Super God Gene - 0409
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: ggurcan
İlgilenmiyorum
Jia Sidao’u tarafından kişisel eğitim almak çoğu ünlü ve aristokratın hayaliydi. Ancak Han Sen gerçekten de bununla ilgilenmiyordu.
Daha önce olsaydı Han Sen düşünebilirdi. Jia Siadao sonuçta bir yarı tanrıydı ve Demir Yumruk yüksek geno sanatları arasından en iyi bilinenlerden birisiydi.
Ancak Dongxuan Sutra’ya sahip olduğundan beri Han Sen antik dile çalışıyordu. Her şeyi hala anlayamamış olmasına rağmen, parçalarını anlamak onu havalara uçurmuştu.
Demir Yumruğu öğrenerek zamanını boşa harcamak yerine Han Sen antik dil üzerinde zamanını harcamayı tercih ederdi. Eğer Dongxuan Sutra’yı anlayabilirse kendisini bir yarı tanrı haline getirmek çok kolay olacaktı.
Ancak güçlü Demir Yumruk kendi bedenini kullanarak Gods Sanctuary’ye ışınlanmayı bırak boşluğu asla parçalara ayıramazdı.
‘’Bunun için çok teşekkür ederim. Ama gerçekten yapacak işlerim var. Kendi başınıza gitmeniz gerektiğini düşünüyorum ‘’ Han Sen ellerini salladı ve söyledi.
Dördü Han Sen’in sözlerinin duyunca daha da fazla şaşırmıştı. Birinin Yarı Tanrı’nın öğrencisi olma teklifini geri çevirmesini anlayamamışlardı.
‘’Dostum, belki bize inanmıyorsun. Sorun değil. Şuanda sana Demir yumruktan bazı yetenekler öğreteceğim. Öğrendikten sonra yola önderlik yapmaya ne dersin?’’ Jia Changfeng bunu düşündü ve onun reddetmesine neden olabilecek olan tek şeyin Han Sen’in yalan söylediklerini düşünüyor olmasına karar verdi.
Han Sen gerçekten de Demir yumruğu öğrenmekle ilgilenmediği için suskun kaldı.
Ancak bir grup insan ona zarar vermek istemediğinden Han Sen onları kırmak istememişti. Jia Changfeng’e sordu ‘’Buraya gelirken karlı bir dağ gördünüz mü? Bu dağı arıyorum ve eğer onu bulmama yardım ederseniz, kendi işimi hallettikten sonra sizi çıkışa götürebilirim’’
Jia Changfeng afalladı ve daha sonra Han Sen’in samimiyetle Demir yumruğu öğrenmek istemediğini anlamıştı. Kızardı.
‘’Karlı dağ, bundan mı bahsediyorsun?’’ Han Sen’in sözlerini duyan kızlardan birisi aniden baktı ve sordu ‘’Sadece tepesi karlarla kaplı büyük dağ hakkında mı bahsediyorsun?’’
‘’Evet. Gördünüz mü?’’ Han Sen çok sevinmişti. Sadece şansını deniyordu çünkü eğer dağa yaklaşır ve ateş kuşunun üzerine koşarlarsa hayatta kalmaları pek mümkün değildi.
‘’Onu gördük ama, yakınlarında bazı güçlü yaratıklar vardı ve oraya yaklaşmaya cesaret edemedik ‘’ kız söyledi.
‘’Bu harika. Eğer beni oraya götürürseniz, işimi bitirdikten sonra birlikte gidebiliriz’’ Han Sen hızlıca söyledi.
‘’Dostum, bu şeytani goblinleri avlamaya çalışmıyorsun değil mi? Bence bunu unutmalısın. Bunların arasında en azından yirmi tanesi mutant ve bir tane kutsal kanlı olan en azından bin tane yaratık varı. Böyle büyük bir grup birkaç adamdan daha fazlasına gerek duyacaktır senin yalnız olmandan bahsetmiyorum.’’ Xiao Lingfeng söyledi.
Han Sen kaşlarını çattı. En son gittiğinde orada hiç yaratık görmemişti. Ancak dördünün söylediğine göre dağda bir kutsal kanlı kral liderliğinde bir sürü mutant yaratık vardı.
Han Sen için her yol aynıydı. Hala üç kutsal kanlı geno puanına ihtiyaç duyduğundan bir grup yaratığı gördüğüne sevinmişti.
‘’Eğer beni oraya götürmeye istekliyseniz çok minnettar olacağım. Eğer değilseniz, bana yönü gösterebilirsiniz ve aynı şekilde size minnettar olacağım ‘’ Han Sen grup ile birlikte gitmek istemiyordu.
Binek hayvanları iyi olmasına rağmen, altın hırlayan köpek ile karşılaştırıldığında çok yavaş kalacaklardı. Bu insanlar için yavaşlaması onun için zaman kaybı olacaktı.
