Sword Art Online - C1Bölüm 03-4
Çevirmen: Arda Düzenleyen: Arda
Son Kontrol: Uyku
Seslerimiz de değişmişti. Belki de ses değiştiricileri bozulmuştu. O an böyle şeylere harcayacak zamanımız yoktu.
Aynalar elimizden düştü ve kırıldı. Ardından yumuşak bir kırılma sesi ile yok oldular.
Etrafıma baktığımda, kalabalığın artık fantezi oyunlarından fırlamış karakterler gibi görünmediğini fark ettim. Karakterlerin yerini normal genç insanlar almıştı. Sanki, bir grup insanı bir oyun fuarına toplamışsınız da zırh giydirmişsiniz gibiydi.
Ne yazık ki cinsiyet dağılımı da değişmişti.
Bu nasıl mümkündü? Muhtemelen oyuncuların büyük bir çoğunluğu ve Klein ile benim yarattığımız karakterler gerçek bedenlerimiz ile değişmişti. Tabii ki de doku hâlâ çokgen modelleme* gibi gözüküyordu ama gerçeklik payı da korkutucuydu. Acaba bedeni tamamen tarayan bir cihaz olsaydı neler olurdu…
*ÇN: Polygonal Modeling. Çokgen Modelleme. 3B modellemede kullanılan bir yöntemdir. Genellikle gerçek zamanlı bilgisayar grafiklerinde kullanılır.
Tarama.
“… Ah, doğru!”
Klein’e baktım ve kendimi konuşmak için zorladım.
“NerveGear’ı kafamıza taktığımızda sayısız sinyal sensörünü de kafamıza takmış oluyoruz. Yani sadece beynimizin değil, yüzümüzün de nasıl bir şey olduğunu biliyor…”
“F-Fakat bedenlerimizin nasıl gözüktüğünü nasıl bilebilir? Mesela boyumuzu nereden biliyor?”
Klein etrafına bakarken sessizce konuştu.
Tuhaf suratlarla kendi ve etrafındakilerin yüzlerine bakan oyuncuların boyu, [Değişim]’den sonra açıkça değişmişti.
Ben ve Klein, geri kalan kısmın çoğunluğu da, fazladan boy ekleyip hareketleri kısıtlamaktansa gerçek boyunu ayarlayıp tam verim almak istemişti.
Hepsi bu da değildi. Oyuncuların yapıları ve cüsseleri de genişlemişti. NerveGear’ın bunu bilmesine imkân yoktu.
Buna cevap veren Klein oldu.
“Ah… bekle. Ben NerveGear’ı dün aldım, her şeyi hatırlıyorum. Kurulum yaparken bir yer vardı… neydi adı… Kalibrasyon muydu?”
Kalibrasyon kısmında NerveGear, [bedenime ulaşmak için elimi ne kadar hareket ettirdiğimi] ölçüyordu. Bu, oyundaki hareket hissini gerçeğe en yakın hâle getirmek için yapılmıştı. Tabiri caizse, NerveGear tüm bedenimizin nasıl göründüğünü içine kaydetmişti.
Yani her karakteri, oyuncunun gerçek bedeninin bir çokgen kopyası* ile değiştirmek mümkündü. Şimdi bunun sebebi, neredeyse tamamen anlaşılmıştı.
*ÇN: Polygon Replica. Çokgen Kopya. Kopya model.
“… Gerçeklik.”
Kendi kendime mırıldandım.
“O, bunun gerçeklik olduğunu söyledi. Bu çokgen karakter*… ile YP’miz, bizim gerçek bedenimiz ve hayatımız. Buna inanmamız için, bizim mükemmel bir kopyamızı yarattı.”
*ÇN: Daha açıklamama gerek var mı? :hehe:
“Ama… Ama biliyorsun, Kirito…”
Klein kafasını hızlıca kaşıdı ve bandanasının altındaki gözleri parıldamaya başladı.
“Neden? Neden böyle bir şey yapıyor ki amına koyayım?”
Cevap vermedim ve kafamızın üstündeki şeyi işaret ettim.
“Bekle. O, kesin bize cevap verecektir.”
Kayaba beni yanıltmadı ve birkaç saniye sonra ciddi sesi havada yankılanmaya başladı.
[Çoğunuz muhtemelen, “Neden?” diye soruyordur. Neden ben, NerveGear ve SAO’nun yaratıcısı Kayaba Akihiko, böyle bir şey yapıyorum? Bu, terörist saldırısı falan mı? Bizi fidye için mi esir aldı?]
O ana kadar duygusuz olan Kayaba’nın sesi birazcık duygu kırıntısı içermeye başladı. Gerçek olması imkânsız olsa bile, birden aklımdan [Empati] kelimesi geçti.
[Bunlar, bunu yapmamın sebebi değil. Sadece bu da değil, benim için, bunun bir sebebi ya da amacı da yok. Çünkü… bu an, benim bunları yapma sebebimdi. Dünya’yı yaratmak ve izlemek NerveGear ve SAO’yu tasarlamamın sebebiydi ve şimdi, her şey tamamlandı.]
