Tensei Shitara Slime Datta Ken - Bölüm 090
Çevirmen: Merkanovels
Kufufufufufufu.
İblis kötü bir kahkaha attı.
Derin kızıl saçlarını sallayarak, Kutsal Şovalyelerin önüne yavaşça indi.
Yarasa-benzeri kanatlarını genişçe yaymak… bu, gerçek anlamda kötülüğün cisimleştirilmiş hali olarak adlandırılan bir şeydi.
[Hepinizle tanışmak bir zevk. Şimdi daha fazla oyalanmadan testimize başlayalım…. Bakalım siz benim rakibim olmaya layık mısınız yoksa değil mi?]
Kutsal Şovalyeler, bunun kim olduğunu anladıktan hemen sonra yayılmışlar ve savunmacı bir duruş pozisyonu almışlardı.Onların bariyeri kurmak için boş vakitleri yoktu. Bu yüzden ayrı bir ikinci karar vermeleri gerekiyordu.
Temkinli davranışlarının nedeni, Baş İblisin gelmesiydi. Ne yazıkki, onlardan başka bariyer inşa edebilecek başka bir takım da yoktu.Ancak, farklı bir açıdan bakılacak olunduğunda, bu durum karşısında kendilerini şanslı da sayabilirlerdi.
Şuan karşılarında olan kişi tek başınaydı. Ve birliklerinin içinde daha yenilgi yüzü görmemiş bir müfrezeye liderlik eden, en güçlü Kutsal Şovalye olarak bilinen Arnaud Baurman vardı.
Arnaud Baurman’ın yüzünde korkusuz bir gülümseme belirdi ve bu yoldaşlarını cesaretlendirdi….
[Korkmayın! Düşman sayısı sadece 1(bir). Her ne kadar bir Baş İblis olsa da, bizim için bir tehdit değil!]
Doğru.
Geçmişte, onların Baş İblis’lere karşı savaş deneyimleri vardı.
Kafirlerle savaşırken, Yüksek İblis Çağırmasını kullanarak Baş İblisleri çağırmalarını sağlayan birşeyler vardı. Şimdiye kadar onlara karşı bir kez dahi kaybetmemişlerdi.
Arnaud ise teke tek dövüşmesi gerekse bile sonunda zaferi elde eden kişinin kendisi olacağından son derece emindi.
[Herkes, etrafa yayılsın! İki alt-lider beni destekleyecek; diğer üyelerde basit bir Kutsal Bariyer kuracaklar. Başlayın!!]
Kutsal Şovalyeler hemen Arnaud’un talimatlarını yerine getirmeye başladı. Bunlar, iyi eğitim almış 1.sınıf savaşçıların hareketleriydi. Birçok defa bu durumla karşılaştıklarından, insan ırkını korumak için savaşanlar olarak, kendi yeteneklerinden eminlerdi.
Tereddüt etmeden etrafa yayıldılar. Bir pentagram(beş köşeli yıldız) formasyonu oluşturdular ve komutanı ve iki alt lideri, rakipleri olan kızıl saçlı iblis ile birlikte Kutsal Bariyerin içine hapsettiler.
Bariyeri oluştururken ürkütücü olan bir şey vardı. Bu süre boyunca iblis kılını bile kıpırdatmamıştı. Ve Kutsal Şovalyelerin hareketlerini izlerken yüzünde kötü bir gülümseme vardı.
[Oii, sorun ne? Bizim bariyeri kurmamızı engellemeye çalışmayacak mısın?]
Arnaud kışkırtmaya çalışarak sordu.
[Niye böyle bir şey yapayım ki? Hepiniz baya azimli çalışıyorsunuz. Devam edin, devam edin. Ben sizin işinizi bölmeyeceğim.]
Onları açık bir şekilde küçümseyen bir cevap..
Arnaud kendine hakim olarak rakibine doğru baktı, ancak içinde öfkeden kuduruyordu. Uzman-sınıfı bir şovalye olarak, bu tür durumlara karşı öfkesini kontrol altına alıp muhakeme yeteneğini kaybetmemek için kendini eğitmişti. Ama rakibinin demin verdiği cevap aşağılayıcıydı.
