeytan çoktan bir grup insanı görmüştü ve tıslamaya başladı. Çok geçmeden, düzinelerce bakır şeytan mağaradan su gibi aktı. Mağarada hala birçok bakır şeytan varmış gibi görünüyordu.
İlk olarak kutsal kanlı bakır şeytan kanatlarını çırptı ve bir gülle gibi insan grubunun üzerine daldı.
‘’Lanet olsun! Profesörü koruyun’’ Jin Rijie solmuştu ve kutsa kanlı yaratığın saldırısını engellemeye çalışmak için canavar ruhu bıçağı çağırdı.
Ancak Han Sen çok mutlu olmuştu. Kutsal kanlı bir yaratığı nerede bulabileceğini merak ediyordu bir tanesi önüne çıkmıştı. Ne talih kuşu!
(TALİH DEĞİL LEVEL 999 BALIN GÜCÜ SİZDEDENEYİN :p)