Super God Gene - 0452
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: ggurcan
Tanrıça Çetesi 1
Savaş gemisinde görevlerini bitirdikten sonra Han Sen tekrar Gods Sanctuary’ye girmek için boş zaman bulmuştu.
Yang Manli işe alımları bitirmişti. O bölgede bulunan insanların yüzde 80-90’ı Han Sen’in kurduğu Tanrıça Çetesine katılmış ve sözleşme imzalamışlardı.
Han Sen düşük fiyatlara et sağlamak zorunda kalmasına rağmen kazançları ile karşılaştırıldığında bu hiçbir şeydi. Ruh Shelter’i fethetmeye hazır olduğunda bu tüm insanlar büyük bir rol oynayacaktı. Yang Manli başlangıçta işe alımların iyi gitmediğini Han Sen’e söylemişti. Qing Amca çeteye ilk katılan olduğundan herkes onu takip etmişti.
Han Sen kafa salladı ve konuşmadı. Ning ailesi nezaketlerini ona sunmuştu ama Han Sen onlarla arkadaş olmaya cesaret edemiyordu. Geçmişte yaşanan olaylar hakkında çok az şey biliyordu bu yüzden Ning ailesinin arkadaş mı yoksa düşman mı olduğuna karar veremiyordu.
‘’Şimdi Tanrıça Çetesi kuruldu, sonraki hamlen ne?’’ Yang Manli Han Sen’e sordu. Tanrıça Çetesi ismini kullanmakta isteksizdi çünkü çetenin onda birinden azı kadındı ve kimse onları bir tanrıça olarak çağırmazdı.
Ancak Han Sen isim konusunda ısrar etmişti. Sadece bir isim olduğundan Yang Manli de bunu umursamamıştı.
Han Sen’in gözlerinde şu anda işe alınan çete üyelerinin sadece bir yardımcı olduğunu biliyordu. Tanrıça çetesi bir ruh güzellikleri grubu olacaktı.
Gelecekte ortaya çıktığı zaman üç bin ruh güzellikleri rüya gerçek olmuş gibi onun için yolu temizleyecekti.
Tabi ki bu Süper beden ruh kralı ruhların ona sadakatini vermesini sağlaması durumundaydı. Aksi halde rüya sadece rüya olacaktı. Bir grubu bırak, onun için çalışacak birkaç ruh bile elde edemezdi.
‘’Bırak ilk önce etleri yalayıp yutmalarına izin ver ve daha sonra onları eğiteceğiz ve onların arasından Tanrıça Çetesi’nin bel kemiğini kuracak en iyilerini seçeceğiz. Daha sonra Ruh Shelter’i işgal edeceğiz’’ Han Sen Sıfırın gelmesini ve onu ruh shelter’ini parçalamak için götürmeyi bekliyordu bu yüzden bu insanları eğitmek için zamanını harcayacaktı.
Bu insanlar gerçekten çok fazla eğitim almamışlardı İkinci Gods Sanctuary’ye girenler ya askerlik hizmetinden geçen kıdemliler ya da halen askerlik hizmetini yapan askerlerdi. Hafif bir antrenman ile çok iyi işbirliği yapabilirlerdi.
Han Sen avlanmak için Yang Manli’den bir takım seçmesini istedi böylece aralarında yetenekli insanlar olup olmadığını kontrol edebilirdi.
‘’Genç efendi, eğer avlanmak istiyorsanız, takıma tam olarak uyan bir yer biliyorum’’ Qing Amca Han Sen’in bunu yapacağını duyduğunda önerdi.
Han Sen tavsiyesine kulak verdi ve yola önderlik etmesini istedi. Takım Qing Amca’nın söylediği buzullara doğru yürüdü.
Buzulların olduğu bir alan olmasına rağmen çığ ya da kazalar çok nadir yaşanıyordu. Han Sen bu konuda endişelenmiyordu. Yolda karşılaştıkları tek şey birkaç buz zırhlı canavardı bu yüzden Han Sen hareket etmeye zahmet etmemişti. Altın hırlayan köpeği süren Han Sen takımın avlanmasını izlerken bacağını yediği musibet kanlı akbabayı okuyordu.
Han Sen armalar hakkında bilgi almak için Defne’nin veri tabanına bakmıştı ve gerçekten bir şeyler bulmuştu.
