Super God Gene - 0392
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: ggurcan
Garip Ölü Adam
Başlangıçta, Han Sen parlayanın kişinin kıyafetleri olduğunu düşünmüştü. Belki de bazı floresan
malzemeden yapılmıştı. Ancak çok geçmeden Han Sen bunu kıyafetlerden kaynaklı olmadığını fark
etti bunun yerine adamın kendisi parlıyordu.
Dikkatlice kontrol ettikten sonra Han Sen bunun yaşayan biri olmadığını öğrendiğinde şaşırdı. Tam
olarak yaşayan bir insan gibi gözükmesine rağmen yüzünün ortada ve elleri kurumuştu. Yaşayan
birisinin bu tarz özelliklere sahip olması imkansızdı.
Ölü bir insandan ve iskeletten farklı olarak adam bir tene sağlam kaslara sahipti, ancak sıvı vücut
hücrelerini terk etmişti. Teni çok fazla parladığından, bir mumya gibi de gözükmüyordu.
“Ölü müsün yoksa hayatta mısın? Hayattayken bir şey söyle” Han Sen adamın ölüp ölmediğinden hiç
emin değildi.
Han Sen bu ölü adam hakkında daha fazla meraklı hale geldi, nasıl bu kadar garip bir şekilde öldüğünü
merak ediyordu.
Sağını ve solunu kontrol eden ve anormal bir şey olmadığından emin olan Han Sen kanatlarını çırptı
ve kişiye dikkatlice yaklaştı.
Ölü adama yaklaşırken Han Sen onu kontrol etti. Adamın kıyafetleri çok garipti, modern kıyafetlerden
çok farklıydı. Kıyafetlerin materyalli ve şekli Dünya gezegeninden ayrılmadan önce insanların
giydikleri ne benzerdi.
Ancak Han Sen bu fikrin gülünç olduğuna karar verdi. O zamanlar Gods Sanctuary’e ışınlanmayı bırak
evrende hayatta kalma yeteneklerine bile sahip değillerdi.
Belki de sadece garip giyinmeyi seven bir adamdı, Han Sen kendi kendine düşündü.
Ölü adamdan yaklaşık yedi metre uzaktayken Han Sen ona yaklaşmaya devam etmedi. Sağa sola
hareket ederek her açıdan yaşlı adamı gözlemledi.
Hala hayattaymış gibi görünen ölü adama bakmak Han Sen’in onu tanımlamasının tek yoluydu.
Vücudunun kurumuş olması dışında nefes alan birisine benziyordu. Ancak daha çok floresan ışık ile
parlayan yeşim ya da benzeri bir şeyden yapılmış bir heykele benziyordu.
Aniden Han Sen’in gözleri ölü adama ait gibi gözüken sol elinin hemen yanında bir şeyler yakaladı.
Ölü adam bacaklarını çaprazlamış oturuyordu ve kolları taş duvardan yaklaşık 2 metre uzaktaki doğal
bir platform üzerinde asılı duruyordu. Sol elinin yanında parşömene benzeyen bir şey vardı.
Bu noktada Han Sen ölü bu adam olduğuna emin olmuştu. Hissettiği hiçbir tehlike olmadığından Han
Sen tereddüt etti, platforma indi ve parşömeni aldı.
Parşömen ipekten yapılmış gibi gözüküyordu ama dokunuşu daha çok deri gibiydi.
Han Sen parşömeni açmadan önce ölü adama baktı. Parşömenin üzerinde birçok minyatür karakter
vardı, üç ayak boyundaki parşömende en azından otuz bin karakter vardı.
Karakterlerin çoğu bazı özel iplikler kullanarak işlenmişken son bölüm bir sıvı ile yazılmıştı. İki
bölümün el yazısı da oldukça farklıydı. Han Sen onların iki farklı elden olduğuna inanıyordu.
Han Sen parşömeni okumayı denedi ama bildiği karakterler oldukça sınırlıydı. Tanıdığı bazı karakterler
vardı ama tam olarak ne olduğundan emin değildi.
İnsanlığın ilk zamanlarından kalma antik bir dil mi? Han Sen düşündü. İttifakın evrensel dili insan
oğlunun erken aşamalarında ki belli bir ülkeden geliyordu. Ancak dil üzerinde bir çok düzenlemeler
yapılmıştı. Çoğu insan artık antik dili tanımıyordu.
Ancak kaligrafi gibi sanatlarda parşömende ki ile benzer karakterlere sahip eski diller hala
bulunabilirdi.
“Çok garip bir ölü adam” Han Sen tekrar ölü adamı kontrol etti. Ölü adam kırklı yaşlarındaydı.
Kurumuş gözükmesine rağmen Han Sen hayattayken yakışıklı olduğunu hala söyleyebiliyordu.
“Kardeş çoktan öldüğünden eşyalarını kullanmıyorsun. Eminim ki benim gibi fakir bir adama biraz
yardım işi yapmak isterdin” Han Sen elini ölü adama doğru uzattı.
Ölüme yabancı değildi ve böyle bir şey yapmayı umursamıyordu.
Ancak Han Sen ölü adamın kıyafetlerine dokunduğu anda malzeme anında toza döndü. Han Sen
tarafından çekilen kıyafetler hemen havaya karıştı. Bir anda ölü adamın üzerinde hiçbir şey
kalmamıştı.
“Giysiler nasıl bu kadar eski olabilir?” Han Sen duraksadı ve tekrar kişiye baktı. Ölü adam şu anda
çıplaktı ama tüm bedeni kutsal ve ciddi duruyordu.
Han Sen bedeninin her tarafına baktı ama parşömen dışında hiçbir şey bulamadı.
Onun kim olduğunu merak ediyorum. Eski zamanlardan olma şansı yok değil mi? Han Sen bile bile
kendini düşüncesi ile neşelendirdi.
Eski zamanlarda teknoloji limitliydi zamanlardan birisinin buraya ışınlanması basitçe imkansızdı.
Ek olarak ölü bedenden başka hiçbir şey yoktu. Han Sen daha sonra lanetli kurt hançerini çağırdı ve
taş duvarda bir delik açtı. Bedeni deliğe yerleştirdi, deliği kayalarla doldurdu ve söyledi “Kıyafetlerine
zarar verdiğimden dinlenmen için sana bir yer vereceğim. Parşömene gelince ölü bir adam olarak
ihtiyacın olmaz. Geri döndüğümde bir bakacağım. Belki kim olduğunu bulabilirim ve ailenden seni
düzgünce gömmelerini isteyebilirim”
Han Sen daha sonra etrafa baktı. Derin mağaradan başka gidecek hiçbir yer yoktu.
Han Sen derin mağaraya baktı ve aşağı uçmayı denedi. Birkaç kilometre uçtuktan sonra hala
mağaranın dibini bile girememişti. Cehennem girişi gibi görünen karanlığı izleyen Han Sen korkmuştu.
Tereddüt etti ve bu tarz riskler almanın gereksiz olduğunu düşündü. Han Sen yukarı uçtu ve geldiği
yoldan şeytan çölüne geri döndü.
(Telden çevirdim çok zordu yanlışım varsa affola)