Super God Gene - 0460
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: ggurcan
Ruh Taşı
‘’Bekleyin’’ Han Sen grubu durdurmak için emir verdi, altın kaya solucanı kralını çağırdı ve shelter’in kapısına doğru uçma emri verdi.
Çok geçmeden altın kaya solucanı kralı geri dönü. Han Sen’den ruh shelter’in de hiçbir şey olmadığı, hatta tek bir canavar bile olmadığı mesajını getirmişti.
‘’Hiçbir şey’’ Han Sen kaşlarını çattı. Durumu açıkça beklentisinin tamamen dışındaydı.
Grup yapıya doğru yürüdü ve şüpheyle etrafa baktılar. Ancak hiçbir şey bulamamışlardı. Sanki tüm ruh shelter’i bomboş gibiydi.
Hedefe sorunsuzca ulaşan Han Sen kapıyı ittirdi ve salon gibi görünen bir yere girdi. Gerçekten de bir tanrı heykelinin kaşları arasına yerleştirilmiş çekicilik ile parlayan bir ruh taşı vardı.
‘’Ruh taşı!’’ Xu You ve diğerleri heyecanlandı. Ruh taşı yok edildiği sürece ruh nerede olursa olsun ölecekti. Ancak ruh taşına yürümeden önce bir figür yan odadan ortaya çıktı. Bu bir rahibe kıyafeti giyen zarif bir kadındı ve elinde bir asa tutuyordu Bu Han Sen’in daha önce gördüğü aynı aristokrat ruhuydu.
‘’Dikkat’’ Qing Amca bağırdı ve canavar ruhlarını çağırdı.
Qing Amca’nın uyarısı olmasa bile aslında herkes çoktan canavar ruhlarını çağırmış ve dikkatlice etrafa bakıyordu.
Ruh insan grubuna baktı, soğukça gülümsedi ve elindeki asayı kaldırdı. Işık aniden bedenini kapladı, kırmızı çizgiler ile kaplı buz zırhı içerisinde bir aristokrat savaşçısına çevirdi. Asa da bir mızrağa dönüştü.
Kükreme!
Neredeyse anında boş kaleye her yerden yaratık geldi. Yüzlerce binlerce buz zırhlı canavar ve diğerleri salonu davetsiz misafirlere karşı kendilerini atmak için doldurmuştu.
Ancak, bir hamle yapmadan önce bir düzine yaratık aniden heykelin arkasından gözüktü, her biri bir mutant yaratıktı. Büyük kar kurdu ve ayılarının yanı sıra karanlık yarasalar ve birçok çeşit kuş vardı.
Bu mutant yaratıklar heykele giden yolu tamamen kapatmışlardı. Ayrıca aristokrat ruhu tarafından yönetiliyorlardı. Qing Amca bile şok olmuştu ve durdu, doğrudan ruh taşını yok etmenin imkansız olduğunu fark etmişti.
Yaratık grubu salonun dışını su gibi dolduruyordu. Hepsi ilkel yaratıklar olmasına rağmen sayıları o kadar fazlaydı ki eğer bir grup insan dışarı çıkmak için onları öldürmek istese bile çok uzun zaman alacaktı.
Ek olarak ruh shelteri’nin içindeydiler ve kapılar kapanmıştı. Eğer isteseler bile onlar için geri dönecek bir yol yoktu.
‘’İnsan evcil hayvanımı çaldığın için pişman olacaksın’’ Ruhların soğuk yüzü duygusuzdu. Mızrağı ile Han Sen’i işaret etti.
Bu cümlenin ardından buz zırhlı canavarlar salona akın etti ve ölümden korkmadan kendilerini bir grup insana attılar.
Ancak mutant yaratıklar saldırmıyor gibi görünüyordu. Hepsi tanrı heykelini koruyordu. Açıkça, ilk önce sonsuz ilkel yaratıkları kullanarak grubu zayıflatmak istiyorlardı.
Ruh elinde mızrakla Han Sen’e doğru yürüdü, Han Sen’i intikamını alabilmek için kendi elleri ile öldürmek istiyordu.
Herkesin solgunlaşmış görünüyordu. Bu yerde sıkışmışlardı. Kaçamazlar ya da ruh taşını kıramazlardı. Bir çıkmazın içindeydiler gibi görünüyordu ve hayatta kalmak için bir umut yoktu.
‘’Hadi acele edelim. Belki hala bir şans vardır’’ Zhu Ting bağırarak söyledi.
‘’Siz kapıyı koruyun ve ben ruh taşı için gideceğim’’ Han Sen söyledi ve ruh taşına yürüdü.
Herkes sakinliğini kaybetmişti. Bir düzine mutant yaratığı korumasındaki ilahi heykele Han Sen’in kendisini bırak mevcut tüm insanlar ile ona yaklaşamazlardı.
Ancak Han Sen çoktan tanrı heykeline doğru ilerlemişti. Diğerlerinin ilk önce salon kapısını engellemeleri ve sonsuz buz zırhlı canavarla savaşmaları gerekiyordu.
Ancak o kadar fazla yaratık vardı ki uzun süre dayanabilmelerinin hiçbir yolu yoktu. Eğer yaratıklar onlar tarafından öldürülmeye razı olsa bile yine de elleri yorulurdu.
Han Sen durum hakkında hiçte endişeli görünmüyordu. Ruh taşına doğru yürüdü ve söyledi ‘’Oldukça zekisin, seni kurnaz olarak bile çağırabilirim. Başarılı bir şekilde bizi kurduğun tuzağa düşürdün’’
Ruh dudaklarını kıvırdı ve içeriye baktı. Soğukça söyledi ‘’Bana karşı çıkmaya karar verdiğin an ölümün çoktan onaylanmıştı’’
‘’Ne yazık ki, yanlış düşündüğün tek bir şey var’’ Han Sen yürürken söylemeye devam etti.
‘’Nedi.?’’ Beklenmedik bir şekilde ruh kaşlarını çatarak sordu.
‘’Buraya gelmeme izin vermemeliydin. Senin favori tuzağın en büyük hatandı’’ Han Sen bir fırtına gibi ruh taşının olduğu dev tanrı heykeline daldı.
Ruh küçümsedi ve onu durdurmak için Han Sen’e buz mızrağını savurdu.
Ancak Han Sen hızını hiç yavaşlatmadı. Bacaklarına büyük bir güç verdi buna karşılık üst bedeni yatay bir hale getirdi. İleri koşuyordu ama neredeyse yerde uzanıyordu, garip bir pozisyonda Han Sen ruh’un saldırısından kaçındı ve yüksek hızda heykele doğru devam etti.
Mutant yaratıklar kükredi ve cehennemden iblisler gibi Han Sen’e kendilerini attılar.