Sword Art Online - C1Bölüm 05-1
Çevirmen: Arda Düzenleyen: Arda
Son Kontrol: Uyku
[Labirent Bölgesi]’nin yetmiş yedinci katındaki zorlu düşmanla olan savaşımdan sonra, her zamanki gibi, geri dönmek için hazırlanmaya başladım. Girişin ışığını gördüğümde rahat bir nefes aldım.
Kafamı boşalttım ve geçitten hızlıca yürüyüp temiz havayı iliklerime kadar çektim.
Önümdeki dar geçit, yavaşça sık ve büyük ağaçlarla dolu bir ormana dönüştü. Arkamdaki labirent gölgesi yavaşça göğe yükseldi. Spesifik olmam gerekirse, diğer katın zeminine kadar.
SAO’nun temeli katları yükselip kalenin en tepesine çıkmak olduğundan, zindanlar diğer oyunlardaki gibi yer altında değildi. Canavarlar dışarıda karşılaşabileceğinizden daha güçlü olurdu ve zindanın derinlerinde de Boss yatardı. Yani temelleri diğer zindanlar ile aynıydı ama sadece kule şeklindeydiler.
Şu anda 74. Kat’ın %80’i keşfedilmiş, diğer bir deyişle [haritalanmıştı]. Birkaç gün içerisinde, muhtemelen, Boss Odası bulunur ve büyük bir ekip kurulurdu. Ekipte, ben bile dâhilim buna, tek oynayan oyuncular da yer alırdı.
İçim bir andan bıkkınlıkla bir andan da umutla dolduğu için kendime gülümsedim ve yürümeye başladım.
Benim oturduğum yer, şu anlık, Aincrad’ın en büyük şehriydi.
- Kat’taki [Algade]. Şey, yüz ölçümü olarak, Başlangıç Şehri daha büyüktü ama orası, o sıralar tamamen [Ordu]’nun operasyon üssü olmuştu. Yani oralarda dolaşmak biraz rahatsız ediciydi.
Karanlıklaşan ovalardan çıkmayı başardıktan sorna, karşıma yaşlı ağaçlarla dolu bir orman çıktı.
Eğer ormandan doğru otuz dakika yürürsem, 74. Kat’ın [Yerleşim Bölgesi]’ne varacaktım ve [Işınlanma Kapısı]’nı kullanıp kendini Algade’ye gönderecektim.
Envanterimdeki anında ışınlanma eşyalarını istediğim anda Algade’ye gitmek için kullanabilirdim ama biraz pahalı olduklarından, tehlikeli bir durum olmadıkça gönlüm kullanmaya pek varmıyordu. Güneşin batmasına hâlâ biraz zaman vardı. Bu yüzden içimdeki hızlıca eve dönme isteğini bastırdım ve ormana girdim.
Aincrad’daki kat sınırlarının hepsi, kolonlardan destek almadan, gökyüzüne doğru açılırdı. Bu açıklıktan içeri giren ışıkla ağaçlar, kırmızı renge büründü. Işık demetlerinin arasında süzülen sis, güneş ışığını tüm parlaklığıyla yansıttı. Gündüzleri bir saniye bile kesilmeyen kuşların sesi, artık yerini rüzgarda sallanan dalların sesine bırakmıştı.
Bu bölgede çıkan canavalarla yarı baygın şekilde bile savaşabileceğimi biliyordum ama karanlığın verdiği gerginlik hissini bastırmak çok zordu. Eve gitmeye çalışırken kaybolduğum zaman hissettiğim hisin aynısı içimi kapladı.
Bu hissi sevmiyor değildim. Diğer tarafta yaşarken bu ilkel hissi, korkuyu, unutuyordum. Yanınızda birisi olmadan vahşi doğada seyahat ederken hissetiğiniz yalnızlık hissi… İşte RPG’lerin özü buydu.
Bu nostaljik anılarda boğulurken, daha önce hiç duymadığım bir çığlık kulağıma geldi.
Bir anlığına duyulan bir sesti. Kamış düdüklerinden çıkan ses gibi yüksek ve netti. Hareket etmeyi bıraktım ve sesin geldiği bölgeyi izlemeye başladım.
Eğer bu dünyada daha önce görmediğin bir şey duyar ya da görürseniz, ya çok şanslısınızdır ya da çok şanssızsınızdır.
Tek oynayan birisi olarak, [Tarama Yeteneği]’mi geliştirmiştim. Bu yetenekte ustalaşırsanız, çalıları taramaya başlıyor. Yani oyuncuya, düşmanını “saklanırken” tespit etme gücünü veriyor. Bunun vasıtasıyla on metre uzağımda, çalılarda saklanan canavarı görebildim.
Fazla büyük değildi. Kendini yapraklar arasında kamufle etmesini sağlayan yeşil bir kürkü ve bedeninden büyük kulakları vardı. Ona odaklandığımda, sistem onu otomatik olarak hedefim olarak belirledi ve isminin yanında sarı bir imleç belirdi.
[Yahnilik Tavşan]
Adını okuduğumda nefesim kesildi. Bu, “süper nadir” sıfatına yakışacak derecede nadir bir şeydi.
Gerçek bir tanesini ilk defa görüyordum. Çalılarda yaşayan tombul tavşanlar, normalde fazla tecrübe puanı vermez ya da fazla güçlü olmazlardı ama…
Belimden sessiz bir iğne çıkarttım. [Kılıç Fırlatma Yeteneği]’m o kadar da gelişmiş değildi. Detaylandırmam gerekirse, yetenek ağacımdaki bir daldan fazlası değildi. Fakat [Yahnilik Tavşan]’ın şu ana kadar gördüğümüz yaratıklar arasında en hızlısı olduğunu duymuştum. Yani kılıcımla yakalama gibi bir şansım pek yoktu.
Düşmanım beni fark etmeden saldırmak için tek şansım vardı. İçimden dua ederek iğneyi kaldırdım ve bulunduğu bölgeye bir tane [Tek Atış] salladım.
Eh, yeteneğim ne kadar düşük de olsa, yüksek Çeviklik yeteneğim sayesinde elim aşırı yüksek bir hızda tekrardan belime gitti ve bir iğne daha kaptı. İğne bir kez daha parıldadı ve ağaçların arasında kayboldu. Saldırdığım anda, Yahnilik Tavşan’ın bulunduğu yerde beliren, imleç kırmızıya döndü ve altında YP barı belirdi.