Bir Baş İblis nasıl bu kadar küstah olabilir! Arnaud bunları son derece kapsamlı bir şekilde düşündü ve ne kadar aşağılayıcı olsa da öfkeyle hareket edip zor duruma düşmemek için kendini tuttu.
Hiç şüphe yoktu ki bu iblis, birliklerine karşı bir tehdit oluşturuyordu. Bir Kutsal Şovalye olarak eğitildiğinden dolayı onun gerçek gücünü açık bir şekilde kavradı.
Şuanki durumda, rakibi ortalama bir Baş İblis ise beş kişi onu indirmek için yeterliydi. Arnaud sakin bir şekilde rakibini ölçmek için önünde duran iblisi gözlemledi. Şuan onun önündeki rakip, açık bir şekilde ortalama bir Baş İblis değildi.
Kendinden emin, ihtişamlı bir şekilde orada duruyordu. Üzerindeki giysi, sanki aşağı bir iblis olmadığını kanıtlarcasına özenle hazırlanmıştı.Bu giygilerin amacı, onun seviyesinin yüksek olduğunu göstermekti.
Söz konusu olduğunda, çok büyük bir ihtimalle bu ‘adlandırılmış’ bir iblisti.
Adlandırılmış bir iblis başlı başına büyük bir tehditti. Ve o yetmezmiş gibi, karşılarındaki rakip, yüksek seviye bir adlandırılmış iblisti.
O dikkatsiz olamazdı.
Rakibinin hareketleri sonucunda öfkelenmiş olsa bile, sakinliğini kaybetmeyi ve bunun kararını etkilemesine izin veremezdi.
Arnaud kılıcını kılıfından çıkardı.
[Oh? Hazırlıklarınızı bitirdiniz mi?]
[Evet, seni beklettiğimiz için üzgünüz. Başlayalım mı? Ama öncesinde sana sormak istediğim bir şey var… adın..?]
İblisin sorusuna Arnaud cevap verdi. Ve sonrasında o bu fırsatı kaçırmayarak iblisin adını sordu.
Her ne kadar sorusunu cevapsız bırakma ihtimali olsa da, yine de sormak istedi . Eğer cevaplarsa o zaman karşısında rakibinin ‘adlandırılmış’ olup olmadığını öğrenmiş olacaktı.
[Oh! Ne kadar da kabayım. Benim adım Diablo. Bu ad bana Majesteleri Rimuru tarafından verildi. Kendimi tanıtmayı unutmuşum…. Hala çok tecrübesizim.]
Mutlulukla kendini tanıttı.
Arnauld sırtından bir soğuk ter aktığını hissetti.
Tehlikeli. İçgüdüleri maksimum derecede tehlikede olduğunu söylüyordu.
Tereddüt etmeden kendini tanıtmak. Bu rakibinin gerçekten de çoktan bir ad ile onurlandırılan bir varlık olduğu anlamına geliyordu.
Eğer efendisi ölürse, onun ‘adlandırılmış’ statüsü de kaybolacaktı. Ayrıca, gerçek adıyla kendini tanıttıysa, o zaman bu ad manipüle etmek için kullanılabilirdi. Bu nedenle, kendini tanıtmamak iblisler arasında oldukça sık rastlanan bir şeydi. Yani bu ad İblis Lordu Rimuru tarafından ona verilmişti. Görünüşe göre karşısındaki iblis gerçeği söylüyordu.
Bir İblis Lord’unun, bir Baş İblis’e isim vermesi mümkün müydü? Ama şu anda bu kafa yorulayacak bir konu değildi.
Arnaud en güçlü kutsal şovalye ünvanına sahipti. Kutsal Şovalyelerin lideri olan Hinata’nın sağ koluydu. Ve 2 numara olarak kendine güveni vardı. Bu güvene sımsıkı tutunarak korkusuzca gülümsedi.
[Benim adım Arnaud Baurman, en güçlü Kutsal Şovalye. Bu ismi ruhuna kazı, çünkü bu isme sahip olan ben, seni yok edeceğim. Cehenneme giden yolculuğunda eğlenmene bak!!]
