Tensei Shitara Slime Datta Ken - Bölüm 045
045 Durumu İnceleyenler
Çevirmen: Bakakuun
.
.
.
.
İstihbarat birliklerinden aldığı raporu Cüce Kral Gazelle Dwargo okuduktan sonra derin düşünceler içerisine büründü.
Belli başlı bir Slime’ ı incelemesini istediği Birlikler yok sayamayacağı olgular rapor etmişti.
Canavarlar için inşa edilmiş bir şehir.
Şaka mı yapıyorlardı? Bir saniye düşündü ama casusları hiç bir zaman şaka yapmazlardı.
Açık bir şekilde raporlarını sunmuşlardı. Ve inanılmaz hikâyeleri devam etti,
Ork Ordusu işgal etmişti,
Kertenkele Adamların ümitsiz bir haldeydi,
Gizemli bir ordu ortaya çıkmış ve savaşı sonlandırmıştı.
Bu gizemli ordu büyük olasımla bahsedilen Slime’ ın klan üyeleriydi.
Mektubu muma tutarak yaktı.
Ve gözlerini kapayarak yeni edindiği bilgileri organize etmeye çalıştı.
Şu anda canavarların artan aktivitelerine rağmen kayıplar azdı.
Veldora’ nın olduğu zamandan biraz daha artmıştı ama yine de geçen yılların istatistikleri çerçevesindeydi.
Canavar aktivitesinin iki katına çıkmasını bekliyorlardı.
Yani, birisi Ormanda düzen sağlıyordu. Bunun gelişme olasılığının nedeni ortaya çıkan Slime ile bağlantılı olmalıydı.
Orklar istilalarını durdurmuşlardı.
Eğer, örnek olarak, baş döndürücü sayılarıyla Cücelerin Şehrine saldırmış olsalardı müthiş sayıda kayıplar verilirdi.
Orkların Cücelere saldırmamalarını beklemek aptallık olurdu. Ama iyi giden şanslarını överek bu olayı yok sayamazdı.
Hemen olayın sorumlularıyla görüşmeliydi. Bu yüzden Kral hızlıca karar verdi.
Eğer mümkünse onları düşmanı yapmak istemiyordu. Aksine gelecekte işbirliği yapabilirlerse mutlu olurdu.
Belki de sürülme olayını geride bırakarak dikkatli bir şekilde onlarla masaya oturmalıydı.
Ya da… Belki de daha güvenilir bir metota başvurmalıydı.
Kararını verdikten sonra Kral hareket etmeye başladı.
* * *
Dört İblis Lordu şahsi hareket etmemeye karar verdiler.
Bu konu hakkında bir sıkıntı yoktu.
Ancak konu durumu kimin inceleyeceği konusuna geldiğinde hemen birbirlerine girdiler.
Küçük bir kız görünümüyle İblis Lordu Milim Nava bu düşüncelere sahipti; “Eğer bu işi kütük kafalılara bırakırsam kesinlikle işi berbat ederler!”
Sonuçta, onları sadece kas kafalı ahmaklar olarak görüyordu.
Kesinlikle bu havalı ve bilge Milim’ in sahneye çıkmasını gerektiren bir zamandı!
Daha dakikalar önce Gelmudo’ ya masa fırlatmış olması tamamen aklından uçup gitmişti.
Aslında bu kız da kas kafalı ahmaklardan biriydi.
Dahası,
Aralarında sabır eşiği en düşük olan oydu; başkalarının toplumsal sağduyu olarak adlandırdığı normlar onun için anlam taşımıyordu.
Harpy Kraliçesi ve İblis Lordlarından olan Frey’ in canı sıkılmıştı.
Milim yine kafasına göre yıkıp yakacaktı bu yüzden onu yollamak söz konusu olamazdı, çünkü arkasını toplamak can sıkıcı olacaktı.
Ancak, Frey ona karşı çıkamazdı. İkisinin de İblis Lordu olmasına rağmen güçlerinin arasındaki fark açıkça ortadaydı.
Frey’ in Irkı gökyüzünün efendileri olarak adlandırılıyordu ve kendisi de Gökyüzü Kraliçesi olarak biliniyordu.
Uçamayan birine karşı kaybetmesi akla sığmaz bir olay olurdu.
Özel Yetenekleri [Büyü Bozma] 〈Uçma Büyüsü〉ve benzeri büyülerini etkilerini iptal edebiliyordu. Yani normalde doğal olarak uçamayanlar ölümlerine düşerlerdi.
