Super God Gene - 0398
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: ggurcan
Donxuan Sutra
Parşömenin ikinci kısmı yazarın açıklamasıydı. Ona göre kendisini ‘’Dongxuan’’ olarak şekillendiren bir
Taoistti. Xuan Men adındaki bir organizasyonun lideriydi. Kendisini Taoism’e adadıktan sonra,
sonunda boşluğu kırabilecek bir seviyeye ulaşmıştı.
Ancak boşluğu kırdıktan sonra Dongxuan cennete ulaşamadığını fark etmişti. Ya da ulaştığı cennet
hayal gücünden farklıydı. Her şeyin kavrayışının çok ötesinde olduğu bir başka dünya da ortaya
çıkmıştı. Ne yazık ki, Dongxuan boşluğu başarıyla kırabilmiş olmasına rağmen bedeni kayma nedeniyle
ciddi şekilde yaralanmıştı. Bu dünyaya ulaştıktan sonra çok geçmeden parşömeni yazmış ve ölmüştü.
Han Sen hikayenin saçma olduğunu düşünmüştü. Birisinin bedenini kullanarak boşluğu kırıp Gods
Sanctuary’ye ışınlanması için inanılmaz güç gerekirdi. Şuanki zamandaki yarı tanrılar bile bunu
başaramazdı. Han Sen sanki bir peri masalıymış gibi hissetmişti.
Parşömenin eski bölümü Dongxuan Sutra adında antik Toaist dövüş sanatıydı. Dongxuan’ın kendisine
göre, bu onun hayatı ve Taoist dövüş sanatlarına dayanan icadıydı.
Dongxuan, Dongxuan Sutra ile boşluğu kırma seviyesine ulaşmış ve Gods Sanctuary’ye girmişti.
Boşluktan geçtiğinde Dongxuan’ın giydiği tüylü pelerin adındaki bir hazine dahil her şey neredeyse
yok olmuştu. Sadece ipekten yapılma Dongxuan Sutra bozulmadan kalabilmişti.
‘’Bunun gerçek olup olmadığını merak ediyorum. Eğer Dongxuan doğruyu söylüyorsa o zaman
Dongxuan Sutra yarı tanrı yüksek geno sanatlarından bile daha iyi olmalı’’ Han Sen şüpheyle
Dongxuan Sutra’yı okudu.
Dongxuan Sutra makine ile çevirmek için çok zor gibi görünüyordu. Han Sen çevrilmiş yazıyı
anlayamadı ve kafası karışmış hissetti.
Genel çeviri olarak makine çeviri yeterince iyiydi. Ancak bir Sutra için makine çeviri ya yanlış ya da
karışıktı.
‘’Görünüşe göre Dongxuan Sutra’yı bir makine kullanarak çevirmemeliyim. Kendim antik dili
öğrenmek zorundayım’’ Han Sen metini kelime kelime çevirdi ama birçok karakterin birden fazla
anlamı olduğundan gerçekte ne anlama geldiğini belirleyemediğini fark etti. Han Sen her karakterin
ne anlama geldiğini bulsa bile yazıyı anlayamayacağını görmüştü.
Han Sen en sonunda makinenin görevinde neden başarısız olduğunu anlamıştı. Bu tarz bir antik dil
için, okuyucunun okumadan önce belli bir alanda bilgi birikimine sahip olması şarttı.
Han Sen burada ve orada yazan anlamları tahmin edebilmesine rağmen, tahmin ettiği şeyi pratik
yapmaya cesaret edemedi. Han Sen Dongxuan Sutra’yı bir kenara bırakmak zorunda kaldı ve
Blackhawk antik dil departmanındaki materyalleri incelemeye başladı.
Han Sen’in eski dili öğrenmesi zaman aldı ve aceleye getirmedi. İki gün dinlendikten sonra Han Sen Jin
Bi’nin canavar ruhlarını kendi kimliğine aktarma planına başladı.
Şu anda Bullseye’nin takım lideri olan Su Xiaoqiao bir grup insanla bir mutant yaratığı avlıyordu.
Aniden birisi önündeki ormana daldı ve mutant yaratığı ikiye kesti.
‘’Kahretsin! Kim sana benim yaratığımı çalma cesaretini verdi? Bu hayatı yaşamaktan yoruldun mu?’’
Su Xiaoqiao sinirlendi. Ancak kim olduğunu görünce hızlıca durdu ve genişlemiş gözlerle baktı ‘’Jin Bi
sen evrimleşmedin mi?’’