Bunları söylediği sırada, bir Ruhsal Güç Salınımı gerçekleştirdi ve Ruhsal Teçhizat’ını aktive etti. Anında beş renk ışığı göz kamaştırıcı bir şekilde parladı ve Arnaud’un vücudunu sarmaladı. Arnaud; Toprak, Su, Ateş, Rüzgar ve Uzay gibi beş özniteliğe sahip bir Kutsal Şovalye’ydi.
Normal bir insan için iki özniteliğe sahip olmak çok nadirdi, ama o beşi tarafından sevilmişti. Onun en güçlü Kutsal Şovalye ünvanı sadece göstermelik değildi.
Bu süre zarfında, diğer Kutsal Şovalyeler de bir Ruhsal Güç Salınımı’nı gerçekleştirdiler. Her biri kendi özniteliklerini içeren zırhla kaplandı.
Renk renk parlayan ışıkların ortasında, ışıldayan bir pentagram/beş köşeli yıldız vardı. Basit-türde bir Kutsal Alanoluşturuldu. Seremoniyi gerçekleştirmek için az süre harcamalarından dolayı bu alan tam gücünde değildi… ama 5 Kutsal Şovalye ile birlikte, yeterince etkiliydi.
Bariyerin içinde, iki yetenekli Kutsal Şovalyenin yanı sıra, en güçlü kişi olarak bilinen Arnaud da vardı. Bir Baş İblise karşı, korkacak hiçbir şey olmamalıydı.
Arnaud teçhizatındaki yeni bir model olan İblis Katili’ni eline aldı; bu, Yedi İlahi Bilge tarafından iblislere karşı savaşmak için yapılan yüce bir kılıçtı.
Kılıç, canavarın büyülü güç yapılandırılması içindeki büyü gücünü parçalayabilme yeteneğine sahipti; bu böylece yeniden yapılandırılamıyordu. Diğer bir tabirle, rakibinin büyü gücünü emiyordu.
Bu silah ‘Ejderha Türleri’ ne karşı hasar vermek amacıyla geliştirilmişti. Hinata’nın kılıcıyla aynı güce sahip olması için geliştirilen tek kılıçtı. Arnaud’u bu silahla donatma kararı doğruydu. Bu kılıçla, herhangi bir iblis türü kolayca yok edilebilirdi.
O sıralarda, Arnaud bu silah üzerine mutlak bir güvene sahipti, ama…
[Öyleyse, teste başlayalım bakalım.]
İblis sıradan bir şekilde bu kelimeleri söyledi. Ve kelimelerin içerdiği anlam hızlı bir şekilde anlaşıldı.
[U, Uwaaaaaaaa !! Gelme, durdur bunu, gelme! !]
[Hiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii! Ya-Yardım edin !!]
Üyeler oldukları yerde sendeleyerek hep bir ağızdan bağırmaya başladılar. Kutsal Şovalyeler olarak, bu üyeler bu tür şeylere hazırlıklı olmaları gerekiyordu. Ama..
Daha demin olan şey de neydi?
Arnaud anlayamadı. Bu-bu ezici korku…
İblis az önce basitçe söylemek gerekirse bastırılmış olan Şeytani Aura’yı serbest bırakmıştı. Olan buydu.
[Haydaa? Testi geçen sadece üç kişi mi? Herneyse, benim “İblis Lord Haki’me dayanabildiğiniz için sizi kutluyorum. Benim kişisel rakibim olma hakkını elde ettiniz.“]
İblis heyecanlı bir şekilde ilan etti.
Beş köşeli yıldız bariyeri anında yok oldu. Zihinleri çatırdayan diğer Kutsal Şovalyelerin, Kutsal Alanı korumak için harcayabileceği yeterli enerjisi kalmamıştı.
Arnaud boncuk boncuk terliyordu, bunları silmeye çalışsa da, yetişemiyordu bile. Umutsuzca mevcut durumu kavramaya çalışıyordu.
İnanılmaz. Bunu kabullenmek istemedi.
Önündeki iblis, daha demin… ne dedi? Kesinlikle dediği şey; “İblis Lordu’nun Haki’si”idi…
Böyle bir yeteneği daha önce hiç duymamıştı. Sadece aura’sını serbest bırakmasıyla, Kutsal Şovalyelerin bu güçsüz duruma düşmesini sağlamıştı. Bir İblis Lordu için bile, bu imkansızdı.