İblis Lordları büyük olasılıkla yüksek bir irtifadan düşeslerde düşüşten canlı çıkarlardı ama ona bir hasar veremezlerdi.
Uçamayan kimseler onun için bir tehdit unsuru değildi.
Ancak, Milim Nava bu kategoriye girmiyordu.
O bir Dragonoid (Ejder vari Irk) idi ve en güçlü Kraliçeydi. “Yok Edici” unvanı göstermelik bir şey değildi.
Aksine kendi kanatlarını kullanıyordu uçmak için; büyüye bel bağlamıyordu savaşırken. Yani Frey’ in durumu tamamen aleyhineydi.
Gerçekten doğal düşmanıydı.
Yani Frey, Milim’ in istekleri çerçevesinde hareket etmek zorundaydı.
Pasifliğini konferansın sonuna kadar devam ettirmeyi umut ediyordu.
Bir umutla her şey barışçıl bir şekilde sona erecekti…
Bunu düşündü ve iç çekti.
Lycanthrope’ ların “Aslan Kralı” kendisini baya iyi hissediyordu.
Konferansa zaman öldürmek için katılmıştı ama sonuç olarak ilginç bir şeylere tanık olma şansını yakalamıştı.
O Onileri kendi hizmetçilerim haline getirmeliyim, diye düşündü.
Harpy Kraliçesi Frey büyük olasılıkla bu konuya ilgi duymuyordu.
Muhtemelen Milim’ in isteklerine uydu. Milim’ e gelirsek sabırsız bir ahmak olabilir ama katiyen aptal biri değil.
Bu kararsızlığın bir oylamaya dönüşeceğini düşünerek Karion onu destekleyecek arkadaşlarını getirmişti.
Ne kadar küstah-arsız bir kız! Milim’ e bakarken bunu düşündü.
Ne kadar kendini beğenmiş bir yüz ifadesi var!
Evvela, Gelmudo gibi birinin dört İblis Lordunu harekete geçirebilmesini kim bekleyebilirdi ki.
Bu düşünce ölü gibi solgun olan İblis Lordu Clayman tarafından ortaya atılmıştı.
Gelmudo onun koruması altındaydı ve bu sorumluluk ona bahşedilince direk Clayman’ e akıl danışmak için gitmişti.
Onun hakkında ne düşünürseniz düşünün Gelmudo gerçek arzularını bir centilmenin nazik davranışlarının ardına saklayan birisiydi.
Şimdi, Clayman ve Milim hangisi daha dişli bir düşmandı…?
Savaş gücü düşünülürse şüphesiz Milim.
Karion muhtemelen onu tek başına alt edemezdi. Bu düşünce onu kızdırdı ama önceden savaş yeteneklerini-kabiliyetini incelemeden kapışması onu yenilgiye yönlendirirdi.
Diğer bir yandan eğer tamamen hazırlıklarını yaparak hareket etseydi kesinlikle onun eşiti olurdu. Hayır, belki daha bile güçlü.
Clayman büyük bir ihtimalle diğerlerinden daha güçsüzdü.
Ancak!
Bu durum tamamen pratik zekâya bakardı, diğer bir deyişle kandırılması kolay olan Milim çoktan oyun dışıydı.
Yani gerçek düşman Calyman idi. Bu kadarından Karion emindi.
Nasıl hareket etseydi?
Karion sıradaki adımını planlarken derin düşüncelere dalmıştı.
Clayman diğer üç İblis Lordunu incelerken bir centilmenin gülümsemesini takınmıştı.
Gelmudo’ yu diğer İblis Lordlarına tanıtan ondan başkası değildi.
Aynı zamanda bunu hazırlamak için sahne arkasından ipleri kontrol etmişti.
Gelmudo büyülü eşyalar ve zırhlar sunarak İblis Lordlarının ilgisini çekmeye çalışmıştı ama yine de başarısız olmaya mahkûmdu.
Bu yüzden Clayman’ ın toplantıyı ayarlaması gerekiyordu.
Ve özellikle iki ahmağı (kontrol edilmesi kolay olan) buraya çağırmıştı.
Hepsini Harpy Kraliçesi Frey’ in de buraya getirileceğini hesaplayarak planlamıştı. Frey’ in dikkatli ve kurnaz olduğunu biliyordu ve görünüşe göre bu duruma karşı bir ilgisi yoktu.
Yani her şey planına göre gitmişti.
Savaş sanatında ustalaşmış iki İblis Lordu.
Ne kadar kafa yorsalar da o kadar zeki değillerdi.
Clayman kolayca onları oyalayabilirdi.
