Super God Gene - 0353
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: ggurcan
ATEŞ KUŞU
Bay Yu ciddi bir şekilde yanabilirdi ve mavi alevi söndürmek için yerde yuvarlanıyordu. Yukarı baktığından Han Sen’in önünde çömeldiğini ve bir iskelet hançerinin boynuna dayadığını gördü.
‘’Bay Yu,ç ok kibar bir insan. Fakirlere yardım etmek ve bana bedavaya daha fazla kutsal kanlı canavar ruhu vermek istiyorsunuz biliyorum. Şimdi, bu sefer bana kaç tane vermeyi düşünüyorsunuz?’’ Han Sen Bay Yu’nun yüzünü diğer hançerle okşadı.
Bay Yu bu herife sataştığı için kendisini tokatlamak istiyordu. Bunu neden yapmıştı? Toplamda iki kutsal kanlı canavar ruhu vardı ve birisi gitmişti. Şimdi diğerinide vermek zorundaydı.
Bay Yu çok üzülmüş olmasına rağmen, kalbi kan ağlarken canavar ruhunu Han Sen’e transfer etmek zorunda kalmıştı.
‘’Gidelim’’ Bay Yu özgürlüğünü geri alabilmek için geriye kalan tek kutsal kanlı canavar ruhunu Han Sen’e vermişti. Han Sen’e sertçe bakarken, artık hiçbir şey yapmaya cesaret edemedi. Bay Yu dişlerini sıktı ve takımı ile birlikte uzaklaştı.
‘’Han Sen bu hayvanı neden öldürmedin?’’ Su Xiaoqiao heyecanlanmıştı ama aynı zamanda şaşırmıştı. Onun gözlerinde Han Sen onun takımındaki herkesi öldürmek için bir fırsat elde etmişti.
‘’Onları öldürürsem kim bize öncülük edecekti?’’ Han Sen sırıttı.
Bay Yu ve takımı bu yaratık için buradaydı. Eğer yaratık gerçekten de bir süper yaratık ise, en akıllıca şey risk almak yerine onların öncü olarak araştırma yapmasına izin vermek olacaktı.
İş süper yaratığa geldiğinde Han Sen kolayca risk almazdı. Nasıl hareket edeceğine karar vermeden önce yaratığın ne kadar güçlü olduğunu gözlememesi gerekiyordu.
Su Xiaoqiao Han Sen’in ne düşündüğünü anladı ve Han Sen’le birlikte takımı takip etti. Ancak Steel Armor Shelter’den diğer insanlar yolculuğa devam etmek istemedi ve geri dönmeye başladılar.
‘’Erkek kardeş, Bay Yu gerçekten de kutsal geno puanlarını maksimize ederek evrimleşmiş bir evrimci mi? Bence o kadar da güçlü değil. Yalan söylüyor olması mümkün mü?’’ Su Xiaoqiao ve Han Sen binek hayvanlarını sürerken sohbet ederek zaman öldürüyordu.
‘’Kendin ona karşı durmasan iyi edersin. Bu adamın yetenekleri olmamasına rağmen, bir evrimleşicinin fiziğine sahip’’ Han Sen söyledi.
‘’Gerçekten mi? Tüm geno puanlarını maksimize ederek evrimleşmiş bir evrimleşicinin çok güçlü olduğunu düşünmüştüm ama eh işte olduğunu fark ettim’’ Su Xiaoqiao kutsal geno puanlarını maksimize ederek bir evrimleşici olmayı amaçlıyordu. Başlangıçta bu amaç için çok sıkı çalışmak ve otuz yaşları civarında evrimleşmek istiyordu. Ancak Bay Yu’nun yapabileceklerini gördüğüne Su Xiaoqiao bu amacın bu kadar önemli olmadığını düşünmüştü. Belki de amacını kovalayarak bu kadar zaman harcamamalıydı.
‘’Bu bir istisna. Normalde, kutsal geno puanlarını maksimize ederek evrimleşem birisi çok güçlü olmalıdır. Bu adam henüz evrimleşiciler için tasarlanmış süper geno sanatlarını pratik yapmamış bu yüzden zirve fizikteki bir evrimleşmemişten çok fazla farkı yok’’ Han Sen gülümsedi ve söyledi.
İkisi sohbet ederken Bay Yu’nun takımı binek hayvanlarını sürüyor ve Su Xiaoqiao ve Han Sen’den önce yaratığı bulmayı umut ediyorlardı.
