Sword Art Online - C1Bölüm 02-3
Çevirmen: Arda Düzenleyen: Arda Son Kontrol: Uyku
Beta testi sadece bin kişiden oluşuyordu. Yüz bin kişinin, ki bu NerveGear’ın şu ana kadarki toplam satışının yarısı kadar, beta testine gönüllü olduğu söylendi. Böyle büyük bir topluluğun arasından seçilmemin tek sebebi, şans. Ayrıca beta oyuncuları oyunu ön sipariş edebilme gibi ayrıcalıklara da sahipti.
Beta testinin ilk iki ayı rüya gibiydi. Okuldayken deli gibi yeteneklerimi, ekipmanlarımı ve eşyalarımı düşünüyordum. Okuldan çıktıktan sonra at gibi koşup sabaha kadar oyun oynuyordum. Beta testi göz açıp kapatıncaya kadar bitti. Bir gün karakterim sıfırlandı. Sanki gerçek benin yarısını kesip atmışlar gibi bir boşluğa düştüm.
Şimdi ise [Kasım 6, 2022].
[Sword Art Online] tüm hazırlıklarını bitirdi ve saat 13:00’da oyuncuların girişine açıldı. Tabii ki de açılışından önceki yarım saati bekleyerek geçirdim ve bir saniye bile gecikmeden oyuna girdim. Sunucudaki kişileri incelediğimde, dokuz bin beş yüzden daha fazla kişi oyuna girmişti bile. Görünüşe göre oyunu alabilecek kadar şanslı herkes benim yaptığım şeyi yapmıştı. Online satış sitelerinin hepsi, oyun satışa sunulduktan birkaç saniye sonra stokların tükendiğini duyurmuştu. Dün başlayan fiziksel kopya satışları ise dört gündür kuyruk bekleyen insanlara ve olayların haberlere çıkmasına neden olmuştu. Bu demekti ki oyunu almaya başarmış herkes, neredeyse tamamen oyun bağımlısıydı.
Klein’in hareketleri bunu kanıtlar nitelikteydi.
SAO’ya girdikten sonra [Başlangıç Şehri]’nin nostaljik hissettiren taş yollu sokaklarında demirciye doğru koşmaya başladım. Benim beta oyuncusu olduğumu anlar anlamaz, Klein hiç düşünmeden bana doğru koşmaya başladı.
“Hey! Bana bir şeyler öğret!” diyerek yalvardı.
Daha önce hiç tanışmadığı birisinden böyle şeyler isteyebilmesine ve bu kadar utanmaz olmasına çok şaşırmıştım. Diyecek bir şey bulamamıştım. Çok garipti.
“Ah şey, o zaman… neden demirciye gitmiyoruz?”
NPC* gibi cevap verdim. Sonuç olarak bir ekip kurduk ve ona savaşmanın temellerini öğrettim. İşte bu duruma gelişimizin hikâyesi bu.
*NPC: Non Player Character. Yapay Zeka tarafından yönetilen Oyuncu Olmayan Karakterler.
Aslında, gerçek hayatta insanlarla pekiyi anlaşamıyorum. Oyunlarda da olduğu kadar. Beta testi sırasında birkaç kişiyle konuşma fırsatım oldu ama hiçbirisiyle “arkadaşım” diyecek kadar yakınlaşmadım.
Fakat Klein’in özel bir yanı vardı ve bu beni biraz rahatsız etmiyordu. Yani düşününce, onunla iyi anlaşabilirdik. Konuşmaya devam ettim.
“Ee… Ne yapmak istiyorsun? Alışana kadar avlanmaya devam mı edeceksin?”
“Tabii ki! Demek isterdim ama…”
Klein’in narin gözleri görüşünün sağ üst köşesine gitti. Muhtemelen saate bakıyordu.
“… Şey, çıkıp yemek yemem lazım. 17:30’da gelsin diye pizza sipariş etmiştim.”
“Vay be.”
Aklıma diyecek bir şey gelmediğinden böyle dedim.
Klein göğsünü gerdi.
“Ne sandın!” dedi gururla. “Birkaç arkadaşım ile [Başlangıç Şehri]’nde buluşmak için sözleşmiştik. Seni onlarla tanıştırırım sonra da arkadaş eklersin. Böylece istediğin her zaman mesaj atabilirsin. Nasıl olur?”