Konuşmayı uzun bir zamandır yönlendirerek Gelmudo’ nun öcünü almayı bile tartıştırmaya çalıştı.
Bu düşünceyle, aklındakini söylemeyi planlamıştı,
[Hey, bu sadece bir düşünce ama hepimizin hizmetçilerimizden birini yollamasına ne dersiniz?
Bu şekilde ben de kızlarımdan birini yollayabilirim?]
Frey ağırbaşlı bir şekilde belirtti.
Diğer üçlü anında ciddileşti.
“Bu teklifi reddedebilirim ama bundan daha iyi bir teklifi bunun üzerine sunamam”
Diye düşündü üçlü.
Kabul etmek zorundaydılar.
Ve her biri birbirinin ifadelerini kontrol ettikten sonra, kafa salladılar.
[Fu, fuhaha! Bende aynı şeyi teklif etmeyi düşünüyordum tam!]
[Ne kadar ilginç, bende!]
[Ağzımdan cümlelerimi aldın ne yapacağım şimdi… O zaman karar verildi?]
Ve bu şekilde her İblis Lordu farklı bir şekilde düşünmesine rağmen hizmetçilerinden birini yollamaya karar verdi.
Aslında istedikleri…
Yakında, Rimuru’ nun köyü üç İblis tarafından ziyaret edilecekti.
* * *
Üç maceracı Orman içerisinde yürüyordu.
Cabal, Elen ve Gido.
Ormana bir zapt etme görevi için gelmişlerdi.
Ve Lonca Efendisinin de ricasıyla aynı zamanda Rimuru,’ nun şehrini ziyaret edeceklerdi.
Maceracılar için bu şehir bir cennetti. Ve yakiniku (mangalda kızartılmış et) da lezizdi.
Ama dönünceye kadar şehir büyük bir değişime uğramıştı ve büyümüştü.
Şimdi, ekipmanları için bakım ve misafir evi bile ayarlayabiliyorlardı.
Hediye olarak yemeklere lezzet vermesi için baharat ve tuz getirmişlerdi. Onlar için değildi tabi ki!
Şehir etrafında-yakınlarında nöbet tutan Goblin Binicileri ve Kurtlarının hızlılığı sayesinde arazinin güvenliliği sağlanmıştı.
Bu şehir sayesinde Orman çok daha güvenli bir hale gelmişti.
Dahası! Onlardan değişik ender malzemeleri bedavaya alabiliyordunuz!
Bu kadarını anlayın,
Zehirli Yılan ve Boynuzlu Geyik! İyi bir güne denk geldiğinizde bir Armosaurus’ un boynuzunu bile elde edebiliyordunuz.
Bunları Loncanın zapt etme görevlerini bitirmek için bile kullanıyorlardı.
Tabi ki bu hileydi ama bu sadece eğer yakalanırsanız geçerliydi.
Maalesef aralarında bir ilişki olan Brumund’ un Maceracılar Loncası (Özgürlük Birliği)’ nın Ustası Fuze onlardan çoktan şüpheleniyordu.
Bu yüzden bunun gibi ganimetleri birden bire getiremiyorlardı. Açgözlülük sadece onların batmalarına neden olurdu bu nedenle sağgörü ile hareket etmeye kadar verdiler.
Ve bu şekilde,
Bir kez daha Ormanda zapt etme görevine gidiyorlardı! Mutlu bir şekilde Rimuru’ nun şehrine yürüyorlardı.
[Ama vay be! Yemekler her gittiğimizde daha da iyileşiyor! Shuna-chan Kraliyet Aşçıları kadar iyi değil mi?]
[Aynen! Yemek konusunda biraz seçiciyimdir ama orada her şey leziz!]
[Dinleyin. Oraya yemek yemek için gitmiyoruz bunu biliyorsunuz değil mi! Bu sefer oraya gitmek için meşru bir nedenimiz var, hatırladınız mı?]
[Bu salakça bir soru!]
[Aynen! Şehri en son ziyaret etmemizden iki ay geçti… Baya bir zaman geçti!]
[Evet. Biraz zaman geçti. Ama… “Banyo” ları bitirdiler mi acaba? Bekleyemiyorum artık!]
[Kraliyet Başkentinde de onlardan var! Orayı da bir gün ziyaret etmeyi isterim!]