Su Xiaoqiao ve Han Sen’in onları takip ettiğini gören Bay Yu doğru yönde olduğundan daha da emin olmuştu. Yaratığı bulabildiği sürece kutsal geno puanlarını maksimize ettiğinden tek bir vuruşta öldürebileceğini düşünüyordu.
Bu nedenle Bay Yu’nun ekibi daha da hızlı koştu ve Su Xiaoqiao ve Han Sen acele etmediklerinden onları kaybettiler.
‘’Onlardan çok mu uzağız? Zar zor onları görebiliyorum’’ Su Xiaoqiao endişeyle söyledi.
‘’Hayır, bu mükemmel’’ Han Sen bunu umursamadı ve yoluna devam etti.
Ara sıra Bay Yu’nun ekibi tarafından öldürülmüş olması gereken bazı ölü yaratıkları yol üzerinde görebiliyordu. Han Sen bu bedenleri kontrol etti ve çoğunun tek bir darbede ölmüş olduğunu gördü bu yüzden bunları Bay Yu yapmış olmalıydı.
‘’Bay Yu oldukça düşüncesiz. O yaratıkla karşılaşırsa, izlemesi zevkli olacak’’ Han Sen kendi kendine düşündü.
İki gün seyahat ettikten sonra Han Sen aniden durdu ve uzaktan baktı.
‘’Bu ne?’’ Su Xiaoqiao de ileriye baktı ama hiçbir şey göremedi.
‘’Gurubun başı şimdi dertte olmalı. Bahsettiğin yaratığın içine dalıp dalmadıklarından emin değilim. Acele edelim ve ne olduğuna bakalım’’ Han Sen hızlıca üç gözlü canavarı ileriye doğru sürdü.
Birkaç mil ilerledikten sonra Su Xiaoqiao uzakta bir grup insanın bir yaratıkla savaştığını gördü.
Zar zor savaşıyorlardı ama daha çok yaratık tarafından bir katliam gibiydi. Devasa bir altın ateş kuşu kanatlarıyla insan grubunu süpürüyordu. Kanatlara dokunanların hepsi yanıyordu.
Altın alevlere bir kez yakalandıktan sonra ne kadar denerlerse denesinler ateşi söndüremiyorlardı. Çok geçmeden hepsi kömüre dönmüştü.
Bay Yu binek hayvanı üzerinde en hızlısıydı. Grubun geri kalanı kuş tarafından kömürleşmişti.
Bay Yu bile kaçmayı başaramamıştı. Kuş altın bir ışık gibi kısa bir süre kovalamadan önce sadece ufak bir mesafe gidebilmişti.
Arkasındaki sıcaklığı hisseden Bay Yu hayatı için savaşmak istiyordu. Binek hayvanından zıpladı ve yaratığın başına doğru silahını salladı.
Bu silah bir kutsal kanlı canavar ruhu olmamasına rağmen, güçlü bir silahtı ve harika bir vuruş yapmıştı. Ancak yaratık kaçınmamıştı bile bunun yerine silahın kendisine vurmasına izin vermişti.
Bundan sonra olanlar Han Sen’i şok etmişti. Bıçak kuşun kafasından sanki gerçek alevleri kesmiş gibi geçti. Yaratık hiç yaralanmamıştı.
Yaratığın bedeni Bay Yu’nun içinden geçtikten sonra bir alev topuna dönüşmüştü. Tek yapabildiği bir kömüre dönüşmeden önce çığlık atmaktı.
‘’Süper yaratık… Kesinlikle bir süper yaratık…’’ Han Sen hem şok oldu hem de mutlu oldu. Sonunda süper bir yaratığı bulduğu için çok sevinmişti. Ancak bu kaplumbağadan bile daha güçlü gözüküyordu.
Herkes kuş tarafından kömür gibi yakıldıktan sonra, cıvıldadı ve yüksek bir dağın tepesine doğru uçtu.
Dağ çölde olmasına rağmen, muhteşemdi. Dağın tepesi hala karlarla kaplıydı. Han Sen bir ateş kuşunun neden dinlenmek için böyle bir yeri seçtiğini merak etmişti.
Kuş ayrıldıktan sonra Han Sen ve Su Xiaoqiao bir grup insanın ölü bedenlerine yaklaştı. Ölü bedenleri izlerken, bir ürperti hissettiler.
Ağaç gibi bedenleri hala sağlamdı ama bir kömüre dönmüşlerdi. Bakmak korkutucu ve mide bulandırıcıydı.