‘’Çok yakında. Bu yüzden canavar ruhlarımın hepsini satmak ve yardımına ihtiyacım var’’ Han Sen
söyledi ve canavar ruhlarını ve donanımlarını Su Xiaoqiao’ya transfer etti.
Kutsal kanlı canavar ruhu ardına kutsal kanlı canavar ruhu hakkındakileri söyleyen sesi dinleyen Su
Xiaoqiao tamamen dilini yutmuştu. Han Sen ayrılmak üzereyken Su Xiaoqiao kendisi geldi ve bağırdı
‘’Jin Bi canavar ruhlarını kendim için saklayacağımdan korkmuyor musun?’’
‘’Hayır, korkmuyorum’’ Han Sen arkasına dönmeden doğal bir şekilde söyledi.
Su Xiaoqiao hızlıca sordu ‘’Bana henüz bir fiyat vermedin. Ve sattıktan sonra seni nerede
bulabilirim?’’
‘’Açık arttırma yap. Ben sadece evrimleşici seviyesindeki S-Sınıfı lisansları istiyorum. Seni bulacağım’’
Han Sen söyledi ve dağın içinde kayboldu. Tabi ki, Su Xiaoqiao’nun canavar ruhlarını saklayacağından
korkmuyordu. Sonuçta Su Xiaoqiao Steel Armor Çetesi için çalışıyordu ve Han Sen onun hakkındaki
her şeyi biliyordu.
‘’Canavar ruhları çok iyi. Şey, burada bir tane kutsal kanlı evcil hayvan bile var. Zırhını çıkarmasına
rağmen yine de yüzünü saklıyordu ve kime benzediğini söyleyemiyorum. Ne kadar yazık!’’ Su Xiaoqiao
dudaklarını yaladı ve ağıt yaktı.
‘’Patron, bu adam gerçekten de Jin Bi mi? Neden senden onun için açık arttırma yapmanı istedi?
Onunla ilişkin ne? Sana hangi canavar ruhlarını verdi?’’
Su Xiaoqiao şoktan tamamen kurtulamamıştı, bu yüzden cevap vermesinin imkanı yoktu.
Çok geçmeden Jin Bi’nin Su Xiaoqiao’dan Steel Armor Shelter içerisinde canavar ruhları müzayedesi
yapmasını istediği haberleri yayıldı. Birçok insan şok olmuştu.
Hiç kimse Jin Bi’nin hala Birinci Gods Sanctuary içerisinde olduğunu bilmiyordu ve hiç kimse Jin Bi’nin
canavar ruhlarının satılık olacağını öngörememişti.
Birçok insan Su Xiaoqiao’yu araştırdı ve Jin Bi olamayacağına karar verdi.
Bu noktada Ning Yue de,Han Sen’i bulmak için Steel Armor Shelter’e gelmişti. Haberleri duyduğu
zaman o da Su Xiaoqiao’nun arka planını araştırmıştı ve sonuçları diğerleri ile aynıydı.
‘’Genç Efendi, Su Xiaoqiao müzayedeyi yarın yapacak. Biz de katılmalı mıyız?’’ Liu Lin sordu. Jin Bi’nin
kutsal kanlı canavar ruhları oldukça ünlüydü ve pek çok kişi tarafından imreniliyordu.
Ning Yue derin düşüncelere daldı. Mırıldandı ‘’Jin Bi Han Sen bu ikisi hakkında toplayabildiğiniz kadar
bilgiyi toplayıp bana getirin’’
‘’Genç efendi Jin Bi’nin Han Sen olduğunu mu söylüyorsunuz?’’ Liu Lin şaşırmıştı.
‘’Bu sorunun cevabını çok yakında öğreneceğiz. Müzayede için hazırlanın’’ Ning Yue yavaşça söyledi.
Arada bir Steel Armor Çetesi müzayede düzenlerdi. Su Xiaoqiao’nun eğitimli bir personel ile bir kez
daha bunu yapması çok kolaydı.
Müzayede günü, Steel Armor Shelter’de konumu olan neredeyse herkes gelmişti. Ning Yue ve Liu Lin
kalabalığı yüzleri kapalı bir şekilde gözlemliyorlardı.
Ning Yue’nin bakışları Han Sen’in üzerine kilitlendi. Han Sen’in bakışlarından bir şeyler anlamaya
çalışıyormuş gibi görünüyordu.