[“Dünya Gezginleri” onları bayadır istiyordu değil mi? Bunun bir alışkanlık haline gelebileceğini görebiliyorum…]
[Deme? Bunu dört gözle bekliyorum! Ama, her neyse… Biliyor musun, Gido “karışık banyo” adı verilen müthiş bir sistem mevcut. Geçen sefer Rimuru-danna hararetle bundan bahsetmişti. “Kesinlikle bu şehirde de olmasını sağlayacağım!” Diye belirtmişti Rimuru-danna.
Anladın mı Gido! En sonunda bize söz verilen yere ulaştık (Shuna-sama ve Shion-san ile aynı banyoya girebileceğiz!) *fısıltı*]
[N-Ne dedin sen…!!!]
[…Hey, Sizin orada tek başınıza eğlenmeniz umurumda değil ama geride kalıyorsunuz.]
Bu şekilde yollarına devam ettiler, daha önce görülmemiş yeryüzündeki cennete doğru!
Yoluculukları sırasında hiç beklemedikleri biri ile karşılaşacaklardı.
* * *
Jura Ormanı ile sınırı olan Ormanı da etki alanı içerisinde sayan Farmas Kontu’ nun arazisi.
Yakındaki köyleri denetlemek Kont’ un ön saflardaki Birliklerinin işiydi.
Kont Nidole Maigam tarafından bu görev verilmişti onlara ve acil bir durumda hızlıca köylere ulaşabilmek için bir sürü güzergâh belirlemişlerdi.
Kaptanlarının adı Youmu idi.
Pratik zekâya sahipti ve güçlüydü; güneş altında çalışmaktan kararmış bir vücuda sahipti.
Ne kısa ne de uzundu.
Her zaman dikkatli (gardını almış) görünüyordu. Katiyen çirkin değildi; tersine kısmen yakışıklı bir yüze sahipti.
Teşkilatında otuz kişi vardı, üç kaptana sahipti.
Savaş güçleri her zaman üç gruba ayrılmıştı ve her zaman bir grup merkezlerinde dinleniyordu. Yani acil bir durumda duydukları anda harekete geçebiliyorlardı.
Bu şekilde, merkezlerini kurmak için uygun bir yer arıyorlardı ama hiçbir köy ihtiyaçlarına uymuyordu.
Köylerin her biri Ormana yakın kurulmuştu, bu aralarında uzak mesafeler yaratıyordu.
Bu yüzden, en yakın köy at sırtında erzaklarla birlikte bir günlük uzaklıktaydı; daha uzak olanlar için at arabası hazırlamak gerekiyordu.
Kont’ un şehri en uzak ve en uyumsuz yerdi merkezlerini kurmak için.
Dahası, köylerdeki yaşam biçimleri rahat denmekten çok uzaktı, bu yüzden birlikler istedikleri muameleyi göremiyorlardı.
Bu durum astları arasında büyüyen bir hoşnutsuzluğa neden oldu.
Büyük meblağlarda savaş fonu almamışlardı ve almış olsalar da değerli-güzel sayılacak bir şeyler alamazlardı.
Sonuçta paralarının genelini silah ve zırh almak için kullanmışlardı.
Askerleri ayaklanmamasını sağlayan tek şey köylülerin gerçekten hizmetleri hakkında minnettar olmalarıydı.
Zorba ve sarhoş olan askerlere köylüler içten bir şekilde misafirperverliklerini göstermişlerdi.
Köylüler askerlerin onları canavarlardan korumak için bulunduğunu biliyorlardı ve bu doğruydu. Her seferinde içten ve dürüst bir şekilde hizmetleri için teşekkür edilmeleri askerleri köylülerin uğuruna daha sıkı çalışmaya itmişti.
Ve Kont’ un düşündüğünden daha az saldırmıştı canavarlar, birlikleri arasında kayıp yoktu.
Sadece ölüm olarak da değil, aralarında ağır bir şekilde yaralanmış olan biri de yoktu.
Yine acı çim çorbası… Diye düşünürken Youmu askerlerini Ormana sokarken.
At arabası için geniş değildi ama atlar Ormanın içinde hareket edebiliyordu.
Onlara doğru gelen ezik-güçsüz canavarlara kolaylıkla büyü ile karşı konabiliyordu.
Eğer yanlarında at arabası olsaydı Dağ yolunu kullanmaları gerekirdi. Bu sapma onlara sayısız gün kaybettirirdi.
Daha önce bahsedilen problemin sebebiydi bu.
O sıralarda Ormanın içinde yürüyen bir grup insana rastladılar.
Baştan aşağı maceracı havası taşıyorlardı. Zapt görevi için mi geldiler? Diye düşündü.
Haberler bazen şehre ulaşıyordu ve bunlar hakkında yapılan istekler (zapt görevi) anormal bir şey değildi.