Hiç kimse Birinci Gods Sanctuary içerisinde canavar ruhu arma ile karşılaşmamıştı ama bu canavar ruhu tipi İkinci Gods Sanctuary ve üzerlerinde ortaya çıkmaya başlamıştı. Ek olarak sadece mutant ve kutsal kanlı yaratıklar canavar ruhu armaları üretebiliyordu.
Canavar ruhu armaların işlevleri çok karışıktı. Her biri eşsiz özelliklere sahipti. Sonuç olarak bir canavar ruhu arma sahibine belirli bir yetenek verecekti.
Örneğin, birisinin gücünü arttırabilecek bir çeşit ayı arması vardı ve birisinin hızını artırabilen bir çeşit rüzgar canavarı arması da vardı.
Kimse daha önce musibet kanlı akbaba avlamamıştı, Han Sen ne tür bir yetenek kazandırdığından emin değildi. Günlerdir gözlem yapıyordu ve canavar ruhunu kullanırken farklı hiçbir şey fark edememişti.
‘’Öyleyse, musibet kanlı akbaba armasının işlevi ne*’’ Han Sen çözememişti ve bir kenara koymak zorunda kalmıştı.
Bu noktada Han Sen bir çete lideri olmanın ne kadar harika bir şey olduğunu anlamıştı. Astlarının cesurca yaratıkları öldürmesini izlerken Han Sen sonunda emeklerinin yarısından fazlasını kazanacağını biliyordu.
Şu anda çetede çok fazla insan yoktu. Gelecekte eğer Tanrıça Çetesi bin ya da on bin üyeye sahip olursa, her avdan önemli bir miktar gelir elde edebilirdi.
Bu çete üyelerine eşit şekilde faydalı olurdu. Yalnız başına avlanmak ile kıyaslandığında çete ile avlanmak çok daha kolaydı. Aynı zamanda kazanç iyi de olabilir kötü de olabilirdi. Güvenlikleri de aynı şekilde artacaktı.
Tabi ki, zor bir alan olduğu ve insanlar tarafından birçok alan bilinmediğinden bir grup ile avlanmak bile tehlikeliydi. Çete içerisinde usta bir avcı olmadığında herkes güçlü mutant yaratıklar ve kutsal kanlı yaratıklar ile karşılaştığında ölürdü.
Onlara saldırabilecek bir grup yaratığın korkusu ile avlanmaya alışık değillerdi. Ancak Han Sen’i takip ederek bu alışkanlıklarını yavaş yavaş bırakabilirlerdi. Endişeli hissetmelerine rağmen daha öncelere göre daha iyi hissediyorlardı.
‘’Genç efendi, bu alanda kalalım. Eğer daha da ilerlersek mutant yaratıklar olabilir’’ Qing Amca durdu ve Han Sen’e söyledi.
‘’Devam edelim. Mutant yaratıklar daha da iyi’’ Han Sen takımın ilerlemesini emretti çünkü ilkel yaratıkları avlamak ile ilgilenmiyordu.
Han Sen’in emirlerini takip etmelerine rağmen birçok insan endişelenmeye başlamıştı, gerçekten mutant yaratık gelebileceğinden korkudan sağa sola bakıyorlardı.
Bu yerde mutant yaratıklarla savaşabilecek tek kişi Qing Amca’ydı. Eğer mutant yaratıklarla karşılaşırlarsa büyük olasılıkla yaratıkların yemekleri olurlardı.
Yang Manli Han Sen ile bu konu hakkında konuşmak istemesine rağmen, bir işe yaramayacağını biliyordu çünkü Han Sen onu hiç dinlemiyordu. Yang Manli en sonunda hiçbir şey söylemedi.
Qing Amca da tartışmadı ve yol göstermeye devam etti. Han Sen söylediği sürece Qing Amca Han Sen için her şeyi yapardı.
Han Sen antik dil kitaplarını okumaya devam etti. Zamanı olduğu sürece Han Sen antik dili öğrenecekti, mümkün olduğunca kısa sürede Dongxuan Sutra’yı anlamayı umuyordu.
Ancak Dongxuan Sutra o kadar eskiydi ki Han Sen sadece ufak bir kısmını anlayabilmişti ve bu önemli bir kısmı değildi.
Aniden toynak sesleri ve canavar kükremesi duydular. Beyaz kürkle dev bir fil uzaktan birbiri ardına dev ayak izleri bırakarak onlara doğru koşuyordu. Bütün buzul titriyor gibi görünüyordu. Kar taneleri her yerden süzülüyordu.
‘’Beyaz mamut!’’ Birisi aniden bağırdı. Tüm grup bir izdiham gibi dağılmıştı.