Hayır, hayır. Eğer bunu yapan kişi, İblis Lord’unun Efsanevi Sınıfı’nda ise bu mümkün olabilirdi…
Karşısındaki bu ‘adlandırılmış’ iblisin bu sınıfta olabileceği aklınına hiç gelmemişti.
[Kim…..sen… de….kimsin?]
Arnaud bu kelimeleri zar zor ağzından çıkarabilmişti.
Sahip olduğu tüm iradeyi toplayarak, korkusunun su yüze çıkmasını engellemeye çalışıyordu.
Sakin bir şekilde olumsuz düşünceleri attı ve bir şekilde sakinliğini korumayı başarabildi.
Arnaud bu vaziyetteyken…
[Kufufufufufu, ben Diablo. Rimuru-sama’nın sadık kulu. Bu sefer göz alıcı bir performans sergileyerek birinci sıraya yerleşen kişi ben olacağım. ]
İblisin gayri ciddi verdiği cevap onun sersemlemesine neden oldu.
[Madem bunu cevapladım, sormak üzere olduğun soruyu da cevaplayayım da içinde kalmasın. Daha önce söylediğin gibi ben Baş İblis değil, bir İblis Dükü’yüm. Her ne kadar aralarında fazla bir fark olmasa da, lütfen bu hatayı bir daha yapma.]
İblis bu söyledikleriyle, bunu duyanları daha da fazla umutsuzluğa sürükledi…
[Bitti, herşey bitti…]
Kadın emir subayı Sofia yere çöktü ve bir çocuk gibi ağlamaya başladı. Beyni zonkluyordu. İblis Dükü… bu bir efsanaevi bir varlığı simgeliyordu. Bu kendini İblis Lordu olarak lanse edenlerden çok daha üst bir mevkiydi.
Daha önceki görünüşleri, bu dünyada belgelenmemişti, bu yüzden onaylanamazdı. Ama karşılarındaki bu iblisin kesinlik bu kategoride olduğunu iliklerine kadar hissetmişlerdi.
Tıpkı bir Sıradan Ruh’un, Büyük Ruh Sınıfı ile kıyaslanamaması gibi. Veya Büyük Ruh Sınıfındakiler bir araya gelip ne kadar fazla olursa olsun, bir Kral Ruh Sınıfına karşı bir savaşta kazanmasının mümkün olmaması gibi.
[Oh? Ne yapıyorsun? Testimi geçtin ama hiçte bundan memnunmuş gibi görünmüyorsun!]
İblis beyni zonklayan kadın emir subayına seslendi. Böyle bir durum ile karşılaşacakları Arnaud aklının bir ucundan bile geçmemişti. Emir subayı gözyaşlarını dökmeye devam ederken umutsuzca kaçmaya çalıştı. Ona seslenen iblis ile göz teması kurmak istemedi ve başını inkar edercesine salladı. O bir Kutsal Şovalye olarak, daha önce büyük tehlikelerin üstesinden gelen cesur ve güvenilir bir yardımsıydı. Ancak ilk defa şimdi korku belirtileri gösteriyordu.
Kafirlere karşı bir önlem olarak Demonoloji hakkında çok fazla bir blgiye sahipti. Çünkü düşmanını iyi tanıyarak savaşta bir adım öne geçebilirdin. Sadece bu da değil, O aynı zamanda Çağırılmış İblis ve İblis Çağırma üzerinde de çalıştı. Bu sebeplerden ötürü Demonoloji ile oldukça aşinaydı.
İşte bu yüzden iblisler hakkında herkesten daha çok bilgiye sahip olan bu kadınının bu kadar korktuğuna şahit olduklarında, karşılarındaki varlığın iddia ettiği gibi bir İblis Dükü olduğuna herkes inanmıştı.
Bu nedenle bu tehlikeye karşı tedbir almaları gerekiyordu.
[Hala savaşabilir misin Bacchus?]