‘’Seni oraya götürebiliriz ama hepimizin çölden çıkmasına yetecek yeterli su var mı? ‘’Biraz tartıştıktan sonra Jia Changfeng Han Sen’e sordu.
‘’Su yeterli’’ Han Sen yanında yığılmış su torbalarını gösterdi.
Çok fazla su getirmişti çünkü ateş kuşunu öldürdükten sonra Ning Yue’nin söylediği yerlerden birisine gitmeyi planlıyordu.
Han Sen yeterli suya sahip olduğundan dört kişilik grup rahatladı. Bir gece dinlendikten sonra, ertesi sabah yola çıkmak üzereydiler.
‘’Dostum, çok fazla valizin var. Bunları yanında götürmek için birkaç binek hayvanın olması gerekli değil mi? ‘’Xiao Lingfeng sordu, Han Sen’in getirdiği her şeye bakıyordu.
‘’Sadece bir tane’’ Han Sen söyledi ve altın hırlayan köpeği çağırdı. Grubu korkutmak istememişti ve bir fil boyunda olan aslanın en ufak halini kullanmıştı.
‘’Ne muhteşem bir binek hayvanı!’’ Yine de altın hırlayan köpek tarafından şaşırtılmışlardı.
Han Sen gülümsedi ve konuşmadı. Her şeyi altın hırlayan köpeğin sırtına taşıdı ve kendi başına aslanı sürdü.
Beşi seyahat etmeye başladı. Dörtlü grup içerisinde sadece biri kutsal kanlı binek hayvanına ve diğer üçü mutant binek hayvanına sahip olduğundan hızları o kadar da fazla değildi.
Üzgün hisseden Han Sen grubu takip edebilmek için altın hırlayan köpeğin hızını kontrol etmek zorunda kalmıştı.
Neyse ki karlı dağın yeri çok uzakta değildi. Oraya ulaşmaları sadece bir günlerini almıştı bu yüzden Han Sen zaman konusunda endişeli değildi.
Han Sen dörtlü grubu daha yakından tanımıştı. Jia Changfeng Jia Sidao’nun torunuydu. Xiao Lingfeng Jia Sidao’nun bir öğrencisiydi. İki kıza gelince tombul olanın adı Jia Yan ve ince olanın ise adı Xiao Wei’idi.
Jia Yan Jia Changfeng’in en ufak kardeşi ya da kuzeniydi ve Xiao Wei’ de Xiao Lingfen’in en büyük kız kardeşiydi.
‘’Han Sen senin binek hayvanın bir kutsal kanlı olmalı?’’ Jia Yan mutant antilop bir canavarı Han Sen’in yanına sürdü ve altın hırlayan köpeği kontrol ederken merakla sordu.
‘’Evet ‘’ Han Sen doğal bir şekilde yanıtladı.
‘’Böyle bir binek hayvanına sahip olmak için önde gelen bir aileden olmalısın. Neden daha önce seni hiç duymadım?’’ Jia Yan gözlerini kırparken sordu.
‘’Ben ünlü ya da aristokrat olanların yerine sıradan bir aileden geliyorum. Sadece diğerlerinden daha şanslıyım’’ Han Sen zihninden geçenleri söyledi. Çok sıkı çalışmasına rağmen, başarısının büyük nedeni şansından dolayıydı.
Han Sen’in önden gelen bir aileden gelmediğini duyan Jia Yan daha da meraklandı ve sordu ‘’O zaman benim büyükbabamım öğrencisi olmakla neden ilgilenmedin? Yarı Tanrı Demir Yumruğun bir öğrencisi olmanın ne demek olduğunu biliyor musun?’’
Diğer üçü de dikkatlice dinliyordu, Han Sen’in böyle bir teklifi neden geri çevirdiğini bilmek istiyorlardı.
‘’Ben özgür bir ruhum ve kurallar tarafından kısıtlanmak istemiyorum. Eğer büyükbabanı sinirlendirir ve kıçımı tekmelerse, benin açımdan iyi olmayacaktır ‘’ Han Sen gülümseyerek cevapladı.
‘’Komiksin ‘’ Han Sen’in sözlerini duyduğunda Jia Yan sırıttı.
Han Sen kolay anlaşılabilir birisiydi ve hepsi aynı yaşta olduğundan hedefe doğru yürürken hepsi sohbet etmeye başlamıştı.
‘’Bak, Tam orada!’’ bir gün seyahat ettikten sonra Jia Yan aniden bağırdı, uzaktaki bir dağı işaret ediyordu.
Han Sen Jia Yan’dan daha iyi bir görüşe sahipti. Aslında uzun zaman önce dağı görmüştü. Ancak Han Sen kaşlarını çattı çünkü dağ hatırladığından daha farklı görünüyordu.