Kısa bir duraksama ardından Kayaba, duygusuz sesi ile, konuşmaya devam etti.
[… Şimdi, [Sword Art Online]’ın resmî açılış ve eğitim kısmını bitiriyorum.]
[Oyuncular, iyi şanslar.]
Son cümlesini yavaşça kaybolan bir yankı söyledi.
Devasa cübbe, kafa kısmından başlayarak, çıktığı sistem kutusuna kadar bir sıvı gibi çekilmeye başladı.
Kafadan sonra omuzları, ardından göğsü ve kolları… en son da bacakları kırmızı yüzeyde birleşti. En sonunda her şey yavaşça ikinci katın yüzeyine. Cübbe geldiği yere geri gittikten sonra gökyüzünü kaplayan sistem mesajları bir anda yok oldu.
Bulunduğumuz alana doğru esen rüzgarın ve NPC karakterlerin çaldığı APM* yavaşça kulaklarımıza geldi.
*ÇN: BGM. Background Music. Arka Plan Müziği.
Birkaç kuralın değişmesi dışında oyun normal hâline dönmüştü.
Sonra… Nihayet…
On bin kişilik kalabalık gerçek tepkisini gösterdi.
Diğer bir deyişle, sayısız ses bölgede birbirine karışarak yükselmeye başladı.
“Şaka mı lan bu…?”
“Ne diyo’n lan yavşak?!”
“Çıkar lan bizi!”
“Çıkar lan beni piç!”
“Randevum var! Çıkar beni buradan!”
“Eve gitmek istiyorum! Eve gitmek istiyorum!”
Bağırışlar. Yaygara. Haykırışlar. Lanetler. Yalvarışlar. Küfürler.
Oyuncular birden mahkumlara dönüştü. Reddetmeye, birbirlerine saldırmaya ya da yüksek sesle sövmeye başladılar.
Bu kadar sesin içinde birden kendimi toparladım.
Bu… gerçeklikti.
Kayaba Akihiko’nun açıkladığı her şey doğruydu. Eğer durum buysa, yaşanacak her şeyi önceden tahmin etmiştir. Zaten tahmin etmese garip olurdu. Kayaba’nın bu zeki tarafı onu çekici yapıyordu.
Şimdi bir süreliğine gerçekliğe dönemeyeceğim. Belki birkaç ay, belki daha uzun süre. Bu süre zarfında annemi ve kardeşimi ne görebilirim ne de onlarla konuşabilirim. Bir daha hiç görememe ya da konuşamama şansım da vardı. Eğer burada ölürsem…
Gerçekte de ölecektim.
Bir zamanlar oyun konsolu olan NerveGear, en ufak ters hareketimde beynimi kızartacak hapishaneye dönüştü.
Yavaşça nefes aldım ve konuşmaya başladım.
“Klein, gel bakayım şuraya.”
Aslında benden oldukça yaşlı görünen savaşçının kolundan tuttum ve kalabalığı yararak geçtik.
Belki de sınıra yakın olduğumuzdandır, hızlıca kalabalıktan ayrıldık. Bizi bölgeden ayıracak olan sayısız sokaklardan birisine daldık ve ışık hızında etrafı sakin olan bir vagonun arkasına geçtik.
“…Klein.”
Yine ona adıyla seslendim.
Yüzünde hâlâ boş bir ifade takınık hâldeydi. Sesimin ciddi çıkması için elimden geleni yaparak konuşmaya devam ettim.
“Beni dinle. Birazdan bu şehirden çıkıp sonraki kasabaya gideceğim. Benimle gel.”
Klein’in bandanasının altındaki gözleri açıldı. Kısık bir seste devam etmeye çalıştım ve kendimi konuşmak için zorladım.
“Eğer dedikleri doğruysa, bu dünyada hayatta kalmak için güçlenmeliyiz. MMORPG’lerdeki kaynaklar için oyuncuların birbirleriyle savaştığını biliyorsun. Yalnızca çok para ve tecrübe kazanan oyuncular güçlenebilir. Bunu fark eden oyuncular, [Başlangıç Şehri]’nin etrafındaki canavarları avlamaya başlayacaklardır. Tüm yolları ve tehlikeli bölgeleri biliyorum. Yani [1 Seviye] bile olsak, bizi oraya güvenle götürebilirim.”
Konuşan kişinin kendim olduğunu düşünürsem, epey uzun bir konuşmaydı. Buna rağmen o, sessiz kalmayı seçti.
Birkaç saniye sonra yüzü kırışmaya başladı.
“Ama… Ama daha önce de söyledim ya… Bu oyunu almak için arkadaşlarımla kaç gün sıra bekledik. Şu anda muhtemelen meydanda bir yerdeler. Onlar olmadan bir yere gidemem.
“…”
Hafif bir iç çektim ve dudağımı ısırdım.