Arnaud diğer bir emir subayına sordu. Bacchus onun güvenilir ortağı ve sağ koluydu. O solmuş olan yüzüyle onaylarcasına başını salladı. Bu krizden üstesinden gelmek istiyorlarsa bu ikisi bir atılım yapmak zorundalardı.
Hinata ile bağlantı kurduktan sonra, bu iblisin sonu gelecekti.
Arnaud sıradaki hamlesini düşünürken dalgalanmakta olan iradesi üzerine konsantre oldu.
[Oi! Yardımcılarıma ve astlarıma eziyet etmek zorunda mısın? Onları rahat bırak! Senin rakibin benim!]
Arnaud bağırdı ve tüm gücünü kullanarak saldırıya geçti. Sol avucunda bir miktar ışık filizlenmeye başladı. Bu Kutsal Top idi. Kutsal Şovalyelerin akıcı olduğu büyü türleri arasında <İlahi Büyü> vardı. Bu basit bir büyü türüydü ve kullanıcının yeteneğine göre etkisi artıp azalıyordu.
Saldırı kutsal özniteliğe sahipti ve hür tür canavara hasar verebilirdi.
Ancak,
İblis ışık yumağını yakaladı ve onu avucunun içinde sanki hiçbir şeymiş gibi ezip parçaladı.
[Kufufufufu. Bu oldukça acı verici. Avucumun içi yandı. O zaman, şimdi sırada yanındaki mi hamlesini yapacak?]
İblis hiçbir şey olmamışcasına sakin bir ifadeyle dedi.
Ancak, Arnaud’un asıl amacı zaten Kutsal Top ile ona hasar vermek değildi. Rakibi Kutsal Top tarafından gelen saldırıyı karşılarken, Bacchus dolambaçlı bir yolu kullanarak ibisin arkasına vardı ve büyülü bir silah olsan İblis Katilini çıkartıp iblisi kesmek için sırtına doğru hamle yaptı.
İblis Dükü bile o saldırıdan gelen hasarı görmezden gelemezdi. Dahası, saldırı bu kadarla bitmedi. Aynı zamanda, Arnaud bir kez daha Kutsal Top’u ateşledi ve ayrıca kendi İblis Avcısını hazırladı.
<Ruhsal Kellesini Uçurma >, <Dövüş Ruhu> ‘nun temel tekniğini kullanan nihai bir teknikti. Silahını Dövüş Ruhu ile kaplayarak istediği herşeyi kesebilirdi. Dövüş Ruhu ve Büyü gücü çeşitli teknikler üzerinde uygulanabilirdi, ama…
Arnaud en güçlü Kutsal Şovalye’ydi. O kılıcnı Dövüş Ruhu ile kapladı ve kılıcı beş farklı renk ile ışıldamaya başladı. Açmak gerekirse, Ruh Gücünün sahip olduğu 5 özniteliği Dövüş Ruhuna dönüştürerek, onları birbirleriyle kaynaştırdı ve kılıcını bununla kapladı.
Dahi Arnaud.
Zaten Kutsal Şovalyeler arasında en güçlü olarak bilinmesinin nedeni de bu özel tekniğinden dolayıydı.
[Kapa çeneni, canavar! Bunu ye ve geber! Eter Kırıcı (Kanji: Beş Renkli Ruh Erdemli Kılıç)!!]
Arnaud’un kılıcından çıkan bir parıltı zeminde bir çizgi boyunca ilerledi.
Toprak Ruh’unun [Ağırlık Manipülasyonu]nu kullanan kullanıcı, kılıçların arzu edilen etkisine karar verebilirdi. Ses hızından daha hızlı bir şekilde kılıcın ucu Diablo’ya ulaştı.
Kutsal Öznitelikler ile kaplanan bu saldırı, kötülüğü ezme özelliğiyle birlikte canavarlara karşı mutlak bir öldürme gücüne sahipti. Bu ölümcül bir kılıç, Baş İblis’i bile tek bir vuruşla kesip mağlup edebilmeliydi. Bu yüzden bir İblis Dükü’nün yara almadan bu saldırıdan kurtulması imkansızdı. Bu saldırıyı, Bacchus’un ına arkadan saldırdığı anda yaptığımdan bahsetmiyorum bile. Bu mükemmel bir sürpriz saldırıydı.