“Ee… Şey… Im…” diye mırıldandım.
Klein ile iyi anlaşıyordum ama diğerleri ile de iyi anlaşacağımın bir garantisi yoktu. Onlarla muhtemelen iyi anlaşamayacağımı ve sonuç olarak Klein ile de aramın bozulacağını hissettim.
“Bilmiyorum ki…”
Güvensizlik dolu cevabımın sebebini anlayan Klein, kafasını salladı
“Ah, seni zorlamıyorum ya. Sonra tanışırsınız.”
“… Yani. Teşekkürler ve kusura bakma.”
Ona teşekkür ettiğimde Klein hızlıca reddetti.
“Hey hey! Benim sana teşekkür etmem lazım. Bugün bana bayağı yardımcı oldun. Bir ara karşılığını vereceğim… Ruhsal olarak.”
Klein gülümsedi ve tekrardan saatine baktı.
“… Şey, şimdilik çıkıyorum. Çok teşekkürler Kirito. Paslaşırız.”
Öyle dedikten sonra Klein, elini ileri doğru uzattı. O anda, onun [Başka Bir Oyun]’da iyi bir lider olabileceğini düşündüm ve elini sıktım.
“Aynen.”
Ellerimizi bıraktık.
İşte o nokta da Aincrad ya da Sword Art Online eğlenceli bir oyun olmayı bıraktı.
Klein biraz ilerledi ve durdu. İşaret parmağını ve ortağa parmağını birleştirip aşağı doğru çekti. Bu, [Ana Menü Penceresi]’ni açmak için uygulanması gereken komuttu. Hemen ardından bir zil sesi geldi ve parıldayan mor bir dikdörtgen belirdi.
Ben de biraz ilerledim ve bir kayanın üstüne oturdum. Menümü açtım. Domuzla yaptığım savaştan kazandığım eşyaları düzenlemek için parmaklarımı hareket ettirmeye başladım.
Sonra…
“Ne?” Klein garip bir tonda konuşmaya başladı. “Ne oluyor…? Çıkış yapma butonu yok.”
Parmaklarımı hareket ettirmeyi bıraktım ve kafamı ona doğru çevirdim.
“Yok mu…? Nasıl ya? Sen görememişsindir.” Kafam karışmıştı.
Kılıç ustası bandanasının altındaki gözlerini kocaman açtı ve ekrana dik dik bakmaya başladı.
Dikdörtgende, daha genişken, sol tarafta birkaç buton ve sağ tarafta da hangi ekipmanları giydiğinizi gösteren bir kısım barındırıyordu. Menünün en altında ise bu dünyadan çıkmanızı sağlayan [ÇIKIŞ YAP] butonu yer alıyordu.
Gözümü saatlerce süren savaşlardan topladığım ekipmanları listeleyen envanterime çevirdiğimde Klein daha önce duymadığım yüksek bir ses ile konuşmaya başladı.
“Yok, Kirito. Sen de bak, yok işte.”
“Ya kardeşim sen göremiyorsundur diyorum…” İç çekerek mırıldandım ve menünün en üstünde solda bulunan geri düğmesine tıkladım.
Sağdaki envanter penceresi kapandı ve ana menü tekrardan açıldı. Soldaki kısımda, hâlâ aşırı derecede boş yer olan, upuzun bir butonlar bütünü vardı.
Dondum kaldım. Gerçekten de yoktu.
Klein’in söylediği gibi, beta test sırasında orada olan buton- Hayır, giriş yaptığımda orada olan buton şimdi yoktu.
Birkaç saniye boş kutuya baktım. Ardından da belki yeri değiştirilmiştir diye menüyü kurcaladım. Klein “Yok, değil mi?” dercesine bana baktı.
“… Yok değil mi? Yok işte.”
Kabul etmesi zor olsa da kafamı salladım. Klein gülümsedi ve kalın çenesini kaşımaya başladı.
“Şey, sonuçta oyunun ilk günü. Bu tarz hataların olması normal. GM’ler* muhtemelen gelen mesaj yağmurundan dolayı oturup ağlıyorlardır.” Klein sakince böyle dedi.
*GM: Game Master. Oyun Yöneticisi, Admin, Yetkili.