Sword Art Online - C1Bölüm 02-1
Çevirmen: Arda Düzenleyen: Arda Son Kontrol: Uyku
“Ahh… Ha… Uvahh!”
Bu garip bağırışlar eşliğinde kılıç, etrafta savruluyordu ama sadece havayı kesiyordu.
Hemen ardından mavi domuz, (ki cüssesine göre çok hızlı hareket ediyor) düşmanına doğru şiddetle pozisyon aldı. Onun domuzun düz burnundan darbe alıp tepede yuvarlanışını izlerken kahkalara boğuldum.
“Hahah… öyle değil. İlk hareket önemli Klein.”
“Argh… Piç domuz.”
Domuzun sızlanan rakibi ve bir parti üyesi olan Klein, ayağa kalktı ve hüzünlüce cevaplarken bana baktı.
“Ama Kirito, öyle desen bile… hareket ettiği konusunda hiçbir şey yapamam.”
Kızılımsı saçlarını bir bandana ile yukarı doğru kaldırmış ve zayıf bedenine deri bir zırh giymiş olan bu adamla birkaç saat önce tanıştım. Eğer gerçek ismini söyleseydi, honorifikleri* eklemek bayağı zor olacaktı. Fakat onun adı [Klein] benimki de [Kirito] olduğundan ve bunlar karakterlerimize verdiğimiz isimler olduğundan “-san” ya da “-kun” gibi şeyler eklememiz bayağı garip olur.
*Honorifik: Belirtildiği gibi “-san”, “-kun” gibi saygı ifadeleri.
Klein’in bacakları titremeye başladı.
“Sanırım biraz başı döndü.”
Yerden bir tane çakıl taşını ayağımla kaldırdım ve omzuma kadar fırlattım. Sistem kılıç yeteneğinin ilk yeteneğini algıladığında, çakıl taşı açık yeşil bir renk yaymaya başladı.
Ardından sol elim neredeyse tamamen kendi kendine hareket etti ve çakıl taşı düz bir hat ile uçarak domuzu iki kaşının ortasından vurdu.
“Giik!”
Domuz öfkeyle ciyakladı ve bana doğru döndü.
“Tabii ki de hareket edecek. Sonuçta talim kuklaları değiller. Eğer ilk hareketi doğru yaparsan, sistem kılıç yeteneğini harekete geçirecek ve hedefi vuracak.”
“Hareket… Hareket…”
Klein bir şeyler mırıldanırken sağ elindeki palasını kaldırdı.
Mavi domuzdan ziyade, bu canavarın resmî adı [Öfkeli Domuz]. Kendisi Seviye 1 bir canavar ve Klein, YP’sinin yarısını domuzun vahşi şekilde sallanarak yaptığı karşı saldırılarında kaybetti.
Şey, ölse bile buranın yakınlarındaki [Başlangıç Şehri]’nde yeniden doğacaktı ama onca yolu geri gelmesi bayağı sinir bozucu olurdu.
Görünüşe göre savaşın bitmesine bir hareket kalmıştı.
Kafamı, sağ elimdeki kılıç ile domuzun saldırısını engellediğim şekilde kaldırım.
“Hmm, nasıl anlatsam ki… Öyle bir, iki, üç, saldır tarzında değil. Önce biraz enerji topla ve yeteneği hisset. Zaten kendisi BAM diye gerçekleşecek ve canavara vurduğunu hissedeceksin…”
“BAM mı?”
Klein’in tipsiz bandanasının altındaki aşağı yukarı yakışıklı olan yüzü kılıcını beline çektiği zaman ekşidi.
“Huf… Huf…”
Derin bir nefes aldıktan sonra duruşunu alçalttı ve kılıcını sanki onu omuzlayacakmış gibi tuttu. Bu sefer sistem, pozisyonu doğru bir şekilde algıladı ve yay çizen kılıç turuncu bir ışık ile parlamaya başladı.
“Ha!”
Hafif bir çığlık atarak öncekilerden tamamen farklı bir hareketle zıpladı.
Fiyuv~
Kılıç, çıtırtlı bir sesle birlikte havada ateş kırmızısı bir iz bıraktı. Bu, [Haydut] isimli basit bir yetenekti. Tek elli eğik kılıç, Klein’in hâlihazırda yarım olan YP’sinin kalan yarısını da bitirmek için hazırlanan domuzu direkt olarak boğazından vurdu.
“Guek!”
Acılı bir çığlık attı. Ardından bedeni cam gibi parçalandı ve ne kadar sanal tecrübe kazanadığını gösteren mor yazılar belirdi.
“İşte buuu!”
Klein kocaman gülümsemesi ile zafer pozu verdi ve sol elini kaldırdı. Beşlik çaktım ve ben de gülümsedim.
“İlk zaferin için tebrik ederim ama… o domuzu… diğer oyunlardaki Balçıklar ile aynı seviyeye koyabilirsin.”
“Ne? Gerçekten mi? Ben orta seviyeli bir Boss falandır diye düşünüyordum.”
“Haha! Alakası yok!
Kılıcımı sırtımdaki kınına koyduğumda gülümsemem biraz değişti.
Onunla alay etsem bile, ne hissettiğini anlıyordum. Çünkü ondan iki ay daha tecrübeliydim.
Şu an hisettiği şey düşmanını kendi ellerin ile öldürmenin verdiği neşeydi.
Klein, bağırışı da dâhil, aynı kılıç yeteneğini tekrar tekrar kullanmaya başladı. Bağırması belki de bir pratik yolu falandır, bilmiyorum. Onu kendi hâlinde bıraktım ve etrafa bakmaya başladım.
Sonsuzluğa kadar uzanan ovalar güneş battıkça mükemmel kırmızı bir renk yayıyordu. Kuzey’e doğru bakınca bir ormanın silüeti, Güney’e doğru parıldayan bir göl var ve Doğu’daki şehri saran surların duvarlarını da görebiliyorum.
Batı’da sonsuzluğa doğru altın renkli bulutlar ile uzanan gökyüzü vardı. Biz, [Başlangıç Şehri]’nden Batı’ya doğru uzanan ovalardaydık. Yani devasa süzülen kalenin ilk katının kuzeyinde.
[Aincrad]. Burada canavarlarla savaşan sayısız oyuncu olmalı. Olsa bile, alanın devasa boyutu yüzünden hiçbirini göremiyoruz.
Sonunda tatmin olmuş gibi görünen Klein, kılıcını kınına koydu ve etrafı incelerken bana doğru yürüdü.
“Gerçekten… Kaç kez düşünürsem düşüneyim, bunun [oyunun içinde] olduğuna hâlâ inanamıyorum.”
“Şey, her ne kadar [içinde] desen bile, ruhlarımız içeride falan değil. Sadece, beynimiz duyma ve görme eylemini kulak ve gözlerimiz yerine… [Nerve Gear]’ın gönderdiği sinyaller ile yapıyor.”
Omzumu silkerken böyle dedim.
Klein çocuk gibi surat astı.
“Sen buna alışmış olabilirsin ama bu benim ilk [Tam Dalış]’ım! Harika değil mi? Harbiden… İyi ki bu çağda doğmuşum!”
“Abartıyorsun.”
Gülsem bile ona katılıyordum.