Arnaud, rakibinin öleceğine kesin gözüyle bakıyordu.
Ancak, Bacchus’un Büyük Balta’sı Diablonun kafasıyla çarpıştığında, Diablo’nun ayak parmağı hafifçe zemine girdi. Bununla birlikte, zemin yukarıya çekildi ve ona arkadan yaklaşan Bacchus, havaya uçuruldu.
Buna rağmen, Arnaud’un kılıcı hayal ettiği güzergah ile ses hızını aşarak, Diablo’nun boynunu kesmeye devam ediyordu. Durdurulamadı…
O bunu yapabilir! Arnaud kılıcın durdurulamadığını gördüğünde düşündüğü gibi zafer kazanacağına daha da inandı ve tüm gücünü kılıcı tutan eline yönlendirdi. Aynı zamanda kılıcın ağırlığını azaltıp sonra onu tersine çevirerek hedefin üzerine iki kat daha fazla güç aktardı.
Kılıcı tutarak, yer çekimi kuvvetinden nesil ataletini kesip onun ağırlığını iki katına çıkarmıştı.Bu tekniğin özelliği, düşmanla çarpışmadan önce kılıcın momentumunu iki katına çıkarmasıydı. Bu tekniği ilk kez gören bir için, ondan kaçmak imkansızdı. Arnaud zaferine inancı tamdı. Ve dışarıdan bakıldığında da bu savaşı kazananın Arnaud olacağı gözüküyordu.
Ama, ne yazık ki… daha en başından beri Diablo’nun kendisine gelen saldırıdan kaçınma gibi bir düşüncesi yoktu.
Arnaud’un kılıcı Diablo’nun kurduğu bariyeri delerek onun vücudu kesti. O direnişi gissetmişti. Ama…
Arnaud hemen Bacchus’un yanına gitti. Bacchus’un durumunu kontrol etti. Onun durumu çok kötü değildi ve hala ayakta durabilecek kadar güce sahipti.
Arnaud içini rahatlattıktan sonra odağını tekrar Diabloya verdi.
[Kufufufufu. Anlıyorum. Ne harika bir teknik bu. Özellikle etksiini göstermeye başladığı aniden ivmesini arttırması. Ben bile bunu görmekte zorlandım. Ve herşeyden önce… bu saldırı çeşitli özniteliklere sahipti. Çok az insan bu tarz bir saldırıyı gerçekleştirebilir. Fevkalade, gerçekten fevkalade!]
Arnaud’un kılıç sanatını övmeye başladı. Ama Arnaud bu duyduklarından zerre kadar da olsa mutlu olmamıştı. Açıkça görülüyordu ki, iblis saldırıyı yemesine rağmen herhangi bir hasar görmemişti.
[Oi……… Gerçekten de hiç hasar almadın mı?]
Sormak istemese de, bu sözcükler ağzından çıkıvermişti.
[Oh? Oradan o şekilde mi görünüyor? Durumu fazla abartıyorsun. Sadece büyü bariyerimle Kutsal öznitelikleri karşılamayı planlamıştım, ama ne yazıkki senin vuruşunu hissettim. Öyle görülüyor ki büyü gücüm az da olsa zayıf kaldı. Sayende… kılıcın; rakibinin büyü gücünü çalma yeteneğine sahipmiş gibi görünüyor. Bunun farkına varmadan üzerine atladım.Ama öyle bile olsa, bu fevkaladeydi.]
Bu yeterli değil miydi?
Tüm bu tekniklerden sanki hiç bir hasar almamış gibiydi. Bu şaka değildi. Nihai hamle ona kesinlikle vurmuştu.
Çeşitli özniteliklere sahip olan ve birkaç savunma bariyerleri boyunca kolayca delebilen bir saldırı.
Ve buna rağmen…
Bu saldırının belirleyici bir darbe olması gerekiyordu. Arnaud’un tüm bu zaman boyunca bahsettiği zafer şansı….yoktu.
Ve Arnaud’un yediği son darbe de iblisin ona cevap olarak verdiği acımasız sözlerdi.
