Super God Gene - 0442
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: ggurcan
Aristokrat Ruhu
Han Sen boğularak ölmek üzere olan dev kar örümceği ve siyah kuşa baktı. Eğer onlara doğru zamanda darbe atabilirse bir kutsal kanlı canavar ruhu kazanabilirdi.
Ancak Han Sen mükemmel bir fırsat bulmadan önce, yüksek toynak sesleri ardından buz vadisinin diğer ucundan canavar kükremesi geldi.
Orada da mı bir kutsal kanlı yaratık var? Han Sen şok oldu.
Çok geçmeden Han Sen bir hata yaptığını fark etmişti. Kutsal kanlı bir yaratık yoktu bunun yerine eğitimli askerler gibi buz zırhlı canavarlar ilerliyordu. En azından onlardan 300 400 tane vardı Buz zırhlı canavarlar kendilerini canavarın dokunaçlarına fırlattılar ve ısırdılar. Canavar dokunaçlarını savurdu ve birkaç buz zırhlı canavardan kurtuldu ama daha fazlası ona saldırıyordu.
Buz zırhlı canavarlardan sonra Han Sen dev kutup ayıları, unicorn kurtları ve wendigo’ları (insansı şekilde korkutucu ren geyiği) gördü. Her yaratık çok korkutucu ve sert görünüyordu.
Kuvvetlerin en sonunda göz alıcı rahibe cübbesi ile zarif bir kadının sırtında oturduğu kırmızı desenlerle beyaz bir kaplan duruyordu. Kadın mor saç ve gözlere sahipti, gözleri canavar, siyah kuş ve kar örümceğine odaklanmışken kristalden yapılmış gibi görünen kısa bir asa tutuyordu.
Rahibe kadın canavara asası ile işaret etti. Kutup ayıları, kurtlar ve wendigolar yüksek sesle kükredi ve kendilerini canavara attılar.
Doğası gereği düşük seviye yaratıklar yüksek seviye yaratıklarından korkardı bu yüzden gelişmiş yaratıklar ile savaşmaya cesaret edemezlerdi. Ancak kutup ayıları, buz zırhlı canavarlar ve wendigolar mutant yaratık olmalarına rağmen kutsal kanlı dokunaçlı canavardan korkmuyorlardı. Rahibe kadının emri altında canavarla sakince ölümüne savaşıyorlardı.
‘’Ruh!’’ Han Sen bir buz duvarının arkasına saklanıyor, şaşkınlıkla rahibe kadını izliyordu. Ruh neredeyse saydam bir tene sahipti. Gözleri bir kedininki gibi ve kulakları sivriydi. İnsanla karıştırılmasının bir yolu yoktu.
Han Sen sadece bununla aynı olması gereken dağdaki ruh shelter’in içerisindeki aristokrat ruhu olduğunu biliyordu.
Yaratıklar Han Sen’in duydukları ile benzer görünüyordu. Ancak Han Sen’in ne yapması gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Yaratıkların sayısına bakarak shelter içerisindeki tüm gücünü kullanıyor olmalıydı.
Yanında birçok yaratık olmasına rağmen yaratığın dengi değillerdi. Buz zırhlı canavarlar yaratığın derisini bile kıramıyordu. Mutant yaratıkların saldırıları etkili görünmeyen dokunaçlar üzerinde sadece birkaç çizik bırakabiliyordu.
Bunun aksine canavar bir kez dokunaçlarını savurduğunda birkaç buz zırhlı canavar havaya uçuyor ve neredeyse ölmek üzere olacak kadar ciddi yaralar alıyorlardı.
Han Sen aristokrat ruhun ne yaptığını merak ediyordu, aniden kristal asasını kaldırdı.
Kristal asa bedenini yavaş yavaş saran dalgalanmalar yarattı. Bir anda cübbesinin üzerindeki tüm runik yazılar canlandı ve onu ışıkla kaplayarak parıldamaya başladı.
Işık yavaş yavaş kararırken Han Sen nasıl göründüğünü fark etti ve gözleri genişledi.
O anda aristokrat ruhu kırmızı desenlerle donatılmış kırmızı zırh takımı ile kaplanmıştı. Zırh gizemli ve göz alıcı görünüyor ve ona ilahi bir görünüş veriyordu.
Kristal asa şimdi kırmızı şeritli bir kristal mızrağa dönüşmüştü. Aristokrat ruh gözlerini dokunaç canavarına odaklamış bedeninin yanından mızrağı arkaya doğru tutuyordu.
‘’Öldür!’’ Aristokrat ruh soğukça bağırdı. Binek hayvanı kırmızı çizgili beyaz aslan hızlıca dokunaç canavarına doğru koştu ve hemen ona ulaştı.
İki kutsal kanlı yaratığı tutan ve birçok mutant yaratığın kuşatması altında olan dokunaç canavarı odaklanamıyor olmasına rağmen yaralanmamıştı. Ama kırmızı çizgili beyaz kaplanın çoktan kafasının yanına geldiğini fark edememişti.
Havada kaplanı süren aristokrat ruh soğukça canavara baktı. Canavar kaplan tarafından peçelendiği an ruhun ellerindeki mızrak sonunda hareket etti.
Soğuk bir şimşek gibi kristal mızrak canavarın bir gözünü deldi. Bir kükreme ile canavar aniden bir düzine dev dokunaç savurdu, iki kutsal kanlı yaratık ve mutant yaratıkları uzaklaştırdı.
Ancak, aristokrat ruh hala oradaydı. Canavarın üstünden kaplan zıpladı ve tekrar canavara doğru yöneldi.
Boom!
Bu sefer canavarın dikkatini hiçbir şey bozmuyordu bu yüzden zamanında kaplanı fark etti. Bir dokunaç aniden kırmızı çizgili beyaz kaplanı havaya uçurdu.
Kaplanın vurulduğu an göz alıcı aristokrat ruh uzun bacaklarını zırh ile kapladı. Kaplanın sırtına bastı ve kıvrımlı hatlara sahip bedeni havaya gönderdi. Kırmızı çizgili kristal mızrağı kavrayarak canavarın diğer gözünü deldi.
Kükreme!
Canavarın diğer gözü de delinmişti bu yüzden başka bir acıklı çığlık attı. Bu sefer dokunaçları kullanmak yerine buz göletline dalarak aristokrat ruhunu da kendisi ile birlikte sürükledi.
Han Sen dilini yutmuştu. Aristokrat ruhu düşündüğünden bile daha güçlüydü. Onu aristokrat ruhları arasında zirveye sokan kondisyon seviyesi seksen civarı olmalıydı.
Dahası aristokrat ruhu dövüş sanatlarında son derece yetenekliydi. Savaşırken herhangi bir insan evrimleşicisi ile karşılaştırılabilen üst düzey ayak hareketleri ve mızrak yetenekleri kullanmıştı.
Çok geçmeden gölet sakinleşti. Bir sıçrama ile aristokrat ruhu su gölettin den dışarı çıktı, her yerinden su damlıyordu. Mor saçları sırılsıklam olmuş, kristal zırh bedenine yapışmıştı, onu farklı bir şekilde daha da çekici yapmıştı.
Han Sen aristokrat ruhunu canavarın tek zayıflığı olan gözlerini yaralayarak ona zarar verdiğini açıkça görmüştü. Canavar sadece gölettin içine çekilmeye zorlanmıştı. Onu öldürme yeteneğine sahip değildi.