Bazı maceracılar durum incelemesi için gönderiliyordu, iletişim kurarak durumu öğrenmeye çalışıyorlardı. Eğer gerçekten bir zapt görevi isteği çıkarıldıysa bu yakındaki bütün şehirlerde bildirilirdi.
Bunu nedeni birden fazla grubun aynı görevi yapmaya çalışmasını engellemekti.
Eğer hedefleri Dev Ayı’ sa maalesef askerler onu çoktan öldürmüşlerdi.
Görünüşlerine bakılacak olursak oldukça becerikli gözüküyorlardı.
Belki de onlara tanışmak zekice olur, diye düşünerek onlara seslendi,
[Hey! Siz, burada ne yapıyorsunuz?
Eğer Dev Ayı için geldiyseniz zamanınızı harcıyorsunuz!]
Ve seslendiği zaman,
[Ah, hayır. Yani, Canavarları zapt etmek burada olmamızın nedenlerinden birisi?]
[Danna, ne diyorsun? Bizim amacımız zapt etme görevi, değil mi?]
[Aynen! Bu kâğıt üzerindeki nedeni! … Hay anas..!]
Fazla dikkatsizlerdi.
Youmu askerleri ile çevrelerini sararken aralarındaki diyaloğu dinledi.
Yabancı ülkelerin casusları mıydılar? Onları yakalamak için bir sorumluluğu yoktu ama eğer sıkıntı yaratırlarsa onun başı ağrırdı.
Bir istek üzerine gelmedilerse neden buraya gelirler ki? Diye düşündü,
[Tekrar ediyorum, burada ne yapıyorsunuz? Cevap verin! Eğer vermezseniz, canlarınızı kaybedebilirsiniz!]
Onları öldürmeyi planlamıyordu ama biraz gözlerini korkutmaya ihtiyacı vardı.
Aralarındaki paylaşımları birden bire sona erdi ve
[Aslında, bir şehre doğru gidiyoruz…]
Temsilcileri (?) koca bir adam cevap verdi.
Buralarda bir şehir yok.
Sorgusuz bunlar şüpheliydi… Onları Kont’ a mı teslim etsem? Ama o heriften nefret ediyorum. Ne yapsam ki…?
[Yok, cidden! Nazik bir canavar…]
[Hey! Baklaları neden ağzından kaçırıyorsun!]
[Bana bakma! Eğer sana “Bir daha gelme” derlerse sensiz gideriz, biliyorsun deme?]
Yok saymak için fazla şüphelilerdi.
Üçlünün didişmesine bakarken Youmu karar verdi.
Sözlerini doğrulamak zorundaydı.
[Siz neredensiniz, maceracılar? Cevap verin! Saklamaya çalışmayın. Buralar ön saf birliklerinin koruması altında olan Farmas Krallığı’ nın Kont’ unun arazileri. Ben kaptanları Youmu!]
Üçlü bakıştı, pes etmişe benziyorlardı.
Casusları yakalamak sorumluluklarından birisi olmamasına rağmen yapabileceği bir şeydi.
Onları tek başlarına bırakamazdı sonuçta.
Ülkeler casus tutmama konusunda karar kılmışlardı ancak hangi ülkenin bu sözü tuttuğu başka bir hikâyeydi.
Kim bilir hangi ülkenden geldiler ama sadece salak bir casus bir maceracı numarası yapmaya kalkışır.
Casuslar normalde köşeye sıkışınca canlarını alırlar ama bunlar bunu yapmayı planlamıyor gibi.
Gerçekten maceracılar mı? Bunu düşündüğünde,
[Hayır, cidden! Ama, orası bir canavar şehri…
Bunu söylesem de bize inanmazsınız, değil mi?]
[Ayrıca, Rimuru-san’ a sıkıntı yaratmak istemiyoruz…]
[Bu duruma ben dâhil değilim tamam mı? Baklaları kaçıran sensin, Danna. Oradan sürülürsek ne yaparız sonra?]
Ve yine kavga etmeye başladılar.
Hayretler içerisinde Youmu “acaba yalan söylemiyor olabilirler mi?” diye düşündü.
Eğer öyleyse bunu doğrulaması gerekiyordu!
Üçlüyü alı koyduktan sonra onları bir atın sırtına attı ve onlara yolu göstertti.
Daha önce görülmemiş bir şehre,
Ve hayatlarında büyük bir rol oynayacak bir canavara doğru.
☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽
TL Not: Anasayfa güncellenmiştir! (Yeni kitabın kapağı dahil)