[Aynen öyle. Bu hasar seviyesini göz önünde bulundurursam, beni yok edebilmen için bunun gibi yaklaşık 4000 vuruş daha isabet ettirmen lazım.
Ve…sana bir tavsiye vereyim, ben 1 saat içinde o hasarın yaklaşık %40’ını iyileştirebilirm. ]
Nasıl ama? Senin için hala bir umut var, haksız mıyım?
O zaman şimdi, ne diyorsun tekrardan oynayalım mı?]
İblis, ellerini iki yana açmış bir şekilde bu sözleri sarf etti.
Onun yanında dikilen Bacchus bir iç çekip vazgeçti.
[Hey, Arnaud bu imkansız. Bu şekilde devam edemeyiz. Her ne kadar bu hiçbirşey yapmamaktan daha iyi olsa da…
Ben biraz zaman kazandıracağım sana. Bu yüzden lütfen Yüzbaşı Hinata’yı ara. Karşımızdaki savaşamayacağımız, İnsanlık dışı bir güce sahip. Anca Yüzbaşı Hinata onunla baş edebilir.]
O, Arnaud’a fısıldadı.
[Hayır. Ben sana zaman kazandıracağım. Sen…]
[Seni aptal. Senin ayağın benimkinden daha hızlı! Sen ve Yüzbaşı bir arada olursanız, işte o zaman bir umuta sahip olabiliriz. Sana kıyasla ben iyi değilim!]
Bacchus bağırdı ve Arnaud’u itti.
Arnaud bunları işittiğinde, dudağını ısırdı ve koşmaya başladı.
Ama, gerçeklik acımasızdı.
[Kufufufufufu. Amanın! Sen nereye gittiğini sanıyorsun? Benim görevim sizi burada tutmak. Kimsenin beni geçmesine müsade etmeyeceğim.]
Kalmaya zorlamak mı? Bir anlığına, bunun ne anlama geldiğini anlamadı ,ama Arnaud’un daha önce zeminin üzerinde olan yoldaşları, şuan onun yolunu kesmişlerdi.
[Hey, kenara çekilin!]
Arnaud bağırdı, ama iblis onun önündeki sert/acımasız gerçekliği işaret ederek söyledi.
[Amanın! Yoldaşların hala oynama niyetinde. Halbuki ben onlara sadece, müttefilerine ihanet ettikleri için minnettar olup olmadıklarını sormuştum…]
İblis bu sözleri söylediğinde Arnaud yoldaşlarına düzgünce baktı.
Her biri, bir çeşit transtaymış gibi, boş boş bakıyorlardı.
[So-Sofia! Yeter! Kendine gel!]
Arnaud, önünde hıçlırarak ağlayan diğer yardımcısı Sofia’ya bağırırken, kan kusan Bacchus ile karşı karşıya kaldı.
Kılıcını tutarak Bacchus’un diğer tarafında duran, Sofia’nın yüzü diğerleri gibi boş bakıyordu.
[Seni p*ç..! Yoldaşlarıma ne yaptın?] Arnaud, Diablo’ya doğru bakarak bağırdı. İblis küçümseyici bir gülümseyle cevap verdi.
[Kufufufufu. Ne ima ediyorsun… Ben sadece onları baştan çıkardım. Niye ve nasıl yaptığımı soruyorsan, söyleyeyim…onlar benden çok korkuyorlardı. Bu yüzden de “Baştan Çıkarma” yı kullanırsam kolayca etki altına alacağımı düşündüm ve bak ne oldu..Kufufufu ]
Arnaud aniden fark etti.. İblis-soyundan gelen canavarların sahip olduğu bir şeydi bu “Baştan Çıkarma”.
Hedefi büyüleyerek,birinin zihnini istediği gibi manüpile etmesini sağlayan bir yetenekti. Ancak Kutsal Şovalye’yi büyüleyebilen bir İblisi daha önce ne görmüş ne de duymuştu.
Eğer birini büyünün etkisinden kurtarmak istiyorsam, ya onları manüpile eden bu iblisi mağlup edeceğim ya da…. o insanı öldüreceğim.
Özetleyecek olursak, şimdi yapabileceği tek şey yoldaşlarının saldırılarından kaçınarak Diablo’yu indirmekti, eğer bu olmuyorsa, yoldaşlarını öldürmek geriye kalan tek seçeneğiydi.
Kutsal Şovalyeler hafife alınmamalıydı. Bilinçleri yerinde olmasa bile, onlar pragmatikti. Büyülenen biri, bilinçaltıyla bile vücutlarını hareket ettirebilirdi.
Ama bu çok fazlaydı… bilinçleri baştan çıkarmadan dolayı lanetlenmişti.
Bu rakip… bu iblis… kesinlikle bir Afet Sınıfı’ydı. İblis Lord’u ile aynı derecede tehdit oluşturan biri. Sofia’nın bırakan Bacchus’un arkadan iki Kutsal Şovalye tarafından boğazı sıkıldı. Ve bu şekilde bilincini kaybetti ve bayıldı.
Bu şuan Arnaud’un tek başına kaldığı anlamına geliyordu.
Tek başınayken bu durumdan kurtulmak… o kadar da imkansız bir başarı değildi.
Sofia’yı tek eliyle kaldırırken, Kızıl saçlı İblis’in altın oblong göz bebekleri, kırmızı bir belirtiyle büyüleyici bir şekilde parlıyordu. Aniden, Sofia’nın güzel sarı saçları, sanki kana batmışcasına koyu kırmızıya dönüştü. Yüzünde kendinden geçmiş/mest olmuş bir ifade vardı. Bir süre sonra saçları tekrar sarı haline geri döndü. (Oblong: eni boyundan büyük)
Diablo şüpheyle Sofia’ya baktığında o bilincini kaybedip bayıldı.
Hadi canım!
Ama sonra endişesinin boşuna olduğunu anladı.
[Kufufufu. Ups! Bu tehlikeliydi. Ben onu istemdışı olarak Düşmüş’e dönüştürdüm. Eğer böyle bir şey olsaydı, Rimuru-sama’nın bana birincilik koltuğunu vermesinin mümkünatı yoktu. Ucuz yırtım.Kufufufu]
Bu kelimeleri söylerek, Diablo başını Arnaud’a doğru çevirdi.
Arnaud’un daha demin şahit olduğu şey, iblisin Kutsal Şovalye olan Sofia’yı kendi yoldaşına dönüştürmek üzere olmasıydı.
Eğer bunu başarmış olsaydı, neler olacağını hayal etmek istemedi. İblis yaptığı bu eylemin sonunda bir şeyden endişe duyup süreci durdurmuştu. Bu sayede Sofia kurtulmuş oldu.
Ancak rahatlamak için hala çok erkendi…
Sonuçta…
[Öyleyse, biz devam edelim… İstediğin gibi saldırabilirsin. Ben yorulana dek, senin rakibin olacağım.]
Hiç bir takviye olmadan tek başınaydı ve 5 Kutsal Şovalye tarafından etrafı sarılmıştı. Bundan kaçmak imkansızdı.
Öyle bile olsa, Arnaud vazgeçmeyi reddetti.
Onun son bir umudu daha vardı: Hinata’nın düşman liderini mağlup edip ona yardım için gelmesi.
Arnaud kendini hazırladı. Ve “Arnaud’un umutsuz mücadelesi” başladı.
(1/2)
Çevirmen Notu:
- Seriyi bıraktığımı söyleyip 3 haftayı geçkin süredir bölüm atmıyor olmama rağmen gördüğünüz üzere bu seriyi alıp çeviren olmadı. Bu yüzden rica ediyorum bırak bari de başkası çevirsin benzeri saçmalıklarla kafamı ütülemeyin artık…
- Şuandan itibaren bölümleri uzunluklarına göre 2-3 parçaya ayıracağım. Bu şekilde yapmak bana daha cazip geldi. Eğer aranızda bu durumdan hoşnut olmayan varsa bekleyip daha sonra tüm halini okuyabilir.
- Ve son olarak da siz sormadan söyleyeyim, eskisi gibi haftada bir bölüm gelecek demiyorum artık. Çevirisi ne zaman biterse o zaman yayımlanacak. Yapılan yorum sayısına göre bu hızlanacak veya yavaşlayacak haberiniz ola…